47. ABD Başkanı seçilen Donald Trump, 20 Ocak Pazartesi günü yerel saatle 12.01’de, Kongre Binası’nda düzenlenen törende yemin ederek resmen görevine başladı.
Görevi devralmadan önce Grönland’ı ele geçirmek istediğine yönelik açıklamasıyla kaygı uyandıran Donald Trump’a, Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede, “Biz satılık değiliz ve asla olmayacağız.” ifadeleriyle tepki göstermişti.
Yaşar Üniversitesi Akdeniz Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü & Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre İşeri ile “Trump neden Grönland’ın peşine düştü?” sorusunu ve Türkiye’nin Arktik bölgesinde izlemesi gereken dış politika stratejisini konuştuk.
Amerika Birleşik Devletleri’nin seçilmiş yeni başkanı Donald Trump, “Ulusal savunmamız ve ekonomimiz için Grönland Amerika’ya katılmalı” dedi. Danimarka’ya yeni gümrük vergisi tehdidi ile gözdağı da verdi. Sonrasında tüm gözler yeniden kuzeye çevrildi. Trump neden Grönland’ın peşine düştü?
Amerika’nın genelde yakın bölgesini, özelde ise Grönland’ı topraklarına katma düşüncesi sağ popülist Trump’la ilk kez ülkenin gündemine gelmiyor. Bu talebin geçmişi 1823 yılında dönemin Başkanı James Monroe’nun, Batı Yarım Küreyi ABD’nin nüfuz alanı olarak görme düşüncesine dayanan, emperyalist doktrine dayanıyor. Her ne kadar doktrinde, ada isim olarak zikredilmese dahi, Avrupa sömürgeciliğine karşı Kuzey topraklarının genişletilmesi fikri ortaya atılıyor.[1]
Bu yönüyle, Trump’ın Panama ve Kanada’ya ilave olarak dünyanın en büyük adası Grönland’ı da Amerika’ya katma düşüncesi Monroe Doktrini’nin yeniden canlanmasına işaret ediyor. Trump’ın malum açıklamaları “Önce Amerika” yaklaşımının -Batı yarım kürede hakimiyet öngören- Monroe Doktrini’nin iki saikiyle örtüşmektedir: Dış güçlerin müdahalesini önlemek ve bölgede algılanan kaosu azaltmak.[2]
Hiç şüphesiz, Trump’ın bu yaklaşımının genel olarak uluslararası liberal düzen, özelde ise bu düzenin mimarı olan Amerika’nın dış politikası açısından olumsuz yansımaları olacaktır. Nitekim, Trump’ın emperyalist söylemleri, egemenliğe saygı ve kolektif eyleme dayanan Birleşmiş Milletler Şartı’nın altını oymaktadır. Bunun ötesinde ise liberal düzen sonrası ortaya çıkmakta olan çok kutuplu/çok merkezli[3] sistemde büyük güçlerin dünyanın çeşitli bölgelerinde (özellikle Ukrayna ve Tayvan’da) doğrudan veya dolaylı olarak jeopolitik güç rekabetinin belirginleştiği ortamla da uyum göstermektedir.
Danimarka’ya bağlı Grönland özeline dönecek olursak, Amerika’nın ilk satın alma girişimi 1868’te Danimarka ile gerçekleşen fakat sonuç alınamayan 5,5 milyon dolarlık müzakereler ile başlıyor. İlgili teklif 1910’da ABD tarafından tekrarlanıyorsa da sonuç alınamıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında 1940’da Nazi Almanya’sının Danimarka’yı işgali sonrası, Amerika olası Alman saldırısına karşı adayı 1941 yılında işgal ediyor. 1943 yılına gelindiğinde ABD, adanın güvenliğini sağlama gerekçesiyle Thule Hava Üssü’nü kuruyor. Soğuk Savaş’ın başlangıcına tekabül eden 1946’de ise dönemin Amerika Başkanı Harry S. Truman adayı Danimarka’dan 100 milyon dolara satın almak için yeni bir teklifle geliyor. Her ne kadar Danimarka bu teklifi reddetse de Amerikan’ın askeri varlığını onaylıyor.
Bu tarihten sonra ABD, NATO müttefiklerinin Arktik’teki güvenliğini tesis etmek için Grönland’i jeostratejik merkezi haline getirip adadaki askeri kapasitesini arttırıyor. Ada, füze saldırılarına karşı erken uyarı sistemleri barındıran şimdiki ismiyle Pituffik Uzay Üssü olan Thule Hava Üssü nedeniyle genelde NATO, özelde ise ABD açısından askeri olarak kritik önemde. Günümüzde ise adanın bahsettiğimiz askeri öneminin yanı sıra, küresel ısınmanın da etkisiyle sunmaya başladığı -jeopolitik unsurları da içeren- çeşitli “fırsatları” mevcut.
Küresel ısınmanın etkisinin en çok hissedildiği bölgelerden biri olan Grönland’da yapılan son araştırmalara göre iklim değişikliği nedeniyle saatte ortalama 30 milyon ton buz eriyor. Küresel ısınmanın Grönland’da ortaya çıkardığı fırsatlar neler?
Bu soruya yanıt vermeden önce “fırsattan” ne anlaşılması gerektiği netleştirilmeli. 2024’ün gezegenin yüzeyindeki ortalama küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerine çıktığı ilk yıl olduğu, mevcut iklim politikalarının devamı durumda yüzyılın sonunda 3 derecelik ısınmanın gerçekleşebileceğine ilişkin ciddi bulguların varlığı hatırlandığında[4], kastedilen “fırsatın” kürenin “6. büyük kitlesel yok oluş”[5] sürecini hızlandırdığını not etmekte yarar var. Nitekim, buzulların erimesiyle başlıca sera gazlarından olan birikmiş karbon ve metan da atmosfere yayılacaktır.
Nicel büyüme odaklı geleneksel (ortodoks) kalkınma paradigmasından bakıldığında hiç şüphesiz genelde Arktik, özelde ise yer örtüsü %80 düzeyinde buzlarla kaplı olan Grönland’da, ortaya çıkmakta olan birçok ekonomik fırsat mevcuttur. Giderek artacak balıkçılık, tarım, hayvancılık ve hidroelektrik olanaklarının artmasının yanı sıra konumuz çerçevesindeki buzulların erimesiyle ortaya çıkmakta olan fırsatları şu şekilde sıralamak mümkün:
- Ticaret Rotaları:
Grönland, çeşitli transatlantik deniz yollarına ev sahipliği yapması nedeniyle stratejik bir öneme sahip. Birleşik Krallık ve İzlanda geçidi, Atlantik Okyanusu’ndan Avrupa’ya ulaşım için önemli bir güzergâh olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, Kuzey Buz Denizi/Arktik Okyanusu’ndan geçen kuzey rotasına bağlanan kuzeybatı geçidi de Grönland’dan geçmekte ve bu konumuyla bölgeye stratejik değer katmaktadır. Her ne kadar bu rota henüz yılın tamamında açık olmasa da küresel ısınma nedeniyle buzulların erimesi sonucunda yılın büyük bir bölümünde kullanılabilir hale gelmesi beklenmektedir.
Harita: Arktik’te buzların erimesiyle ortaya çıkan dört deniz rotası
- Petrol ve Doğal Gaz:
ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu, Grönland açıklarında keşfedilmemiş 17,5 milyar varil petrol (Suudi Arabistan’ın rezervlerinin yaklaşık 1/17’si kadar) ve 148 trilyon feet küp doğal gaz (Rusya’nın rezervlerinin yaklaşık 1/11’i) olabileceğini tahmin etse de, adanın uzak konumu ve sert hava koşulları keşif çalışmalarını sınırlamaktadır. Bunun yanında Grönland’daki sol hükümet Temmuz 2021 itibariyle adadaki tüm petrol aramalarını iklim değişikliği gerekçesiyle durdurma kararı almıştır.[6]
- Kritik Mineral ve Nadir Toprak Elementleri (KMNTE):
Telekomünikasyon sektörünün yanı sıra enerji geçişinin anahtarı olan kritik mineral ve nadir toprak elementleri (KMNTE), birçok temiz enerji teknolojisinin temel hammaddesini oluşturmaktadır. Günümüzde Çin, kayda değer düzeyde KMNTE rezerv sahipliğinin yanında bu rezervlerin üretiminde egemen konumdadır. Avrupa Birliği tarafından belirlenen 34 kritik hammaddenin 25’i Grönland topraklarında bulunmaktadır.[7] KMNTE’nin yanı sıra adada kayda değer miktarda geniş uranyum rezervleri bulunmaktadır. Buzulların erimesiyle birlikte bu kaynaklara erişim mümkün hale gelecektir.
ABD Başkanı Donald Trump, kendi hükümeti tarafından hazırlanan ve iklim değişikliğinin ülkeye yıkıcı etkileri olacağını söyleyen rapora “inanmadığını” söylemişti. Ancak Trump küresel ısınmanın bir sonucu olarak Grönland’ın önemini anlayıp, bu konuda jeopolitik politikalar öneriyor. Trump’ın ve seçtiği dışişleri bakanı Marco Rubio’nun yürüteceği dış politika bağlamında bu çelişki nasıl okunmalı?
Sağ popülist bir lider olarak Trump, Grönland’da yarattığı “fırsatlara” devlet güvenliği merkezli klasik jeopolitik gözlüklerle bakıyor. Diğer ifadeyle Trump, iklim değişikliğini, devlet güvenliğine odaklanan geleneksel güvenlik mantığıyla güvenlikleştirmektedir.[8] Bahsedilen gelenekselci güvenlik mantığında iklim değişiklinin etkileri Arktik bölgesinde Amerikan devletinin bekasına ilişkin bir meselesidir. Bu çerçeveden bakıldığında, Trump’ın dış işleri bakanı olarak iklim inkarcısı Marco Rubio tercihi pek de şaşırtıcı olmamıştır.
Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, Trump’ın son açıklamaları sorulduğunda, “Arktik Bölgesi, ulusal ve stratejik çıkarlarımızın olduğu bir bölge” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de Trump’ın Grönland hakkındaki açıklamalarının Çin’e yönelik bir mesaj olduğunu savunmuştu. Çin ve Rusya’nın gözü neden burada?
Daha önce bahsettiğim buzların erimesiyle Grönland’da ortaya çıkacak “fırsatların” hangi vadede hayata geçeceğinin belirleyicisi, Arktik güçlerinin arasındaki ilişkilerin seyri olacaktır. Bilindiği üzere, Arktik üzerinde çeşitli devletlerin (ABD, Danimarka, Norveç, Rusya ve Kanada) çakışan kıta sahanlığı iddiaları bulunmakta.[9] Arktik’in mülkiyeti konusundaki bu anlaşmazlık, bölgedeki açık deniz arazileri için verilen jeopolitik mücadelenin yalnızca bir parçası. Putin Rusya’sının emperyalist politikaları ve kendini “yakın Arktik ulusu” olarak nitelendiren Çin’in “Kutup İpek Yolu” projesi uyarınca Arktik’e artan ilgisi düşünüldüğünde Grönland jeopolitik kilit konumdadır.
Rusya’nın geniş kıyı bölgesini giderek askerileştirmesine karşı NATO, İskandinavya’nın kuzeyinde askeri tatbikatlar düzenlemektedir. Çin’in, Rusya’nın da desteğiyle Kuzey Kutbu’na doğru yaptığı hamleler, buzkıran gemileriyle desteklenen çeşitli araştırma istasyonlarının kurulmasına ve araştırma ve ticari projelere yönelik anlaşmalara sahne olmakta. Çin hükümeti ayrıca bölgede seyrüsefer, balıkçılık, uçuş, petrol ve gaz projelerine yatırım ve daha fazlası için hakları olduğunu iddia etmekte. Aynı doğrultuda, Çin’in Grönland’a olan ilgisi on yıl öncesine dayanmaktadır. 2015 yılında Grönland Finans Bakanı Vittus Qujaukitsoq, adadaki yatırım olanaklarını görüşmek üzere Pekin’e bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bahsedilen ziyaretin ardından Çinli şirketler adada havaalanı ve liman yatırımları için teklifler sunmuştur. Hâlbuki o zaman başkanlıkta ilk dönemini yaşayan Trump, bu Çin girişimlerini gizli ticari ve askeri saiklerle ilişkilendirmiştir. Bu gerekçeyle Trump, Danimarka ve Grönland’a baskı kurmuş ve bunun neticesinde Çin yatırımlarının önünü kesmiştir.[10] Nitekim, Trump’ın Grönland gibi stratejik bölgelere olan emperyalist tutumu ABD’nin Çin’le olan çeşitli alanlardaki uluslararası rekabetinden bağımsız düşünülemez.
Son olarak eskiden göz ardı edilen Arktik, günümüzde eriyen buzullar sayesinde küresel ticaret, enerji ve strateji üstünlük mücadelesinin merkezi haline geldi. Türkiye Arktik bölgesinde nasıl bir rol oynamalı ve nasıl bir dış politika stratejisi izlemeli?
İkim değişikliği nedeniyle diğer bölgelere göre Arktik, 4 kat daha hızlı ısınmaktadır. Eriyen buzullar neticesinde yılın geneline yayılan yeni deniz rotaları oluşmakta ve kayda değer miktarda potansiyel hidrokarbon, maden rezervlerine erişim imkânının yanı sıra yeni balıkçılık alanları oluşmaktadır. Arktik’te yaşanan bu değişimler, kıyıdaş ülkelerin yanı sıra Avrupa Birliği ve Çin’in de ilgisini üzerinde toplayarak bölgeyi 21. yüzyılın öne çıkan jeopolitik ağırlık merkezlerinden biri haline getirmektedir.
Arktik bölgesindeki gelişmeleri yakından takip edip buna dahil olma düşüncesiyle bölge dışı devletler, sınır sekiz ülke üyenin oluşturduğu Arktik Konseyi’nde gözlemci statüsü elde etmek amacıyla bölgeye yönelik politikalarını şekillendirmektedir. Türkiye de bu çerçevede, 2015 yılında Arktik Konseyi’ne gözlemci üyelik başvurusu yapmış, ama başvurusu Moğolistan ve Yunanistan’la beraber reddedilmiştir. Her ne kadar Konsey tarafından net bir ret gerekçesi sunulmamış olsa da kararda hem daimî üyelerin siyasi yaklaşımlarının (Rusya’yla diğer üyeler arasında kurulacak denge burada çok önemli) hem de gözlemci adayı ülkenin Arktik’e yönelik somut ilgisini (bilimsel, ekonomik vb.) gerekçelendirmemiş olmasının etkisi olduğu söylenebilir.
Ulusal Kutup Bilim Programı ve Türkiye’nin Arktik’e yönelik bilim seferleri bu yönde olumlu adımlar olmuştur. Arktik bölgesindeki iklim değişikliği araştırmalarına kolaylık sağlayacak olan Svalbard Anlaşması’na 2023’te Türkiye’nin taraf olması da yine olumlu bir gelişme olmuştur. Konsey’in Arktik’in ortak meseleleri olan sürdürülebilir kalkınma ve çevresel korumayı önceliklendirdiği düşünüldüğünde, Türkiye’nin gözlemci üye olabilmesinin gerekli şartının ekosistemin korunması ve iklim değişikliğine ilişkin bilimsel çalışmalara ağrılık vermesi, bu minvalde kendi ülkesinde de “2053 net-sıfır” hedeflerine ulaşılması için gerçekçi bir yol haritası oluşturması gerekmektedir.
Son olarak, Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de deniz sınırları ve kıta sahanlığı itilaflarının benzeri meseleler Arktik’te de görüşülmektedir. Türkiye’nin, Arktik’teki ilgili meselelere ilişkin uyuşmazlık çözümü örneklerini (Norveç-Rusya gibi) yakından takip etmesi faydalı olacaktır.
[1] https://fikirturu.com/jeo-politika/gronland-abdnin-sibiryasi-olur-mu/
[2] https://carnegieendowment.org/emissary/2025/01/trump-greenland-panama-canal-monroe-doctrine-policy?lang=en
[3] https://www.uikpanorama.com/blog/2025/01/15/polycentrism-multipolarity-uc/
[4] https://www.carbonbrief.org/state-of-the-climate-2024-sets-a-new-record-as-the-first-year-above-1-5c/
[5]https://tr.euronews.com/2018/11/10/bilim-insanlari-uyariyor-dunya-6-buyuk-kitlesel-yok-olus-evresinde#:~:text=End%C3%BCstri%20devriminden%20bu%20yana%20insan,un%20%C3%A7oktan%20ba%C5%9Flad%C4%B1%C4%9F%C4%B1na%20dikkat%20%C3%A7ekiyor.
[6] https://apnews.com/article/europe-business-climate-environment-and-nature-climate-change-6ac3a74848b2cf7c89d18c348b19e3a7
[7] https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/memo_12_428
[8] https://repository.bilkent.edu.tr/server/api/core/bitstreams/0b29fad9-04fd-4371-b8f0-3f4c827a47ff/content
[9] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/arktikteki-paylasim-savasinda-gronlandin-konumu-kilit-onem-tasiyor/3452744
[10] https://theconversation.com/4-reasons-why-the-us-might-want-to-buy-greenland-if-it-were-for-sale-which-it-isnt-246955