[voiserPlayer]
Avrupa Gündemi Bülteni
Hamas-İsrail savaşı ile birlikte son dönemde Türkiye’ye Gazze’den 750 bin Filistinlinin geleceğine dair bazı haberler ortaya çıktı. Türkiye zaten mevcut durumda milyonlarca sığınmacı ve düzensiz göçmene ev sahipliği yaparken bu tarz bir söylenti elbette ki toplumda tepki çekti. Toplumun büyük bir kesiminde bırakın yeni göçmenlerin ülkeye kabul edilmesini, mevcut sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin geri gönderilmesine yönelik istek ve eğilim giderek artıyor. Özellikle son seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Altılı Masa partilerinin bu bağlamdaki vaatleri ve Zafer Partisi’nin bu konuya yönelik söylemlerinin ilgi çekmesi, göçmen meselesinin ne kadar önemli olduğunun bir kanıtı.
Herkesin aklında ise tek bir soru var: Suriyelilerin geri dönüşü mümkün mü? Bu sorunun tek bir cevabı yok aslında. Ancak dünyada geri dönüşü sağlanmış olan sığınmacı grupları mevcut. Bunun en büyük örneği ise Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar arasında yaşanan savaş sebebiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yerleşen Bosnalı sığınmacılardır.
1992-1995 arasında yaşanan katliamlar ve süren savaş sebebiyle yaklaşık 250 binden fazla Boşnak hayatını kaybetti, 20 bine yakın kişi ise kayboldu. Savaş öncesinde 4 buçuk milyona yakın nüfusa sahip olan Bosna-Hersek’te savaş sonrası mevcut nüfusun yarısından fazlası evlerini terk etmek zorunda kalırken, 1.3 milyon insan ise çeşitli Avrupa ülkelerine kaçmak zorunda kaldı. Bu 1.3 milyon insanın yüzde 40’ı Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ gibi komşu ülkelere sığınırken geri kalan kişiler başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine sığındılar.
Daha önce detayları hakkında bir yazı kaleme aldığım mülteciler ile ilgili uluslararası bir sözleşme olan 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi doğrultusunda normalde Bosnalı göçmenlerin savaştan kaçtıkları için mülteci statüsü kapsamında değerlendirilmeleri ve Avrupa ülkeleri tarafından başvurularının işleme alınması gerekiyordu. Ancak Avrupa ülkeleri bu dönemde ülkelerine mülteci kabul etmek istemiyordu. Hatta Almanya ve İsviçre eski Yugoslavya ülkelerinden gelenleri engellemek için vize uyguluyordu. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve Avrupa ülkeleri “geçici koruma statüsü” formülünü buldular. Yani, bugün ülkemizde Suriyelilere uygulanan geçici koruma statüsünün menşei aslında Avrupa ülkeleridir.
Yine aynı yazıda belirttiğim üzere, normalde mülteci olarak gelenlerin başvuruları tek tek incelenip mülteci statüleri verilirken geçici koruma statüsündekilerin bireysel başvuruları kabul edilmez ve toplu olarak geldikleri kabul edilerek mülteci statüsü vermek yerine geçici koruma statüsü verilir. Türkiye’nin şu an Suriyelilere bu geçici koruma statüsünü verme sebebi 1951 Cenevre Anlaşması’na koyduğu coğrafi çekincedir. Suriyeliler bir Avrupa ülkesinden gelmediği için mülteci statüsü kazanamamaktadırlar. Ancak Avrupa ülkeleri, böyle bir şerhleri olmamasına rağmen Bosnalıları mülteci olarak kabul etmek yerine BMMYK ile anlaşarak onlara geçici koruma statüsü verdiler.
Gönüllü Geri Dönüş
1951 tarihli Cenevre sözleşmesinde “geri göndermeme” ilkesi bulunmaktadır. Yani mülteci olarak kabul edilen birisi geri gönderilemez. Ancak mülteci statüsü verilmemiş olanlar, şartlar iyileştiği taktirde “gönüllü” olarak geri gönderilebilirler.
Burada gönüllülük kavramı oldukça önemli. Bir ülkeden savaş sebebiyle başka ülkeye sığınan birisinin geri dönebilmesi için en önemli kriter öncelikle can güvenliğinin sağlanmasıdır. Can güvenliğinin riskli olduğu bir durumda kimseden gönüllü olarak geri dönmesi zaten beklenemez. Buna ek olarak, geri dönülecek bölgede maddi şartların uygun olması da bir diğer faktördür. Geri dönülecek bölgedeki barınma ve altyapı koşulları, iş imkânları gibi durumlar geri dönüşü etkilemektedir. Ayrıca, geri dönüşü teşvik programları kapsamında sağlanan maddi yardım da geri dönüşü kolaylaştırıcı etkiye sahiptir.
Özellikle sığınılan ülkede geçirilen sürenin fazla olması, iş imkanlarının mevcudiyeti, ekonomik durumun iyi olması, sosyal hayata karışabilme imkanları gibi faktörler çoğu zaman gönüllü olarak geri dönüş ihtimalini azaltır. Literatürde yapılan çalışmalar genellikle gençlere oranla yaşlıların geri dönüşünün daha yüksek olduğunu göstermekle birlikte, kadınların ve eğitim oranı yüksek olanların ise geri dönüş oranı diğerlerine göre daha azdır.
BMMYK geri dönüş konusunda “gönüllülük” kavramına bağlılığın olmazsa olmaz bir ilke olduğunun altını itinayla çiziyor. BMMYK anlaşmaları çerçevesinde Bosna örneğinin dışında, Meksika’dan Guatemala’ya ve İran’dan Afganistan’a da geri dönüşün gönüllü bir şekilde sağlandığı örnekler de var. Bunlardan birincisinde tamamen göçmenlerin hür iradesi ile geri dönüş gerçekleşirken ikincisinde, göçmenler “gönüllü” geri dönüşe âdeta zorlanmıştır.
“Gönüllü” Göçe Zorlama
Genellikle kitlesel göçe maruz kalan ülkeler geri dönüşü teşvik edici politikalar yürütme eğilimindedirler. Geri dönüşü teşvik etmek yukarıda da belirttiğim gibi geri dönülecek ülkenin şartlarını iyileştirmek ve maddi yardım sağlamak yöntemleri kullanılarak yapılsa da aynı zamanda bazı durumlarda sığınılan ülke tarafından göçmenlerin şartları kötüleştirilerek, ekonomik ve sosyal yaşamdan dışlanarak, âdeta ülkede tutunmaları imkânsız hâle getirilerek de teşvik edilmiştir.
Bosnalı göçmenlerin geçici koruma statüsü kapsamında Almanya’da ikametleri ve ardından geri dönüş süreçleri Türkiye açısından bir çok olumlu ve olumsuz örneğe sahiptir. Bosnalıların Almanya’ya sığındıkları dönemde Almanya’da çalışabilmeleri için çalışma izni başvurusu yapmaları gerekmekteydi. Bu başvuru süreçleri bilinçli olarak Alman makamlar tarafından zorlaştırılmış, ayrıca başvurular kabul edilse dahi kendi iş yerlerini açmaları ve serbest bir meslek yapmaları yasaklanmıştı. Buna ek olarak bir iş için çalışma iznine başvurmaları durumunda, başvurulan işin “öncelikle bir Alman vatandaşına veya Avrupa Birliği üyesi ülkelerden herhangi birinin vatandaşına teklif edilmiş olması, bu iki gruptan o işi almak isteyen herhangi birinin bulunamaması ve iş ilanının belirli bir süre açık kalmış olması” gerektiği belirtilmişti.
Bu durum sığınmacıların ekonomik hayata katılımlarını engellerken Alman makamları bu kararı ülke işgücü piyasasının korunması için aldıklarını savunuyorlardı. Ülkedeki ekonomik gerileme veya işsizlik artışı gibi durumlarda sığınmacıların çalışma haklarının kısıtlanmasının, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi kararları ile çelişmediğini öne sürüyorlardı. Ancak bu durum Boşnak sığınmacıların kayıt dışı çalışması ile sonuçlandı. Ayrıca zaten geçici koruma statüsünde olan sığınmacıların geri dönecekleri ön kabulüne sahip olan Almanya, Boşnaklara yönelik herhangi bir entegrasyon politikası yürütmedi. Bu da Almanya’daki Boşnakların Almanya’ya ekonomik ve sosyal olarak uyum sağlamasının önünde bir engel teşkil etti.
1995 yılında, savaşı sonlandıran ve ülkesini terk eden Bosnalılara geri dönme hakkı tanıyan Dayton Anlaşması’nın imzalanması ile birlikte Almanya, ülkesindeki sığınmacıların geri gönderilmesi için BMMYK ile anlaşarak bir geri dönüş teşvik programı başlattı. Bu program geri dönenlere maddi yardımı da kapsamaktaydı. Almanya’da çalışma imkânı bulamayan, sosyal olarak entegre olamamış sığınmacıların büyük bir kısmı ülkelerine geri dönme kararı aldılar. 1997 yılında 10 Avrupa ülkesinde toplam 500 bine yakın Bosnalı sığınmacı bulunmaktaydı. Bu sığınmacıların yarısından fazlası, yani yaklaşık 260 bini Almanya’da ikamet ediyordu. Sadece 1997-1998 yılları arasında Almanya’nın yürüttüğü politikalar neticesinde 194 bin kişi Almanya’dan Bosna-Hersek’e geri döndü.
Bosnalıların Almanya’dan ülkelerinde dönmelerine benzer örnekler de vardır. Sovyet işgali sırasında İran’a sığınan Afganlar, işgalin bitmesinin ardından, 1992-1995 yılları arasında İran, Afganistan ve BMMYK tarafından imzalanan anlaşma kapsamında gönüllü olarak dönüşe başladılar. Ancak bu gönüllü dönüş de İran’ın baskısı ve sistemsel olarak negatif muamele uygulaması sonucu hız kazanmıştır. Böylece 1 milyon 300 bin Afgan ülkesine geri dönmüştür. Türkiye’den bir örnek olarak da Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın sığınmacılara yönelik izlediği politika sonucu Bolu’daki sığınmacı sayısı 2019’da 19 bin iken 2023 yılına gelindiğinde 4400’e düşmüştür.
Türkiye’nin Olası Gönüllü Geri Dönüş Programı
Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan Suriyelilerin geri dönüşü ile ilgili aslında hem hükümet hem de muhalefet bazı politikalar öne sürdü. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolünde olan bölgeye 1 milyon Suriyelinin geri gönderileceği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ifade edildi. İYİ Parti, DEVA Partisi ve Zafer Partisi bu konu ile ilgili yol haritaları açıkladı.
Yukarıda bahsettiğim Bosnalı ve Afgan mülteciler örneğinde olduğu gibi başarılı bir geri dönüşün gerçekleşmesi için Türkiye’nin AB, Suriye Hükümeti ve BMMYK ile ortak bir anlaşma zeminine sahip olması gerekiyor. Suriye Hükümetinden sığınmacıların geri dönecekleri yerlerin güvenliği ve Suriye vatandaşlarıyla aralarında herhangi bir ayrım olmayacağına dair güvence alınmalı. AB ile sığınmacıların dönüşünün maddi yükü bölüşülmeli ve BMMYK tüm bu süreci kontrol ederek koordinasyonu sağlamalı. Böylece, Suriyelilerin geri dönüşü uluslararası aktörler ile koordineli bir şekilde gerçekleştirilebilir.
Bu yazıda elbette ki Almanya’nın Bosnalılara yaptığı gibi “çalışma izinlerini iptal edelim ya da toplumdan tamamen dışlayalım” gibi bir politika önerisi yapmıyorum. Ancak, başarılı geri dönüş örneklerinin bir çoğunda göçmenlerin bulundukları ülkelerdeki şartlardan hoşnut olmamasının ve geri dönecekleri yerlerde iyi koşullara sahip olma ihtimalinin bulunmasının birinci etken olarak ön plana çıktığı görülüyor.
Türkiye’deki mevcut ekonomik kriz ise zaten başlı başına hoşnutsuzluk için önemli bir sebep. Eğer AB ile anlaşılıp bir ekonomik teşvik paketi ile geri dönüş kampanyası başlatılabilirse, sığınmacılar zorlama bir “gönüllü” geri dönüşe gerek kalmadan, gerçekten hür iradeleri ile vatanlarına dönebilirler. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Suriyelilerin Türkiye’de ikamet süreleri 10 yılı aştı ve burada doğup büyüyen, okula giden, Suriye’yi hiç görmemiş yeni bir nesil de ortaya çıktı. Bu sebeple, geri dönüş sürecinin diğer örneklerdeki kadar kolay olmayacağını peşinen kabul etmemiz gerekiyor.