[voiserPlayer]
Günümüzde demokratik rejimlere en büyük tehlike popülist siyasi akımlardan geliyor. Demokratik rejimlerde merkezde bulunan siyasi partiler düşüşe uğrarken popülist sağ ve sol akımlar her geçen gün daha çok taraftar topluyor. Popülist siyasi akımların ayırt edici özellikleri arasında yerleşik kurumlara ve demokratik sistemin ön kabullerine karşı olmaları yer alıyor. Demokratik rejimlerin devamını isteyenler, popülist rejimlerin yükselişini, hangi sorulara yanıt aradıklarını ve hangi taleplere kulak verdiklerini iyi incelemeli ve bunlara demokratik rejim içerisinde çözüm bulmalıdırlar.
Popülist yönetimlerin yükselişine tanıklık ettiğimiz 2010’lu yıllarda, popülizm ile iletişim araçlarındaki devrim arasında güçlü bir bağ olduğunu tespit etmek gerekir. Bugün dünyanın gelişmiş bir ülkesinin ortalama bir şehirli vatandaşı, sadece 10-15 yıl öncekine göre çok daha farklı bir hayat yaşıyor. 2005 yılına bir çizgi çekip o günden bu yana hayatımıza giren bazı şeylere bakarsak gördüğümüz manzara şudur: İnternete bağlanabilen akıllı telefonlar, YouTube, Facebook, Twitter, Instagram, WhatsApp. Bu sayılanlar sadece bir ilerleme ya da teknolojik gelişim olarak sınırlanmamalı. Zira bugün modern insanın uyku dışındaki hayatının önemli bölümünü bu saydığımız unsurlar kapsıyor.
Bu gelişmeler ile insanlar kısa sürede bilgiye ulaşabilme ve fazla zaman harcamadan diğer insanlarla iletişim kurabilme şansını elde etti. Bu da insanların sabrının giderek azalmasına neden oldu. Artık karşımızda aradığı kişiye ulaşamazsa ve attığı mesaja 15 dakika cevap alamazsa paniğe kapılıp olağanüstü bir durumla karşılaştığını düşünen modern insan karakteri var. WhatsApp’in 2009 yılında icat edildiğini düşünürsek 10 yılda gelinen mesafe ve bu mesafenin insan davranışını etkileme gücü korkunç boyutlara ulaşmış durumda. İnsan yaşayışını değiştiren bu gelişmelerin elbette siyasette de yansıması olacaktı.
Elinde telefonu düşürmeyen, sosyal hayatını WhatsApp’tan sürdüren, haberleri Twitter’dan takip eden modern insanın en önemli taleplerinden biri “hız” olarak karşımıza çıkıyor. 15-20 saniye içerisinde Almanya’daki yeğeni ile görüntülü konuşabilen modern insan, devlete işi düştüğünde aynı hızın yanına bile yaklaşamıyor. Özellikle yargı gibi belki de doğası gereği düşük hızda ilerleyen süreçler, modern insanın kamu otoritesinden beklentisini karşılayamamasına neden oluyor.
Doğrudan İletişim Kurabilmek
Popülist siyasi akımlar, tam da bu noktada hızlı olma iddiası ile siyaset sahnesine çıkıyor. Ağır bürokratik kurumlar ve hiyerarşi yerine doğrudan tabanları ile iletişim kurma yeteneğine sahip liderler, kurumları ve hukuku by-pass ederek yeni bir siyasi yöntem ile bu hıza cevap verme iddiasındalar. Günümüzde popülist olsun olmasın Twitter’dan kendisine ulaşan şikayetlere “Hemen arkadaşlarıma talimat veriyorum” diyen liderlerin övüldüğü bu dönemde; hukuka ve kurumlara bağlı olma gereği duymayan popülist liderlerin hızı, kendi tabanları tarafından bir dirayet ve beceriklilik unsuru olarak görülüyor.
Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın Twitter’ı bir siyaset ve dış politika aracı olarak kullanması konunun en üst perdeden ele alınmasını gerektiriyor. Donald Trump’ın doğrudan iletişim kurma yeteneği müthiş süratli hareket edebilme ve siyasi manevra yapabilme kabiliyetini kendisine sağlıyor. Böylece Trump, giderek kendisinin de bağımlısı haline geldiği Twitter ile onlarca basın danışmanı ve Beyaz Saray ekibine ihtiyaç duymadan politikalarını uygulayabiliyor
Buna karşın karşı cephede; özellikle Avrupa Birliği’nin giderek popülaritesini kaybettiği şu dönemde ağır bürokratik kurumları, aşırı detaycı kuralları ve karar alma mekanizmalarının yavaşlığının etkisi olsa gerek. Her şeyin kitabına uygun olarak yapılması ile övünen AB’nin “İşim hızlı hallolsun da varsın eksik olsun” yaklaşımı karşısında yenilmesi kaçınılmaz. Hantal AB kurumları bu yüzden kendi vatandaşları nezdinde de cazibesini yitiriyor.
Türkiye ve CİMER Örneği
Başbakanlık İletişim Merkezi 2006 yılında kuruldu. Recep Tayyip Erdoğan, 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilince de BİMER yerine CİMER kuruldu. Vatandaşlar, telefon ya da internet yoluyla CİMER’e başvuru yaparak şikayet ve isteklerini doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na aktarabiliyor. Açıklanan resmi rakama göre CİMER’E 2018 yılı içinde 3 milyon 429 bin başvuru yapılmış. Bu da günde 10 bin başvuru demek. 25 personelin görev yaptığı CİMER’de başvurulan konu başlıkları sırasıyla: Kamu/özel sektör çalışanları, mahalli hizmetler, CİMER başvuru işlemleri, yükseköğretim ve sağlık olarak sıralanmış.
CİMER son dönemde rejimin karakteriyle doğru orantılı olarak fişleme ve ihbar etmenin en kolay yolu haline geldi. Gerek sosyal medyada gerekse hayatın içinde, insanlar birbirlerini siyasi görüşünü tehlikeli bularak CİMER’e şikayet etmeye başladılar. Fakat bunun dışındaki özellikleri göz önüne alındığında CİMER, kurumları by-pass eden kurumlar üstü bir kurum yapısına büründü. Vatandaş artık dilekçe yazmak gibi demode metotların yerine tek bir tweet ya da telefon ile gündelik hayatlarındaki sorunları CİMER’e aktararak çözüm bulma yoluna gidiyor.
Şeffaf bir çalışma sistemi olmadığı için tam tetkik edilemese de anlaşıldığı kadarıyla sistem şöyle işliyor: CİMER’e gelen şikayet veya talep ilgili kamu birimine hızlı bir şekilde bildiriliyor. Daha önceden o kurumda CİMER irtibat kişisi olarak belirlenmiş kişi gelen şikayet veya talebin, önemine binaen, doğrudan yanıtlanmasını sağlıyor ve “emir büyük yerden” geldiği için CİMER taleplerine öncelik veriliyor. Böylece kurumsal hiyerarşi ve devlet organizasyonunun etrafından dolaşılıyor ama sorun değil; zira vatandaşın işi hızlıca görülmüş oluyor. Bu yazı için insanlardan CİMER tecrübelerini dinlediğimde arabalar hızlı geçmesin diye yola tuzak isteyen, caminin önüne park edilen araçlardan rahatsız olan veya beğenmediği yazarı şikayet ederek hakkında soruşturma açılmasını sağlayan ekşisözlük yazarıyla karşılaştım. Hepsinin ortak özelliği çabucak cevap almaları ve aslında basit birer vatandaş iken devletin kendilerini muhatap almalarının verdiği özgüven idi.
Kamu içinde de CİMER mekanizması etkisini gösteriyor. Amirinden memnun olmayan memur, muhatap olduğu diğer kamu kurumundan cevap alamayan görevli ve hatta komutanını şikayet etmek isteyen asker CİMER’i kullanıyor. CİMER’e şikayet edilen kamu memuru mutlaka cevap vermek zorunda. Bu da devlet mekanizması içerisinde bilinçli bir tedirginlik atmosferinin yaşanmasına neden oluyor.
CİMER, hakim otoritenin kendi tabanı ile ilişki kurmasını, onun taleplerini anlamasını ve sorunlarına hızlıca yanıt bulmasını sağlıyor. Bu süreçte de devlet mekanizmasının ve bürokrasisinin yavaşlığına kapılmadan lider otoritesinin karizmatik desteği ile hızlıca hareket ediliyor. CİMER, toplumun hız talebine sağlıksız da olsa karşılık veren ve kendi tabanı için iyi işleyen bir mekanizma örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Sonuç: Demokrasiler Hızlanmalı
Son 10-15 yılda yaşanan iletişim ve bilişim devrimi insanların sorunlarına daha hızlı yanıt bulma talebini körükledi. İnsanlar devletin dokunmadığı alanlarda gayet hızlı bir yaşam sürerken işin içine devlet girdiğinde yaşadıkları yavaşlamadan rahatsızlar. İşte popülist hareketleri, tek nedeni elbette bu olmamakla birlikte, başı sonu belli bir dünya görüşünden ziyade bu hız talebine yanıt veren toplumsal bir reaksiyon olarak algılamak gerekir.
Modern insan hız istiyor. Kendi hayatı oldukça hızlanmışken kamu kurumlarından ve kendisini yönetenlerden acil, hızlı, çabuk, oyalanmayan bir hizmet bekliyor. Teknoloji geri döndürülemeyeceğine göre bu hız talebine karşı verilmesi gereken kurumsal yanıtlar oluşturulmalı. Karar alma mekanizmaları basitleştirilmeli ve atomize edilmeli. Klasik hiyerarşi yerine daha yatay hiyerarşik yapılar oluşturulmalı. Aksi takdirde demokratik rejimler kalıcı hasar görecek ve 21. yüzyıl insanlık için hiç de parlak geçmeyecek.