Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Yeni Anayasa Üzerine Düşünmek: Sadece Sistemi Tartışmak Yeterli Mi?
    Forum

    Yeni Anayasa Üzerine Düşünmek: Sadece Sistemi Tartışmak Yeterli Mi?

    Kadri İnce15 Nisan 20227 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Ekonomik krizle boğuştuğumuz şu günlerde aslında konuyla doğrudan ilgili olan ancak sağlıklı bir şekilde tartışılmayan bir konu var: Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacı. Bu ihtiyaç -farklı gerekçelerle de olsa- toplumun önemli bir kesimi tarafından da dillendiriliyor. İhtiyacın temel nedeniyse 2017 Referandumuyla ülkenin tek adam rejimine sürüklenmesi.

    Hukuk ve Ekonomi İlişkisi

    Ekonomi, ulusal ve uluslararası zeminde itibara ve güvene dayanır. Ekonomik ilişki kuracak olan taraflar arasında güven olmazsa kredi tahsis edilmez, borçla mal verilmez veya ticaret yapılmaz. Hukuk, kurumlarıyla ve kurallarıyla bu güven ortamını sağlar. Milli gelirinin önemli bir kısmını dış ticaretten sağlayan Türkiye’nin uluslararası piyasalara güven verebilmesi hukukun bu işlevini yerine getirebilmesiyle ilgilidir. Örneğin serbest pazar ekonomisinde hayati role sahip olan; TCMB, BDDK, KİK, SPK vb. gibi “denetleyici-düzenleyici” mekanizmalar yürütmeden bağımsız ve günlük politikadan ari bir yapıda bulunmalıdır. Oysa Türkiye’de denetleyici ve düzenleyici kurumlar bağımsızlığını kaybetmiş ve bu kurumlar yürütmenin kontrolüne girmiştir.[1] Bir gece kararnamesiyle görevden alınan Merkez Bankası başkanı veya TÜİK yöneticileri bunu açıkça gösteriyor.

    Türkiye’de ekonomi-hukuk ilişkisini olumsuz etkileyen başka bir örnek olarak bütçe hazırlama yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesi sayılabilir. Anayasa m. 161 uyarınca bütçe doğrudan kanun teklifi olarak TBMM’ye sunulmaktadır. Meclisin tek işlevi, cumhurbaşkanının partisinin çoğunluk olduğu bir ortamda teklif edilen bütçeyi kabul-ret şeklinde oylamaktır. Yani neredeyse bütçe yönünden bir işlevi kalmamıştır. Oysa bütçe hakkı 1215 Magna Carta’dan günümüze parlamentoya tahsis edilmiş bir haktır.

    Ekonomik büyüme ile demokratik kurumlar arasında yakın ilişki vardır. Demokratik rejimlerdeki ekonomik büyüme oranının otoriter rejimlerden daha yüksek olduğu, uzun vadede ekonomik büyümenin daha yüksek oranlarda kalıcı hale geldiği; medeni hak ve özgürlüklerin en önemli demokratik faktör olduğu ekonomistler tarafından da vurgulanmaktadır. [2] AB’ye katılan Doğu Avrupa ülkeleri ve Güney Kore’nin demokrasi sayesinde orta gelir tuzağına düşmemesi buna somut bir örnektir. İşler bir demokratik düzenin ekonomiye olumlu etki sağlayacağı aşağıdaki tabloyla da bir nebze somutlaştırılmıştır:

    Hukukun Üstünlüğü Seviyesi ve Milli Gelir Artış İlişkisi

    *Daha İyi Yargı Derneği

    Her ne kadar içinde bulunduğumuz ekonomik krizde hukuk dışında farklı sebeplerin etkili olduğunu söylemek mümkünse de hukuk devleti ilkesinden uzaklaşılması bu krizin önemli bir tetikleyici unsurudur.

    Türkiye’deki Rejim Otoriterleşmeye Yol Açtı

    Türkiye’de 2012’den itibaren artan otoriterleşme, 2017’de getirilen yeni rejimle bambaşka bir boyuta ulaştı. Birçok kesim gibi Venedik Komisyonu da yeni rejimin denge ve denetleme açısından ve kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaştığı ve içinde aşırı kişiselleşme ve otoriterleşme risklerini barındırdığını vurgulamıştı.[3]

    2017 değişiklikleri sonrası “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” (CHS) olarak ifade edilen, ne bir başkanlık sistemi ne de parlamenter sistem olarak tanımlanamayan, benzeri olmayan ilginç bir sistemle yönetiliyoruz. “Başlangıçta Türk tipi başkanlık” olarak lanse edilen bu sistem, aslında bir başkanlık sistemi değil. Başkanlık sistemi, ABD’deki biçimiyle elbette demokratik bir hükümet sistemi olarak kabul edilebilir. Çünkü ABD’deki başkanlık sisteminde; her ne kadar yürütme yetkisi halk tarafından seçilen tek bir kişiye verilmişse de bunun diktatoryal bir duruma dönüşmemesi için başkanın çok etkili bir yasama ve yargı denetimine tabi tutulduğunu görmekteyiz. Ayrıca federal bir cumhuriyet olan ABD’de bir diğer yandan federal devletlerin bazı yetkileriyle de başkanın yetkileri kısıtlanmaktadır. Türkiye’de ise tam aksine yasamanın elindeki gensoru gibi denetleme araçları elinden alındı ve yargı yürütmenin güdümüne sokuldu.

    Türkiye’deki 2017 Anayasa değişikliğiyle getirilen sistemin ABD’deki başkanlık sisteminden çok ciddi şekilde ayrıştığını gösteren başka bulgular da var. Örneğin, başkanlık sisteminin özünü yürütme kuvvetini temsil eden başkanın ve yasamayı temsil eden parlamentonun ya da kongrenin ayrı seçimlerle ve sabit sürelerle göreve gelmeleri ve bu sabit süre zarfında birbirinin hukuki varlığına son verememeleri oluşturur. Yine ABD’de ve pek çok ülkede başkan seçilen kişi partisinden istifa etmek zorundadır. Türkiye’de ise böyle bir durum yok. TBMM 3/5 çoğunluk ile kendisini ve cumhurbaşkanını yeni bir seçime sokabiliyor. Cumhurbaşkanı ise tek taraflı iradesiyle her zaman TBMM’yi feshedip (tabi kendisini de seçime sevk ederek) parlamentonun varlığına son verebilir.

    Cumhurbaşkanı yetkileri tek elde toplamasına karşın cezai sorumluluğa gidilebilmesi de güçtür. Bu nedenle etkili bir şekilde denetlenememektedir. TBMM’nin cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açabilmesi için yine 3/5 çoğunluk oyu gerekecektir. Yüce Divan’a sevk içinse 2/3 çoğunluk aranmaktadır. Diğer bir deyimle cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için partisinin (veya ittifakının) 200’den az milletvekiline sahip olması gerekecektir ki bu pek güç bir ihtimaldir. Öyleyse Türkiye’de cumhurbaşkanının denetlenmesi fiilen mümkün değildir. Her ne kadar 2017 öncesi düzenlemede cumhurbaşkanının sadece göreviyle ilgili olarak ve yalnızca vatana ihanet suçu kapsamında sorumlu olduğu, yeni düzenlemelerle şahsi ve görev suçlarıyla da sorumlu olabileceği bazı kesimlerce vurgulanıyorsa da bu illüzyondan öte bir şey değildir. Çünkü eski sistemdeki cumhurbaşkanı sembolik yetkilere sahipken mevcut cumhurbaşkanı yürütme yetkilerini tekelinde toplamış durumdadır. 

    Eklenmesi gereken bir husus da başkanlık sisteminin, demokrasi kültürünün gerçekten içselleştirildiği ülkelerde tam anlamıyla uygulanabildiği gerçeğidir. Zira başkana verilen güçlü yetkilerin güçlü mekanizmalarla etkili bir şekilde denetlenmesi şarttır. Bu denetimin uygulanması güçlü bir demokrasiyle mümkündür. Unutulmamalıdır ki ABD bu sistemi ancak 200 yılı aşkın demokrasi deneyimiyle yoluna koyabilmiştir. Bu süreçte iç savaş gibi ciddi yıkımlar yaşamıştır. ABD’deki demokrasi kültürünü anlatabilmek için hukuken önlerinde bir engel olmamasına rağmen ABD tarihindeki tüm başkanların en fazla 2 dönem aday olup, 3. kez seçime girmekten imtina etmeleri örnek verilebilir.[4] Bizdeki iktidar tutkusu ise Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve son olarak Recep Tayyip Erdoğan örnekleri üzerinden açıklanabilir. Başkanlık sisteminin uygulandığı Latin Amerika ülkelerinin otokrat rejimleri ve ekonomik durumları da bu sistemin demokrasi kültürü olmadığında ne tip sonuçlara yol açabildiğini ortaya koyuyor.

    Ülkemizin siyasî parti yapısı, seçim ve aday belirleme sistemi bağlamında sıkı bir parti disiplinin mevcut olması; milletvekili adaylarının, tabandan ziyade parti yönetiminin inisiyatifi ile belirleniyor olması; liderin gücü; parti içi demokrasi kültürünün olmaması ve cumhurbaşkanının parti görevlerinin devam etmesi, yürütmenin yanında yasamaya da hükmetmesi sonucunu doğurdu.

    Türkiye’de uygulanan sistem tam anlamıyla başkanlık sistemi olmadığı gibi bu sistemde öngörülenden daha fazla yetkiler barındırıyor, yasama-yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetleme mekanizmalarıysa bulunmuyor. Cumhurbaşkanının soruşturulabilmesi ve Anayasa Mahkemesi’ne sevk edilebilmesi için aranan çoğunluk şartlarıyla adeta cezasızlığın yolu açılmış durumda. Hükümetin olmadığı sadece cumhurbaşkanının olduğu bu sistemde hesap verilebilirlikten söz etmek ne yazık ki mümkün değil.

    Sadece Sistem Değişikliği Yerine Yeni Bir Anayasayı Konuşma Zamanı

    İçinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi krizlerin en önemli sebebi otoriter yönetim sistemi. Bu bağlamda muhalefet partilerinin büyük kesimi bir araya gelip “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” (GPS) adında yeni bir yönetim sistemi için ilkesel boyutta bir çerçeve ortaya koymuştur. Bu metin, işlevsel olarak CHP’nin 1959’da yayımladığı ve 1961 Anayasası’nın da temelini oluşturan “ilk hedefler beyannamesi”ne benzetilmektedir ki bu bir yönüyle doğrudur.[5]

    Ortaya konulan GPS metniyle ilgili ise bazı olumlu ve olumsuz noktalar var. Öncelikle mevcut sistemin neden doğru bir yönetim biçimi olmadığını yerinde gerekçelerle açıkladığını söylemek gerekir. Yine yukarıda değindiğimiz “bütçe hakkının” TBMM’ye iadesi, siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması, seçim barajının düşürülmesi,  ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığına ilişkin birtakım vaatler olumlu.[6]

    Yine “bu yeni bir başlangıç ve yeni bir inşadır” çıkışı da çok umut vericidir. Ne var ki bu başlangıç metni kapsayıcı, katılımcı ve şeffaf bir şekilde oluşturulmamıştır. HDP ve sivil aktörler bu süreçte dışlanmıştır. 1921 Anayasası’na atıf yapılırken bu ülkenin önemli unsurlarından Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere hak ihlaline uğrayan kesimlerin sorunlarına değinilmemiştir. İnsan hakları vurgusu yapılırken anadilde eğitim, zorunlu din dersi, terör kavramının yeniden tanımlanması gibi eski ve büyük sorunlar es geçilmiştir. Yerel yönetimlerin güçlendirileceği belirtilmiş, bunun ne şekilde olacağı açıklanmamıştır. İktidar bloğu ise mevcut sistemin oturması için tadil ihtiyacı olduğunu savunup –aslında sistemi daha otoriter hale getirecek- değişiklik önerilerinde bulunmaktadır. Şu sıralar yasalaşan seçim düzenlemeleri de bunun bir parçası.

    GPS’nin mevcut yönetim sistemine ilişkin değindiği eksikliklerin çoğunda haklı olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizin bu otoriter mekanizmadan kurtulması tespiti de doğrudur. Ancak sistem değişikliği yegane çözüm mü? Hükümetlerin sık sık düşürülmesi sonucu oluşan siyasi istikrarsızlığı engellemeyi amaç edinen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem veya mevcut “hiperbaşkanlık” arasında sıkışıp kalmak zorunda mıyız? Ayrıca sistem değişikliği sağlandıktan sonra her şey güllük gülistanlık mı olacaktır? Türkiye’nin yıllardır süregelen sorunlarına kayıtsız kalmak, halı altına süpürmek, ötelemek ne derece doğru? Üçüncü bir yol yok mu?

    Dünyadaki örneklere baktığımızda görmekteyiz ki ekonomik krizler, ülkelerde ya daha otoriter rejimlerin gelmesine neden oluyor ya da toplumsal uzlaşıya bir kapı aralıyor. Türkiye de bu iki uçtan birine doğru yol alacağa benziyor. Mevcut sorunlar sarmalında çözümü sadece sistem tartışmalarında aramak doğru değildir. Gelir adaletsizliğinden iklim krizine, yerel yönetimlerden temel insan haklarına kadar pek çok sorunu kapsayıcı bir şekilde ele almak gerekir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, %50+1’le yetinmeden, gerçekten katılımcı bir şekilde, toplumsal uzlaşıyı sağlayan yeni bir anayasayı ele almak gibi tarihi bir fırsatımız olabilir.

    [1] https://www.dengedenetleme.org/dosyalar/file/turkiyede-duzenleyici-denetleyici-kurumlar-ve-denge-denetleme.pdf

    [2] Democracy Does Cause Growth

    [3] https://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=CDL-AD(2017)005-e

    [4] Bunun tek istisnası 2. Dünya Savaşı dönemi 3 kez seçilen başkan Franklin D. Roosevelt’tir. Onun seçiminden sonra 2 dönem kuralı yasal bir boyut kazanmıştır.

    [5] https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sirin/guclendirilmis-parlamenter-sistem-neyi-guclendiriyor,34499 [6] Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakat metninin yargı başlığına ilişkin detaylı görüşlerimiz için bkz. https://new.daktilo1984.com/forum/yargi-bagimsizligi-ve-alti-partinin-mutabakat-metni-uzerine-dusunceler/

    Fotoğraf:  Marco Oriolesi

    Hukuk L2 Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDolandırıcılığın Tarihi: Sonuç | Konuk: Burak Delier | Tarihin Tuzu #4
    Sonraki İçerik MGM- Amazon Merge | Sinekritik #40

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    D84 INTELLIGENCE

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 Reza Talebi
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}