
Filistin ve Orta Doğu’nun Özgürlük Sorunu
Geçtiğimiz yılın Ekim ayından itibaren yaklaşık altı ay boyunca Irak, tarihinin en büyük kitle hareketine sahne oldu. Fakirlikten, yoksulluktan, kötü yönetimden ve yolsuzluklardan bıkan Iraklılar sokaklara döküldü. Hiçbir siyasi parti ve dini grupla ilişkisi olmayan bu protesto dalgası kısa süre içinde bütün ülkeyi etkisi altına aldı.
Göstericilerin iki ana hedefi vardı. Bunlardan birincisi boğazına kadar yolsuzluğa batmış, ülkenin bütün kaynaklarını kendi aralarında bölüşürken milyonlarca Iraklıyı sefalete mahrum eden yönetici elitlerdi.
İkinci hedef ise devlet kurumlarını büyük oranda ele geçirmiş, desteklediği silahlı gruplarla ülkeyi neredeyse işgal etmiş İran’dı.
Kısacası, Iraklılar petrol gelirlerinin belli gruplar arasında bölüşülmeyip halk için kullanıldığı, yolsuzlukların olmadığı, başka bir ülkenin istediği gibi at koşturamadığı adil, bağımsız ve egemen bir ülkede yaşamak istediklerini söylediler.
Gösteriler boyunca Irak bayrağı dışında hiçbir sembol kullanılmadı. Tek bir mezhepçi slogan atılmadı. Göstericiler tek bir taş bile atmadı. Tamamen barışçıl olan bu gösteriler Irak vatanseverliğinin son yıllardaki en büyük gösterisiydi.
Malum, bu sıralar Y nesli, Z nesli siyasetin gündeminden düşmüyor. Irak’taki gösterilerin itici gücü de genç nesildi. Genç bir göstericinin söylediği şu sözler aslında her şeyi özetliyor: Bu nesil Michel Eflak’ı, Seyyid Kutub’u ya da Marx’ı bilmiyor. Bu nesil imamın heyecanlı vaazından ya da siyasetçinin ateşli nutuklarından etkilenmiyor. Bu neslin istediği bir şey var: özgür ve müreffeh bir vatan.
Irak’taki siyasi elitin ve İrancı milislerin bu isteğe tepkisi çok sert oldu. Göstericilerin üzerine ateş açıldı. 700’den fazla insan öldürüldü. Gazetecilere suikast düzenlendi. Gençler evlerinden kaçırılıp, işkence edilip ibret olsun diye sokak ortasına bırakıldı. Ancak; insanlar yılmadılar, sokağı terk etmediler.
Bu gösterilerin merkezi Türk Restoranı denen bir yerdi. Burası, zamanında içinde Türk Restoranı olduğu için halk arasında bu isimle anılan, Bağdat’taki yüksek bir binadır. Uzun zamandır terkedilmiş bir vaziyette bekleyen bu binayı bir iş insanı otele çevirmek için almış ancak, henüz tadilata başlayamamış.
Bir gün milisler bu binayı bastı, buradaki göstericileri dağıttı ve bu binaya kocaman bir Filistin bayrağı astı.
Olay Irak’ta geçiyor, göstericiler Iraklı. Peki niçin milisler buraya Filistin bayrağı astı? İşte mesele burada düğümleniyor.
Maalesef, Orta Doğu’daki otoriter rejimler Filistin meselesini halklarının hürriyet ve adalet taleplerini bastırmak için kullandıkları bir silaha dönüştürmüştür. Kendilerini Filistin davasının savunucusu ilan eden bu gruplar, kendilerine yönelen her türlü meşru eleştiriyi Filistin davasına ihanet olarak göstermiş ve bunları bu şekilde bastırmaya çalışmıştır. İşte, Türk Restoranı’nı basan milislerin insanların adalet ve hürriyet taleplerine Filistin bayrağı ile cevap vermelerinin sebebi budur.

Filistin meselesinin arkasına saklanarak halk üzerinde tahakküm kurmak elbette yeni bulunan bir yöntem değil. Saddam Hüseyin kendini Selahaddin Eyyubi ile denk tutar, zamanının Selahaddin’i olduğunu iddia ederdi. Eğer Saddam günümüzün Selahaddin’i ise onun Filistin’i kurtaracağı zamana kadar her yaptığına onay vermek gerekirdi. Fakirlik içinde kıvranan, baskı altında inleyen milyonlarca Iraklının Saddam’ın Filistin’i kurtaracağı meçhul zamanı beklemekten başka çaresi yoktu.
Bu meselenin başka bir boyutu daha var. Filistin meselesi bazı ülkelerin yayılmacı emellerini saklamak için de çokça kullanılmaktadır. Saddam zamanında “Kudüs’e giden yol Amman’dan geçer” diye yaygın bir söz vardı. Yani Irak rejimi Ürdün’e yönelik yayılmacılığını yine Filistin üzerinden meşrulaştırırdı.
Aynı şekilde İran’ın Orta Doğu’daki yayılmacılığının dayanaklarından biri Filistin meselesidir. İran, Filistin’i kullanarak başka ülkelerin iç işlerine karışmakta, bu ülkelerde silahlı gruplar kurarak devlet içinde devletler oluşturmaktadır. Bunun sonucunda devlet aygıtı zamanla işlevini yitirmekte ve toplum bölünmektedir.
Belli grupların Filistin’i kullanarak kendi halklarının meşru taleplerini terörize etmesinin veya bu meseleyi yayılmacı emellerine alet etmesinin sorumlusu elbette Filistinliler değildir. Ancak, bu sorunun hem Orta Doğu’da demokratik hareketleri hem de egemen ve bağımsız devletlerin güçlenmesini engelleyerek bütün bölgeyi istikrarsızlaştırıldığı tartışma götürmez bir gerçektir.
Fotoğraf: Levi Clancy
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Teknoloji Çağında Tarihçilik: Risk mi Fırsat mı?
Geçtiğimiz günlerde Stanford Üniversitesi’nden Ali Yaycıoğlu televizyonlardaki tarih programcılığı ve tele-tarihçilik üzerine düşünme zamanımızın geldiğini söyledi. Bu çağrı, ekrana olan bağımlılığımızın arttığı şu günlerde daha büyük anlam taşıyor. Bu sebeple konu hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istedim. Toplumumuz tarihle son derece hastalıklı bir ilişki kurmuştur. Çok sevdiğim bir hocam, “Tarihi kaynaklara tevazu

Halifeyle Pazarlık Yapılır mı?
Tarihi meseleleri analitik düzleme çekip bunlar üzerinde sağlıklı bir tartışma yapamadığımız için aynı konular dönüp dolaşıp tekrar önümüze geliyor. Bu hiç bitmeyen kısır döngü içinde konu, geçtiğimiz günlerde tekrar halifeliğin kaldırılması meselesine geldi. Elbette bu konu üzerinde söylenecek çok şey var. Ancak, bu yazıda önemli gördüğüm bir noktayı açıklamak istiyorum.

İdam Cezası Neden Kaldırıldı?
Tanzimat ile başlayan modernleşme hareketini üç kelime ile özetleyecek olsak bunlar merkezileşme, standartlaşma ve rasyonelleşme olurdu. Osmanlı siyasi, sosyal ve ekonomik hayatını önemli oranda etkileyen bu büyük değişim dalgası Osmanlı hukuk sistemi üzerinde de büyük etkiler bıraktı. Kodifikasyon çalışmaları, modern mahkemelerin kurulması, kadı ve hakimlerin takdir yetkilerinin (tazir ve siyaset)

Devlet İşlerini Ticaret İşlerine Karıştırmanın Zararları ve 1858 Cidde Krizi
15 Haziran 1858 günü Cidde büyük bir kargaşaya sahne oldu. Büyük bir kalabalık şehirdeki yabancı tüccarlara saldırdı ve 22 kişi öldürüldü. Ölen kişiler arasında şehirdeki İngiliz ve Fransız konsülleri de vardı. İngiliz konsül Stephan Page yatağından alınıp evinin camından aşağı atıldı ve linç edildi. Hikâyenin merkezinde aslen Hindistanlı olan ancak

Sonu Belli Olan Hikayeye Akış Yazmak
Günümüzde meydana gelen bir olayı veya mevcut olan bir durumu açıklamak istediğimizde genellikle geçmişe başvururuz. Elbette bu durum son derece normaldir. Ancak bazen içinde bulunduğumuz durum gözümüzü o kadar boyar ki, geçmişe baktığımızda görmek istediklerimizden başka bir şey göremeyiz. Mevcut durumu en iyi açıklayan noktayı seçer ve onunla günümüz arasında

Günaha Girmek Suç Mudur?
Günümüzde hayatımızı etkileyen kurumların, pratiklerin ve prensiplerin büyük bir kısmı 19. yüzyılda ortaya çıkmış ve zaman içinde değişip dönüşerek bugünkü halini almıştır. Maalesef bu dönem sadece birkaç şahıs ve olay etrafında ele alındığından, hem o dönemde yaşanan büyük değişimleri ıskalamış oluyoruz hem de bu değişimlerin bugün hayatımızı nasıl yönlendirdiğinin farkına

Orta Doğu’da Sınırlar Yapay mı?
Daha önce yazdığım bir yazıda Orta Doğu’da DAİŞ benzeri radikal örgütlerin sürekli taban bulmasının en önemli nedenlerinden birinin, bölgedeki ulus kimliklerinin zayıf olması olduğunu iddia etmiştim. Ulus kimliklerini zayıflatan faktörler arasında da transnasyonel hareketleri, lider kültlerini ve devlet aygıtının yetersiz olmasını zikretmiştim. Bu listeye eklenmesi gereken önemli bir faktör daha

Tiyatroyla Barışmak ya da 19. Yüzyılla Sağlıklı Bir İlişki Kurmak
Daha önce yazdığım bir yazıda ülkemizde hala Batılılaşma olarak görülen sürecin aslında merkezileşme olduğunu anlatmıştım. Bu yazıda da tiyatro ve opera gibi Batılı eğlence araçlarının tarihimizdeki yerine değinmek istiyorum. Birçok kişi için bunlar Batı kültürünü hatta Batı’nın ‘ahlaksızlığını’ yayan, kendi toplumuna yabancılaşmış elitlerin kendilerini eğlendirdikleri araçlardır. Mısır Hidivi İsmail Paşa,

Hürriyetten Vazgeçilir mi?
Orta yaşlarında bir Iraklıyı hayalinize getirin. Adı Ahmet olsun. Bu kişi gençliğinin sekiz senesini İkinci Dünya Savaşı’nda sonra dünyanın en büyük konvansiyonel savaşı olan İran-Irak Savaşı’nda geçirdi. Cephede savaşmadıysa bile savaşın yükü onun da omzundaydı. Daha sonra Saddam diktatörlüğü altında en temel haklarından bile mahrum yaşadı. İş bulabilmek, geçimini sağlayabilmek

Orta Doğu’dan Neden DAİŞ Gibi Örgütler Çıkar?
Geçtiğimiz gün kendisine İslam Devleti diyen terör örgütünün lideri Ebubekir el-Bağdadi ABD’nin düzenlediği bir operasyon ile öldürüldü. Binlerce masumun kanına giren, insanları yurtlarından eden ve asırlık tarihi eserleri yok eden bu örgüt, böylelikle alandaki askeri hakimiyetinden sonra liderini de kaybetmiş oldu. Bundan sonra bu örgütün geleceğinin nasıl olacağını zaman gösterecek.