[voiserPlayer]
Seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde, yapılan anket çalışmaları bize %15-20 dolaylarında kararsız seçmen olduğunu gösteriyor. Yeni pek çok siyasi parti kurulmasına rağmen 1 yıldır bu rakamda herhangi bir değişiklik olmaması, sorunun kaynağı için bize farklı bir noktayı işaret ediyor olabilir: siyasete ve siyasetçiye güven sorunu. Güven erozyonu olarak da ifade edebileceğimiz bu durum, demokratik rejimler için ciddiye alınması gereken önemli bir sorundur. Bu sorunu neden-sonuç bağlamında ele almak kararsız seçmenin tercihini anlamak açısından önem taşıyor.
Türkiye’de siyasal güvensizliğin ilk nedeni, halkın bir bütün olarak siyasal kurumların performansını yetersiz bulmasıdır. İktidardan memnun olmayan seçmenin, muhalefetin de sorunları çözemeyeceğine dair inancı bunun göstergesidir. Muhalefete dair bu imajın oluşmasında kadrolarının payı varsa da temel sorun, muhalefetin de tıpkı iktidar gibi kimlikler üzerinden kamplaşma siyasetine hapsolmasında ve siyasetin yapısal sorunlarını tartışmamalarında yatmaktadır.
Kamplaşmalar çeşitli etkenlere dayalı olarak tarihsel süreç içinde oluşabildiği gibi suni gündem yaratmayla da oluşabilir. Türkiye’de ise tarihsel kökleri olan kamplaşmaların kurgulanmış gündemlerle özellikle iktidar tarafından tırmandırıldığını gözlemliyoruz.
Peki Türkiye’de neden siyaset kamplaşma üzerinden yürüyor? Neden siyasi partiler seçmenleriyle sadece kimlikleri, öfkeleri üzerinden bağ kuruyor ve bunu kolayca oy almanın bir aracı olarak görüyor? Çünkü bu strateji partilere seçmeni kolayca mobilize etme imkanı tanıyor. Ancak bu çözümsüzlük siyaseti iktidarı da muhalefeti de bir yere kadar besleyebiliyor. Bu beslenmenin sınır noktasında ise kararsız seçmenler duruyor.
Kararsız seçmenin profilini irdelediğimizde; sabit bir ideolojilerinin olmadığını, kendilerini tek bir kişiye, gruba ya da partiye adamadıklarını ve kendilerini belli bir grup ile özdeşleştirmediklerini görüyoruz. Ayrıca oy verme davranışlarını etkileyen en önemli şeyin, siyasilerin ya da siyasetin kendi gündelik yaşamları üzerindeki etkisi olduğunu söylemek mümkün. [https://t24.com.tr/haber/iste-gezici-nin-son-anketinden-carpici-sonuclar,951968]
Türkiye’de çok sayıda insan kendisini yalnız, umutsuz ve temsilsiz hissediyor. Özellikle ev kadınları, orta sınıf ve gençler siyasette geleceğe dair kendi kaygılarına çözüm üretecek bir siyasi figür arıyorlar. Soğuk savaş döneminden kalma kimlik siyasetinden uzaklar ve değişim talep ediyorlar.
Muhalefetin, iktidarın peşine takılarak sürdürdüğü bu kamplaşma tutumu, toplumsal çatışmaya varabilecek bir iletişimsizliği körüklüyor. Muhalefetin de iktidar gibi kamplaşmaya hizmet etmesi, bunu olağanlaştırması kutupların fay hatlarını derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor.
Partilerin, kararsız seçmeni etkileyebilmeleri için yapmaları gereken ise kamplaşma siyasetine nispeten daha zor olanıdır: kamplaşmayı reddetmek ve ezber bozan söylem üretmek. Çünkü değişimi zorlaştıran şey statükodur, statükoyu besleyen kaynaklardan en önemlisi de kamplaşmadır. Öyleyse muhalefet partileri değişiklik için statükoyu besleyen kamplaşma siyasetinden uzaklaşmalı, yeni bir dil kurmalı, diyalog kanallarını açık tutmalı ve uzlaşmaya sahici biçimde açık olmalıdır.
Toplumda öncü rolleri bulunan siyasi partilerin yaklaşımındaki bu değişimin toplumsal algıyı da etkileyeceği ve toplumdaki farklı kesimlerin birbiriyle diyalog kanalları açabileceğini de unutmamak gerekir.
HDP’ye Bakanlık Tartışmaları Yeni Bir Siyaset Dilini Sağlayabilir Miydi?
Son bir haftadır HDP’ye bakanlık tartışmaları üzerinden muhalefetin bir turnusol kağıdıyla test edildiğini söyleyebiliriz. Bir yanda CHP’nin karar alma mekanizmasında yer almayan bir kişinin beyanlarından yola çıkarak kamplaşmayı körükleyen İyi Partili yöneticiler, diğer yanda devekuşu misali olayı kapatmaya çalışan CHP’li yöneticiler. Oysa muhalefet bu tartışmayı “kendi ceza sahalarına gelen etkili bir orta” havasında yaklaşmak yerine bunu siyaseten mümkün, tartışmaya açık bir konu olarak ifade etmeleri pek ala mümkündü. İyi Parti lideri Akşener, partinin milliyetçi damarını kızağa çekip, AKP’ye küskün merkez sağ seçmenini hedefine almışken, büyük kazanım sağlayabileceği bir fırsatı teperek tekrar Türk milliyetçisi kutbuna geri çekildi.
Bu ülkede iki HDP’li isim bakanlık yaptı, üstelik çok da değil 7 yıl öncesinde. Güneş batıdan doğmadı, gök kubbe yere inmedi. Gelecek Partisi lideri ve altılı masanın bir mensubu olan Ahmet Davutoğlu ise sanki HDP’li bakanların görev aldığı hükümetin başbakanı değilmiş gibi davrandı. Bu deneyimini referans göstermek yerine sessiz kalmayı tercih etti.
Yaşanan bu durum, HDP’yi şeytanlaştıran Cumhur İttifakı’nın egemen söylemlerini desteklemesinin yanı sıra, %10 civarında oy veren seçmen kitlesinin devletle ve toplumla bağının kopmasına neden oluyor. Oysa iktidar diliyle konuşmak yerine ezber bozan bir çıkış yapabilselerdi, partilerinin ve seçmenlerinin HDP ile olan ilişkilerini sorgulamaya kapı açabilirlerdi.
Kararsızların Tercihleri Ne Olabilir?
Hülasa, Türkiye’deki kamplaşmadan bıkmış bir kesim var ve değişim talep ediyorlar. Bu kesimin Türkiye siyasetinde öyle veya böyle belirleyici bir rolü olacak. Peki onların değişim isteğine cevap verebilecek bir siyasi parti veya lider var mı? Bunu zaman gösterecek.
Diğer yandan Türkiye’deki mevcut siyasi düzenden memnun olmayan seçmen -belki muhalefet partilerinin talep edemediği- değişimi talep edebilir. Çünkü iktidar görünüşte değişip, iktidarın zihniyeti farklı amblemlerle Türkiye’yi yönetecekse bunun gerçek anlamda bir değişim olmayacağı açıktır. Kararsız seçmen bu noktada belirleyici bir rol oynayabilir. Değişimi muhalefetten talep edebilir yahut ona -kerhen- verileceğini umduğu oyu sandığa gitmeyerek veya oy vermeyerek tepkisini gösterebilir.
Fotoğraf: Artur Shamsutdinov