[voiserPlayer]
Sivil toplum örgütlerini (STÖ) etkileyen siyasal, ekonomik ve sosyal nedenleri ortaya koymak; ulusal düzeydeki politika yapıcılar, araştırmacılar, yararlanıcılar, bağışçılar ve STÖ çalışanları dahil olmak üzere farklı hedef gruplar için önemlidir. Çünkü bu grupların her biri, STÖ’lerin siyasal ve sosyal etkililiği konusunda farklı bakış açılarına sahiptir.
Sivil Toplum ve Medya Çalışmaları Derneği tarafından hazırlanan Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırması STÖ’lerin içinde bulunduğu durum hakkında üzerinde düşünülmesi gereken veriler ortaya koyuyor. Araştırmanın, 79 ilde, 552 katılımcı ve hemşehri dernekleri dahil Türkiye’deki STÖ’lerin faaliyet gösterdiği tüm alanları kapsayan geniş örneklem grubu ile yapılmış olması, ulaşılan sonuçların önemini daha da artıyor.
Esasen bugüne kadar gerek diğer ülkelerde gerekse Türkiye’de yapılan STÖ’lerle ilgili tüm araştırmalar bazı ortak bulguları içeriyor. Araştırmalarda karşımıza çıkan temel sorunları aşağıdaki başlıklarda toplamak mümkün:
- Ulusal mevzuattaki düzenlemelerin yetersizliği ya da uygulamanın yasal çerçeve ile uyumsuz olması,
- STÖ’lerin her bakımdan etkililiğini doğrudan etkileyen ve ilgili ülkedeki demokratik standartları belirleyen örgütlenme özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü konularında geriye gidişler,
- Karar vericilere erişimde ve taleplerini yasa ve politika oluşturmaya dahil etmede yaşanan zorluklar,
- Finansal kaynaklara erişimde ve faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamada yaşanan engeller.
Bu sorun alanlarına günümüzde bazı Avrupa Birliği ülkeleri de dahil olmak üzere artık daha sık karşılaştığımız yeni bir sorun alanı daha eklemek mümkün: STÖ’leri kriminalize etmeye, gayrimeşrulaştırmaya, damgalamaya yönelik olumsuz söylemler de dahil olmak üzere sivil aktivistlere yönelik tacizler. Belarus, Macaristan, Rusya ve Türkiye’yi ise bu sorunun güncel olarak yaşandığı ülkelere örnekler olarak sayabiliriz.
Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırması’na bakıldığında yukardaki 4 maddenin araştırmanın sonuçlarına yansıdığını görüyoruz. Kanımca araştırmanın en dikkat çekici sonucu son 5 yılda STÖ’lerin etkisinin değerlendirilmesi ile ilgili olanı. Araştırma özetinde de belirtildiği üzere bu konuda ciddi bir “kafa karışıklığı” yaşanıyor. Araştırmanın STÖ’ler ile yapılmış olması ve anket çalışması sonuçlarının derinlemesine görüşmeler ile uyumlu olması “kafa karışıklığını” daha da önemsememizi gerektiriyor.
Araştırmada sorulan son beş yılda sivil toplumun etkisinin artıp artmadığına ilişkin soruya verilen yanıtların sonuçlarına göre katılımcıların yaklaşık %68’i etkisinin arttığını veya aynı kaldığını düşünüyor. Üstelik, Mesleki ve Sektör örgütleri ile Siyasi Yönelimli STÖ’lerden görüşmecilerin oldukça yüksek düzeyde (sırasıyla %45,5 ve %42,9) etkinin azaldığını belirtmesine rağmen bu oran %68. Bu iki grubun etkisinden arındırılmış sonuçlar, katılımcıların %70’inden fazlasının sivil toplumun etkisinin aynı kaldığını ya da arttığını düşündüğünü gösteriyor.
Oysa Türkiye’nin son 5 yılı; parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği; 2 yıl boyunca OHAL’in uygulandığı; TBMM, bakanlıklar ve Merkez Bankası dahil bağımsız kurumların etkisinin azaldığı; yargı bağımsızlığının toplum nezdinde dahi tartışıldığı bir zaman dilimine denk düşüyor. Bu alanda yapılan başka araştırmalar da sivil alanın daralmasına ilişkin sonuçlar ortaya koyuyor. Siyasi analistler ise otoriterleşmenin arttığına ilişkin değerlendirmeler yapıyor.
Bu sonuç bir anlamıyla STÖ’lerin kendi varlık koşullarını doğrudan etkileyen konularda az çok ortaklaşan bir analize sahip olmadığını da gösteriyor. Ama ülkenin genel koşullarının analizindeki bu kafa karışıklığı araştırmanın diğer bölümlerindeki sonuçlar ile uyumsuz. Örneğin katılımcılar, içinde oldukları örgütleri değerlendirirken farklı düşünüyorlar ve kendi örgütlerinin etkisinin azaldığını, aktifliklerinin ve toplumsal etkileşimlerinin düştüğünü belirtiyorlar.
Sonuç olarak bu araştırma, STÖ’lerin kendilerini çevreleyen siyasal, ekonomik, toplumsal koşullar üzerine daha çok konuşması, fikir üretmesi, yapısal değişikler gerçekleştirmesi gerekliliğini gösteriyor. Elbette tüm bunları STÖ’lerin ancak ve ancak demokratik ve şeffaf bir siyasi sistemin varlığı, yurttaş olmayanlar da dahil olmak üzere herkesin herhangi bir siyasal veya yasal kısıtlama olmaksızın talepler oluşturmasının ve katılımının engellenmemesi koşuluyla değişime katkıda bulunma yeteneğine sahip olduğunun altını çiziyor. Bu araştırma esasen, örgütlü katılımın araçları olan STÖ’lerin etkililiği ya da kolektif motivasyonunun yüksekliği konusunda verili koşullardaki demokratik standartların ve siyasal koşulların belirleyiciliğini göz ardı etmeden yukarıdaki eylemlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Fotoğraf: Rita Vicari