Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Çürümenin Kokusu: Türkiye’de Liberalizmi Bitiren “Sarayın Gözdesi” Liberallerin Taht Kavgaları
    Forum

    Çürümenin Kokusu: Türkiye’de Liberalizmi Bitiren “Sarayın Gözdesi” Liberallerin Taht Kavgaları

    Sefa Sarı11 Mart 20205 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Yorgos Lanthimos’un “Sarayın Gözdesi” filmi, Sarayda başbakan, muhalefet ve efradının görkemli bir yemek masasının etrafındaki kaz yarışı ile açılır.  Bu sahne, ister istemez akıllara Türkiye’de hemen herkesin aklına Kars’a kaz yemeye gitme hevesini getirirken “kaz”ın simgesel anlamlarını da düşündürtüyor.

    Sahnenin devamında kraliçenin sağ kolu, danışmanı olan Sarah’ya (Rachel Weisz) muhalefet temsilcisi Harley (Nicolas Hould) “hazinenin riskli durumunu göz önüne alarak, kraliçenin savaş kararı almadan önce, sadık muhalefete danışması gerektiğini” söyler. Sarah’nın karşılığı “Ama önce size danışsaydık sürpriz değerini yitirirdi.” olur. Harley’inki ise “Kancık!”

    18. yüzyıl İngiltere’si. Kraliçe Anne ve ona yaranmaya çalışan iki kadın. Gerçek bir hikayenin esini. Kapalı kapılar ardındaki bir dünyadır bu. Çirkinliğin, çürümenin, tuhaf bir şiddetin, ikiyüzlülüğün, yalanın iktidar ilişkileri bağlantılarıyla gözler önüne serildiği grotesk bir film Sarayın Gözdesi. Adı tüm arka bahçe hikayelerini, iktidar oyunlarını çağrıştıran yalınlıkta. İster istemez gerçeğin, gerçekliğin de sorgulandığı filmin bir yerinde gözde Sarah, Kraliçe’ye gerçek arkadaşlığın ne  olduğundan söz eder: “Gerçek arkadaşlar yalan söylemez, güzelken güzel, çirkinken de çirkinsin der”. Yalanların kol gezdiği filmde “çirkinlik” ve “çürüme” beden üzerinden, kraliçenin gut hastalığı, irinli yaraları ile simgeselleştirilmiştir. Sınıfsal çelişkiler, aşınmalar, yozluk ve sahtekarlık çirkinlik, yaralar, pislik, çamur gibi atıklarla simgeselin diliyle aktarılır. Kraliçenin vücudu gibi zihni de acıyla, travmatik anılarla, iktidar sorumluluğunun korkunçluğuyla çürümektedir. Çocuklaşan ve aslında elinde tuttuğunu sandığı iktidar kavramının oyuncağına dönüşen bir kraliçedir karşımızdaki. İktidarın kimsenin elinde sabit kalmadığı, sürekli bir gölge gibi yer değiştirdiği yerde, iktidar arzusuyla çirkinleşebildiği kadar çirkinleşen ve pisliğe batan yüzlerle, bu arzunun kontrolüne giren öznelerin nasıl küçülüp yok olabildiklerini, kendiliklerini nasıl kaybettiklerini gösterir bize Sarayın Gözdesi.

    Türkiye’deki liberallerin durumunu düşündüğümde nedense hep Lanthimos’un Sarayın Gözdesi tüm oyunlu gölgeleriyle aklıma gelir.

    Türkiye’de liberalizm algısı 80 darbesinden sonra (sermayenin 24 Ocak 1980 kararlarını hatırlayalım) ANAP’ın Turgut Özallı döneminin neoliberal politikalarıyla oluştu. 90’lı yıllarda benim için liberal demek, ulusal kanallardaki tartışma programlarında arzı endam eden LDP Genel Başkanı Besim Tibuk’un, o dönemin peşinci ya da veresiyeci bakkal fotoğraflarından fırlamış, zeki, her sözünü rakamlarla, istatistik verilerle ispatlayan, ilgisiz, umursamaz, nihilist “joker” gülüşlü figürüydü. Besim Bey’in sözleri; Mehmet Altan’ın yazılarında, cümlelerinde bıkmadan tekrar ettiği “tarım toplumundan sanayi toplumuna geçemedik” tespitinin ispatıydı.

    Türkiye’de o vakte gelene değin liberallerin ve izm’inin kısa tarihine baktığımızda ne görürüz, hatırlamalı.

    Liberalizmin en kısa ve doğrudan tanımı, devlete karşı bireyin sosyal, siyasal, ekonomik, bireysel hak ve özgürlüklerini korumak, ifade etmektir. Tüzüğünde liberalizme atıf yapan ilk hareket, İttihatçı kadroda görev almış paşalar Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Adnan Adıvar’ın öncülüğünde 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıdır. Kurucularının amacı, partiden daha çok Mustafa Kemal’in otoritesini, gücünü dengelemek olan hareket, iki yıl sonra 1926’da birçok soru işareti barındıran tartışmalı İzmir Suikasti davası ile siyaseten enterne edilir.

    İkinci girişim, kurucuları arasında ilk liberal eserlerden ‘Serbest İnsanlar Ülkesinde’ kitabının yazarı Ahmet Ağaoğlu’nun olduğu, 1930’da devletin -M. Kemal’in- tavsiyesi ve onayıyla, Ali Fethi Okyar’ın liderliğinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasıdır. İsmet Paşa’nın tek adamlığı sürecinin CHP’sine karşı, Ali Galip, Süreyya Paşa (İlmen) gibi çoğu M Kemal’in eski silah arkadaşlarından ve ittihatçı kökenli siyasetçilerden oluşmuştu bu fırka. Adnan Menderes de CHP’den Serbest Fırkaya geçenler arasındaydı. Devlet/M. Kemal, halkın teveccühü umulandan fazla olunca Serbest Fırkanın kapatılmasına karar verdi. Bunun sonuçlarından biri olarak Ahmet Ağaoğlu, 1933’te Darülfünundan uzaklaştırılanlar arasındaydı.

    Üçüncü girişim, 1950’de çok partili hayata geçilmesinden sonra, 1955’te, Lütfi Karaosmanoğlu’nun liderliğinde kurulan Hürriyet Partisi oldu. Parti çoğulcu, liberal, eşitlikçi idealleri paylaşan Forum Dergisi entelektüel akademisyenleri Şerif Mardin, Fethi Çelikbaş gibi isimlerle yakın temastaydı. Demokrat Partiye, liberal muhalefetin adresiydi.

    Türkiye’deki liberallerin bana “Sarayın Gözdeleri” filmini anımsatması ise, “altın çağlarını” AKP’nin iktidara geldiği 2002’den sonra yaşamalarıyla alakalı. Cumhuriyet tarihinin, itilip kakılan liberalizmi artık yoktur zira. Komuta merkezi Taraf Gazetesinde, cemaatin olgun, zeki, yaşlı liberalleri ile Sarayın genç liberalleri, yakın tarihin ve 90’ların vesayet zihniyetine karşı “vesayet karşıtı” motivasyonla istedikleri gibi şehvetli, iddialı manşetlerle karpuz kestiler, komutan eşlerine Pirelli takviminde poz vermelerini önerdiler, savcı atadılar, mahkeme kurup hakim- savcı oldular. İktidarın kendilerine açtığı sonsuz kredide isimlerini parlattılar.

    İktidar güçlendikçe liberaller de güçlendi. Güç, doğası itibariyle para, mevki, koltuk, çıkar savaşları demektir; taht kavgalarının olması kaçınılmazdır. Devletin gücüne ortak olmak, AKP’nin çözemediği her sorunda içe kapanarak AKP ile birlikte otoriterleşmek, cemaatle (bugünkü fetö) girilen kavgada yeni konjonktürel pozisyonlar belirlemek, liberaller içindeki kavgayı alenileştirdi.

    Temsilen iki ismi alalım: Mustafa Erdoğan ve Atilla Yayla. 1992’de LDT Liberal Düşünce Topluluğunu kuranlardan iki isim olmalarına rağmen bugün Yayla, parti-devlete eklemlenmiş otokrat ucube bir liberalliğin savunucusu, Mustafa Erdoğan ise 17/25 Aralık sürecinde aldığı pozisyon nedeniyle kenarda, yenik tarafta. İlkeler değil aidiyetler, çıkarlar, güç burada belirleyici.

    Bu yüzden, liberaller ve liberal muhafazakarlar, vesayete karşıyız söylemiyle “yeni İslamcı muhafazakar vesayetlerin” oluşmasında, daha önemlisi, “muhafazakarların ulusalcılaştırılmasında” (2015/16da bu kavramı kullanmıştım) doğrudan ya da dolaylı, farkında olarak ya da farkında olmadan hiç şüphesiz başat rol oynadı. Devleti ne pahasına olursa olsun yönetme, ele geçirme, kumpas kurma, güç devşirme, devşirilme, farklı düşüneni (aynı gruba dahil olsa bile) yok etme geleneği yani “İttihatçılık”, sol, sağ, İslamcı, ulusalcı fark etmeden bedene nüfuz etmiş, hala varlığını sürdüren en önemli sorundur. Liberaller de bu hastalıktan kendilerini koruyamadılar. Emil M. Cioran’ın çok sevdiğim, durumun psikolojisini anlatan bir tespiti vardır: “Demokrasiden, demokratlıktan korktu(ğu)kları için faşist oldu/lar.”

    Başa dönersek, Lanthomis’in Sarayın Gözdesi’nde, her sahnede gözümüzün içine soktuğu,  Kraliçe Anne’nin çürüyen bedeni ile mücadele etiği sahnelerdir. Kraliçe, “Sarayın Gözdelerini, taht kavgalarını, egoları ihtirasları ve tabi ki kendi ihtirasını da yöneterek” ayakta, hayatta kalmaya çalışır.

    Gerçek ise, gizlemeye çalıştıkları, ama hiçbir yerden duyulmasına engel olamadıkları “çürümenin kokusu”dur.

    Foto: Cristina Gottardi 

    Ekonomi Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDünyada ve Türkiye’de Demokrasi İttifakları
    Sonraki İçerik Anti-popülizmin sorunu: Medenilik yanlıları neden sürekli kaybediyor?

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}