
Şafak Herdem: Şu an beş adet tasarı ile ABD Türkiye’ye yönelik yaptırım iradesini ortaya koymuş durumda.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Hazine Bakanlığı ile koordineli biçimde hazırladığı CAATSA yaptırımlarının seçilmesi ve kurum olarak Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) tercih edilmesinin ilgili hukuki kaynağı nedir?
Hukuki dayanak noktası aslında yine CAATSA düzenlemesi. 2017 yılından bu yana, kısaca CAATSA olarak tanımlanan ABD Hısımları ile Mücadele Yasası kapsamında; Rusya, İran ve Kuzey Kore’ye ilişkin düzenlemeler getirerek bu ülkeleri içeren çeşitli faaliyetleri “önemli işlem” olarak kategorize etti. Bugün ABD tarafından, S-400 alımına karşı uygulanan yaptırımın temel sebebi de bu işlemin CAATSA kapsamında önemli işlem statüsünde olması ve ABD’nin ulusal güvenlik tezlerine aykırılık oluşturduğu temeli. Konu savunma sanayiine ilişkin olunca da SSB’nin S-400 alımındaki rolü birlikte değerlendirildiğinde yaptırımların bu yönde uygulanması da tamamen bir idari karardır. ABD’de bu tür yaptırım düzenlemeleri Dış İşleri Bakanlığı, Hazine Bakanlığı ve Beyaz Saray istişaresinin bir sonucudur.
CAATSA ile getirilen ihracat lisansı kısıtlamalarının ilgili maddesinde ürün ve hizmet tedariğinin kısıtlandığı anlaşılıyor. İhracat rejimindeki tanımlamalar itibarıyla bu tür bir kısıtlama askeri ve güvenlik güç kapasitemizin ihtiyaç duyacağı yedek parça ve alt sistem tedariği gibi kilit hizmetleri kapsamakta mı?
Öncelikle bir yanılgıyı düzeltmek isterim. ABD ve savunma sanayi denildiğinde ihracat kontrol kapsamında akıllara yalnızca ITAR olarak kısaltılan düzenlenme geliyor. Bunun yanı sıra, sivil maksatlı ABD ürün ve teknolojileri bakımından da ABD Sanayi ve Endüstri Bürosu’nun diğer düzenlemeleri (örneğin EAR) bulunmakta. Açıklanan bu yaptırım kararı ile ABD’nin ITAR veya EAR ayrımı yapmaksızın, askeri ve sivil, kontrole tâbi ihracat ürün ve hizmetleri bakımından SSB’ye yönelik kısıtlayıcı yaklaşım içerisinde olduğunu değerlendirmek yerinde olacaktır. ABD’nin ihracat kontrol rejiminde, ihracat tanımı, bilinenin aksine yalnızca gümrük mevzuatı kapsamındaki ihracat ile sınırlı değildir. Herhangi bir şekilde teknik bilginin aktarımı da ABD yasalarınca ihracat sayılan işlemlerdendir. Bu sebeple bu yönde getirilmiş bir kısıt tüm yönleri ile ürün ve hizmet tedarik zincirine etki etmeyi amaçlamaktadır.
Avrupa ve diğer üçüncül ülkelerle savunma şirketlerimiz aracılığıyla gerçekleştirdiğimiz savunma sanayii projeleri de bu kapsam içerisinde mi?
Açıkçası ifade etmek gerekirse, AB içerisinde kimi ülkelerce zaten uzun süredir bu yönde de facto bir ambargo uygulanmaktaydı. AB’nin son toplantısında Türkiye’ye yönelik yaptırım kararları alması bakımından konuyu mart ayına ötelemesini, AB’nin ABD uygulamalarını da görmek istediğine ilişkin çeşitli değerlendirmeler ve analizler yer alıyor. Bu konuya kısmen ben de katılıyorum. Fakat, ABD yaptırım rejimi ile AB veya üçüncü diğer bir ülke tarafından uygulanacak olası bir kısıt tamamen farklı konular. AB öncelikle, ABD gibi tek devlet düzenlemesi ile hızlı aksiyon alabilecek hukuki yapıya sahip değil. Bu yönüyle tüm üye ülkeleri bağlayıcı bir düzenlenme ile askeri ürün/hizmet ihracatını kısıtlayıcı bir hukuki çerçeve oluşturması son derece zor. Bununla birlikte, AB içerisinde bazı ülkelerde yerleşik şirketler ile SSB’nin önemli anlaşmaları ve programları mevcut. Bu yönüyle değerlendirildiğinde, bu CAATSA ile herhalde bir risk analizi yapılarak bir politika belirlenmesi yoluna gidilecektir. Fakat, unutmamamız gereken bir yasal durum söz konusu: Bugün SSB, ABD kanunları kapsamında SDN olarak kısaltılan yaptırıma alınanlar listesi olarak tanımlanan liste kapsamındadır ve ABD yasaları uyarınca, bu listede olan kişi/kurum ile herhangi bir faaliyette bulunan kişi ve kurumlar da aynı liste kapsamına alınabilir. Bu durumda, SSB ile etkileşimde bulunan her projede bu riskin mekan veya ülkeden bağımsız iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Savunma sektöründe büyük projelerin sistem tedarikçisi ülkelerin kredileriyle projelerini gerçekleştirildiği bilinir. Buna örnek olarak SSB’nin S-400 hava savunma sistemlerini 2,5 milyar dolarlık Rus kredisi ile tedarik ettiği medyaya yansımıştı. CAATSA ile uygulanan finansal kısıtlamaların SSB’nin mevcut ve gelecekte yapması gereken uluslararası finansal sözleşmelerde ne tür hukuki engelleri beraberinde getirmektedir?
Konunun finansal olarak bir risk teşkil edip etmediğine ilişkin bilgimin olmadığını ifade etmeliyim. Getirilen yaptırım kapsamı itibariyle her şeyden önce, FMS olarak tanımlanan doğrudan satış programları ve bu kapsamdaki krediler bakımından olumsuz etki doğurabilecek niteliktedir. Bununla birlikte, yukarıda belirttiğim üzere SDN listesinde olan kişi ile ticari faaliyetin yaptırım riski oluşturduğu her durumda tüm uluslararası finans kurumlarının da daha ihtiyatlı olacağını öngörebilmek gereklidir.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın SSB’ye uygulanan yaptırımlar ile Çin’in ilgili kurumuna uyguladığı yaptırımların örtüştüğü görülüyor. Medyada sıklıkla dile getirilen yaptırımların hafif ölçekli uygulandığı yorumuna bir yaptırım hukuku uzmanı olarak katılıyor musunuz?
Maalesef, ülkemizde yaptırımları hafif veya ağır olarak değerlendirmeye indirgeyen çeşitli görüşler bulunmakta. Öncelikle, bu tür bir sınıflandırmanın doğru olamayacağını belirtmek isterim. Bununla birlikte ABD tarafından uygulanan yaptırımların politik olarak yerindeliğinin tartışması ile hukuki gerekçelendirilmelerinin yerindeliğini farklı düzlemlerde ele almak gereklidir. Bugün savunma sanayiindeki başarımız ve ortaya konulan çaba ve gayretlerin sonuçları ortada iken, bu yaptırımları bu düzlemde hafife almak konuyu ciddiyetten uzaklaştırır.
Yaptırımlarının kalkması için belirli bir süre veya loophole olarak nitelendirebileceğimiz çeşitli çıkış yolları bulunuyor mu? Mesela, SSB’nin yetkilerinin farklı bir kuruma devredilmesiyle, alternatif tedarik kanalları yaratılarak yaptırımlardan etkilenmemek mümkün olabilir mi?
CAATSA yaptırımlarının kalkması için ABD Başkanı tarafından Kongre’ye yaptırımların kaldırılmasının ABD ulusal güvenliğine hizmet edeceğine ilişkin bir rapor sunması gerekiyor. İkili ilişkilerde bu raporun ikna kabiliyeti bugün ne kadar mümkünse, CAATSA yaptırımlarının da kalkması o kadar mümkündür. Fakat, yaptırım rejimi hiç şüphesiz bir caydırma amacı taşıması itibariyle önem arz etmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler maalesef ortada. Siyaseten haklı olunan noktalarda da hukuki riskler ile karşılaşmanız olasıdır. Dış ilişkiler bağlamında, uzlaşı zemini sağlanmaması halinde yaptırımların kaldırılması için bir sebep olmayacağını değerlendirmekteyim. Ayrıca, SSB’nin yetkilerinin bir başka kuruma devri vb. gibi işlemlerin ise bu zeminin sağlanması zemininde uzaklaştırmaya yardımcı olacağını değerlendiriyorum. Zira, ABD Başkanı’nın, yetki devrine ilişkin işlemlerde çok hızlı bir şekilde, ilave/ek/yeni yaptırım düzenlemeleri getirebilecek hukuki alt yapısı var.
Sizinle bir önce olan röportajımızda detaylı olarak tartıştığımız Kongre’de ülkemize yönelik hukuki altyapı oluşturan CAATSA’ya ek diğer yaptırım yasa tasarılarının son durumu ve izleyeceği yasal ilerleme süreci bundan sonra nasıl olacak?
Şu an kimi Temsilciler Meclisi kimisi de Senato’da olmak üzere beş adet tasarı ve bir de yürürlükte olan 14 Ekim 2019 tarihli Başkanlık Emri ile ABD Türkiye’ye yönelik yaptırım iradesini ortaya koymuş durumda. Kongre’deki süreçler ne şekilde şekillenir bu konuda öncesinde kesin değerlendirmede bulunmak elbette ki güç. Fakat, konunun tamamen diplomasi ile lehe çevrileceği de öngörülebilir nitelikte. Burada benim belirtmek istediğim, konunun farklı bir boyutu yer alıyor: Önümüzdeki dönem itibariyle, ABD iç siyasetindeki dengelere bağlı olarak Savunma Bütçe Yetkilendirme Yasa’sı gündemde. Bu yasa uyarınca ABD Başkanı’nın 30 gün içerisinde CAATSA yaptırımlarını uygulaması gerekiyor. Mevcut uygulanan yaptırımların, bu tasarının yasalaşması halinde karşılık bulup bulmayacağı; buna ilave olarak, yeni yönetimin farklı CAATSA yaptırımları uygulayıp uygulamayacağı hem hukuken bir boşluk hem de kamu ilişkileri bakımından takip edilmesi gerekli bir konu.
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Çağlar Kurç: Savunma sanayinin en büyük kaybı, F-35 projesi boyunca elde edeceği gelirdir.
Arın Demir, ABD’nin Türkiye’ye uygulayacağı CAATSA yaptırımları ve savunma sanayiindeki son gelişmeleri, Savunma Sanayii üzerine akademik çalışmalar yapan ve Bilkent Üniversitesi’nde ders veren Çağlar Kurç ile konuştu. Ülkemize yönelik uygulanmakta olan CAATSA yaptırımlarının, S-400 sistemlerinin geleceğine paralel şekilde artması veya azalması bekleniyor mu? ABD’nin, Türkiye’den S-400 konusundaki beklentilerini biliyoruz. ABD

Faruk Bildirici: RTÜK, İletişim Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresindeki insanlardan onay alarak pervasızca hareket edebiliyor
Bir medya düzeninde, radyo ve televizyon faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi amacıyla kurulan devlet kurumlarının ideal çalışma ilkeleri ve amaçları nelerdir? Temelde özgürce yayıncılık yapılabilmesi için sadece denetleme değil, düzenleme görevinin de öne çıkması gerekmektedir. Denetleme deyince insanların aklına her zaman yaptırımlar geliyor. Nitekim bu tür organizasyonların çoğunda da yaptırım mekanizmaları

Nevşin Mengü: Devlet, işlev bozukluğundan kaynaklı hataları bilinsin istemez
Nevşin Mengü tanıştırılmaya ihtiyaç olmayan, Türkiye’de herkesin tanıdığı bir gazeteci. Yıllarca anaakım medya kanallarında çalıştıktan sonra gazetecilik yolculuğuna bir süredir sosyal medya ve internet üzerinden devam ediyor. Arın Demir, bu röportajında Nevşin Mengü’yle Türkiye’de medyanın geldiği durumu ve bu duruma nasıl geldiğini konuştu. Yakın geçmişe kadar farklı geleneksel medya mecralarının

Ali Arif Aktürk: Ayağı yere basan sonuçlara ulaşabilmek için kuyulardan gazın aktığını görmek ve uzun süreli akış ve basınç testlerini yapmak gerekir.
Gündem Türkiye’nin doğalgaz rezervlerine ulaşması sebebiyle meşgul ve taraflar yine ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta doğalgaz rezervlerinin Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacağını ve eksen değiştireceğini iddia edenler, diğer tarafta ise rezervlerin durumuna ve nasıl kullanılacağına şüphe ile bakanlar… Bu sebeple Arın Demir, BOTAŞ Gaz Alımı Eski Daire Başkanı Ali Arif Aktürk

II. Bölüm: Üniversiteye Yeni Başlayacak Olanlar Pandemi Hakkında Ne Düşünüyor?
Daktilo1984 üniversite adaylarının pandemi endişeleri dosyasını açıyor! Bir yandan sağlıkla ilgili endişeler diğer yandan eğitim hayatlarında yeni bir sayfa açmak üzere olan gençler… Bu nedenle üniversite tercihleri yapılırken ebeveynlerin ve gençlerin kafasında birçok soru oluştu. Bunlardan şu an en önemlileri belki de pandemiyle ilgili olanlardı. Şu ana kadar ne YÖK’ten gelen

I. Bölüm: Üniversiteye Yeni Başlayacak Olanlar Pandemi Hakkında Ne Düşünüyor?
Daktilo1984 üniversite adaylarının pandemi endişeleri dosyasını açıyor! Bir yandan sağlıkla ilgili endişeler diğer yandan eğitim hayatlarında yeni bir sayfa açmak üzere olan gençler… Bu nedenle üniversite tercihleri yapılırken ebeveynlerin ve gençlerin kafasında birçok soru oluştu. Bunlardan şu an en önemlileri belki de pandemiyle ilgili olanlardı. Şu ana kadar ne YÖK’ten gelen

İsmail Hakkı Polat: Sosyal medyada yeni medya üzerinden bir Dijital Ortaçağ dönemine giriyoruz
Bu hafta pazar röportajında Arın Demir, Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya bölümünden İsmail Hakkı Polat ile sosyal medya mecralarının temel hak ve özgürlüklerle bağlantısından yeni medya mecralarındaki kuşak çatışmasına kadar birçok konuda konuştu. Sosyal medya kuruluşu We Are Social Digital 2020 raporuna göre ülkemizde 37 milyon Facebook, 11,8 milyon Twitter

Tarık Çelenk: Yeni partilerin neden %3-5 seviyelerinde dolandıklarını sorgulamaları gerekiyor
Arın Demir, Türk sağını çok iyi tanıyan Tarık Çelenk ile sağ siyaset, merkez siyasetin dönüşümü, İslamcılık ve milliyetçilik akımlarının bugünkü durumu hakkında konuştu. İslamcı ve milliyetçi hareketlerin geçmişleri düşünülerek, bugün bu iki hareketin muhalefetten ittifaka evrilen siyasetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İki yüz yıllık Türk sağının geçmişine baktığımızda insanı kurtarmaya odaklı değil,

Aydın Sezer: Biz bugün, yaklaşık 10 yıl önce imzalanan anlaşmanın ve kurulan bir şirketin bugünkü konumunu tartışıyoruz
Arın Demir, Medyagunlugu.com yazarı Aydın Sezer ile Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri ve Akkuyu Nükleer Santrali üzerine ayrıntılı bir röportaj gerçekleştirdi. Türkiye’nin nükleer enerjiye olan ilgisi ne zaman başladı? Akkuyu’nun ihale sürecinden hükümetler arası anlaşmaya uzanan süreci nasıl gelişti? Türkiye’de nükleer enerji santrali kurma süreci 1980’li yıllara dayanmaktadır. Yine 1990’lı yıllara

Murat Yetkin: Bazı kesimlerin Atatürk ve laik Türkiye’ye tepkileri Ayasofya’da cisimleşmiştir
Ayasofya’nın ibadete açılma kararı, Türkiye sağı için özellikle de İslamcı ya da siyasal muhafazakâr olarak tanımlayabileceğimiz kesimleri için sembolik olarak ne anlam ifade etmektedir? Sanırım bu konuda en iyi tanımı Fehmi Koru yaptı, İslamcıların “Kızılelması” diyerek. Ama Ayasofya, Türkiye’deki, sadece İslamcı değil bütün muhafazakâr kesim için, hatta, neredeyse 80 yıldır