Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri 6-9 Haziran 2024’te gerçekleşecek. Her seçim döneminde farklı bir rüzgârı arkasına alan Avrupa Parlamentosu bu kez Rusya tehdidi, göç, enflasyon gibi ciddi sorunların gölgesinde yapılacak.
Asterisk2050 bültenlerinde sıkça tartıştığımız Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bu mutabakatın Türkiye’ye etkileri, AB Parlamentosu seçimlerinden sonra daha derinden hissedilecek. Zira aşırı sağın yükselişi, AB’nin çevre ve sürdürülebilirlik odaklı en önemli girişimi olan Yeşil Mutabakat’ın geleceği üzerinde belirsizlikler yaratıyor.
Öncelikle Avrupa Parlamentosu ve seçim sürecine biraz daha yakından bakalım. Avrupa Birliği bürokrasisi denge-denetleme, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü değerlerine bağlılığı sebebiyle birçok kurum ve yapıya sahip. Bu da haliyle bürokrasi ve seçim süreçlerini oldukça karmaşık kılabiliyor.
Bu karmaşa ve Avrupa vatandaşlarının sandığa gitmedeki isteksizliği, her 5 yılda bir yapılan seçimlere katılımı gittikçe düşürüyor. 2019’da yapılan seçimlere katılım oranı 50,66%’da kalmıştı. Fakat, 2019’dan bu yana Avrupa Birliği birçok krizle mücadele etmek zorunda kaldı ve seçmen davranışlarının değiştiği yönünde önemli öngörüler var.
Yaşanan politik ve ekonomik krizler, yapılan araştırmalarda da görüldüğü üzere, ana akım partiler olan Avrupa Halk Partisi (EPP) ve Avrupa Sosyalistleri Partisi’nin (PES) güç kaybetmesine neden oluyor. Ana akım partilere verilen desteğin uzun vadede azalması, Avrupa genelinde aşırılık yanlısı ve daha küçük partilere verilen desteğin artmasına neden olacak gibi görünüyor. Buradan anlıyoruz ki Avrupa siyasi parti sistemleri, hem ulusal hem de Birlik düzeyinde giderek daha fazla parçalanıyor.
Bu minvalde, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin en önemli politik sonuçları muhtemelen iklim politikasıyla ilgili olacak. Mevcut parlamentoda, merkez-sol bir koalisyon (S&D, RE, G/EFA ve Sol) çevre politikası konularında genellikle galip gelmiş olsa da bu oylamaların çoğu çok küçük farklarla kazanılmıştı. Yeni parlamentoda sağa doğru önemli bir kayma, iklim politikası karşıtı eylem koalisyonunun hâkim olacağı anlamına gelebilir. Bu durum, AB’nin Yeşil Mutabakat çerçevesini ve AB’nin net sıfır hedeflerine ulaşmak için ortak politikaların benimsenmesi ve uygulanmasını önemli ölçüde baltalayacaktır.
Seçim öncesinde parlamento üyelerinin verdiği bazı demeçler bu analizi doğrular nitelikte. Örneğin, ana akım gruplardan Avrupa Halk Partisi Grubu’ndan (EPP) Peter Liese’ye göre Avrupa Parlamentosu, insanlara kuralcı bir dayatma sunuyor ve Yeşil Mutabakat konusunda gereğinden fazla karar alıyor.
Avrupa Halk Partisi Grubu Yeşil Mutabakat hakkında görece daha rasyonel bir pozisyona sahipken aşırı sağ partiler Yeşil Mutabakat’tan vazgeçilmesi yönünde adımlar atıyor. Hatta Flaman milliyetçisi Vlaams Belang partisinden Belçikalı Avrupa Parlamentosu üyesi Tom Vandendriessche, Yeşil Mutabakat’ın lağvedilmesi çağrısında bulunan bir karar tasarısını meclise sundu.
Bu tasarı, çok sayıda aşırı sağcı Avrupa Parlamentosu üyesi tarafından imzalandı. Vandendriessche, Avrupa Parlamentosu üyelerine gönderdiği ve imzalamalarını istediği mektupta şunları belirtti: “Avrupa Yeşil Mutabakatı ve onu takip eden stratejiler, Avrupa tarım sektörünün günlük işleyişini ve gelecekteki görünümünü olumsuz etkilemektedir ve Avrupa sanayisini ve hane halkının satın alma gücünü riske atacaktır.” Bu örnekte görüldüğü üzere aşırı sağın önümüzdeki dönemde parlamentoda gücünü artırması, Yeşil Mutabakat’a yönelik olumsuz görüşleri ve hatta Avrupa şüpheciliğine yönelimin artmasına sebep olabilir.
Türkiye’de ise Yeşil Mutabakat politikalarını yakından takip eden sanayiciler, politikacılar ve sivil toplum aktörleri parlamento sonuçlarını iyi okumalı. Çünkü aşırı sağın muhtemel kazanımı iklim politikaları regülasyonlarını etkileyebilir. Ayrıca, Türkiye’nin iklim politikalarındaki reaksiyoner tutumu, AB ya da Birleşmiş Milletlerin yol haritasını çekimser bir şekilde takip etmesi bu durumla birlikte perçinlenebilir ve ulusal iklim politikalarını daha pasif bir yörüngeye taşıyabilir.
Sonuç olarak, Avrupa Birliği önemli bir dönüşümün eşiğinde. 2023’te yapılan ulusal seçimler aşırı sağın beklenen yükselişini tasdik etmişti. Birçok politik ve ekonomik konuda aşırılık yanlısı popülist söylemler Avrupa vatandaşlarının ilgisini çekmişti. İklim politikaları da bundan nasibini aldı.
Önce 2023 kışındaki enerji krizi, sonrasında ise Mart 2024’te Avrupa’nın birçok bölgesinde yaşanan çiftçi protestoları Yeşil Mutabakat’ı aşırı sağın hedef tahtasına çevirdi. Avrupa kamuoyu ise son günlerde hararetle Rusya tehdidini konuşuyor. Yani güvenlikleştirme politikalarının bu denli arttığı bir ortamda iklim politikalarının dışsallaştırılması tehlikesiyle karşı karşıyayız.