
Çağlar Kurç: Savunma sanayinin en büyük kaybı, F-35 projesi boyunca elde edeceği gelirdir.
Arın Demir, ABD’nin Türkiye’ye uygulayacağı CAATSA yaptırımları ve savunma sanayiindeki son gelişmeleri, Savunma Sanayii üzerine akademik çalışmalar yapan ve Bilkent Üniversitesi’nde ders veren Çağlar Kurç ile konuştu.
Ülkemize yönelik uygulanmakta olan CAATSA yaptırımlarının, S-400 sistemlerinin geleceğine paralel şekilde artması veya azalması bekleniyor mu?
ABD’nin, Türkiye’den S-400 konusundaki beklentilerini biliyoruz. ABD bu sistemin bir şekilde kullanım dışı bırakılmasını istiyor. Bu şart ya da ABD’nin farklı alanlarındaki beklentilerinin karşılandığı noktada CAATSA’nın kaldırılması mümkün. Yaptırımların arttırılması ise düşük bir olasılık. Daha sert yaptırımlar hem iki ülkenin arasının daha da açılmasına yol açacak hem de uzlaşmayı daha zor hale getirecektir. Fakat, hangi durumun gerçekleşeceğini şu noktada kestirmek zor. İlerleyen zamanlarda iki ülkenin davranışları geleceğe dair daha çok veri sağlayacaktır.
CAATSA ile yürürlüğe giren ABD’li ithal savunma ürün ve hizmet girdilerinin lisanslanmasına ilişkin hukuki kısıtlamalar, SSB’nin savunma sanayimizin geleceğine ilişkin belirlemiş olduğu 2021 stratejik planları çerçevesindeki ana hedeflerini etkileyecek düzeyde mi?
SSB’nin yürüttüğü ve ABD girdisi olan projeleri olumsuz etkileyeceğini tahmin edebiliriz. Bu projelerde gecikmeler olacaktır. Fakat, Stratejik Plan’daki ana hedefleri olumsuz olarak etkilemeyecektir. Aslında tam tersine, “Savunma sanayiindeki millî kabiliyetlerimizi sürekli gelişim sürecine tâbi tutarak, dışa bağımlılığı sistematik olarak en aza indirmek” olan hedefe ulaşmak için daha fazla çaba sarf edileceğini düşünüyorum. Bu noktadaki belirleyici etken ülkenin sahip olduğu finansal kaynaklar ve yetişmiş eleman seviyesidir.
CAATSA yaptırımlarının yürürlüğe koyulması, savunma sanayi stratejilerimize yönelik temel değişikliklere neden olur mu?
Hayır. Türkiye 1980’lerden itibaren teknomilliyetçi bir savunma sanayi politikası izliyor. Bu politika temel olarak kendi kendine yeterliliği hedeflemektedir. Bu hedefe giden yolda da yabancı şirketlerle iş birlikleri ve girdiler bir basamak taşı olarak görülmektedir. Karar alıcılar yerel savunma sanayi üretim kabiliyetleri arttırdıkça, yabancı şirketlerle olan ilişkilerin de doğasının değişeceği düşünmektedir. Türkiye’nin savunma piyasası, teknomilliyetçi politika izleyen Güney Kore gibi ülkelerden farklı olarak, yabancı firmalara biraz daha açıktır. CAATSA yaptırımları, Türkiye’nin bu politikasını değiştirmeyecektir çünkü politika temelde ABD’den bağımsızdır. CAATSA büyük olasılıkla Türkiye’nin farklı üreticilerle olan ilişkilerini daha da derinleştirmeye ve yeni ilişkiler kurmaya yöneltecektir. Tabii bu noktada diğerlerinin Türkiye’nin bu isteğine nasıl cevap vereceği, bu politikanın başarısını belirleyecektir.
SSB’ye uygulanan finansal kısıtlamaların, tanımladığınız teknomilliyetçi savunma sanayi politikamıza bütçesel yansımaları ne şekilde olacaktır?
Yaptırımların tedarik ve Ar-Ge bütçesine, genel olarak savunma bütçesine etkisi birkaç farklı etkene bağlıdır. Birincisi, Türkiye, SSB dışında bir kurumla projeleri yürütüp, ABD’yle hala iş birliği yapacak mı? Cevap evet ise, projelerde aksama olmayacağından dolayı, bütçede bir artış olmayacaktır. Öte yandan hayır ise o zaman alternatif kaynaklara bakmamız gerekli. İkinci konuşulması gereken, Türkiye ABD kaynaklı girdilerin yerine alternatiflerini ne kadar rahat bulabiliyor? Eğer cevap kolay bulabiliyorsa, projelerdeki gecikmelerin süresi ve önemine göre ürün maliyetleri artacaktır, bu da savunma bütçesinde artış gerektirecektir. Bu durumda bütçe artış seviyesi alternatif girdilerin uygulanmasında yaşanabilecek sıkıntıların seviyesine göre değişiklik gösterebilir. Eğer, alternatif kaynak bulmakta zorlanırsa ve eksik girdileri yerli olarak üretmek isterse, bu durumda çok ciddi bir artış gerekebilir. Bu konuda kesin olarak konuşmak zor çünkü hangi projede, hangi yabancı girdilerin ABD’den tedarik edildiğine dair açık bir kaynak bulunmuyor. Dahası, işin içinde birçok farklı değişkenler mevcut. Ancak zaman içerisinde tam etkiyi görebileceğiz.
S-400 hava savunma sistemlerinin alınmasının teknik gerekçelerine bağlı olarak Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasının hava savunma kapasitemiz, savunma sanayiimizdeki bilgi birikimimize ve finansal düzeydeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
F-35’lerin gelmemesi öncelikle Türkiye’nin güç planlamasını olumsuz etkilemiştir. Türkiye yaşlanan F-4 uçaklarını F-35’lerle değiştirmeyi planlıyordu. F-35’lerin gelmediği durumda, hizmet dışına çıkarılan uçakların görevlerini de envanterdeki F-16 uçakları yerine getirmeye başlayacak, bu da bu uçakların daha çabuk yıpranmasına neden olacaktır. Türkiye’nin üzerinde çalıştığı Milli Muharebe Uçağı’nın (TF-X) ne zaman envantere gireceği tam olarak belli değil. Çünkü yeni uçak geliştirme projeleri, ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın, öngörülemeyen sorunlarla boğuşmak zorunda kalır ve bu da programın aksamasına neden olur. Bu bağlamda, Türkiye hava operasyonlarını bir süre daha envanterdeki uçaklarla yapacak gibi duruyor. Savunma sanayinin en büyük kaybı, F-35 projesi boyunca elde edeceği gelirdir. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılmasının maliyeti Lockheed Martin’in 2018 yılındaki hesaplarına göre yaklaşık 12 milyar dolar oldu. Son zamanlarda bazı kaynaklar bu kaybın 9 milyar dolar civarında olduğunu söylüyor. Lockheed Martin hala alımları devam ettirdiği için kesin kaybı şu noktada bilmek zor. En kötü 12 milyar dolar, en iyi 9 milyar dolardan az diyebiliriz. Her ne kadar F-35’in ana yüklenicisi olan Lockheed Martin, Türk şirketlerinden alımlara devam etse de bu şirketlerin en kısa sürede F-35 tedarik zincirinden çıkarılması için hem baskı hem de çalışmalar devam etmektedir. Diğer yandan, F-35 programında bugüne kadar olan katılımdan dolayı Türk savunma sanayisi önemli bir bilgi birikimi elde etti. Programdan çıkarılması bu bilgi birimini etkilemeyecektir. Edinilen bilgi ve tecrübenin diğer projelerde de kullanılacağını düşünüyorum.
1974 yılında Temsilciler Meclisi’nin 93-559 sayılı kanunla ülkemize Kıbrıs Harekâtı sonrası uygulanan silah ambargosu ile bugün CAATSA’nın 231. bölümüne dayandırılarak uygulanan yaptırımlarını ve günümüz savunma sanayi karşılıklı bağımlılık seviyesini de karşılaştırdığınızda, hangisinin daha kısıtlayıcı olduğunu düşünüyorsunuz?
1974 yılında uygulanan silah ambargosu, CAATSA’dan hem daha kısıtlayıcıydı hem de kısa dönem etkisi daha ağırdı. Soğuk Savaş döneminde, Türkiye silahlarını doğrudan alım ve askeri yardımlar yoluyla tedarik ediyordu ve ABD en büyük sağlayıcıydı. Her ne kadar 1970’lerin başında Almanya ve İtalya da önemli sağlayıcılar olarak öne çıkmaya başlasa da Amerikan sistemlerinin baskınlığı ortadan kalkmadı. Ambargo uygulandığında Türkiye elindeki sistemlerin idamesi ve bakımı açısından en önemli kaynağı kaybetmiş oldu. Bu da ordunun gücünü olumsuz etkiledi. Bugün ise hem dönüşen küresel üretim şekilleri hem de Türkiye’nin artan savunma sanayi kabiliyetleri, Türkiye’nin daha esnek olmasını sağlamakta, alternatif sağlayıcılara daha rahat ulaşmasına olanak sağlamaktadır. Dahası, ABD’ye olan bağımlılık belli bir derece devam etse de 1970’lerdeki seviye göre daha düşüktür. Dahası CAATSA içerik olarak da 1974 silah ambargosundan daha farklıdır. CAATSA, Türkiye’ye silah satışlarını kısıtlamıyor. Hangi kurum üzerinden yapılacağını kısıtlıyor. CAATSA’nın etrafından dolaşmak daha rahat. Fakat, bu noktada şunu da belirtmek gerekiyor: Türkiye’nin alternatif kaynaklar bulması, bu kaynakların Türkiye’yle iş yapmak isteyip istememesine bağlıdır. Bu açıdan, 1974 silah ambargosu ve CAATSA arasında fark olabilir. 1974’ye her ne kadar ABD silah ambargosu uyguladıysa da Avrupa ülkeleri Türkiye’yle iş birliği yapmaya ve silah satmaya gönüllüydü. Mesela silah ambargosu uygulandığında İtalya (F-104S), Fransa (Mirage F-1F) ve Birleşik Krallık (Jaguar) Türkiye’ye uçak satabileceklerini belirtmişlerdir. Dahası, her ne kadar Temsilciler Meclisi ambargo kararı alsa da ABD hükümeti Türkiye’yi destekleyen bir duruştaydı. Zaten adım adım ambargonun zayıflatılması ve sonunda kaldırılması için de çaba gösterdiler. Bugün ise, ABD ve Türkiye hükümetleri arasında benzer bir ilişkiden bahsedemeyiz. Bu gerginlikten dolayı da ABD’yle yakın ilişkisi olan alternatif kaynaklar SSB’yle ve Türkiye’yle çalışmaktan çekinebilirler. Bu da Türkiye’nin elindeki seçenekleri önemli derecede kısıtlayacaktır. Şu noktada diğer ülkelerin nasıl davranacağını zaman gösterecektir.
Fotoğraf: Museums Victoria
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Şafak Herdem: Şu an beş adet tasarı ile ABD Türkiye’ye yönelik yaptırım iradesini ortaya koymuş durumda.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Hazine Bakanlığı ile koordineli biçimde hazırladığı CAATSA yaptırımlarının seçilmesi ve kurum olarak Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) tercih edilmesinin ilgili hukuki kaynağı nedir? Hukuki dayanak noktası aslında yine CAATSA düzenlemesi. 2017 yılından bu yana, kısaca CAATSA olarak tanımlanan ABD Hısımları ile Mücadele Yasası kapsamında; Rusya, İran ve Kuzey

Faruk Bildirici: RTÜK, İletişim Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresindeki insanlardan onay alarak pervasızca hareket edebiliyor
Bir medya düzeninde, radyo ve televizyon faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi amacıyla kurulan devlet kurumlarının ideal çalışma ilkeleri ve amaçları nelerdir? Temelde özgürce yayıncılık yapılabilmesi için sadece denetleme değil, düzenleme görevinin de öne çıkması gerekmektedir. Denetleme deyince insanların aklına her zaman yaptırımlar geliyor. Nitekim bu tür organizasyonların çoğunda da yaptırım mekanizmaları

Nevşin Mengü: Devlet, işlev bozukluğundan kaynaklı hataları bilinsin istemez
Nevşin Mengü tanıştırılmaya ihtiyaç olmayan, Türkiye’de herkesin tanıdığı bir gazeteci. Yıllarca anaakım medya kanallarında çalıştıktan sonra gazetecilik yolculuğuna bir süredir sosyal medya ve internet üzerinden devam ediyor. Arın Demir, bu röportajında Nevşin Mengü’yle Türkiye’de medyanın geldiği durumu ve bu duruma nasıl geldiğini konuştu. Yakın geçmişe kadar farklı geleneksel medya mecralarının

Ali Arif Aktürk: Ayağı yere basan sonuçlara ulaşabilmek için kuyulardan gazın aktığını görmek ve uzun süreli akış ve basınç testlerini yapmak gerekir.
Gündem Türkiye’nin doğalgaz rezervlerine ulaşması sebebiyle meşgul ve taraflar yine ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta doğalgaz rezervlerinin Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacağını ve eksen değiştireceğini iddia edenler, diğer tarafta ise rezervlerin durumuna ve nasıl kullanılacağına şüphe ile bakanlar… Bu sebeple Arın Demir, BOTAŞ Gaz Alımı Eski Daire Başkanı Ali Arif Aktürk

II. Bölüm: Üniversiteye Yeni Başlayacak Olanlar Pandemi Hakkında Ne Düşünüyor?
Daktilo1984 üniversite adaylarının pandemi endişeleri dosyasını açıyor! Bir yandan sağlıkla ilgili endişeler diğer yandan eğitim hayatlarında yeni bir sayfa açmak üzere olan gençler… Bu nedenle üniversite tercihleri yapılırken ebeveynlerin ve gençlerin kafasında birçok soru oluştu. Bunlardan şu an en önemlileri belki de pandemiyle ilgili olanlardı. Şu ana kadar ne YÖK’ten gelen

I. Bölüm: Üniversiteye Yeni Başlayacak Olanlar Pandemi Hakkında Ne Düşünüyor?
Daktilo1984 üniversite adaylarının pandemi endişeleri dosyasını açıyor! Bir yandan sağlıkla ilgili endişeler diğer yandan eğitim hayatlarında yeni bir sayfa açmak üzere olan gençler… Bu nedenle üniversite tercihleri yapılırken ebeveynlerin ve gençlerin kafasında birçok soru oluştu. Bunlardan şu an en önemlileri belki de pandemiyle ilgili olanlardı. Şu ana kadar ne YÖK’ten gelen

İsmail Hakkı Polat: Sosyal medyada yeni medya üzerinden bir Dijital Ortaçağ dönemine giriyoruz
Bu hafta pazar röportajında Arın Demir, Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya bölümünden İsmail Hakkı Polat ile sosyal medya mecralarının temel hak ve özgürlüklerle bağlantısından yeni medya mecralarındaki kuşak çatışmasına kadar birçok konuda konuştu. Sosyal medya kuruluşu We Are Social Digital 2020 raporuna göre ülkemizde 37 milyon Facebook, 11,8 milyon Twitter

Tarık Çelenk: Yeni partilerin neden %3-5 seviyelerinde dolandıklarını sorgulamaları gerekiyor
Arın Demir, Türk sağını çok iyi tanıyan Tarık Çelenk ile sağ siyaset, merkez siyasetin dönüşümü, İslamcılık ve milliyetçilik akımlarının bugünkü durumu hakkında konuştu. İslamcı ve milliyetçi hareketlerin geçmişleri düşünülerek, bugün bu iki hareketin muhalefetten ittifaka evrilen siyasetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İki yüz yıllık Türk sağının geçmişine baktığımızda insanı kurtarmaya odaklı değil,

Aydın Sezer: Biz bugün, yaklaşık 10 yıl önce imzalanan anlaşmanın ve kurulan bir şirketin bugünkü konumunu tartışıyoruz
Arın Demir, Medyagunlugu.com yazarı Aydın Sezer ile Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri ve Akkuyu Nükleer Santrali üzerine ayrıntılı bir röportaj gerçekleştirdi. Türkiye’nin nükleer enerjiye olan ilgisi ne zaman başladı? Akkuyu’nun ihale sürecinden hükümetler arası anlaşmaya uzanan süreci nasıl gelişti? Türkiye’de nükleer enerji santrali kurma süreci 1980’li yıllara dayanmaktadır. Yine 1990’lı yıllara

Murat Yetkin: Bazı kesimlerin Atatürk ve laik Türkiye’ye tepkileri Ayasofya’da cisimleşmiştir
Ayasofya’nın ibadete açılma kararı, Türkiye sağı için özellikle de İslamcı ya da siyasal muhafazakâr olarak tanımlayabileceğimiz kesimleri için sembolik olarak ne anlam ifade etmektedir? Sanırım bu konuda en iyi tanımı Fehmi Koru yaptı, İslamcıların “Kızılelması” diyerek. Ama Ayasofya, Türkiye’deki, sadece İslamcı değil bütün muhafazakâr kesim için, hatta, neredeyse 80 yıldır