İran 13 Nisan gecesi, Suriye’deki diplomatik temsilciliğine düzenlenen saldırıya yanıt vermek amacıyla 1979 yılından bu yana ilk kez doğrudan İsrail topraklarına saldırı düzenledi. Düzenlenen saldırının ardından İsrail ordusu Cuma günü erken saatlerde İran’ın orta kesimindeki İsfahan kenti yakınlarında bulunan bir askeri hava üssüne insansız hava araçlarıyla saldırarak karşılık verdi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1979 yılından bu yana iki ülke ilk kez doğrudan birbirinin topraklarına saldırı düzenliyor. İran-İsrail arasında yaşanan gerilimi, bu gerilimin perde arkasını ve gelecekte neler yaşanabileceğini Siyaset Bilimci Arif Keskin’e sorduk.
İran’ın yaptığı saldırı son derece ölçülebilir ve kontrollü bir şekilde gerçekleşti. Bundan dolayı İsrail’de ve Batı’da büyük bir panik yaratmadı. Buna karşın İran tarihte ilk kez İsrail’e doğrudan saldırdı. İran saldırısı bundan sonrası için nasıl bir işaret veriyor?
İran’ın 1979’dan sonraki güvenlik ve savunma stratejisine baktığımızda bu stratejinin İsrail ve Amerika ile çatışmaktan kaçınmak üzerine kurulu olduğunu görürüz. İran, genellikle Amerika ve İsrail’le doğrudan bir çatışma istemez. Bundan dolayı, Amerika ve İsrail ile proxy (vekil) güçleri aracılığıyla çatışır ve hatta bu süreç doğrudan bir çatışmaya evrilirse oradan geri çekilir.
Aslında son saldırısında da İran’ın niyeti kendisini bir savaşın içine sokmak değildi. Bir yanıt vereceğim ama vereceğim yanıt beni bir savaşın içine sokmasın diyerek plan yaptı. Ve hatta saldırıdan 74 saat önce “komşu devletlerin neredeyse hepsini bilgilendirdik” şeklinde bir açıklama geldi. Bu da bir şekilde tabii ki İsrail’in de Amerika’nın da bilgilenmesi anlamına geliyor.
Savaştan kaçınmak istediler. İran’ın niyeti buydu ama sonuç itibariyle 1979’dan sonra ilk kez İsrail’in toprağına saldırmış oldu ve bu durum pratikte büyük bir hasara yol açtı. Yani düşünün, İran uzaktan İsrail’e saldırabilecek kadar siyasi irade ortaya koyabiliyor. Buna yeterli teknolojisi var. Olanakları var. Bunu yapmaktan korkmuyor ve ardından da gerekirse daha büyüğünü yaparım, yapabilirim diyor. Son saldırı İran-İsrail ilişkileri dolayısıyla İran ve Batı ilişkilerinde çok büyük değişikliğe yol açabilecek bir mesele.
İran’ın İsrail ilişkileri nereye gider? Bu başka bir soru ama İran, Batı ile ilişkilerinde yeni bir süreci tetikliyor. Bu süreci şu anda belki tüm ayrıntısıyla bilmemiz mümkün değil. İran’ın daha tehlikeli görünmesi bu bölgede yapıcı değil, özellikle de Batılı ülkelerde bu durum istikrarsızlık faktörü gibi göründü. Dolayısıyla bu faktör İran’a çeşitli alanlarda küçük veya büyük diplomatik, siyasi ve ekonomik baskıları doğuracaktır.
Somut örnek vereyim. Amerika’da İran’a yakın bölgedeki rejime yakın örgütlerin terör listesine alınması gündeme geliyor. Bu durum Lübnan’a kadar uzanan geniş bir yelpazedeki örgütler için gerçekleşebilir. Bu da çok önemli bir gelişme. İsrail, devrim muhafızlarının terör listesine alınmasını istiyor. Avrupalıların zaten yarım kalmış bir girişimleri vardı bu konuda.
İran’ın drone ve füze saldırısı gecesi Ürdün, fiili olarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail’e istihbarat destek verdikleri için İran’da şu an ciddi şekilde eleştiriliyor. Bu yönüyle de aslında o gece İran’ın; Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’le ilişkilerinde de belli bir şey yaşandı. Tüm bunların dışında İran’a yönelik yeni bir ambargo tartışması da gündeme gelebilir.
Batı uzun süredir İran’da yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgilenmiyordu. Bu olaydan sonra tekrar bu hak ihlalleri gündeme gelebilir. Amerika belli derecede Orta Doğu’dan uzaklaşıp Çin’e, Asya Pasifik’e ve Rusya’ya yoğunlaşmak istiyordu. Zaten bir Ukrayna-Rusya savaşı var. Ancak İran’ın misillemesinden sonra ABD Ortadoğu’ya yeniden yoğunlaşabilir. Buradaki varlığını daha da güçlendireceği anlaşılıyor. Bu, İran açısından çok önemli ve İran’ın yeni füzelerini göstermesi nedeniyle yeni bir savunma sisteminin kurulması gündeme gelebilir. Amerikalılar bu krizden sonra getirdikleri ekipmanları geri götürmeme kararı aldılar. Bu ekipmanların önemli bir bölümü savunma araçları ve bu araçları daha da genişletebilirler. Bu savunma ağının kapsamına Ürdün’ün ve diğerlerinin de dahil edilmesi gündeme gelebilir.
Bir husus daha var. Bu bölgedeki ülkeler bir araya gelerek İsrail’in Gazze saldırısı için etkin bir irade gösteremediler. İran’ın bu misillemesi bu ortak iradenin çıkmasını ciddi şekilde zorlaştırdı. Kendi aralarında ne kadar anlaşamaz oldukları dünya kamuoyu tarafından görüldü ve bu anlaşmazlık biraz daha derinleşti. İran her fırsatta İsrail’i yok edeceğini söylüyordu, ama en fazla yapabileceğinin bu olduğunu gösterdi. İran rejiminin İsrail’i yok etme iddiasının kendi gücüyle olamayacağı anlaşıldı. İran’ın Siyonizm’i yok etme ideolojisi o gece pratikte iflas etti.
Pek çok yorumcu bu saldırının İran iç kamuoyuna yönelik bir hamle olduğunu söylüyor. İran’ın iç politikadaki durumunun İsrail saldırısıyla ilişkisi nedir?
Tabii ki İran’ın İsrail’e saldırması İran’ın iç politikasıyla ilişkilidir. Ancak bu ilişkinin ne olduğunun doğru analiz edilmesi lazım. Şöyle bir durum var. Aslında İran toplumunun önemli bir bölümü İran’ın Orta Doğu siyasetini benimsemiyor, kabullenmiyor. İran toplumunun bir kısmı Orta Doğu siyasetini İran’ın milli güvenliğini tehdit eden, milli çıkarlarını tehdit eden ve hatta İran’daki diktatörlüğü besleyen bir siyaset olarak görüyor ve kabullenmiyor. Nitekim 2009’dan sonra İran’daki bütün gösterilerde şöyle bir slogan duyulmaya başlandı: Ne Gazze ne de Lübnan, canım İran’a feda.
Bu yönüyle de aslında toplumun önemli bir bölümü bu siyasetle duygudaşlık yapmıyor. Ayrıca birçok kişi de “senin orada ne işin var” diyor. Zaten İran’da toplumun önemli bir bölümü de Devrim Muhafızlarını sevmiyor. Devrim Muhafızları devrimi korumakla yükümlüdür ve İran içerisindeki kadınlara, insanlara yapılan bütün radikalizmden sorumlu olarak görülüyor; İran’daki diktatörlüğün sürdürülmesinin en önemli aparatı olarak görülüyor. Bu açıdan bakıldığında İran’ın İsrail’e saldırısı toplumu yanına çekmekle ilgili. Ancak zaten toplumun ciddi bir kısmı bunu istemiyor.
İç politika açısından bu klişe bir diktatörlük politikası: dışarıda kriz, içeride baskıyı artırma. Dışarıda bir kriz yaratıyorsunuz ve içerde baskıyı artırıyorsunuz. Nitekim son günlerde özellikle de bu saldırılardan sonra radikalizm daha da arttı, hem kadınlara yönelik hem de siyasal anlamda. İran içerisinde yüzde 10’luk bir azınlık zaten Gazze ve Filistin için sürekli seferberlik içerisinde.
7 Ekim’den sonra bu azınlığın sayısı artmaya başladı. Siyonizm’in ve İsrail’in yok oluş sürecini başlatalım denildi. Ancak zamanla sürecin tam tersine gittiğini gördüler. İran fiili olarak Gazze’den uzak durdu ve bu ciddi anlamda bir hayal kırıklığı yarattı. Buna paralel olarak Devrim Muhafızları, Suriye’de ve diğer yerlerde öldürüldü ve rejim buna yine karşılık veremedi. Bu, yandaşlar arasında bir yabancılaşmayı da beraberinde getirdi. Aslında bu saldırı bir yönüyle kendi yandaşlarını tatmin etmek, onları daha fazla kendi etrafında konsolide etmek amacını taşıyor.
Bu konuda başka bir şey daha var. Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra başlayan protestolar toplumla rejim arasındaki makası ciddi bir biçimde açtı. Ve rejim şu an, tarihinde hiç olmadığı kadar ciddi şekilde sorgulanıyor. Aslında İran rejiminin, hayatta kalabilmesi için onun adına ölebilecek azınlık bir gruba ihtiyacı var. Onun için savaşabilecek, onu her koşulda destekleyebilecek bir azınlığa ihtiyacı var. Ve aslında bu İsrail’e saldırı, bir yönüyle de kendi etrafındaki bu azınlığı yeniden mobilize edebilmek ve güçlendirmek amacını taşıyor.
Bunun yanı sıra İran iç siyasetinde de önemli bir anlam ifade ediyor. Bu saldırı İran’da askerlerin Hamaney’in etrafında oluşturduğu radikal gücü daha etkin hale getiriyor. Şu anda İran’da en büyük tartışma askerlerin iç ve dış politikada etkinliğini azaltabilmek. Ama bu saldırıyla beraber askerler siyasal alanın büyük bir parçasını şekillendiriyor ve dönüştürüyorlar. Bu gelişme rejim içerisindeki reformcuları kısa süreliğine ekarte eden bir süreç. Bazılarına göre Hamaney sonrasındaki süreci şekillendirmeye yönelik, çünkü Hamaney hasta ve bütün bu süreç kendisinden sonra kimin geleceğini yönlendirmeye dönük yapılıyor.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısının arkasında İran’ın olduğunu iddia eden yorumcular var. Siz bu yorumlara nasıl bakıyorsunuz? İran’ın ve bölgedeki vekil güçlerinin İsrail’in Filistin işgaline verdiği tepkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Ben başından beri İran’ın bu saldırılardan haberi ve onayı olduğu kanısındayım. 7 Ekim saldırısında en önemli husus İsrail ve Amerika istihbaratının çökmesiydi. Eğer İran’ın bu saldırıdan haberi yoksa İran istihbaratı da çökmüş demektir. İran, Hizbullah ve Hamas’ın yaptığı birçok şeyden haberdardır. Hamas bunun faturasının İran’a kesileceğini biliyor. Eğer haberdar değilse, siyasi amaçlarının farklı olduğu bir dönemde neden Hamas’ın yaptığını destekliyor? Diyebilir ki ben buna onay vermiyorum, desteklemiyorum. Bakın şu anda İsrail ABD’yi İran’a saldırı için ikna etmeye çalışıyor. ABD diyebilir ki “sen bunu yaptın ama ben yanında değilim.” İran’da Hamas’a, “neden yaptın, ben yanında değilim, bunun faturasını ben ödeyeceğim” diyebilirdi. Ama tam tersine daha da destek verdi.
Ayrıca Hamas’ın finansal kaynağı İran’dan, elindeki silahlar İran’dan ve İran Hamas’ın çok daha büyük bir eyleme hazırlandığını biliyordu. Hamas’ın eyleminden bir hafta önce Hamaney, “Filistin davası tarihinde olmadığı kadar güçlüdür, tarihinde olmadığı kadar büyük şeyler yapmaya kadirdir” diye bir açıklama yaptı. Şu anda Gazze’de operasyon yönetenler İran’a yakın insanlar, İran’dan habersiz böyle bir şeye girişmezler. İran 7 Ekim’den sonra bölgedeki tüm vekil güçlerini Hamas’ı desteklemeye teşvik etti. Tüm bunlar İran’ın bu saldırılardan haberdar olduğunu gösteriyor.
Netanyahu’nun Gökte Aradığı Fırsatı İran Verdi
Batı kamuoyunda İsrail’e karşı tepkiler artıyor. İran’ın saldırısı, İsrail için Batı’dan daha çok destek almasına yarar mı? İran bunu hesaplamış mıdır?
Aslında İran’la İsrail, düşman olsalar da birbirlerini besliyor. İsrail, İran tehdidini çeşitli fırsatlara çevirme konusunda becerikli. 1979 öncesinde İsrail genellikle Arap devletleriyle kavga ederdi, ama İran devriminden sonra İsrail’in Arap devletleriyle kavgası yerine İran’la kavgası başladı ve zamanla İsrail’in Araplarla kavgasının yerini İran aldı.
İsrail tek düşman olarak İran’ı göstererek Arapları rahatlatıyor. Arap devletlerinin İran’la da problemi var ve bu durum Araplar için de bir fırsat oldu. İran’ın zayıflaması Araplar için de önemli bir unsur. Hamas aslında İsrail’in, Filistin meselesinde ideolojik bir ihtilaf çıkarmak için desteklediği bir örgüttür. Hamas İsrail’in desteklediği süreçte ortaya çıktı. İsrail’in amacı neydi o zaman? Filistin mücadelesi genellikle solun mücadelesiydi. İsrail-Filistin meselesine İslamcılığı dahil ederek bunu bölmeyi istedi ve Hamas bu çerçevede işe dahil oldu.
Aslında İsrail’in Filistin mücadelesini bölmesi İran’ın eliyle oldu. İran sürekli FKÖ’yü hain olarak ilan etti, Yaser Arafat’ı hain olarak ilan etti. Barış sürecini ihanet olarak ilan etti ve İsrail’le barış masasına oturan Arafat’ın üzerine ciddi bir baskı uyguladı. Bir yandan da Hamas’ı destekleyerek Filistin yönetimini böldü ve parçaladı. Bölünme kısmında en büyük katkı İran’ın oldu.
İsrail uluslararası arenada hep İran tehdidini kullandı; İran’ın nükleer çalışmalarını, İran’ın Suriye ve Yemen’deki hareketliliğini ciddi şekilde kullandı. Ve son misillemeyle Gazze gündemden düştü. Gazze’de yapılan tüm soykırımlar devre dışı kaldı. Netanyahu’nun radikalizmi dünyada eleştiriliyordu. Ama İran’ın yarattığı bu gerginlik tüm bunları değiştirdi. Netanyahu gökte aradığı fırsatı yerde buldu ve bunu sonuna kadar kullanacak.
İsrail 7 Ekim’den bu yana hava saldırılarında 18 devrim muhafızı üyesini öldürdü. İsrail bu politikasını sürdürecek mi? Önümüzdeki dönemde İran’ın desteklediği Lübnan Hizbullah’ı ve Yemenli Husiler İsrail’e karşı daha saldırgan bir tutum alabilir mi?
Benim düşünceme göre İsrail İran’a karşı tutumuna devam edecek. İsrail, İran’da nükleer alanda çalışan ve Orta Doğu ile ilgilenen kişilere yönelik çok eskiden beri zaten bu saldırıları düzenliyor. Ve buna devam edecek. Hatta İsrail’in elinde İran’da öldürecekleri kişilerin isim listesi var. Bence bu son süreçten sonra da bunu devam ettirecek. Gerginlik burada durmayacak. Eğer iki ülke arasında muhtemel bir çatışma olursa kanımca Hizbullah ve Husiler de bugün olduğundan çok daha aktif olacaklar.