Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Müslümanlar ve “Düşmanları”
    Forum

    Müslümanlar ve “Düşmanları”

    Birol Başkan8 Ağustos 20208 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım (Bakara, 30).” İslam dininin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’e göre Tanrı insanı yaratmaya karar verdiğinde meleklere böyle seslenir. Sonra Adem’i “balçığın kurumuş çamurundan” (Hicr, 26) yaratır ve ruhundan üfleyerek hayat verir. Tanrı’nın emri üzerine melekler Adem’e “topluca secde” eder. Sadece İblis/Şeytan secde etmez. “Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın,” diyerek. Bu itaatsizliğinin cezası olarak, Tanrı Şeytan’ı cennetinden kovar ve lanetler. Şeytan itiraz etmez. Sadece der ki: “Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” Tanrı’nın bu süreyi tanıması üzerine, Şeytan yemin eder: “Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.” Tanrı da cevaben, ”Andolsun, senden ve içlerinde sana tâbi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım,” der (Sad, 71-85). 

    Böylelikle insanlar/müslümanlar ilk düşmanını kazanmış olur. Kıyamete kadar Tanrı’nın belirlediği doğru yoldan kendisini saptırmaya çalışacak Şeytan’ı. Nitekim, ilk insanlar/müslümanlar Adem ve Havva’yı da Tanrı’nın emrine karşı Şeytan aldatacak ve onların da cennetten yeryüzüne kovulmalarına sebep olacaktır.

    Şeytan, Kuran-ı Kerim’in kurguladığı dünyada müslümanların tek düşmanı değildir. Şeytan’ın işini kolaylaştıran bir de insan nefsi vardır. İnsan nefsi, insanı dini açıdan tanımlandığı haliyle kötü davranışlara sevkeden duyguların toplamdır. Kuran-ı Kerim bunu en net şekilde Yusuf peygambere söyletir: “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir (Yusuf, 53).”

    Kuran-ı Kerim’in dünyasında şeytan ve nefis müslümanların daha çok bireysel düşmanları olarak kurgulanır. İkilinin bu doğrultuda çabalarının başarılı olmasısının elbette toplumsal sonuçları olacaktır. Ancak, neticede yapılan hatalar/işlenen günahlar bireyseldir ve şeytan ve nefisle ancak bireysel düzeyde mücadele edilebilir. 

    Kuran-ı Kerim’in kurguladığı dünyada şeytan ve nefisten başka düşmanlar da vardır, ki toplumsal çağrışımları itibariyle bu kategorideki düşmanlar çok daha önemlidir. Bunların başında kafirler gelir. “Kafir” kelimesi “örtmek, gizlemek” anlamına gelen k-f-r kökünün fail halidir. Kafir kelimesi birbirinden aslında çok farklı fiilleri yapan kişilerin ortak adı olarak karşımıza çıkmaktadır. Küfür, Kuran-ı Kerim’de, cahd (Allah’ı bilerek inkar etmek), şirk (Allah’a ortak koşmak), tekzib (Allah’ı yalanlamak), tuğyan (aşırıya gitmek, azgınlık yapmak), zulüm (başkalarına haksızlık yapmak), ism (günah işlemek), fısk (hak yoldan sapmak) gibi kavramlarla ilişkilendirilmiştir (İslam Ansiklopedisi, Küfür). Mesela, Şeytan, Adem’e secde etmeyip, kibirlenerek “kafirlerden” olur (Bakara, 34). Bireysel isyan, günah ve saire ile kafir olmak elbette bireysel günahlar kategorisinde değerlendirilebilir. Ancak, kafirliğin bireyin şahsi günahı olmasının ötesinde; bireyi, toplumu ve toplumsal düzeni ilgilendiren yönleri vardır. 

    Bunlardan birisi kafirliğin “din” ve “müslüman” düşmanlığıdır. Bu konuyu ele alan ayetler çoktur. En meşhuru belki de, “ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor (Tevbe, 32)” ayetidir. Aynı ayet Saff suresinde de tekrarlanır: “Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile (Saff, 8).” Bu iki ayet net bir şekilde kafirlerin İslam’ı bitirmek, yok etmek istediklerini ifade etmektedir. Yine başka bir ayette Kuran-ı Kerim, kafirlerin müslümanları dinlerinden döndürmek için çabaladığını, hatta bu uğurda savaşacaklarını haber vermektedir: “Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır (Bakara, 217).”

    Kuran-ı Kerim’in kurguladığı dünyada kafirler İslam ve müslüman düşmanlıklarını açıktan yapanlardır, bu yüzden bir benzetmeyle pirincin içindeki siyah taşlardır. Kuran-ı Kerim müslümanları pirincin içindeki beyaz taşlar hakkında da uyarır, ve o beyaz taşlar münafıklardır: müslüman gibi görünen, hatta davranan, ancak gerçekte müslüman olmayanlar (İslam Ansiklopedisi, Münafık). Bakara suresine göre, münafıklar “inanmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık.’ derler.” Böyle yaparak, münafıklar “Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar.” Yer yüzünde fesad çıkarmalarına rağmen, kendilerini islahçı olarak görürler. Ancak “onlar ortalığı bozanların ta kendileridir.” Müslümanlar gibi inanmazlar, müslümanlar gibi inanın dendiğinde ise, “Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?” derler. Ancak, müslümanlarla karşılaştıklarında ise, biz de müslümanız derler. “Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman: ‘Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz,’ derler (Bakara, 8-14)”. Kuran-ı Kerim münafıklara müslümanları aldatma ve onlarla alay etmenin ötesinde özellikler de atfeder: mesela, münafıklar, “kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar (Tevbe, 67).” Münafıklar, ayrıca müslüman gözükmelerine rağmen, aslında onların düşmanıdır, müslümanlardan nefret ederler: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman “inandık” derler. Baş başa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: ‘kininizle geberin!’ (Al-i İmran, 119).” Münafıklar müslümanlardan nefret etmekle kalmaz, onların aleyhine çalışırlar: Başkalarına, müslümanlara yardım etmemeleri tavsiyesinde bulunurken, kendilerinin müslümanları Medine’den süreceklerin iddia ederler (Münafıkun, 7-8).

    Kuran-ı Kerim’in münafıklarla sıkı sıkıya özdeşleştirdiği, hatta hemen hemen aynı olumsuz karakterleri atfettiği bir grup daha vardır: yahudiler. Allah’ı cimrilikle itham etmekten, peygamberlere iftira etmelerine, hatta bazılarını öldürmelerine, seçilmişlik ve üstünlük iddialarından kutsal kitaplarını tahrif etmeye, verdikleri sözleri bozmalarından, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya bir çok olumsuzluklarla ilişkilendirilir yahudiler (İslam Ansiklopedisi, Yahudilik). Ve elbette yahudiler de İslam düşmanıdır. “Kimi yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: “Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak” derler. Eğer onlar: “İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu.” Neticede ise “Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar (Nisa, 46).” Yahudilerin müslümanlara düşmanlığı öyle şiddetlidir ki, Kuran-ı Kerim “andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun (Maide, 82),” der. 

    * * * 

    Şeytan, nefis, kafirler, münafıklar ve yahudiler… Kuran-ı Kerim’in kurguladığı dünyada müslümanların dine bağlılıklarını azaltmaya, böylelikle onları zayıflatmaya ve hatta yok etmeye çabalayan şer odakları… İslam peygamberinin gerek Mekke gerekse Medine dönemi hayatına bakıldığında bu kurgu çok garip gelmez. Zira, peygamberin Mekke’de müşrikler/kafirlerin elinde yaşadıkları, Medine’de müslüman gibi gözüken ancak Mekke’deki müşrikler/kafirlerle işbirliği yapacak kadar düşmanlık yapan münafıklar ve hem Mekkeli müşrikler/kafirlerle hem de Medineli münafıklarla işbirliği yapan Medine yahudileri, Kuran-ı Kerim’in resmettiği dış ve iç düşmanlarla çevrelenmiş müslümanlar kurgusunun oldukça gerçekçi olabileceğini düşündürtmektedir. 

    Ancak, Kuran-ı Kerim’in bu kurgusu sadece tarihsel bir durumu mu resmetmektedir? Yoksa tarih üstü bir durumu mu? Diğer bir deyişle, müslümanlar bütün zaman ve mekanlarda aynı şekilde dış ve iç düşmanlar tarafından çerçevelenmiş midir? 

    Sıradan Müslümanların ve onların dini liderlerinin peygamber-sonrası dönemde hangi yorumu tercih ettikleri ve tercihlerinin zamanla değişip değişmediği başlı başına ve elbette devasa bir araştırma konusudur. Yalnız şu kadarını söylemek mümkün, 19. Yüzyılda başlayan ve 20. Yüzyılın ilk yarısında Cumhuriyet devrimlerine evrilen Osmanlı/Türk modernleşmesinin getirdiği/gerektirdiği değişimlerin dini alan üzerindeki etkisi öylesine radikal olmuştur ki, bu etkiyi bütünüyle olumsuz olarak yorumlayan ve buna tepki olarak doğan İslamcılık hareketi nihayetinde müslümanların iç ve dış düşmanlarla çevrelendirildiği ve kıstırıldığı tahayyülünü geliştirmiştir. Bu tahayyülü ana hatlarıyla şöyle tasvir etmek mümkün:

    Müslümanlar en tepesinde Batı’nın (Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve İsrail) oturduğu hiyerarşik ve sömürüye dayalı bir dünya/uluslararası sistemi içinde yaşamaktadır. Sistemin sömüreni Batı iken, sömürüleni elbette müslümanlar ve dünyanın geri kalan halkları. Batı’nın bütün amacı bu hiyerarşik ve sömürücü sistemi devam ettirebilmektir ve bunun için de sürekli müslümanlara karşı komplolar hazırlamakla meşguldur. Batı hazırladığı komplolarını hayata geçirebilmek için çoğu zaman yerel işbirlikçileri kullanmaktadır. İslamcı tahayyül Andre Gunder Frank ile özdeşleşen Bağımlılık Teorisi veya Immanuel Wallerstein’in Dünya-Sistemi Analizini andırsa da bu ikiliden önemli bir farkla ayrılır. İslamcı tahayyül, bahsi geçen yaklaşımlar gibi yapısalcı değildir. Zira İslamcı tahayyülde varolan hiyerarşik ve sömürücü dünya sistemi kapitalist ekonomik ilişkilerin küreselliğinin doğal neticesi olarak kurgulanmaz. Daha çok Batı’ya gönüllü olarak hizmet eden içteki işbirlikçilerin iradi tercihlerinin neticesi olarak kurgulanır. 

    İslamcılığın, dış ve iç düşmanlar tarafından kuşatılmışlık tahayyülünün boyutlarını ve içeriğini, özellikle Gezi protestoları ve sonrasında yaşananlara verilen İslamcı ve İslamcı-eğilimli tepkilerde bütün renkliliği ile gördük. Not etmekte fayda var. Söz konusu tahayyülün orijini Gezi ve sonrası dönem değildir. Çok daha eskidir. Modern hali ile tahayyülün orijini, İttihat ve Terakki’nin arkasında yahudilerin, dönmelerin ve masonların olduğunu iddia eden Derviş Vahdeti’ye kadar götürülebilir. Ve söz konusu tahayyülün Vahdeti’den itibaren nasıl evrildiğini takip etmek mümkündür. 

    Bir dönem İslamcılığı demokrasi kahramanı veya sekülerliğin temsilcisi olarak gören ve gösteren akademik-entellektüel zevatın hatası kanımca da budur: en geniş anlamıyla İslamcılık ideolojisinin ne olduğunu bilmemek veya ciddiye almamak. Liberalizmin dayanılmaz cazibesine inanç veya Kemalizm düşmanlığı da elbette kör etmiş veya vurdumduymazlaştırmış olabilir. İslamcılık ideolojisi daha ciddi çalışılsaydı, İslamcılığın kendilerinden görmedikleri ile inşa edecekleri ilişkinin ve elbette siyasi birliğin sıhhatinin sorunlu olacağını öngörülebilirdi.* 

    * YAE’cileri de kapsayan bu eleştirimle ideolojinin determinist bir şekilde mensuplarının siyasi tavırlarını belirlediğini iddia etmiyorum. Daha çok, ideolojinin içeriğine daha dikkatli bakmanın, söz konusu ideolojinin mensupları ile alakalı daha isabetli analizler yapılmasına yardımcı olacağını iddia ediyorum. Neticede ideolojik tahayyül, o ideolojinin mensuplarının yaşadıkları koşulların neler olduğuna dair bilgiler verdiği gibi ve mensupların o koşulları nasıl anlamlandırdıklarına dair paha biçilmez içgörüler sağlar. Diğer bir deyişle birey-grup davranışlarına ilişkin objektif olduğu kadar subjektif açıklamalar da getirmenin önemini vurguluyorum. 

    Fotoğraf: ‏🌸🙌 فی عین الله

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikLiberal Demokrasinin Sınırları
    Sonraki İçerik Futbol, Sana Pembe Çok Yakışıyor!

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}