Altan Öymen Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihinin canlı hafızalarından biri. 1950 Mayıs’ında üye olduğu CHP’de parti üyeliğinden genel başkanlığa kadar yükselmiş bir isim. Ayrıca, Türkiye’nin basın tarihinde kendisine saygın bir yer edinmiş deneyimli bir gazeteci. Genel Başkanlığı bıraktığı 2000 yılından beri CHP’de aktif bir görevi olmamasına rağmen parti içerisinde en çok saygı duyulan isimlerin başında geliyor. Yetmiş yıl boyunca parti üyeliğinden, milletvekilliğine, bakanlıktan genel başkanlığa kadar CHP içerisinde çeşitli görevlerde bulundu. Altan Öymen’e seçimden sonraki CHP hakkında görüşlerini ve 9 Eylül’de 100. yılını kutlayan CHP’nin tarihindeki en önemli kırılma noktalarını sorduk.
CHP tarihinde birçok seçim kaybedildi ve bu yenilgilere çeşitli tepkiler geldi. Sizce son seçim CHP için başarı mıydı, başarısızlık mıydı?
Cumhuriyet Halk Partisi bu seçimde tek başına yüzde 25, Millet İttifakıyla birlikte yüzde 48 oy aldı. CHP’nin bu aldığı oy oranını değerlendirmek için önce karşısında kimlerin olduğuna bakmak lazım. Türkiye’de şu anda bir tek adam rejimi var. Üç, bilemediniz dört televizyon dışında Türkiye’de iktidarı desteklemek zorunda kalmayan hiçbir televizyon yok. O üç-dört televizyona da habire baskı yapıyorlar. Bir yanda Boğaziçi Üniversitesinin başına gelenler, kapılara kilitler militler, öbür yanda Cumartesi Anneleri’ni düşünüyorum. Sonra adalet mekanizması ne hale gelmiş! Gerek basın açısından gerek normal vatandaşlara yönelik uygulamalar açısından görülmemiş bir şey. Tek adam yani bu düzen, giderek de bozulmaya başladı. Ne olacak? Bunun durdurulması lazım. Durdurulması için bunu fark eden partilerin bir araya gelmesi lazım. İlk hedefler istikametinde anayasayı değiştirmek lazım, yeniden parlamenter sisteme dönmek lazım. Çünkü parlamenter sistemde bütün sorunların çaresi bulunabilir. Bu Altılı Masa denilen şey de o zorunluluğun gereği olarak bulundu ve başarılıydı. İlk defa bulundu Türkiye’de bu. Daha doğrusu bir kere daha uzlaşma olduydu, fakat o pek bilinen bir şey değil.
Cumhuriyet Halk Partisini ben gerekeni yapmış olarak düşünüyorum. Altılı İttifak sayesinde milletvekili seçimlerindeki oyu %25 civarındaydı. Ancak bunu aşmak için epey bir mesafe de aldı. Alınan mesafenin biraz daha üstüne geçse kazanacaktı. Ama hangi şartlar altında bulunulduğunu hatırlamak lazım. Seçimin öyle çok normal şartlar altında yapılmadığı bir dönemdeyiz. Öyle olunca, efendim parti işte kazanamadı veya kazandı falan diye, şunu yanlış yaptı bunu yanlış yaptı diye bir değerlendirme yapmak ve bunun yaygınlaşması bana mantıksız geliyor. Mizahi bir taraf da var. Nasrettin Hoca hikâyesi gibi, hırsızın hiç mi suçu yok?
Erdoğan iktidarının 21. yılındayız ve Erdoğan 5 yıllığına yeniden seçildi. Bu konuda genel olarak muhalefetin ve CHP’nin sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?
Her parti için şunu şöyle yapsa daha iyi olurdu falan denebilir. Aslında genel olarak CHP kendini yenilemeye zaman zaman çalışıyor. Zaman zaman daha fazla çalışıyor. Aslında her zaman CHP içinde bir özeleştiri vardır. Hatta başka birçok partiden çok daha yoğun olarak yapılır. Demokrat Parti’yi düşününce de biz (CHP) daha hesapsız olurduk. Her partide özeleştiri var. Ama öncelik diye bir şey vardır. Yani bir hadise olmuş, o hadisede baş sorumluluğu olan adamlar var. Kötüye gidiyor mesela işler, önce onlardan başlanır.
İkinci olarak da bir şey yapamadı deniliyor. Şimdi mesela memleketin işlerinin iyiye gitmediği ekonomik vaziyetten de belli. Bu durum da neredeyse Cumhuriyet Halk Partisinden biliniyor. İktidar partisi sözcüleri de seçmenleri de söylüyor bunları, CHP’nin yüzünden oldu diye. Ancak bütün sorumluluk, bütün hikâye iktidarda. Ben başka ülkelerde de görmedim iktidardaki partileri bırakıp muhalefetteki ikinci partiyi eleştirsinler. Şimdi ben bakıyorum gazetelere mukayeseli olarak. Seçimden sonra vur abalıya gibi Cumhuriyet Halk partisini eleştiriyorlar. Altılı Masa içinden öbürlerinde hiçbir sorun yok yani. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi sorumlu gibi insafsız bir durum ortaya çıkıyor. Şimdi işte gene kurultayı topluyor, daha ne yapsın? Ben biraz CHP’nin haksızlığa uğradığı kanısındayım.
Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada “Halk isterse istifa ederim.” şeklinde konuştu. CHP seçmeninin seçimden sonra Kılıçdaroğlu’na olan bakışı negatife döndü. Siz bu açıklama hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kılıçdaroğlu’nun partinin başında kalması önümüzdeki kurultayla belli olur. CHP’de bir değişimin olması için önce parti tüzüğünün değişmesi lazım. Tüzüğü değiştirdikten sonra görevlerin daha iyi kullanabilmeleri için başkan değişikliği yapılması lazım ve demokratik bir parti olması lazım ki öyleydi zaten.
CHP 9 Eylül’de 100. yılını kutladı. Yüz yıllık parti tarihinde en büyük kırılma noktaları sizce nelerdi?
Öncelikle kadınlara dünyadaki birçok ülkeden önce başta seçme ve seçilme hakkı olmak üzere birçok hak verilmesi. Ardından Atatürk’ün başlattığı harf devrimiyle Latin harflerine geçilmesi. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından İsmet İnönü’nün seçim kanununu değiştirmesi ve çok partili hayata geçilmesi için adım atılması. 1945’in Mayıs ayında Almanya savaşı biterken İsmet İnönü 19 Mayıs için Ankara 19 Mayıs Stadı’nda yapılan tören sırasında çok partili hayata geçileceğini ilan etti. Hemen sonrasında siyasi partiler kanununu yürürlüğe soktu ve seçime gitti.
Yani şöyle özetleyecek olursak harf devrimi, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi çok partili hayata geçiş ki İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde daha dünya demokrasiye tekrar dönmemiş iken çok partili hayata İsmet İnönü’nün teşvikiyle geçilmesi ve tabii ki Türkiye’de her on yılda bir olan darbe dönemleri en önemli kırılmalar.
Her ne kadar son seçimde muhalefet yüzde 48 alsa da muhalefet tarafı şu an parçalanmış ve dağılmış izlenimi veriyor. Bu durum muhalefetin hamle yapmasını zorlaştırıyor. Sizce muhalefet iktidar karşısında ne tür hamleler yapabilir?
Bu ilk denemeydi (Altılı Masa). Bu denemelerden bazı şeyler çıkıyor ortaya. Tabii onlar içinde oldukları için daha iyi düşünürler. Ancak hepsinin her söylediğine güvenilmeyebiliyor. İşte seçerken yüz tane parti yok tabi. Kabul edenleri seçeceğiz. Toplumlarda tabi gelişmeler oluyor, insanın hayatını aşıyor. İktidarın değişmesi lazım, daha doğrusu anayasanın değişmesi lazım. Anayasa değişikliğiyle memleketin doğru dürüst idare edilmesi mümkün olacaktır. Başkanlık sistemi kesinlikle kaldırılmalı, parlamenter sisteme dönülmeli. Böyle bir başkanlık sisteminin savunulabilir bir tarafı yok. İki parti bir oldu. Matematik de müsaitti. Efendim bir kaptan olur gemide falan… Bir kaptan olmaz, ikinci kaptan diye herkesin bildiği bir şey var.
Bu eski padişahlık alışkanlıkları içinde uydurulmuş bir sistem. Amerika’da da böyle değil. Bir “double check” var orada. Senato ile Temsilciler Meclisi birbirlerini denetliyor. Başkanı kontrol ediyorlar. Bizde bir kontrol mekanizması yok. Mecliste bulunduğum zamanlarda grup başkan vekilliği yaptım. Biz çok münasebetsizlik eden bir bakanı tek başına düşürdük bakanlıktan. Divana gitmeden önce müzakereler yapılır, herkes söyler söyleyeceğini. Eğer hakikaten yapamıyor sonucuna varırsa meclis, bir tane önerge verirsin. Düşürülmesini istiyoruz dersin. Kabul edildi mi gider adam o anda. Demirel’in lafı doğrudur aslında, demokrasi içinde çare tükenmez, şimdi bizde demokrasi kalmadı. 12 Mart’a bak, o dönemde sıkıyönetim idare ediyordu. Müdahale ettiler, başbakanı istifaya zorladılar. Hükümet değişti falan. O dönemde dahi meclis içinde askerlerin dedikleri yapılmadı. Parlamenter sisteme dönüldüğü takdirde bu işler düzelecektir.
CHP bir parti büyüğü olarak sizden faydalanıyor mu? (Alınacak önemli kararlarda danışma vs.)
Yok, orada kendi içlerinde hallederler, zaten partinin içinde komisyonlar var. Bizim şöyle oluyordu irtibatımız. İki öteki Genel Başkanı, ben Hikmet Çetin ve eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile üçümüz, eski genel başkanlardan hayatta olanlar, senede 1-2 defa bir araya geliyoruz. Bazen biz istiyoruz, bazen Kemal bey istiyor. Mesela, Yalova Milletvekili (Muharrem İnce) aday olmuştu. Sonra aralarına seçim bittikten sonra soğukluk girdi. Onların ikisine de kendimiz gittik. Muharrem Bey ve Kemal Bey’e de buluşun dedik, birlikte konuşun. Buna benzer şekilde görüşmeler yapıyoruz.
Ekrem İmamoğlu’nun CHP Genel Başkanlığına aday olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İmamoğlu’nu, İBB Başkanı olmadan önce Beylikdüzü’nde de takip ederdim. Orada da güzel işler yaptı, Beylikdüzü ‘nü kalkındırdı. İBB’de de tecrübe kazanmaya devam ediyor. Eğer kurultayda seçilirse tabii ki genel başkan olabilir. Ancak İsmet Paşa’nın çok sevdiğim bir lafı vardır: “Sizin önünüzdeki en önemli iş nedir” diye. Ekrem Bey’in önündeki en önemli işi İbb Başkanlığı. Tabii altı ay sonra seçime gidiliyor. Her şeyden önce, kendi önceliğini muhafaza etmesi lazım.
CHP’de yol arkadaşınız olan Hikmet Çetin, Fatih Altaylı ’ya verdiği demeçte Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, “Kılıçdaroğlu partiye Deniz Baykal’dan bile daha fazla zarar veriyor” yorumunda bulundu. Siz bu açıklamaya katılıyor musunuz? Bugünkü durumda Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan istifa etmeli mi?
Ben aynı fikirde değilim. Bir göreve seçilen o görevin gereklerini yerine getirmeye çalışır. Ne kadar başarılı olursa olur burada. Biraz önce konuştuğumuz konu bu, anayasa değişecek. Yoksa bir on sene daha böyle giderse, bu şekilde bir yönetim olursa, diyelim ki Tayyip Bey de değişti başkası geldi, başkası daha da beter hale getirebilir. Bunu kurultay belirler. Kurultayda başkası da aday olabilir. Önemli olan partinin ana davaları unutulmasın. Ana davalar çözüldükten sonra kurultay zaten genel başkanın kim olacağına karar verecek.