[voiserPlayer]
Bugün artık haberlerimizi robotlar yazıyor, neyi okuyacağımızı robotlar belirliyor, hatta bazen bizim yerimize okuyup özetliyor veya bizim yerimize cevap veriyor; seyahat planlarımızı dahi Yapay Zeka (AI) yapıyor.
Gelinen noktada bilgisayar kullanabilmek için bir robota insan olduğumuzu ispatlamak zorundayız. Kim böyle olacağını bilebilirdi ki?
I Robot veya 2001: A Space Odyssey gibi filmlerde çizilen resimden çok farklı bir yerdeyiz. Yapay zekanın hayatımıza derin nüfuz etmeye başladığı bu zamanda, robotların arasında rap savaşı yaptırıp, OnlyFans’de Stable Diffusion’la yaratılan görüntülerden para kazanıyoruz (veya izleyici yapay zeka yapımı “kişileri” yaratanlara para ödüyor).
“Deepfake videolar seçimlere nasıl etki edecek”, “halk, liderlerin aslında söylemedikleri şeyleri söylediklerine bu videolarla inanacak” derken, “AI insanlığı yok edecek” derken, gelinen noktada hayal dahi edemediğimiz bambaşka şekilde bir distopyaya doğru sürükleniyor olabilir miyiz?
Yapay Zekanın ortaya koyduğu sorular karşısında insanlık, antik Yunan’dan beri ilgilenmediği felsefeye geri döndü. Ama bu sorulara cevap aramak için felsefeyi yeniden keşfederken, Netflix’in Black Mirror’ı 6. Sezonuyla dönüş yaparak Joan is Awful bölümünü bıraktı.
Joan is Awful’da sentetik-jenerik görünümlü bir şirkette çalışan Joan (Annie Murphy), akşam eve geldiğinde o gün yaşadığı her şeyin Streamberry adlı Netflix benzeri bir dizi platformunda yayınlandığını görür. Kendisini Salma Hayek canlandırmaktadır.
O gün işten kovduğu çalışan, erkek arkadaşını terk edip eski sevgilisine dönmeyi düşündüğü bir zayıflık anı; hepsi kendisinin ve çevresindeki herkesin izlemesine açık olarak bir streaming platformunda yayınlanmaktadır.
Avukatıyla konuşan Joan, bunların deep-fake teknolojis ile bir quantum bilgisayar tarafından yaratılan video’lar olduğunu, örneğin Salma Hayek’in bile CGI ile yaratılması için yüzünün haklarını dizi platformuna sattığını öğrenir.
İşin aslı Joan çok kötü biri değildir, hepimiz gibi bazen kötü muhakeme yürüttüğü dakikalar yaşamaktadır. Ama insanlığın “içerik” sevdası sonucu elbette bunlar fazla dramatizasyon ve abartı ile, Joan’ın çok kötü olduğu bir hale gelirler.
Joan is Awful‘u yayınlayan Streamberry platformunun CEO’su, kişiselleştirilmiş hedefleme ile yarattıkları içerikte etkileşim için daha olumlu ve pozitif diziler çekmeyi denediklerini, ama pilot çalışmalarda bunun tutmadığını da söylüyor.
Bu bölümün öne çıkan temasının “içerik” takibine bağımlı olduğumuz ve “içerik” aşkımızın artık doz aşımına uğramasıyla ilgili olduğunu düşünen Wired yazarı Amit Katwala özetliyor (Sevgili AI ChatGPT çevirisi ile:):
“Black Mirror’ın yeni sezonunun ilk bölümü olan JOAN IS AWFUL, The Dropout’tan esinlenmiştir. Yaratıcı Charlie Brooker’ın bu hafta WIRED’a söylediği gibi, Elizabeth Holmes ve Theranos skandalını çevreleyen içerik tufanını (bir kitap, bir TV şovu, bir film, yaklaşık 800 podcast) görmek ve insanların kendilerini Hollywood oyuncuları tarafından “yaklaşık 10 dakika önce olmuş gibi hissettiren” olaylarda canlandırıldığını görmelerinin ne kadar garip olduğunu düşünmekle ateşlendi.”
Algoritmaların bizi izole ettiği, birbirimizden apayrı gerçeklikler yaşadığımız bugünlerde deep fake’lerin kendimiz için kişisel distopyalar yaratacağı öngörüsünün en rahatsız edici kılan şey, bunun aslında öngörüden daha fazla olması.
Yıllardır sosyal medya platformlarıyla bunu zaten kendimize yapıyoruz. Örneğin, çoğu kişi Twitter’ın “Sana Özel” sekmesinden bıktığını söylüyor. Oysa bu bölümü tümüyle kendi yarattığımız ortada!
Yapay Zeka ile geleceğimiz tam olarak nasıl olacak bilemiyoruz elbette. Ben kendi adıma buradan kişisel bir çıkış yolu olduğunu düşünmüyorum, çünkü bu toplumsal bir sorun. Bu yüzden gerçekliği korumanın yöntemi platformları terk edip tuşlu telefona geçmek olamaz (ama iyi bir başlangıç olabilir!).
Silikon Vadisi’nden son yıllarda çıkan ve insani bir teknolojiyi savunan grupları dinlemek doğru olabilir mi? Tüm ilgimizi ve zamanımızı tekeli altına almış ve karlılıkları nedeniyle devletlerin söz geçiremediği teknoloji devlerine karşı merkezi olmayan bir interneti savunmak çıkış yolu olabilir mi?
Türkiye’de daralan sivil alan ve baskı altındaki ifade özgürlüğü ana gündemimiz olmaya devam ediyor, elbette. Bu da belki teknolojiyle ortaya çıkan yeni zorlukları insanlığa dair ortak bir sorun olarak görmemizi engelliyor.
Ancak özgür bir toplum için uğraş verenlerin yapması gereken tam da buna dair tartışmaları ön plana almak olabilir.