2020’nin 9. haftasına noktayı koyduk. Bu seneyi erken mi bitirsek dersiniz, 2020 sizi de baymadı mı? Bu hafta bir yeniliğe imza attık ve dahiliye-hariciye farkını kaldırdık. Mühim haberleri en başta duyurmamıza mani oluyordu. Bizce güzel oldu. Bu hafta İdlib’de yalnız kalan Türkiye, yöremize gelen koronavirüs, TL’nin yeni zirveleri, Libya’da TSK’ya saldırı, Pakistan-Türkiye arası askeri ticaret, Mısır’ın Türkiye nüfuzuna getirdiği yeni yasaklar ve Borodin’in İkinci Yaylılar Kuarteti var. Bültene abone olmak için bu linke tıklayabilirsiniz. ABONE OLUN
İdlib’de Yalnız Bir Türkiye
Geçtiğimiz haftalarda tekrar tekrar konu olan İdlib bu hafta Türkiye’nin gündemine oturdu. 28 Şubat Cuma günü, TSK’nın Suriye içindeki tugayına yapılan bir hava saldırısında 36 TSK mensubu hayatını kaybetti. Geçtiğimiz haftalarda sayıca daha küçük kayıplarla toplamda 13 TSK mensubu Suriye Rejim unsurlarınca öldürülmüştü. Bu hafta gerçekleşen, tek seferde gerçekleşen en büyük saldırı. Olayın Türkiye gündemine oturmasıyla çoğu yorumcunun söylediği üzere “En uzun gece” yaşandı. Gece boyunca Şam Rejimi’ne resmi bir savaş ilanı olasılığı konuşuldu ve ertesi gün TBMM’nin resmi bir savaş ilanı vereceği konuşuldu. Ancak, ertesi gün NATO, AB ve ABD’den alınan yanıtlar üzerine tepki yumuşatıldı.
Geçtiğimiz hafta belirttiğimiz üzere, Türkiye, ABD’den iki batarya Patriot füzesi talep etmişti. ABD, bu teklifi ellerinde boşta Patriot olmadığı gerekçesiyle reddetti. Anlayabileceğimiz üzere, red sebebinin ardında boşta Patriot füzesi olmaması yatmıyor. Bu, ABD’nin dolaylı bir biçimde Türkiye’nin destek isteğini reddetmesi anlamına geliyor. Türkiye, son yıllarda Batı Bloku’ndan ayrışarak, kendince bağımsız bir dış politika icra etmeye başlamıştı. Bu aralıkta, NATO’ya çekilen restler, AB komisyonlarının kışkışlanması gibi süreçler ikili ilişkileri ve ülkelerarası ilişkileri zayıflatmıştı. İdlib meselesinde bir dönüş yolu görmüş, bunun da Batı Bloku’nun yaklaşımına bağlı olduğunu belirtmiştik. Gördüğümüz üzere, Batı ülkeleri hala Türkiye’ye güvenlerini kazanmış değil. Bunda da haksız oldukları söylenemez. Erdoğan ve hükümetin son yıllarda yürüttüğü dış ve iç politika kararlarının ilişkilerde uzun vadeli gedikler açacağı çoğu uzmanca söylenmişti. Peki bizi İdlib’de ne bekliyor?
İdlib’de bunca büyük kayıplar verdikten sonra Suriye’ye neden girmiyoruz? Bu sorunun cevabı aslında basit, Rusya. Rusya, Suriye, Türkiye ve İran’la tamamlanan Astana Süreci’ne göre, İdlib’de hava sahası Rusya’ya ait. Modern dünyada yapılan hiçbir savaşta da hava kuvvetleri olmadan bir savaş kazanmak imkansız. TSK’nın Suriye Rejimi’yle savaşması durumunda TSK hava desteği olmadan çatışmak durumunda, bu da çok büyük kayıplar anlamına geliyor. Hava kuvvetlerinin de girdiği bir senaryoda ise, Rus uçaklarıyla karşı karşıya gelme durumumuz var, bu da işleri çok karıştırıyor. TSK, muhtemelen Suriye Ordusunu kolayca yenebilir, ancak Rusya’yla çatışınca ne olacağı muamma.
NATO, ABD ve AB’den beklediği desteği bulamayan Türkiye’nin şu aşamada gerginliği azaltmaktan başka şansı yok. AB’ye baskı unsuru olarak ülke içindeki mültecilere Avrupa kapılarını açan Türkiye, bu stratejiden de çözüm alabilecek mi, göreceğiz. Kapıların açıldığının duyurulmasıyla sınırlara bir akın yaşandı, ancak basın mensupları bu kişilerinin çoğunluğunun Suriyeli değil de Afgan olduğunu belirtiyor. Düşünülmesi gereken başka bir soru daha var, Suriye Rejimi böylesi açıkça bir provokasyonu neden yaptı? Bunun cevabı da tehlikeli bir kumar oyununa dayanıyor. Suriye ve Rusya, Türkiye’nin Batı’dan destek alamayacağını tahmin ederek böylesi bir provokasyona girmiş olmalı. Böylece Türkiye’nin İdlib ve Suriye’nin güneyindeki varlığı zayıflıyor ve böylece bir gün çekilmesi olasılığı güçleniyor. Ama, dediğimiz üzere, bu büyük bir kumar. AKP Hükümetinin Suriyeli mülteciler konusunda altında olduğu baskı unsuru her an bir askeri harekatla sonuçlanabilir. Önümüzdeki günlerde AB ve ABD ile yapılacak görüşmelerin sonuç vermesi durumunda tüm denge tekrar kurulacaktır. Aksi takdirde, Suriye’den yavaşça sökülen bir Türkiye göreceğiz. Bunun sonuçları da daha fazla sayıda mülteci olacaktır. Tekrardan karanlık bir koridora girmiş gibiyiz.
33 Turkish soldiers killed in Syrian air raid in Idlib
Yöremizde Koronavirüs
Geçtiğimiz haftalarda size haberlerini ilettiğimiz Koronavirüs salgınında Türkiye’yi ilgilendiren gelişmeler yaşandı. Bölgemizde İran ve İtalya’da salgının ilerlediği keşfedildi. Bu oldukça ciddi bir durum haliyle.
İtalya
Kuzey İtalya’da turizm yoluyla geldiği ve yayılım gösterdiği anlaşılan koronavirüs Avrupa’da ciddi etkilenen ilk ülkenin İtalya olmasına sebep oldu. Dünyanın farklı yerinde yaşanan vakaların Kuzey İtalya bağlantılı olduğunun da fark edilmesiyle küresel pandemiye adım attığımızı tekrar anlamış olduk. İtalya’da birçok süpermarkette akınlar yaşandı, bazı ürünler zor bulunuyor. 29 Şubat itibariyle Türkiye ile İtalya arasındaki uçuşlar durduruldu. İtalya’da, 29 Şubat itibariyle 29 ölüm vakası, 1,128 doğrulanmış hasta var. Bu da Çin’de gördüğümüz istatistiklerle uyumlu, 2%’lik bir ölüm oranına işaret ediyor.
İran
Geçtiğimiz hafta da duyurduğumuz üzere, İran’ın Kum şehrinde yeni koronavirüsün yayılım gösterdiği fark edildi. 29 Şubat itibariyle ülke genelinde 388 doğrulanmış vaka ve 34 ölüm vakası var. Ancak, BBC Farsça’ya göre ülkede 210 ölüm vakası yaşandı. İran devlet kaynakları bu iddiayı yalanladı. İran ve Türkiye arası uçuşlar 27 Şubat’ta durdurulmuştu. Hastalığın genel dinamiklerine baktığımızda, İran’da ölüm vakaları ile hasta vakaları uyuşmuyor. 2% ölüm oranı gözlemlediğimiz hastalığın, İran’da ölüm oranı 9% gibi görünüyor. Bu noktada iki seçenek var, ya İran sağlık sistemi bu krize cevap veremiyor ve hastaların ölümünü engelleyemiyor, ya da vaka sayısında bir yanlışlık var. Bana kalırsa cevap ikincisinde. İran’da muhtemelen vakaların tamamı teşhis edilemiyor. Çin’deki gibi oranlar bekleyeceksek bu ölüm sayısına göre vaka sayısının 1,700 civarında olması gerek.
Bunlara ek olarak, 29 Şubat’ta Güney Kore ve Irak’a uçuşlar durduruldu. Türkiye çevresindeki çember daralıyor, hastalığın görülmesi an meselesi.
29 Şubat’ta İzmir Yüksek Oda’da düzenlediğimiz Arkhé buluşmasında Yeni Koronavirüs ve salgın dinamikleri üzerine bir sunum yaptım. Genel salgın dinamiklerinden, siyasilerin günlerini geçirdiği büyük kararlardan, Çin’in karantina yöntemlerinden bahsettik. Dersin videosuna Youtube’dan erişebilirsiniz.
Türk Lirası’nda Yeni Zirveler
İdlib’deki tansiyon ve koronavirüs sebebiyle TL’de ciddi düşüşler yaşandı. Amerikan doları 29 Şubat itibariyle 6,24 TL’ye kadar yükseldi. Euro ise 6,88’e kadar yükseliş gördü. Koronavirüsün dünya çapında pandemi yapmasıyla yatırımcılar güvenli limanlar olan Amerikan doları ve altın gibi emtialara yöneliyor. Bu yönelim gelişmekte olan piyasalarda negatif etkiler yaratıyor. Bunun üzerine gelen İdlib gerilimi TL’deki değer kaybını tetikledi. Geçen hafta da hatırlattığımız üzere, şu anda devlet bankaları TL’yi döviz satarak savunuyor. Bu da olmasa TL’nin hali ne olurdu, düşünmek bile zor.
Haftar: “Libya’da 16 Türk Askeri Öldürdük.” Erdoğan: “Libya’da 2 şehidimiz var.”
İdlib meselesinde tansiyonun zirveye varmasıyla arka planda kalan Libya’da da hareketlilik devam ediyor. General Haftar’ın açıklamasına göre, Libya’da 16 TSK mensubu Haftar Rejimi’nce öldürüldü. CB Erdoğan’ın açıklamalarına göre ise, bu sayı aslında 2. İşin tuhaf kısmı, kamuya açıklandığı kadarıyla Libya’da ciddi bir TSK varlığı yok. Bu askerler özel olarak hedef alınmış olabilir, Haftar Yönetimi’nin de bunu açıklıyor olması bu yöne işaret ediyor. Türkiye’nin Sarraj Rejimi’ne verdiği stratejik destek sonrasında Haftar’ın ilerlemesi yavaşladı, ama doğudaki Haftar’ın batıdaki Sarraj’a uyguladığı petrol ambargosu BM ve Türkiye’nin desteklediği rejimi zayıflatıyor.
Öte yandan, Sarraj Yönetimi’nin dışişleri bakanı, bu hafta yaptığı açıklamada, dünyanın Libya’daki petrol ambargosuna sessiz kalmasının ardında düşük petrol fiyatları olduğunu öne sürdü. Koronavirüs salgını sebebiyle petrol talebinin düşmesi, dünya genelinde havayolu kullanımının azalmasıyla oldukça düşen petrol fiyatlarının yanında, Libya’daki petrol üretimi ve ticareti tekrar başlarsa, petrol fiyatlarının daha da düşmesinden endişe ediliyor. Petrol fiyatlarının düşmesi Türkiye gibi ülkeler için iyi bir gelişmeyken, ekonomileri petrole dayanan ekonomiler için kötü haber. Yine de, dünyanın sessizliği bundan kaynaklanmıyor. Bu ambargoyu durdurmak için sahada değişim gerekiyor, sahadaki değişim de şu aşamada ancak askeri yollarla elde edilebilir gibi görünüyor. Gördüğümüz kadarıyla da büyük aktörlerin böyle bir girişim yapmak gibi bir niyeti yok.
Haftar’s forces claim 16 Turkey soldiers killed in Libya
Erdogan says two Turkish troops killed in Libya
World leaders ‘silent’ on Libya ‘to avoid oil price drop’: Syala
Türkiye-Pakistan Arasında Askeri Teknoloji Ticareti
CB Erdoğan, geçtiğimiz hafta temaslar için Pakistan’daydı. Heyetlerarası toplantılarda toplamda 13 protokol imzalandı. Bu anlaşmaların 5’i savunma sanayii ile alakalı. Daha önce de bültende belirttiğimiz üzere, Türkiye ile Pakistan 35 yerli atak helikopteri satışı için anlaşma imzalamıştı. Bu seferki ziyaret süresinde, Türkiye’nin Milli Gemisi (MİLGEM) hafif savaş gemisi (korvet) satışı için imzalar atıldı. 4 adet korvet için anlaşmaya varıldığı duyuruldu, ancak bir teslimat tarihi açıklanmadı.
Pakistan ve Türkiye, son yıllarda ilişkilerini oldukça geliştirdi. İki ülke arasında ciddi bir ihtilaf ve çekişme olmaması ve milli çıkarların uyuşması sebebiyle de, herhangi bir engele toslamadan iyileşmeye devam ediyor. Pakistan, Hindistan’a karşı silahlanmaya ve ordusunu yenilemeye çalışıyor. Bu sebeple de Türkiye ile işbirliği onlar için avantajlı. Türk savunma sanayii de böylece hem istekleri çok yüksek olmayan bir alıcı bulmuş oluyor, hem de ihracat tecrübesi kazanıyor.
Turkey-Pakistan defence industry deals peak in last two years
Mısır’da Türkiye’nin Nüfuzuna Yönelik Yeni Bir Yasak
Bildiğiniz üzere, Mısır ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir “Ortadoğu’da Türkiye nüfuzunu bitirme” projesi var. Bu girişim genel olarak yumuşak güç olarak tabir edilen kültürel nüfuzu sınırlamayı hedefliyor. Bu amaca yönelik Diriliş: Ertuğrul dizisi yasaklanmıştı. Bu hafta bir başka yasak daha geldi, ancak bunun hikayesi biraz daha karmaşık.
Suudi Arabistan’da umre ziyaretinde bulunan bir Türk grubunun Kudüs’teki Mescid-i Aksa için ettikleri duanın sosyal medyaya yansımasıyla olay alevlendi. Bu videonun ardından Mısır’ın Diyanet’i, şu anda İsrail içinde bulunan Mescid-i Aksa için duaları bir fetva ile yasakladı. Buna ek olarak, Türkiye’yi haccı ve umreyi politize etmekle suçladı.
İslam, kendi içinde halihazırda politik bir din. Bunun yanında, Kuran’a göre de Mescid-i Aksa’nın Mekke ve Medine’den sonra üçüncü en kutsal mekan sayıldığını unutmamak lazım. Elbette ki Mısırlı yetkililer bunu unuttuklarından bu fetvayı vermiyorlar. Mursi’nin devrilmesi ve General Sisi’nin iktidara gelmesinden sonra Mısır’ın İsrail’le ilişkileri giderek iyileşti. Aynı zamanda Siyasal İslam’a ve Müslüman Kardeşler’e ciddi bir baskı uygulamaya başladı. 50 sene evvel bu ülkelerde siyasi gündemin yapıtaşlarından olan Filistin meselesi bu sayede yetim kaldı. Mısır’da verilen bu fetvanın arkasında korku yatıyor, zira Sisi ve hükümeti çok iyi biliyor ki, ülkede ciddi bir Müslüman Kardeşler tabanı bulunuyor.
Egypt fatwa bans chants in support of Al-Aqsa in Saudi
Haftanın Musikisi – Borodin İkinci Yaylılar Kuarteti
Aslen kimyager olan Borodin’in bir yan uğraş olarak yazdığı ve insanı derin ve zarif hislere gark eden güzelim bir parça. 1833’te Sankt Petersburg’da doğan bestekar, organik kimya ile uğraşından kalan vakitlerinde müzikle uğraştığı biliniyor. Batı Avrupa’daki klasik müzik örneklerinden değil de, Rus kültürüne ve folklörüne dayanan parçalar bestelemesiyle biliniyor. Batı’da parçaları “doğulu” algılanan Borodin’in pop kültürüne yansıması Türkiye’yi de biraz ilgilendiriyor. 1953 senesinde Broadway’de sahnelenen müzikalde çoğunlukla Borodin’in parçaları kullanılıyor. Müzikalin konusu ise Binbir Gece Masalları’ndan uyarlanmış bir Bağdat’ta geçen bir aşk hikayesi. İsmi ise Kısmet!
Bu haftadan da bu kadar. Bültene gösterdiğiniz ilgiden çok memnunuz, hepinize buradan tekrar bir teşekkür etmek istiyoruz.