Yüksek Seçim Kurulu’nun takvimine göre 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri için propaganda serbestliği ve bazı seçim yasakları süresi geçtiğimiz günlerde başladı. Bu yasaklara göre seçime katılan siyasi partiler ve bağımsız adaylar, seçim propaganda süresinin sona ermesine kadar yazılı basında ilan ve reklam yoluyla ya da internet sitesi açarak sözlü, yazılı veya görüntülü propaganda yapabilecek. Oy verme gününden önceki 10 günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim gibi araştırmalar seçimden önceki 10 gün boyunca yasak olacak.
Yerel seçimlerde tüm Türkiye’nin gözü öncelikle İstanbul’da. İktidar mevcut İBB Başkanı ve CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na karşı kendi medya kanallarını karşı propaganda için var gücüyle kullanıyor. Öte yandan Cumhur İttifakı’nın İBB adayı Murat Kurum sık sık gaflarıyla gündeme geliyor. 2023 Genel Seçimlerinde Cumhur İttifakı listelerinden beş milletvekili çıkaran ve 14 Mayıs’ta yüzde 2,8 oy olan Yeniden Refah Partisinin (YRP) İstanbul’da aday çıkarması da iktidarın İstanbul’u kazanma ihtimallerini zorlaştırıyor ve Cumhur İttifakı cephesinin oldukça canını sıkmışa benziyor.
Yerel seçimden önceki son haftada Panorama Araştırma Direktörü Osman Sert’e İstanbul seçimlerine dair merak ettiklerimizi sorduk.
Ak Partili eski birçok ismin bu seçimde YRP adayı olduğunu görüyoruz. Özellikle Anadolu’da YRP’nin bir hareketlilik getirdiğini görmek zor değil. YRP’nin İstanbul’da aday göstermesi ve YRP’nin Cumhur İttifakından ayrıldığını sürekli vurgulaması Anadolu’daki oylarında azalmaya neden olur mu?
Ben Yeniden Refahın yükselişinin İstanbul seçimlerini aşan farklı bir dinamiğin sonucu olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015’ten başlayarak seçmenin beklentilerini tam olarak karşılayamamaya başladı. Çünkü özellikle kurulduğu yıllardaki gibi siyaset üretme kapasitesini büyük oranda kaybetmiş durumda. Bunun getirdiği bir hayal kırıklığı var. Biz 2015 Haziranında AKP’nin çoğunluğu kaybettiğini gördük. Fakat sonra bildiğimiz o terör saldırıları ve özellikle MHP’nin koalisyona yanaşmaması gibi sebeplerle Kasım’da AK Parti oylarını arttırdı. Bu biraz toplumsal mecburiyetten, güvenlik talebinden kaynaklanan bir süreçti ve başka bir alternatifi de yoktu.
Sayın Davutoğlu’nun görevden alınmasının ardından AK Parti daha bir Erdoğan partisine dönüştü. Bu durum da yine bir mutsuzluk oluşturdu. Erdoğan’ın performans algısında bir düşüş vardı. Fakat bu sefer de 15 Temmuz darbesi gerçekleşti. O tabii çok başka bir psikoloji oluşturdu. Ancak ona rağmen 2017’deki karanlık çok zor geçti. Referanduma 15 gün kala bile aslında yeterli çoğunluğu sağlayamıyordu. 2018’de bir erken seçim yapılması sayesinde iktidar gücünü koruyabildi.
2019 yerel seçimlerinde de bu kayıp sürecini gördük. 2023 seçimlerinde de aslına bakılırsa bu momentum devam ediyordu. Fakat muhalefet seçimi kaybetmek için deyim yerindeyse ceza sahasının içindeki dokuz kusurlu hareketin sekizini tek seferde yaparak seçimi kaybetmeyi başardı. Ancak tüm bunlar aslında Erdoğan’la toplum arasında bir kriz olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Ben bu momentumun devam ettiğini düşünüyorum. Yeniden Refah’ın yükselişi de biraz aslında bu momentumun nihayet kendine bir çıkış yolu bulması. Mesela Gelecek ve Deva Partileri AK Parti kitlesine böyle bir alternatif sunamadılar. Ya fazla karışık mesaj verdiler. Ya da aynı anda herkesi ikna etmeye çalışan mesajlar verdiler. Fazla solda kaldı söylemleri, hatta Deva’nın duruşu neredeyse Dem’e yakın.
İkinci bir dinamik de Ak Partinin, Erdoğan’ın MHP koalisyonuyla beraber daha da milliyetçileşmesi. AK Parti daha milliyetçi bir tona evirildikçe Ak Partiye oy veren dindar muhafazakâr, daha milli görüş çizgisinde olan -yani Yeniden Refah seçmeni diyelim- toplum kesimlerinde rahatsızlık ayyuka çıktı. Fakat onlar için de bir alternatif yoktu. Gelecek ve Deva hiçbir şekilde bu kitleye hitap etmediler, edemediler. Dolayısıyla siz partiyi milliyetçileştirdikçe toplumun sizinle beraber, sizin gittiğiniz istikamette gitmesi gerekiyor. Siyasetsizlik, icraat performansındaki düşüklük toplumda buna bağlı olan rahatsızlık ve Ak Partinin ve Erdoğan’ın milliyetçileşmesi Yeniden Refah için bir alan açtı.
Sorunuza gelirsem, Yeniden Refahın yükselişi İstanbul bağlamını aşan bir yükseliş. Dolayısıyla İstanbul’da aday çıkartmış olması evet seçimi etkiler. Aday çıkartmasaydı muhtemelen Anadolu’da kendini daha rahat anlatabilirdi. Araştırmalardaki birçok ilde gördüğümüz rakam bu çıkışın bunun ötesinde olduğunu gösteriyor.
Zaten eskiden AK Partili olup şimdi Yeniden Refahtan aday olanların siyasi geçmişleri de bu bahsettiğim dindar muhafazakâr geçmişle daha çok örtüşüyor. AK Partili elitler, AK Partili siyasetçiler, hani orijinal demeyeyim ama MHP ile ittifaktan önce de AK Partide olanlar, Ak Partinin MHP’lileşmesiyle kendileri için alanın daraldığını görüyorlar. Bu sadece Yeniden Refah adayı olanlar için geçerli değil. Bugün il başkanlarından bakanlara varana kadar, AK Partili bürokratlara varana kadar MHP’nin talepleri altında ezilmiş durumdalar. Dolayısıyla AK Parti elitlerinde de böyle bir rahatsızlık var.
Yeniden Refahın yükselişini ben bu bütüncül çerçevede okumayı daha doğru buluyorum. Bu Yeniden Refahın şu anda kavuştuğu popülariteyi ve siyasal ağırlığı taşıyabilecek kadrolara söyleme, siyasal vizyona sahip olduğu anlamında gelmiyor. Bunun ne kadar kalıcı olduğunu kestirmek çok kolay değil. Ama özellikle yüzde 5-10 oy arasında bir partinin o kitleyi tutabilmesi için illa da çok güçlü bir vizyona ve taşıyıcı kimliğe sahip olması gerekmeyebilir. Bunu biraz önümüzdeki günlerde görmemiz lazım.
CHP’nin yerel seçimden önce kongre yapması CHP kampanyasını sekteye uğrattı mı?
Kısa cevap verirsem hayır uğratmadı. Tersinden düşünelim, eğer kurultay süreci olmasaydı Kemal Kılıçdaroğlu bugün CHP’nin başında olsaydı, muhalefette şu anda gördüğümüz İmamoğlu ve Yavaş gibi ya da bazı muhalefet adaylarının çevresinde gördüğümüz toplanma gibi bir şey büyük ihtimalle gerçekleşmeyecekti. CHP’nin seçim yenilgisiyle yüzleşmemesi sebebiyle CHP’deki travma daha keskin olacaktı ve mesela Ekrem İmamoğlu bugün İstanbul’da genel başkanına rağmen kampanya yapan aday olacaktı. Fakat şu an son derece güçlü bir figür olarak ortada. Dolayısıyla bu kurultay süreci tek kelimeyle cevap verecek olursak CHP’ye bir maliyet üretmemiştir, bilakis iyi olmuştur.
İki kelimeyle cevap verecek olursak evet iyi olmuştur. Fakat CHP kurultay sonrası değişim sürecini kamuoyunun gözleri önünde ve tam seçimden önce yaşadığı için seçmenin aklı biraz karıştı. Bizim araştırmalarımızda da adayları beğendiniz mi dediğimizde CHP’liler beğendik diyorlar. Peki, partinizin kampanya performansını beğendiniz mi diye sorduğumuzda hayır, o kadar güçlü bir şekilde beğendik yok. Niye? Çünkü aday belirlemedeki problemler, Hatay Belediye Başkanı, İzmir Belediye Başkanı, insanları çok tatmin etmedi. Ondan sonra işte Çankaya çok gecikti, aday adayı olmayan bir isim geldi. Kurultay sonrası yaşanan problemler, seçmenin aklının biraz karıştırdı. Ama CHP açısından bana sorsanız hangisi daha iyi diye, kurultay yapmamış olması ve Kılıçdaroğlu’yla devam etmesi mi, kurultay yapıp değişimi yaşayıp sonra bu problemli süreci yaşaması mı? İkincisi CHP için daha sağlıklı derim.
CHP kampanyasında eksik olarak gördüğünüz şeyler var mı?
Merkezdeki oturmamışlık devam ediyor. Bunun getirdiği bir şey var, bir maliyet var. CHP sonuçta Türkiye’nin kurumsal partilerinden biri, genel merkezi de iyi işleyen bir parti. Fakat burada aday seçiminde yaşanan problemler, bunların kimisinin beklenen performansı seçmenin nezdinde karşılayamamış olması gibi konular bir eksiklik.
Özgür Özel yeni bir genel başkan, henüz daha genel başkanlıkla ilgili tonu oturmuş değil. Uzun yıllar mecliste grup başkan vekilliği yapmış bir kişinin genel başkan olabilmesi için bir süreç yaşaması gerekiyor. Bu kim olursa olsun böyle, fakat Özgür Özel’in böyle bir süreye pek fırsatı olmadı. Yani mecliste her konuda konuşma yapan ve her konuda konuşması da biraz mecbur olan grup başkan vekili olmak başka bir şey. Türkiye’nin gündemine göre açıklamalar yapması gereken, bazen de açıklama yapmaması gereken bir genel başkan olmak başka bir şey. Grup başkan vekili olduğunuzda mecliste konuşmama şansınız yok. Çünkü partiniz adına bir şey söylemeniz lazım, ama genel başkan olduğunuzda gündemi yönetmeniz lazım. Bütün bunlar ayrı refleksler gerektiriyor. Dolayısıyla bu tür eksiklikler var.
Bütün bu problemlere Mansur Yavaş’ın aslında dışarıdan gelmiş bir aday olmasını, İmamoğlu’nun parti içerisinde birçok sorun yaşamış olmasını ve bir dönem Meral Akşener’in adayı olarak görülmesinden dolayı partiyle nasıl bir ilişki kuracağının bilinmemesini, Burcu Köksal gibi yol kazalarının yaşanmış olmasını da eklersek, bütün bu gerilimli süreçlerden çıkıldığı ve Millet İttifakının da dağıldığı düşünüldüğünde ben CHP’nin kampanyasının çok başarısız olduğu kanaatinde değilim.
Murat Kurum özellikle son günlerde sık sık yaptığı gaflarıyla gündem oluyor. Sizce bunun nedeni iyi bir iletişim kampanyasının olmayışı mı?
Bunun sebebi Murat Kurum’un siyasetçi olmaması. Yani siyasetçi kimliği çok önemli, siyasi tecrübe çok önemli. Siyasi bir kampanyayı bizatihi kendisinin yapması çok önemli. Şimdi Ak Parti’nin son dönem siyasi nesli sahici bir siyasal rekabetin içerisinde olgunlaşma şansından mahrum. Karşılarındaki basın onları normalde bir siyasinin olması kadar zorlayamıyor. Yayınlara çıktıklarında sahici ve gerçek sorularla çok fazla zorlanmıyorlar. Dolayısıyla bir Erdoğan’ın, bir İmamoğlu’nun, Demirellerin, Özalların, yani Türkiye’nin alışık olduğu siyasetçi kumaşını yetiştiren havuzdan gelmiyorlar.
Daha teknokrat, daha steril ortamlarda siyaset yapmışlar. Arkalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi çok güçlü bir karizma var. Yani yaptıkları yanlışları eksikleri kapatan, bir problem yaptıklarında Erdoğan hatırına susulan kişiler… Sahici siyasetçi olması gerekiyor. Şimdi AK Parti siyasetçileri o anlamda sahici değiller. Hepsi için söylemiyorum. Yani siyasi geçmişi, siyasal kimliği bundan on senenin öncesine dayananlar daha sahici bir ortamda yetiştiler. Ama Murat Kurum böyle bir isim değil.
Dolayısıyla Murat Kurum, sahici, gerçekçi bir siyasetçi olabilseydi iletişim kampanyasını da daha başarılı yönetebilirdi. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, teknokrat bir siyasetçi iken İstanbul’a aday olduğunda Murat Kurum’un bugün yaptığı yanlışları yapıyordu. Bugün Kurum’un yaptığı gibi güven vermiyordu. Ben böyle bir süreç görüyorum. Sonuç olarak bunu temelde Murat Kurum’un kendi kişisel siyasi sermayesinin zayıflığına bağlıyorum. Tecrübesinin ve bilgi dağarcığının o anlamda yeterli olmadığını düşünüyorum. Ama seçmen sadece bu gaflara bakarak da karar vermez. Yani oy verecek olan vermekten vazgeçebilir, ama Erdoğan yüzünden oy verecek olanlar Murat Kurum’un gafları yüzünden Murat Kurum’dan vazgeçmez.