Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Radbruch Formülü ve Yargı Rejimimiz Üzerine Düşünmek
    Forum

    Radbruch Formülü ve Yargı Rejimimiz Üzerine Düşünmek

    Kadri İnce12 Nisan 20237 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Hukukun yegane amacı adaletin tesis edilmesidir. Ne var ki hukuk, siyasetten bağımsız bir olgu değildir. Bu nedenle siyasi rejimlerin, adaletin tesisini kesintiye uğrattıkları tarihin çeşitli dönemlerinde görülmüştür. Buna verilecek en büyük örnek şüphesiz Üçüncü Reich olarak da bilinen Nazi Almanyası’dır. Nazi döneminde de yürürlükte olan yasalar ve yasalarla bağlı olan mahkemeler vardı. Ancak bu yasalar ve/veya mahkemelerden çıkan kararlar vicdana sığmamış, yıkıma varan derecede haksızlıklar doğurmuştur. Örneğin, Nazi rejiminde yürürlükte olan yasaya göre orduyu, rejimi ve Hitler’i eleştirmenin cezası idamdır ve salt ihbarcıların beyanlarıyla kişiler idama mahkum edilmişlerdir. Ayrıca “Alman Kanını ve Alman Onurunu Koruma Yasası” uyarınca Yahudiler ve “Alman ya da Alman kanıyla ilişkili” kişiler arasında evlilik yapılması ve cinsel ilişki yaşanmasının yasaklanması da hukuk yoluyla yaratılan hukuksuzluğa başka bir örnek olarak verilebilir.

    II. Dünya Savaşı’nın ardından Nazi rejiminin ceza hukuku yoluyla tasfiyesi sürecinde (denazifikasyon), Alman hukukçu Gustav Radbruch tarafından ortaya konulan “Radbruch formülü” uygulanmıştır. Bu formül, hukuksuz rejimlerin üstesinden gelmede mahkemeler tarafından bir araç olarak sıkça başvurulan bir yöntem haline gelmekle beraber, Radbruch’u da 20. yüzyıldaki önemli hukuk düşünürlerinden biri yapmıştır.

    Radbruch’a göre esasen yürürlükte olan yasalar yanlış ve adalete aykırı bile olsalar uygulanmalıdırlar. Ancak adaletin ihlali, hukuk kuralını gerçekte “hukuksuz hukuk” konumuna getirecek ölçüde katlanılmaz bir hale dönüştürmüşse artık adaletin üstünlüğü esası kabul edilmelidir ve yargıç tarafından bu yasa uygulanmamalıdır.[1] Radbruch bu düsturu şöyle anlatmaktadır: 

    “Adalet ve hukuki kesinlik arasındaki çatışma belki en iyi şu şekilde çözülebilir: Yasama ve iktidar tarafından güvence altına alınan pozitif hukuk, onun içeriği adaletsiz olduğu ve insanlara yarar sağlamadığı zaman dahi, şayet yasa ve adalet arasındaki çatışma tahammül edilemez bir düzeye erişmemişse, üstünlüğe sahiptir. Tahammül edilemez duruma eriştiğinde yasa, adaletsiz olduğu kabul edilerek adaletin karşısında çekilmelidir. Yasalı haksızlık ile yanlışlarına rağmen geçerli yasa arasında keskin bir hat çizmek olanaksızdır. Yine de son derece açıklıkla çizilebilecek bir ayrım çizgisi vardır. Adaletin özü olan eşitliğe teşebbüs dahi edilmeyip, yapılması esnasında bunun bilinçli olarak reddedildiği pozitif yasa, yalnızca adalete aykırı olmayıp hukukun gerçek doğasından tamamen yoksundur. Pozitif hukuk dahil bir sistem ve kurum olarak hukuk, adalete hizmet etmek anlamından başka bir şekilde tanımlanamaz.”[2]

    Radbruch’un işaret ettiği bu ölçüt, Alman Federal Mahkemesi ve Alman Federal Anayasa Mahkemesinin bazı ilke kararlarında uygulanmıştır. Örneğin, ırksal nedenlerle vatandaşlığı elinden alınan Yahudilerin açtıkları davada Almanya Federal Anayasa Mahkemesi 14.02.1968 tarihli kararında üç başlıkta özetlenmiştir:

    • Verilen kararın hukuk doğurmak yerine haksızlık doğurması, adaletin temel ilkelerine apaçık bir şekilde ters düşmesi halinde bu karar reddedilebilir.
    • Adaletle olan çelişki öylesine katlanılmaz bir dereceye ulaşmıştır ki bu yasanın başlangıçtan itibaren yok sayılması zorunludur.
    • Hukukun temel ilkeleriyle açıkça çelişen bir yasal haksızlık, uygulanmakla ve kendisine uyulmakla hukuk olmak özelliğini kazanmaz.[3]

    Vurgulamak gerekir ki bu formül, totaliter rejimlerin hukuk yoluyla yaptıkları adaletsizlik ve yıkımları gidermek aracıyla yapılan ultima ratio (son çare) niteliğinde bir yöntemdir. Radbruch formülünün devreye girdiği bu olağanüstü durum, vatandaşları siyasilerin tahammül edilemez baskılarından hukuk sisteminin koruyamadığı durumlar olarak açıklanabilir. Zira her devlet tarafından saygı gösterilmesi gereken insanlık ve adaletin temel ilkelerine dayanılmaz ölçüde tecavüz eden yasalar boş ve hükümsüzdür.

    Benzer yönde görüşe sahip Lon L. Fuller da bu durumu şöyle izah etmiştir:

    “Bir sistem kendi hukukunu, hukuku uygulamakla görevli yargıçların genel saygısızlığına dayandırıyorsa, geçmişteki en kaba hukuki düzensizlikleri/usulsüzlükleri geçmişe etkili yasalarla meşru hale getirmeyi gelenek haline getiriyorsa, sahte bir kanuniliğin bile sınırlamalarından kaçmak için sokaklarda hiç kimsenin karşı koyamayacağı terör baskınlarına başvuruyorsa ve bütün bunların bir diktatörlükte meydana geldiği doğruysa, bu düzene hukuk adı vermeyi reddetmek, en azından benim için zor değildir”.[4]

    Diğer yandan Radbruch’a göre rejimin devamını sağlamak amacıyla ister sadece yasayı uygulamanın bir sonucu olsun, isterse de hakimin hukuku yanlış uygulamasından kaynaklı olsun, kararı veren hakimlerin cezai sorumluluğu gündeme gelmelidir. Bu yönüyle Radbruch, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kanunsuz ceza olmaz” ilkesinin istisnasını oluşturan 7/2. maddesinin de fikir babası olarak gösterilmektedir. İstisna şu şekildedir: “Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir eylem veya ihmalden suçlu bulunan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.”

    Ülkemizde de hukuk rejiminin farklı zamanlarda, farklı toplumsal kesimlere ve çok sayıda kişiye yönelik aşırı haksızlık içeren bir tutuma girdiği ve verdiği kararlarla haksızlık doğurduğu kuşkusuzdur. Darbe dönemlerinde yapılan yargılamalar (Yassıada, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat davaları) ve AKP döneminde de Ergenekon/Balyoz, KCK, FETÖ, Gezi, Büyük Ada davaları gibi kitlesel yargılamaları buna örnek gösterebiliriz. Seçim öncesinde “helalleşme” ve “hesaplaşma” söylemleriyle yüzeysel olarak değinilen adalet sorununa, hakkaniyete uygun bir çözüm üretmek elzemdir. Bu sorunlara karşı Radbruch formülü uygulanabilir mi? Ya da içimizden bir Radbruch çıkıp, rejimden kaynaklı adalet sorununa bir çözüm sunabilir mi? Elbette 20. yüzyıldan bu yana yaşanan hiçbir dönem Hitler rejimiyle mukayese edilemez ve hukuksuzluklar o dönemdeki seviyede değildir. Ancak binlerce insanın “adalet” diye inlediği bir dönemde Radbruch’un çizdiği yol bize ışık tutabilir.

    Ülkemizdeki adaletsizliğe ilişkin yaşadığımız sorunlar sadece yasalardan kaynaklı sorunlar değildir. Hatta çoğunlukla yasanın eksik-yanlış uygulanışından kaynaklı sorunlardır. Öyleyse yargı rejimindeki sorunları farklı boyutlarıyla ele almalıyız. Adaletsizliğin kaynağı yasanın doğrudan kendisi midir, hakimlerin kötü niyetli/kasıtlı uygulamalarından mıdır ya da mahkemeler kararı verirken hükümetin emriyle mi hareket etmektedir gibi soruları sorarak işe başlanabilir.

    Örneğin, Erdoğan’ın 3. Kez cumhurbaşkanı adayı olmasını kabul eden YSK üyelerinin hukuku uyguladığından bahsedemeyiz. Çünkü karar Anayasa m. 101’e rağmen verildi. Radbruch formülüne göre bu kararın geçmişe dönük olarak iptali mümkün olsa da bu iptalin pratikte bir sonuç vermeyeceği açık. Zira seçimler yapılmış, karar işlevini çoktan tamamlamış olacak. Ancak burada hakimlerin geriye dönük cezai sorumluluğu gündeme gelebilir.

    Hakimler ya doğrudan taşıdıkları siyasi düşüncelerle bile isteye bu hukuksuzluğa imza attılar ya da hükümetin emri/baskısı altında hukuku yanlış uyguladılar. İlk ihtimalde hakimlerin doğrudan sorumluluğunun doğacağı kuşkusuzdur. İkinci ihtimalde de, hakimler için yasayı uygulamanın bir seçenek değil bir zorunluluk olduğunu unutmamak gerekir. Hükümet baskısı gerekçesiyle hukuku uygulamaktan kaçınmak kabul edilemez, mazeret sayılamaz. Zira, hakimin önünde hukuku uygulamak ya da istifa etmek gibi seçenekler de bulunmaktadır ve hakim bu seçenekleri uygulamaktan imtina ederek topluma karşı sorumlu olacaktır.

    Konuyla ilgili verilebilecek başka bir örnekse, ülkedeki terör yargılamalarıdır. Adalet Bakanlığının Adalet İstatistikleri 2021 verilerine göre cumhuriyet başsavcılıklarınca 2016-2021 yılları arasında terör suçlarından toplamda 1 milyon 768 Bin 530 adet soruşturma başlatıldı.[5] Başka bir deyimle Türkiye’deki her 47 kişiden birisi terör soruşturması geçirdi. Bu rakamların gerçeklikle ilgisi yoktur. Tabii ki. bu durum ülkedeki terör dosyalarının tamamı hukuki değildir anlamı taşımıyor. Ancak farklı görüşlerden çok sayıda, gazeteci, sivil toplum aktörü, akademisyen, sanatçı, siyasetçi sırf muhalif olduğu için ya çok uzun süreler tutuklu olarak cezaevinde ya da şiddet eylemlerine karıştıklarına, şiddet eylemlerini kışkırttıklarına veya yasa dışı silahlı gruplara lojistik destek sunduklarına ilişkin hiçbir delil olmamasına karşın, terör örgütü üyeliğinden veya yardım etmekten ceza alıyor. Sayılar da azımsanacak derecede değil. Yani aslında iktidar, muhalifleri “terör” sopasıyla hizaya çekmeye çalışıyor. Buradaki temel sorun ise mahkemelerimizin, Türk Ceza Kanunu’nun 314’üncü maddesinin 1 ve 2’inci paragraflarında tanımlanmış suçların geniş bir yorumunu benimsemesinden kaynaklanmaktadır. Venedik Komisyonu ve Birleşmiş Milletler tarafından da sıkça eleştirilen bu tutum, gelişmiş demokrasilerde görülmeyen bir örnektir.

    Unutulmamalıdır ki otoriter bir yönetim kendi amaçlarına yönelik yasalar yapabilir. Ancak hukuk düzenini değiştiremez. Hukuk düzeni ancak hakimler eliyle değişebilir. İşte hakimlerimiz yasayı böylesine geniş yorumlayarak siyasal iktidarın günahına ortak olmaktadırlar. Yurttaşların haksız dahi olsalar yasalara itaat görevi varsa, hakimlerin de bu haksız yasalara karşı direnmek hakları ve görevleri vardır. Hakimin hukuk yaratmak işlevi işte burada, bu eleştirel tutumda gerçek anlamını bulur. O kendisinde bu cesareti bulmalı, bu sorumluluğu yüklenmelidir.[6] Topluma karşı bu sorumluluğu yüklenmeyen hakimlerin verdikleri kararlar, Radbruch formülüne göre başlangıçtan itibaren yok sayılabilir. Yine kararın altında imzası olan hakimlerin sorumluluğu da gündeme gelebilir. Konuyla ilgili olarak Hayrettin Ökçesiz’in şu eleştirel yaklaşımı da dikkat çekicidir:

    “Yargıçlarımızdan adet olduğu üzere sözde “Kantçı” bir yaklaşımla kimi zaman kamuya açık, kimi zaman kişisel söyleşilerde sıkça şu sözleri duyarız: “Ben de karşıyım, ama yasa böyle emrediyor. Uygulamak zorundayım. Bağrıma taş basarım, babam olsa asarım.” Onlar hukuka aykırı buldukları bir normu eleştirmeyi, ama yasa koyucu tarafından yürürlükten kaldırılıncaya kadar koşulsuz itaati meslek ve yurttaşlık görevi sayarlar. Bu kanıları nedeniyle bir gün Doğu Alman ya da Nazi yargıçlarının durumuna düşmekten asla kurtulamayacaklarını öngöremezler.”

    Sonuç olarak 20 yıllık rejimin yarattığı hukuk yıkımını ihya etmek istiyorsak kendi “Radbruch Formülü”müzü oluşturmak durumundayız.

    Kaynaklar

    [1] Sevtap Metin-Altan Heper, Ceza Hukuku Felsefesine Katkı: Radbruch Formülü, s.25
    [2] Gustav Radbruch, Statutory Lawlessness and Supra Statutory Law, s.1-11
    [3] Metin-Heper, s.53
    [4] Sururi Aktaş, Prosedürel Doğal Hukuk: Lon L. Fuller’in Hukuk Kavramı, s.91-99
    [5] https://www.mustafayeneroglu.com/adalet-bakanliginin-2021-adalet-istatistiklerine-yansiyan-silahli-teror-orgutu-uyeligi-yargilamalari-verileri-hk-basin-aciklamasi/#:~:text=%C4%B0statistiklere%20g%C3%B6re%2C%202021%20y%C4%B1l%C4%B1%20i%C3%A7erisinde,ter%C3%B6r%20%C3%B6rg%C3%BCt%C3%BC%20%C3%BCyeli%C4%9Fi%20soru%C5%9Fturmas%C4%B1%20ba%C5%9Flat%C4%B1lm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.
    [6] Hayrettin Ökçesiz, Hukukçu Eğitiminde Bir Denek Taşı “Radbruch Formülü”, TBB Dergisi, Sayı 56, 2005, s.171.
    [7] Ökçesiz, s.170.

    Fotoğraf: EKATERINA BOLOVTSOVA

    Hukuk R2 Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikPratiğe Bakan Yeni Bir Teorik Tartışma | Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi #12
    Sonraki İçerik Kadın Kıyımına Yasal Çerçeveden Bakmak ve 6284 Sayılı Kanun

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Armağan Öztürk
    Videolar

    Parlamenter Sistem için Yol Ayrımında mıyız? | Berk Esen | Çavuşesku’nun Termometresi ÖZEL #255

    28 Mayıs 2025 Berk Esen, Burak Bilgehan Özpek, İlkan Dalkuç ve Melis Konakçı
    Yazılar

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Elif Menderes

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yeni Anayasa Yeni Türkiye Demek Değil

    30 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Komünizmin Rıza Nur’u: Aclan Sayılgan

    28 Mayıs 2025 Yazılar Kadir Serkan Selçuk

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Yazılar Elif Menderes

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}