Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Hong Kong’a Veda mı Ediyoruz?
    Çeviriler

    Hong Kong’a Veda mı Ediyoruz?

    Marian L. Tupy6 Haziran 20205 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    İngiliz hâkimiyetindeyken veya hâlâ “Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel İdari Bölgesi” statüsündeyken Hong Kong’a gitmemiş olmaktan hep pişmanlık duyacağım. Aşağıda ayrıntılandıracağım nedenlerden bu şehre özel bir yakınlık duyuyorum; şehrin siyasi otonomisini ve muhtemeldir ki ekonomik refahını kaybetmesi benim için büyük üzüntü olacak.

    Hong Kong yarım asır boyunca klasik liberallerin umut ışığı oldu. I. Petro’nun Saint Petersburg’u “Rusya’nın Batı’ya açılan penceresi” olmak üzere inşa ettirdiği söylenir. Hong Kong da liberalizmin geleceğe açılan penceresi olacaktı. Şehrin dillere destan zenginliği, klasik liberalizmin dört kaidesi üzerinde yükseliyordu: Sınırlı devlet, hukukun üstünlüğü, serbest ticaret ve sıkı maliye politikası. Hem bunlar işe yarıyordu da! Dünyanın geri kalanının da benzer bir yol izlemesini umuyorduk.

    Bölge Birinci Afyon Savaşı’nın (1839-1842) ardından Britanya’nın eline geçtiğinde İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Palmerston alınan toprakları hiçbir zaman “bir ticaret pazarı” olmayacak, “üstünde tek bir ev dahi olmayan çorak bir kaya” diyerek yermişti. Lord Palmerston haklıydı; en azından bu sözleri söyledikten sonraki ilk 100 sene boyunca.

    Amerikan savaş muhabiri Martha Gellhorn 1941 yılında savaşın yakıp yıktığı Hong Kong’a giden yeni eşi Ernest Hemingway’e eşlik ediyordu. Hong Kong, emperyalist Japonların Çan Kay Şek’in milliyetçilerine karşı yavaş yavaş üstünlük elde ettiği savaşın ön saflarında yer alıyordu. Hong Kong’a uçakla gelen Gellhorn, açlıktan kırılan şehre dair şu izlenimleri kaleme almıştı:

    Gece sokaklar kaldırımda yatanlarla dolup taşıyordu. Dar bir geçitte sıralanan genelevler, tahtadan küçük odacıklar şeklindeydi; her kız için geceliği adam başı 2 dolar… Bu insanlar gerçek Hong Kong’u vücuda getiriyordu; bu yoksulluğun en zalimiydi, şimdiye kadar gördüklerimden kötüydü. Bir daimilik havası, durumu daha da kötüleştiriyordu; hayat hep böyle olmuştu, hep böyle olacaktı. Muazzam sayıda insan, bedenlerin oluşturduğu yoğunluk beni dehşete düşürüyordu. Nefes alacak yer yoktu, ezilen milyonlarca insan birbirlerini nefessiz bırakıyordu… Küçük çocukların – turistlerin bayıldıkları ıvır zıvırlardan- kürelerin içine fildişinden küreler oydukları kötü aydınlatılmış, rutubetli bir bodrum katındaki bir fabrikaya gittikten sonra daha fazlasını görmeye katlanamadım. Hafif bir histeri krizi geçirdim. GY’ye (Gönülsüz Yoldaş=Ernest Hemingway) “On yaşında falan gösteriyorlar” diye bağırdım. “O lanet şeyleri yapmak üç ay sürüyor, sanırım kürelerin içinde sekiz küre var. Yirmi yaşından önce kör olacaklar. Bir de o kaplumbağası olan küçük kız yok mu… Hepimiz köle işgücü sayesinde yaşıyoruz! Bu insanlar yarı aç! Çıkmak istiyorum, buraya katlanamıyorum!” … Neredeyse anında Çinli insanların kaderine üzülmekten histerik bir tiksinme haline geçtim. “Neden hepsi bu kadar çok tükürüyor?” diye haykırdım. “İnsan bir balgam topağına basmadan adım atamıyor! Ayrıca her şey ter ve bildiğimiz dışkı kokuyor!” Yanıt elbette tükürmenin nedeninin endemik tüberküloz olması şeklinde olabilirdi; kokuya gelince, o insanların nerede ve nasıl yaşadıklarını görmüştüm.

    Sonra işler değişti. Hong Kong 1997 yılında Çin’e devredildiğinde ortalama bir Hong Konglu tipik bir İngiliz’den yüzde 12 daha zengindi. Hong Kong halkının geçen sene İngilizlerden yüzde 46 daha zengin olduğu hesaplandı. Gellhorn’un tasvir ettiği yoksulluğun “daimi” olmadığı ortaya çıktı. Fakat, Hong Kong’un aşırı yoksulluktan çıkıp dünyanın en zengin bölgelerinden birine dönüşmesi mucize eseri olmadı. Şehir, liberal ilkelerin titizlikle tatbik edilmesi sayesinde başarılı oldu.

    Hong Kong’un başarısından ilk kez haberdar olduğumda St Andrews’ta yüksek lisans öğrencisiydim (Johannesburg’da aldığım lisans eğitimi daha konvansiyoneldi; küresel kapitalizmin iştirakçilerine bahşettiği refahtan ziyade fenalıklarına odaklanıyordu). 2000’lerin başına gelindiğinde internet, Milton Friedman’ın zamansız “Free to Choose” programı dahil olmak üzere video izleyecek kadar gelişmişti. Bir bölümde Friedman, Hong Kong’a gidip yoksulluktan kurtulmalarına hayran kalıyordu. Friedman bunu 1980 senesinde yaptı ve şehrin en iyi günlerinin daha yaşanmadığını bilmiyordu.

    Friedman, Hong Kong’un başarısının tesadüfi olmadığını belirtmiş ve başarıyı, koloninin maliye bakanıyken (1961-1971) bir laissez-faire sistemi tesis eden İngiliz devlet memuru Sör John Cowperthwaite’e atfetmişti. Sonraları Sör John’un yalnız olmadığını öğrendim. Selefi maliye bakanları Geoffrey Follows ve Arthur Grenfell Clarke’ın yanı sıra Sör John’un bizzat seçtiği halefi Philip Haddon-Cave de laissez-faire’e (daha az ilkeli de olsa) benzer bir bağlılık duyuyorlardı.

    Zannediyorum ki, Friedman’ın Cowperthwaite’in oynadığı role odaklanmasının bir nedeni vardı. Bu neden melun 1960’lardı. Liberal 1860’larda veya post-stagflasyon 1980’lerinde sınırlı devleti teşvik etmek ve savunmak ayrı bir şeydi. 1960’ların ahvali ise tamamen farklıydı. O dönemde Britanya’da sosyalist bir hükümet iktidardaydı, Sovyetler uzaya adam yollamıştı ve Britanya’nın Afrika’daki sömürgeleri bağımsızlığı ve komünizmi seçiyordu. Bu esnada düşük vergilendirmesi ve denetlemesi, rekabetçi teşebbüsü ve serbest ticareti, mütevazı yeniden gelir dağıtımı ve bütçe fazlalarıyla Hong Kong bir anomali teşkil ediyordu.

    Cowperthwaite bunu biliyordu — veya şaşkınlıkla öğrendiğim üzere üniversitedeki öğrenci yurdumun üç bina aşağısında olan evinde kendisini ziyaret ettiğimde bana böyle söyledi. Cowperthwaite, memurluğu bıraktıktan sonra mezun olduğu okulun bulunduğu St Andrews’a yerleşip kendisiyle yüzleştiği bir hayat yaşadı. Yüce gönüllülük edip benimle görüşmeyi kabul ettiğinde insanların, kendisinin “hiçbir şey yapmayarak” Hong Kong’da bir refah devri başlattığı şeklindeki (komik olsa da) yüzeysel yorumlarından yıldığından bahsetmişti. Gerçekte, demişti, İngiliz hükümetinin koloniye sosyalizm ithal etme girişimlerini savuşturmakla meşguldü. Dik durarak Hong Kong’a zaman kazandırdı ki bu çok kıymetliydi. 1970’lerin başına gelindiğinde İngilizler sosyalizmden soğudular. Benzer şekilde, SSCB de merkezî planlamanın sınırları ortaya çıkarıyordu. En önemlisi, Hong Kong’un ekonomik başarısı sorgulanamazdı. Dolayısıyla laissez-faire devam etti.

    Hong Kong’un başarısının Margaret Thatcher’ın Britanya reform ajandasına nasıl etki ettiğini bilmiyorum; gerçi muhtemeldir ki geleceğin başbakanına danışmanlık yapanlar, şehrin liberalizm deneyinden haberdarlardı. Kızıl Çinliler de neler olduğunu muhakkak biliyorlardı. Koloni sınırının bir tarafında parıl parıl ticaret kuleleri ve sayısız zenginlik, diğer tarafında fakr u zaruret ve idam mangaları vardı.

    Paradoksaldır ki, gerçekliğe boyun eğip 1997 yılında -Hong Kong’un 2047 yılına dek otonom kalması koşuluyla- koloninin komünist despotlara devredilmesine razı gelen Leydi Thatcher oldu. Belki de aradan geçecek zamanda Çin’in zengin ve özgür bir ülkeye dönüşeceğini düşünmüştü. Eğer durum buysa yalnızca yarı haklı çıktı. Bugün -zamanından 27 yıl önce- şehrin özgürlüğüne ve canlılığına ket vuranlar, yeni zenginleşen ve palazlanan anakaralılar. 

    Kısa ila orta vadede şehrin üstündeki bulutlar epey kara. Uzun vadede ne olacağı ise bilinmez. Palmerston, Hong Kong’un yükseleceğini öngöremezdi. Biz kim oluyoruz ki batacağını öngörelim? Hiçbir şey daimi değildir, Pekin’deki tiranlar bile!

    *Bu yazı ilk olarak 4 Haziran 2020 tarihinde Quillette.com’da yayınlanmıştır. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

    Fotoğraf: Joseph Chan

    Dünya
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikOdadaki Fil: Yabancılar, Körfez Ülkeleri ve Millî Kimlik İnşası
    Sonraki İçerik Muhalefetin Cumhurbaşkanı Adayı Kim Olmalı?

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Küreselde ve Yerelde Kadınlar, Romanya-Polonya Seçimleri ve Trump’ın Ortadoğu Gezisi |2’li Görüş #41

    20 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi ve Melis Konakçı
    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Bültenler

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    Batık Maliyet mi, Gemileri Yakmak mı? İktidarın İzlediği Yolun Mantığı

    22 Mayıs 2025 Yazılar Alper Yağcı

    Gençlerin Sandıktan Uzaklaştığı Türkiye: Seçime Katılım Düşerken Umut Nerede?

    21 Mayıs 2025 Yazılar Deniz Gün Eraslan

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Yazılar Erdal Kesin

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}