[voiserPlayer]
II. Dünya Savaşı sonrası Almanya siyasetinin sürükleyici gücü pozisyonunda olan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), hemen her dönemde ülke siyasetinde büyük bir ağırlığa sahip oldu. Son 71 yılında Batı Almanya’da/Almanya’da görev yapan 8 şansölyeden 5’i CDU kökenliyken, 71 yılın 51 yılında CDU koalisyon ortağı olarak iktidarın bir parçası olageldi. Dolayısıyla CDU’daki gelişmeleri izlemek, Alman siyasetinin muhtemel seyri hakkında fikir vermesi bakımından önem taşıyor.
Henüz yakın bir zamanda, 2018 sonlarında yeni bir genel başkan seçen CDU, çiçeği burnunda genel başkan Karrenbauer’in Thüringen’deki AfD skandalı nedeniyle istifasının ardından yeniden genel başkanlık seçimine gidiyor. Normal şartlarda 25 Nisan’da gerçekleşecek seçim, pandemi nedeniyle belirsiz bir ileri bir tarihe ertelendi. Ekim 2021’de Almanya’da genel seçimlerin gerçekleşeceğini ve Şansölye adayının (her ne kadar kimi zaman kardeş parti CSU’lu Markus Söder’in ismi dillendirilse de) CDU kökenli olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünürsek, CDU’da kimin genel başkan seçileceği daha da önem kazanıyor.
Üç ismin adaylığını açıkladığı genel başkanlık seçiminde Armin Laschet, Friedrich Merz ve Norbert Röttgen yarışacak. Bununla birlikte yarışın esasen Laschet ile Merz arasında geçeceği, nitekim her iki ismin partinin iki zıt kutbunu temsil ettiği aşikâr. Bu yazıda iki politik kutbun temsilcisi Laschet’e ve Merz’e yakından bakmaya çalışacağız.
Genel başkanlık yarışına dair
CDU, özellikle Merkel yönetimi altında farklı kanatlar arasındaki mücadelenin daha belirgin hale geldiği bir partiye dönüştü. Bir tarafta Merkel’in temsil ettiği ve partinin merkeze kaydığı, Avrupa Birliği yanlısı söylemleri daha güçlü savunduğu, sosyal politikayı öncelikleri arasında gören, entegrasyona inanan ve uzlaşmacı ve en güçlü görünen yüzünün Armin Laschet olduğu bir kanat varken; karşı tarafta ise CDU’nun geleneksel sağ reflekslerini temsil eden, sosyal politikaya şüpheyle yaklaşan ve neoliberal reformlara uzak durmayan, entegrasyondan ziyade uyum kavramını öne çıkartan ve öncülüğünü Friedrich Merz’in yaptığı bir sağ kanat var.
CDU’daki genel başkanlık yarışı, yıllardır ertelenen kanatlar arası hesaplaşmanın en açık şekilde görüleceği ve CDU’nun, dolayısıyla Almanya’nın yakın geleceğinde nasıl bir rota izleyeceğinin belli olacağı önemli bir dönüm noktası.
Bu veriler ışığında Laschet’e ve Merz’e yakından bakarak, CDU’daki genel başkanlık yarışının seyrini anlamaya çalışalım.
Merkel Çizgisinin Bekçisi: Armin Laschet ya da Türk Armin
CDU genel başkanlığı için adaylığını açıklayan Armin Laschet, yaklaşık üç yıldır 18 milyona yaklaşan nüfusuyla Almanya’nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya’da Başbakanlık yapıyor. Sosyal demokratların kalesi olarak bilinen eyaleti 2017 yılındaki başarılı bir seçim çalışması sonrasında kazanan Laschet, daha önce ise eyalette Uyum Bakanlığı görevini yürütmüş, Almanya’da bu sıfatla bakanlık yapan ilk kişi olmuştu. Laschet, partinin “siyaseten liberal, ekonomik olarak sosyal, dış politikada pro-Avrupacı” yüzünü temsil ediyor.
İç politika, güvenlik ve temel özgürlükler:
Laschet, suça ve suçlulara karşı sert ve tavizsiz duruşuyla biliniyor. Kuzey Ren-Vestfalya’da görev yaptığı üç yıllık zaman diliminde eyaletin polis teşkilatını güçlendirecek adımlar atan Laschet, güvenlik birimlerince sevilen bir isim oldu. Bununla birlikte yine Laschet, özgürlük-güvenlik dengesine sıkça vurgu yapıyor ve özgürlüklerin beraberinde sorumlulukları da getirdiğini söylüyor. Laschet’in bu konudaki duruşunu, “özgürlüklerle sorumluluğun bir arada yürüyüşü” olarak tanımlayabiliriz. Laschet’in kanunsuzlukla mücadelesini özgürlük karşıtlığı üzerinden temellendirmemesi, Laschet hakkında güvenlikçi bir algının değil, aksine özgürlük-güvenlik dengesini kurabilen makul bir siyasetçi olduğu algısını besliyor.
Ekonomi, Sosyal Politika
Partide Merkel çizgisini temsil ettiğini ve onun politikalarını sürdüreceğini her fırsatta doğrudan ve dolaylı şekilde vurgulayan Laschet, güçlü sosyal politikayı Alman geleneğinin ve mevcut gücünün bir parçası olarak görüyor. Laschet’in demeçlerinde sanayi üretiminde güçlü kalınmasının, ihracat gücünün korunmasının ve Almanya dışında iş yapan Alman şirketlerinin desteklenmesi önemli bir yer kaplıyor. Laschet, sosyal politikanın farklı alanlarda güçlendirilmesi gerektiğini savunurken, sözgelimi pandemi sürecinde çocuklu ailelere 600 Euro’ya varan ödeme yapılmasını, işsizlik ödeneklerinin daha adil ve insanlara daha yardımcı olacak şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
İklim krizine de değinen Laschet, güçlü bir ekonomi yönetimi ile iklim krizi farkındalığının ve etkin iklim politikalarının bir arada yürütülebileceğini, barıştırılabileceğini söylerken, nükleer ve kömür santralı olmadan da büyük bir sanayi gücü olarak kalınabileceğini herkese göstermek gerektiğini ifade etmekte.
Entegrasyon ve Göç
Armin Laschet, Uyum Bakanlığı yaptığı dönemde göçmenler tarafından sevilen bir siyasetçiydi. Hatta CDU’daki muhafazakâr sağ kanadın Laschet için “Türk Armin” lakabını uygun gördüğünü düşünürsek, Laschet’in entegrasyon politikaları çizgisi hakkında bir fikrimiz olabilir. Almanya’da etnik, dinsel ve kültürel çeşitliliği bir tehdit olarak değil, fırsat olarak görmek gerektiğini vurgulayan Laschet, her inanç grubunun kendi din uzmanlarını yetiştirmesi ve kendi inancına dair dersler verebilmesine dönük bir altyapı hazırlanmasını savunuyor.
Mülteci politikaları konusunda ise ihtiyacı olanların korunmasına dayalı bir göç kabul sistemini savunan Laschet, Merkel’in mülteci politikasının net bir destekçisi. Laschet’in bu konuda da partinin sağ kanadıyla sıkça karşı karşıya geldiğini anımsatalım.
Çifte vatandaşlık konusuna sıcak bakmayan Laschet, çifte vatandaşlıktan ziyade Alman vatandaşlığına geçişlerin kolaylaştırılmasını ve böylece uyumun teşvik edilmesini savunuyor.
Dış Politika ve Avrupa Birliği
1999 – 2005 yılları arasında Avrupa Parlamentosu üyesi olarak görev yapan Laschet, Avrupa Birliği’nin yapısal iç reformlarla güçlenmesi ve daha etkin hale gelmesi gerektiğini düşünürken, birliğe yeni katılmış ülkelerin entegrasyonunun sorun olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı olduğunu belirten Laschet, Türkiye-AB yakınlaşmasının sürmesinin ancak Türkiye’nin demokratikleşme yönünde adımlar atmasıyla ve politik bir “Avrupa ruhu” taşımasıyla mümkün olduğunu belirtiyor. Laschet, diğer iki adaya kıyasla dış politikaya daha Avrupa ve AB merkezli bakan bir isim.
AfD ve Sol Parti ile ilişkiler
AfD’yi her fırsatta ağır şekilde eleştiren Laschet, CDU’nun politik söylemde sağ popülizme kayarak AfD’ye oy kayışını engelleme önerilerini tehlikeli bulduğunu sıkça vurgularken, AfD ile mücadele etmenin yolunun demokrasiye sahip çıkmaktan ve ülkeyi iyi yönetmekten geçtiğini söylüyor. Sol Parti’yi de aşırı uçta bir politik hareket olarak tanımlayan Laschet, tıpkı AfD gibi Sol Parti’nin de birlikte çalışılamayacak bir parti olduğunu ifade ediyor.
Gelenekçi Kanadın Hırçın Çocuğu: Friedrich Merz
CDU’da Merkel’e muhalefetiyle tanınan ve Merkel’in partiyi sola kaydırdığı eleştirilerini her fırsatta dile getiren Merz, 2018’deki genel başkanlık seçiminde Merkel’in desteklediği Karrenbauer’e büyük olmayan bir oy farkıyla (450’ye karşı 392 oy) kaybetmişti. 2009 yılında siyasetten kopan ve özel sektörde çalışmaya başlayan Merz, Merkel’in CDU liderliğini bırakmasıyla ve partide genel başkanlık yarışının başlamasıyla siyasete dönmüştü. Merz, CDU’nun geleneksel köklerine dönmesi savunan, ayrıca köklü neoliberal reform önerilerini dillendirmekten imtina etmeyen, partinin sağ kanadını temsil eden bir isim.
İç politika, güvenlik ve temel özgürlükler
Her türlü suça karşı kanunların sertleştirilmesinden yana olan Merz, zaman zaman ceza kanunlarının yeterince sert olmadığını ileri sürüyor. Aşırı sağla mücadelenin yolunun da kanunların sertleştirilmesinden geçtiğini belirten Merz, Laschet’in aksine özgürlük vurgusunu ön planda tutan bir siyasetçi değil.
Ekonomi ve Sosyal Politika
Almanya’da Merz denilince akla, bira altlığının arkasına yazdığı vergi formülü gelir. Karmaşık vergi kanunlarının basitleştirilmesi gerektiğini belirten ve yüksek vergilendirmelere dönük eleştirileriyle öne çıkan Merz, pek çok analist tarafından Almanya’yı neoliberallaştirmeyi hedefleyen klasik bir yeni sağcı olarak tanımlanıyor. Her ne kadar Merz bunu reddedip sadece ekonomik bir liberalizmi savunduğunu söylese de kendisinin sosyal yardımların arttırılmasına dönük eleştirileri ve şirketlere kapsamlı vergi kolaylıkları sağlanması önerileri, Merz’in hanesine neoliberalizm işaretleri olarak yazıldı bile. CDU gibi sosyal politikayı sosyal muhafazakarlığın bir parçası olarak içselleştirmiş bir partide Merz, ekonomi ve sosyal politika alanında daha sağa kaymış radikal bir çizgiyi temsil ediyor.
Entegrasyon ve Göç
Entegrasyon konusunda üstenci bir duruşa sahip olan Merz, leitkultur olarak ifade edilen “öncü kültür” yaklaşımının ateşli savunucularından. Almanya’ya yerleşmiş göçmenlerin, Alman kültürünün temel nüvelerini içselleştirmesini ve bu şekilde ülkeye entegre olmasını bekleyen Merz, burka ve benzeri giysilerin de kadınlara saygısızlık olduğunu vurguladı. Merz’in genel başkan seçilmesinin, son yıllarda CDU ile göçmenler arasında artan yakınlaşmayı tersine çevirebileceği söyleniyor. Çifte vatandaşlığın uyumu zorlaştıracağını belirten Merz, Alman vatandaşlığına geçişlerin teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor.
Mülteci göçü konusunda da katı fikirlere sahip olan Merz, Merkel’in mülteci politikasını “kontrolü kaybetmek” olarak tanımlarken, Almanya’nın katı göç limitleri uygulayarak bu konuda kontrolsüz davranmaması gerektiğini vurgulamıştır.
Dış Politika ve Avrupa Birliği
Sıkça transatlantik bağlantılara ve ABD ile iyi ilişkilere vurgu yapan Merz, dış politikada ABD – Almanya ve ABD – Avrupa ilişkilerinin yeniden güçlendirilmesinden yana. Almanya’nın Avrupa Birliği’nde başat yönetici güç olarak daha etkin olması gerektiğini düşünen Merz, AB içerisinde daha adil güç paylaşımı ve üye ülkeler arasında dayanışma gibi fikirlere uzak bir siyasetçi. Öte yandan, tahmin etmesi güç olmayacak şekilde, Türkiye’nin AB tam üyeliğine karşı.
AfD ve Sol Parti ile İlişkiler
CDU tabanından AfD’ye dönük bir seçmen kayması yaşandığını belirten Merz, her fırsatta “Kaybettiğimiz seçmeni geri getireceğiz” diyerek, partiyi belli konularda (İslam, göçmenler, mülteciler) sağa kaydıracağının sinyallerini veriyor. Sol Parti’yi AfD’den daha tehlikeli gören bir yaklaşıma sahip olan Merz, Sol Parti’nin yerleşik düzenin temellerini sorgulayan bir parti olduğunu, bu nedenle onlarla konuşulacak hiçbir şey olmadığını belirtmekte.
Sonuç Yerine
CDU’daki genel başkanlık seçimlerinde Laschet ile Merz’e eşit düzeyde şans tanınıyor. Laschet’in dezavantajı, özellikle göç, entegrasyon ve mülteciler konusundaki ılımlı tavrı nedeniyle sağ kanat CDU’lu delegelerle köprü kurmakta zorlanma ihtimaliydi. Laschet’in, partinin sağ kanadının ılımlı isimlerinden Sağlık Bakanı Jens Spahn’ı yardımcısı olarak belirlemesi ve Spahn’la birlikte çalışması, bu dezavantajı hafifleten bir hamle olarak okunabilir. Laschet’in seçim kampanyası, CDU’da temsil edilen her kitleye dokunmak üzerine kurulu ve parti içi çoğulculuk vurgusuyla motive oluyor.
Yıllar önce Merkel’le girdiği mücadeleyi kaybeden, bunun üstüne 2018’de de Merkel’in desteklediği Karrenbauer’e karşı genel başkanlık yarışını kaybeden Merz içinse bu seçim, “Tamam ya da devam” niteliğinde. Bu nedenle Merz’in kampanyasının daha heyecanlı ve etkin yürüdüğünü görmek mümkün. Polemik yaratan demeçler, Merz’in kampanyasında sıkça başvurduğu yöntemlerden biri.
Alman siyasetinin amiral gemisi olan CDU’daki genel başkanlık seçiminin sonucu, Almanya’nın yakın gelecekteki seyri hakkında ciddi bir fikir verecek: Daha dışa dönük, Avrupa yanlısı, sosyal politika savunusunu sürdüren bir Almanya ya da kendiyle daha meşgul, sosyal politika kurumlarını zayıflatan, Avrupa’yı ikinci plana atan, muktedir siyasette yeni fikirlere daha kapalı bir Almanya.
Laschet’in ve Merz’in işaret ettiği yönler, iki farklı yolu işaret ediyor. Almanya’nın yakın gelecekteki kaderi, CDU delegelerinin ellerinde. Bekleyip göreceğiz.
Fotoğraf: Ansgar Scheffold
Yararlanılan Kaynaklar:
https://www.fr.de/politik/neoliberal-weist-zurueck-11086645.html
https://www.dw.com/tr/alman-bakan-laschetten-diyalog-mesaj%C4%B1/a-2520586
https://www.deutschlandfunk.de/laschet-die-tuerkei-braucht-europa.694.de.html?dram:article_id=250793