[voiserPlayer]
Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi geçtiğimiz aylarda Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Algısı 2022 raporunu yayınladı. Bir çok farklı başlık altında toplumsal cinsiyet algısı hakkında veri içeren rapor özellikle siyaset başlığında çarpıcı veriler sunuyor. Ben de bu yazıda bu araştırmanın siyasi eğilimler açısından sonuçlarını değerlendirmek istedim. Zira bu araştırmadan çıkan sonuçlar hem toplumsal cinsiyetin toplumdaki algısını hem de değişen siyasi kimliklerin bu algının oluşumundaki rolünü ortaya koyuyor.
Türkiye’deki toplumsal cinsiyet ve kadın algısına dair her yıl düzenli yapılan bu anket çalışması, toplumsal cinsiyet çalışmalarında karşılaştırma yapmak için bir veri tabanı oluşturmayı ve bu alanda çalışanlara bir başlangıç noktası oluşturmayı hedeflemektedir. Anket yedi farklı kategoriye sahiptir: kadın, aile ve toplum; çalışma hayatında kadınlar; iş hayatında eşit fırsatlar; sosyal roller ve çalışma ilişkileri; kadın ve LGBTİ haklarına yaklaşım; medyada kadınlar ve son olarak kadınlar ve siyaset.
En son 2020 yılında yayınlanan raporda çalışma durumu, ideoloji, İstanbul Sözleşmesine bakış açısı ve ilişkiler gibi başlıklar yer alıyor. Rapor 23 ilde yapılan bir çalışmayla hazırlanmış. Araştırmaya katılan katılımcıların yüzde 54’ünü kadınlar yüzde 46’sını ise erkekler oluşturuyor. Katılımcıların eğitim durumu ise ilköğrenim ve lise ağırlıklı. Dolayısıyla toplumun geneli düşünüldüğünde daha kapsayıcı bir örnekleme sahip.
Katılımcıların 2020 raporuna göre siyasi görüşlerinde bir dalgalanma söz konusu. Raporda yer alan verilere göre 2020 verilerinde kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan erkeklerin oranı yüzde 22 iken 2022 raporunda ise bu rakam yüzde 21 olarak değişmiş. Bir önceki çalışmada kendini milliyetçi olarak tanımlayan erkeklerin oranı sayıca fazlayken 2022 verilerinde ise kendini cumhuriyetçi Kemalist olarak tanımlayan erkeklerin oranı yüzde 20 ile çoğunluğu oluşturuyor. Bir önceki çalışmada bu oran yüzde 18’di. Kendini muhafazakar olarak tanımlayan erkeklerin oranı 2020 yılında yüzde 18 iken 2022’de ise yüzde 14’e gerilemiş.
Kadın katılımcılarda ise kendini Kemalist olarak tanımlayanların oranı bir önceki araştırmaya göre yüzde 2 artarak yüzde 22 ile çoğunluğu oluşturuyor. Kadın katılımcıların arasında bir önceki yıl kendini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 17 iken son araştırmada bu yüzde 14’e gerilemiş. Kadın katılımcılar arasında “siyasetle ilgilenmeyen” grup geçen yıllara kıyasla daha fazla. Erkekler arasında kendini «cumhuriyetçi/Kemalist» olarak nitelendirenler geçen yıllara kıyasla daha fazla olarak göze çarpıyor.
Tablolarda göze çarpan bir diğer husus ise kendini dindar ve muhafazakar olarak nitelendirenlerin oranında düşüş olması. Bir önceki araştırmada kendini muhafazakar ve dindar olarak nitelendirenlerin oranı yüzde 17 iken son araştırmada bu oran yüzde 14’e gerilemiş. Kadınların arasında kendini dindar olarak nitelendirenlerin oranının düşmesinin arkasında özellikle iktidarın son dönemde başta İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararını alması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemleri yatıyor. Diğer bir sebep ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son dönemde yayınladığı ve çok tartışma yaratan fetvaları.
Diyanet İşleri Başkanlığı son 10 yılda “Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz”, “Bir kimse, yüzüne karşı ‘seni boşadım, benden boş ol’ gibi boşamayı ifade eden sözleri şifahî olarak söylemek suretiyle, eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir. “Feminizm, ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bir kere, feminizm hareketine ‘kapılan’ kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymaktadır” gibi fetvalar yayınlayarak kamuoyunda büyük tartışmaya yol açtı. Gezici Araştırma Şirketi’nin 2020 yılında yaptığı araştırmaya göre AKP iktidarı sırasında doğan gençlerin yüzde 28.5’i herhangi bir dine inanmadığını belirtti. İktidarın son dönemde uyguladığı politika ve söylemler muhafazakar ve dindar kesimin zayıflamasına ve cumhuriyetçi kesimin güçlenmesine olanak sağladı.
Muhafazakar Partilerin Politikaları Kadın Seçmeni Uzaklaştırıyor
Kadın seçmenlerin arasında muhafazakarların oranının azalmasının tek sebebi iktidarın izlediği politikalar değil. Muhafazakar partilerin parti program ve tüzüklerinde toplumsal cinsiyet üzerinde fazla durulmaması ve kadını sadece “aile” kavramı içerisinde görmesi de kadın seçmeni bu kesimden uzaklaştıran faktörlerden birisi. Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER)’in hazırladığı 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’inde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği raporuna göre mecliste yer alan siyasi partilerin içerisinde parti tüzüğü ve programlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine yer veren 4 siyasi parti var. Bunlar CHP, İYİ Parti, Demokrat Parti ve HDP.
Seçimden sonra kurulan ve altılı masada yer alan Deva Partisi programında kadın politikalarını “kadın” başlığı altında ele alınıyor. Seçimden sonra kurulan diğer parti olan Gelecek Partisi ise toplumsal cinsiyeti sadece “kadın” olarak ele alıyor. Muhafazakar partilerin arasında en dikkat çeken parti ise Millet İttifakı ve altılı masa içerisinde yer alan Saadet Partisi. Saadet Partisi bugüne kadar kadın seçmeni göz ardı etti. Partinin Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı görevini sürdüren merhum Oğuzhan Asiltürk Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi için çaba gösterdi. Danıştay’da görülen son İstanbul Sözleşmesi duruşmasında savunma yapan Çanakkale Barosu avukatı İnci İncesağır beyanında Çanakkale Onur Haftası’nın LGBTİ+ düşmanı bir ittifakla; valilik, polis, Ülkü Ocakları, Saadet Partisi, İFAM-Akıncılar, Yesevi Alperenler işbirliğinde hedef alındığını belirtmişti. Saadet Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi ve LGBTQ bireyler hakkındaki tutumu altılı masanın kaptan köşkünde oturan CHP seçmeni ile karşı karşıya kalmasına sebep olabilir.
Fotoğraf: Katherine Hanlon