[voiserPlayer]
CHP’nin daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Aralık’ta, İkinci Yüzyıla Çağrı sloganıyla düzenlediği vizyon toplantısına dair çok geniş ve zengin bir kaside menüsü var. Üstelik söz konusu toplantı hakkında düzülen methiyelerin tazyiki her geçen gün artmakta. Meseleyi tarihsel perspektif bağlamında inceleyen akademisyenler, Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesinin yalnızca siyasî iktidarı değil, Türkiye’nin makus iktisadî talihini de değiştirecek bir potansiyeli haiz olduğu noktasında ümitvar. Konuyu siyaseten irdeleyen köşe yazarları ise Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu bu vizyon dokümanını, CHP’deki paradigma değişiminin resmî tapu senedi şeklinde okuyor. Onlara göre, uzman isimlerce işlenen endüstri 4.0, liyakat, bilim, teknoloji, yeni nesil kalkınma, çip üretimi vs. gibi temalar, CHP’nin yeni bir anlam ameliyesine tabi tutulmasını zorunlu kılıyor. Kısacası Kılıçdaroğlu’nun nümayişi, takdiri fazlasıyla hak ediyor. Bu galeyana rağmen Kılıçdaroğlu’nun 3 Aralık Vizyonu’na soğukkanlı bakıldığında, ortada yeni sıfatını hak edecek yahut CHP özelinde bir paradigma değişimi şeklinde yorumlanacak bir keyfiyet ve muhteviyat olduğunu söylemek çok güç. Zira 3 Aralık’taki toplantı, CHP’nin 2015 ve 2018’teki seçim beyannamelerinin fiyakalı bir tekrarından başkaca bir şey değil. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ındaki “yaşamak aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir” cümlesini hatırda tutarak ve kronolojiyi es geçerek başlayalım.
Etkinliğin kapanış konuşmasını yapan ve projelerini ikinci yüzyılı inşa etme başlığı altında birleştiren Kemal Kılıçdaroğlu, endüstriyel dönüşüm bölümünde bütün Türkiye’yi kapsayacak bir üretim-ticaret-finans ağı kurulacağının müjdesini verdi. Böylelikle Marmara ve Ege bölgelerinden tersine göçün teşvik edileceğini de ekledi. Kimilerine gıpta ettiren, onlara adeta siyasî bir Stendhal Sendromu geçirten bu proje, aslında CHP’nin 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi açıkladığı Merkez Türkiye Projesi’ni anımsatıyor. Hatta bu projenin paraphrase edilmiş versiyonu dense daha doğru olur. Üretim niteliğinin arttırılması, hummalı bir istihdam seferberliğine başlanılması ve orta gelir tuzağından çıkılması gibi hedefler Merkez Türkiye Projesi’nde de yer almaktaydı. Kuşkusuz bu hedeflerin karikatürize edilecek hiçbir tarafları yok, son kertede Türkiye’nin muhakkak gerçekleştirmesi gereken idealler; fakat CHP tarafından ilk defa sunulan başlıklar da değiller.
Kılıçdaroğlu’nun demokrat amcalıktan teknokrat dedeliğe geçiş yaptığı gösterisinde, konuşmasıyla alkış alan simalardan biri de Hacer Foggo idi. Foggo’nun dile getirdiği Aile Sigortası sistemi, aslında Kemal Bey’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğu 2009 yılından beri mütemadiyen gündeme taşıdığı vaatlerden. Nitekim bu hususa CHP’nin Millet İçin Geliyoruz başlıklı 2018 seçim beyannamesinde de müstakil olarak yer verilmişti. Keza konuşmasıyla salondaki hâzirûnun hararetini arttıran Selin Sayek Böke’nin değindiği YÖK’ün kaldırılması, üniversitelerde özerkliğin tesis edilmesi ve yeşil ekonomik dönüşümünün sağlanması gibi başlıklar da CHP’nin mezkur seçim beyannamelerindeki bahislerdendi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Nizâmülmülk’ü, eski bürokrat Faik Öztrak ise CHP’nin partisyonundaki bilindik notaları tekrar etti: üç boyutlu yazıcılar, temiz enerji, tek haneli enflasyon, kamuda tasarruf, kurumların bağımsızlığı, şeffaflık vs. Tekrar etmekte fayda var; bunlar hakikaten bu ülke için tatbiki elzem konular, ama yeni sıfatından fersah fersah uzaklar. Daha açık ifade etmek gerekirse, 3 Aralık’taki Vizyon Toplantısı kamuoyuna Kılıçdaroğlu’nun Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ziyaretleri ile irtibatlandırılarak takdim edilmişti. Yani Kemal Bey, muasır medeniyet seviyesinin güzide temsilcilerini yerlerinde gözlemlemiş ve dahi oralardan memleketin maslahatına olacak bazı ilhamlar almıştı. Bunlara dair ipuçlarını da 3 Aralık’ta tüm Türkiye ile paylaşacaktı. Halbuki öyle olmadı. Toplantıda konuşma yapan CHP’li elitler -misafir akademisyenleri kastetmiyorum- partilerinin 2015 ve 2018’deki seçim beyannamelerindeki muhtelif pasajları tekrar etti. Belagatli hatipler heyecan yaratabildi hepsi o kadar.
Belagat demişken Pokemon serisinin sevimli karakteri Jigglypuff’ın şarkı söyleyerek yaptığı etkinin nadide bir örneğini yarım saatlik sunumunda, Lütfi Kırdar’da gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Jeremy Rifkin’in adını anmadan olmaz. Rifkin’in ağırlıklı olarak gezegenimizin sorunlarına vurgu yaptığı yarı-akademik sunumu ile Türkiye’nin iptidai problemleri arasındaki uçurum, salondakileri ister istemez sığınacak bir melce bulmaya yönlendirdi. Salondaki birçok insanın Rifkin’in konuşması esnasında sosyal medyada sörf yaptığını veyahut mobil oyunlarda can tazeleme arayışına giriştiğini tahmin etmek zor olmadığı gibi; Bay Rifkin’in bizar olduğu iklim krizi gibi meselelerin öncelikli muhatabı da Türkiye değil. Bunlar ancak Türkiye’nin politik ajandasının tali konular bölümüne kaydedilecek cinsten. Memlekette can yakıcı bir ekonomik kriz varken, vatandaşlar en temel beşerî ihtiyaçlar olan barınma ve beslenme noktasında bile ciddi sorunlarla boğuşuyorken Rifkin’in hariçten gazelinin insanlarda makes bulmasını beklemek hayal. Hâl böyleyken sabık Şansölye’nin eski danışmanına neden keynote speaker payesi verildiğini anlamlandırmak gerçekten muhal.
Toplantıda kol gezen en bariz kavram şüphesiz endüstri 4.0 olgusuydu. Zaten Rifkin’in şahsı da CHP’nin endüstri 4.0 devrimi özelindeki iddiasının mücessem delili hüviyetindeydi. Dahası CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak konuşmasının girizgâhında, “Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılında, ülkemizi dördüncü endüstri devriminin takipçisi ve tüketicisi değil, geliştiricisi ve üreticisi yapmaya kararlıyız” diyerek partisinin bu konudaki ısrarını ve iddiasını alenen teyit etti. Öztrak’ın bu açıklaması, CHP’li bazı isimlerin endüstri 4.0 ile ilgili çok yakın geçmişteki çıkışlarını tekzip etmekte. Örneğin bir diğer CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, 2021 yılında yaptığı bir değerlendirmede endüstri 4.0’nın Türkiye’nin ivedi ihtiyaçları arasında bulunmadığını, bu hedefe yakın bir gelecekte ulaşılmasının ise gerçekçi olmadığını ifade etmişti. Galiba afili bir vizyon içtimaı için bazı fantasmaların varit kılınmasında herhangi bir beis yok. Ne de olsa zaruretler memnu olanı mubah yapar…
Hülasa, Kılıçdaroğlu’nun “Ey dünya! İyi olan her şeyde seninle rekabet etmeye geliyoruz” sloganıyla duyurduğu 3 Aralık toplantısında seyrettiğimiz, Kemal Bey’in anti-siyaset anlayışıyla bezediği adı konmamış bir adaylık lansmanıydı. Buraya bir parantez açmak lazım. Kılıçdaroğlu bir süredir her şeyi ve parçası olduğu her yeri siyasetin mücavir alanından çıkartmaya çalışmakta. Bunu bazen apolitikliğin konforuna başvurarak, bazense anti-politikliğin cazibesini kullanarak yapmaya çalışıyor. Altılı Masa da bundan beri değil. Siyasetin en kadim ve temel unsurlarından biri olan hiyerarşi, onun bilinçli tercihiyle Masa’da kadük bırakıldı; çünkü Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının neşvünema bulabileceği tek zemin anti-politiklik. Kemal Bey’in, siyasetin canlı ve cevval olduğu bir atmosferde serpilebilecek bir figür olmadığı malum. İşte tam da bu yüzden siyasetin doğasından uzaklaşmaya ve ağırlık merkezini -yanlış bir zamanda- teknokrasiye kaydırmaya başladı. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse Kılıçdaroğlu’nun tabiatı, cumhurbaşkanlığı adaylığı için olmazsa olmaz olan toplumsal rızayı üretecek takatten yoksun. Bu rızayı devşirebileceği tek yer ise Masa. Dolayısıyla vatandaştaki karşılıkları küsuratlarla gösterilenlerin muhalif siyasetin dizaynında eşit aktör olarak yer almalarına karşı çık[a]mıyor Kemal Bey; bilakis teşvik ediyor.
Altılı Masa’daki liderler de mesailerinin büyük bir kısmını Masa’nın varlık mahiyetini açıklamak ve birlikteliklerinin hikmetini anlamlandırmak için harcıyor.