Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Kendi Buzul Çağını Yaşayan Bir Toplum
    Forum

    Kendi Buzul Çağını Yaşayan Bir Toplum

    Rüveyda Çelenk Yılmaz12 Kasım 20204 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Toplumsal olarak donduk. Çoğumuz ruhsal olarak canlılığımızı yitirdik. Bunu sokağa çıkıp insanların boş bakan, donuk gözlerinden görebilirsiniz. Birçoğumuz kendisini bir fanusun içerisindeymiş gibi hissediyor, keyif aldığı şeylerden artık keyif almıyor ve geleceğe dair planlar kurmuyor. Yine de hala nefes alıyoruz ve bir şekilde hayatta kaldık.

    Sağlıklı insan bir tehdit ile karşılaştığında önce onu makul bir yolla çözmeye çalışır. Yani sakin bir şekilde kendini ifade eder ve iletişim kurar. Eğer bunlar işe yaramıyorsa devreye savaş-kaç veya uyumlan komutları girer. Savaşabileceğine inanıyorsa savaşır. Mesela, eyleme geçer ve sert söylemlerde bulunur. Savaşma dürtüsüne öfke eşlik eder. Savaşamayacağını düşünüyorsa kaçar. Mesela göç eder, haber izlemez ve kendini soyutlar. Kaçma dürtüsüne korku eşlik eder. Bazen tehdit karşısında en mantıklı çözüm uyumlanma gibi gelir. Mesela, eleştirel tavırlardan vazgeçer ve gücü elinde bulunduranlar gibi düşünmeye meyil eder. Uyumlanmaya bazen korku, bazen suçluluk eşlik ederken bazen de uyumlanan kişi duygularından uzaklaşır. Eğer bu baş etme mekanizmaları da işe yaramıyorsa kişi yoğun bir çaresizlik duygusuyla eşliğinde donmaya girer, ki bu noktadan sonra duyguları uyuşur. Kendi benliğinden, varlığından ve duygularından uzaklaşır. Yaşıyor-muş gibi yapar. Sadece vaktini doldurur. Belki başarılı olur ama kendini yaşadığı hayata ait hissedemez. Kimi zaman donma dürtüsünden ziyade çökme olur kişide. Çöken kişi depresif ve umutsuz olur. Kendini sosyal hayattan soyutlar. 

    Son yıllarda çok sayıda toplumsal ve doğal olarak tetiklenen bireysel travmalara maruz kaldık. Zamanında savaş-kaç seviyesinde olan sinir sistemimiz birçoğumuz için artık donma seviyesinde! Toplumsal olarak test edildiğimiz bu zorlu süreçte, devletin gücünün bireyler üzerinde sınanması ve bunun erk sahipleri tarafından fikir ayrılığı içinde olduğu kitleler için caydırıcı unsur olarak görülmesi, travmayı derinleştirdi ve derinleştirmeye devam ediyor. Mesela, 2013 yılında Gezi Olayları sonrasında nizamı sağlamak adına kullanılan orantısız güç, sonrasında yıllara yayılan tehditkâr siyaset dili (gezi zekalı, bir grup müptezel vb. tanımlamalar) ve yargı sistemindeki psikolojik şiddet olarak nitelendirilebilecek uygulamalar (uzun gözaltı süreleri, kanıtsız açılan dosyalar, tartışmalı bilirkişi raporları vb.) çoğumuzu hayatta kalma mücadelesinde savaş-kaç-uyumlan seviyesinden donma seviyesine indirdi. Bu noktada artık kendini her ortamda ifade etmekten çekinen ya da kendini sadece konfor alanında ifade etmeyi tercih eden, kendi kabuğuna çekilen, haksızlık karşısında susan, sorumluluk almayan ve bunun yerine epik bir kurtarıcı bekleyen, ruhsal olarak ölü bireyler haline geldik.

    Bazılarımızın kimlik algısı zayıflarken bazılarımız güveni otorite ile katı bir şekilde özdeşleşmekte bulduk. Yine bazılarımız kaybolmuşluk, anlamsızlık ve özgüven eksikliği gibi sorunlarla boğuşurken; bazılarımız da anlamını otoriteye uyumda buldu. Ne yazık ki toplumsal sorunlar sadece maddi ya da ilişkisel sorunlara değil doğrudan varoluşsal sorunlara da yol açtı. Bazı kişiler varoluşsal kaygılarıyla baş etmek için onlara bir anlam vadeden liderlerin arkasından gitmeyi tercih etti. Toplumsal kutuplaşma 80 olaylarından beri belki de ilk defa bu seviyeye ulaştı.

    Bizi savaş-kaç ve/veya donma seviyesinden çıkarabilecek güven ortamı ve birlik-beraberlik sağlanamadı, sağlanamıyor. Güven hissedebilmemiz için bize stabilite, tutarlılık, adalet ve şeffaflık lazım. Ekonominin her geçen gün radikal bir şekilde daralması, ekonomi gözle görülür bir şekilde düşüşteyken en tepedeki yetkililerin çıkıp bunun tam aksi açıklamalar yapması, zaten sağlığımız ve sevdiklerimiz için yeterince endişeleniyorken Covid-19 vaka sayısı ile ilgili şeffaf olmayan, tutarsız açıklamalar yapılması içinde bulunduğumuz çaresizlik girdabını büyütüyor. Ya biz gerçekten deliriyoruz ve şükretmediğimiz için nankörüz; ya da bu işte ciddi ciddi bir terslik var. Mesela geçmişte alınan deprem vergilerinin ve imar affı sürecindeki otorite kontrolünün tamamen baypas edilerek sadece hazineye ek gelir amaçlı bir uygulama yapılmasının hesabını sormaya çekiniyoruz.  Çünkü garip bir şekilde sorumluluk neredeyse hiç karar vericilerde olmuyor. Covid-19’un yayılması halkın suçu, halk kendi kendini korumalı, sağlık çalışanları çok daha özverili çalışmalı ama her türlü siyasi etkinlik devam etmeli. Yine depremde hayatını kaybetmek de halkın suçu, halk yıkılacak evde oturmamalı, vergileriyle depremin zararlarını karşılamalı ama yasal izinleri veren ve vergileri istediği gibi harcayan otoriteye hesap sormamalı.

    Bize geçmişte ailemiz ve şimdi de ülkeyi yönetenler tarafından şikâyet etmememiz, daha kötü durumdakilere bakarak halimize şükretmemiz, bize verilen lütuflar karşısında nankörlük etmememiz alt mesajları verildi, veriliyor. İktidarda ya da muhalefette birçok siyasetçi kendini ülkeyi kurtarmak için feda ettiğini iddia ediyor. Bizler de onlar kendini milletimizin ve devletimizin bekası için feda ederken, hayatlarını buna adamışlarken onları eleştirmeye cüret etmemeliyiz! 

    Bugün milli politikalarımıza ve ekonomimize yön veren siyasetçilerin, iş adamlarının, kanaat önderlerinin, aydınların göremediği ya da görmezden geldiği bir gerçek var. Bir milleti bireyleri, bir devleti vatandaşları, bir partiyi üyeleri oluşturur. Yani tüm bu oluşumların en küçük yapıtaşı olan birey ruhsal (düşünsel, duygusal, bedensel) olarak canlılığı yitirirse yapı da zamanla canlılığını yitirecektir. O zaman ne bireylerin ne de toplulukların bir önemi kalır. Çünkü sadece “hayatta kalmaya çalışan” beyinler yeni şeyler üretmeye kapalı ve kutuplaşmaya açık olur. İşte o zaman gerçek bir beka sorunuyla yüz yüzeyiz demektir.

    Fotoğraf: Osman Rana

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikGrand Strateji ve Biden Dönemi ABD’nin Türkiye Dış Politikası
    Sonraki İçerik Önüm, Arkam, Sağım, Solum Armenofobi!

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Yazılar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}