Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (15-21 Mart)
[voiserPlayer]
Sosyal bilimlerde hiç bitmeyen tartışmalardan biri yapı-özne ikiliğidir. Bu tartışma insan davranışı ve toplumsal olguların meydana gelişlerinde fail/öznelerin mi yoksa yapısal etkenlerin mi daha öncelikli ve belirleyici olduğu sorusundan doğmuştur. Nitekim ben de analizlerimde yapıların özneleri belirleme ve öznelerin davranışlarını şekillendirme açısından daha öncelikli olduğu varsayımına dayanmayı yeğlerim. Ancak kimi tarihsel dönemlerde, liderlik özellikleri, güçlü iradeleri ve etkileyici karakterleriyle ön plana çıkmış ve tarihin akışına yapısal etkenlerden kısmen bağımsız şekilde yön verebilmiş şahsiyetlerin ortaya çıktığını da biliyoruz.
Örneğin, Napolyon olmadan Fransız Devrimi’nin etkileri Avrupa’nın geri kalanına hızlı bir şekilde yayılabilir miydi? Ya da Hitler olmasa Almanların I. Dünya Savaşı sonrası dönemde biriktirdikleri hayal kırıklıkları, II. Dünya Savaşı gibi bir felakete evrilecek enerjiyi bulabilir miydi? Sanırım bu sorulara, Napoleon ve Hitler gibi tarihi şahsiyetlerin, yaşadıkları dönemin koşullarının ötesinde etki ettiklerini göz önünde bulundurmadan tam olarak cevap verilemez. Benzer şekilde, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı yapı-özne ikiliği bağlamında ele aldığımızda, Putin gibi bir liderin iradesi ve kişiliğinden bağımsız, yalnızca yapısal unsurların belirleyiciliğinden yola çıkarak bu işgali analiz etmek, hadiseyi tüm boyutlarıyla görmemize yetmeyecektir.
Elbette Putin de her fani özne gibi içinde bulunduğu yapısal koşullara tamamen kayıtsız kalamaz ve pozisyonunu uzun bir süre bu şekilde sürdüremez. Ancak savaşın yaklaşık bir aylık seyrini ve özellikle son 2 haftadır yaşanan gelişmeleri düşündüğümüzde Putin’in şahsi tercihleri ve kişisel ihtirasının Ukrayna’nın bu denli hoyratça işgal edilmesindeki temel rolünü, Rusya liderinin söylem ve eylemlerinden çıkarabilmek mümkün. Dolayısıyla, işgalin bundan sonraki seyrinin de belirleyici unsuru, Putin’in şu an neredeyse tamamen aleyhine gözüken yapısal koşulları daha ne kadar fazla zorlayacağı ve yapısal etkenlerin ise Putin üzerinde oluşturacağı baskının Putin’in kararlılığını değiştirip değiştirmeyeceğine bağlı olacak. Zira, savaş meydanında Rusya’nın planladığı gibi ilerleyemediği her gün Putin’in aleyhine işliyor ve Rusya liderini bir sıkışmışlık psikolojisine itiyor.
İşgalin son iki haftasında Rus birliklerinin, Ukrayna ordusunun direnişine karşı planladığı ilerlemeyi sağlayamadığı bölgelerin hepsini karadan attığı füzelerle ağır bir bombardımana tabi tuttuğuna şahit olduk. Son olarak Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’nın Mikolayiv bölgesinde bir yakıt tankını Kırım’dan ateşlenen Kinjal hipersonik füzesiyle vurduğunu duyurdu. Bakanlık ayrıca, Hazar Denizi civarında bulunan Kalibr seyir füzelerinin de Ukrayna’daki hedeflere karşı kullanıldığını belirtti.[1] Rus ordusu bu operasyonlarla şehirlerde oluşan direnci kırmayı ve Ukrayna halkının moral durumunu bozmayı hedefliyor. Ancak bu durum sivil kayıpların artmasına da neden oluyor. Geçtiğimiz hafta Biden’ın Putin’i savaş suçlusu ilan etmesi, Ukrayna işgali sırasında yaşanan sivil kayıpların uluslararası arenada tescil edilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, ABD bu adımla Rusya’nın işgal girişimine karşı geliştirdiği şahin dış politikasını bir adım daha ileri taşımış oldu. Elbette Biden’ın Putin’i savaş suçlusu olarak nitelendirmesi ve Putin aleyhinde ABD Dış İşleri Bakanlığı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde soruşturma başlatılması, uluslararası hukukla ilgili birçok engelden dolayı Putin’in doğrudan ceza alacağı anlamına gelmiyor. Öte yandan Rusya, Putin’in savaş suçlusu ilan edilmesini Batı karşıtı propagandasında kullanacak ve bu olayı, Batı’nın Rusya’yı parçalama planları olduğunun başka bir kanıtı sayacaktır. Ancak yine de Biden’ın bu açıklaması ve Ukrayna’da artan sivil kayıplar nedeniyle uluslararası toplum, Putin’in savaş suçu işlediğine dair tartışmayı etkisi artan bir şekilde yapmaya devam edecektir.
Savaş meydanında beklemediği bir dirençle karşılaşan Rus ordusunun içinde bulunduğu durum, Rusya’nın yeniden bir süper güç olarak dünyaya kendini kabul ettirebilmesi önünde bir engel teşkil ediyor. Bu gelişmeler karşısında Putin’in karizması fena halde sarsılmış görünüyor ki otoriter liderlerin imajlarına ne kadar önem verdiğini birçok örnekten biliyoruz. İmparatorluk hayali peşinde koşan Putin’in savaş sahasında yaşananlardan dolayı dünya kamuoyunda oldukça aciz bir pozisyona düşmüş olması, Rus liderin Ukrayna’da saldırganlığını artırmasına neden olabilecek bir psikolojiye savrulmasına neden olabilir. Bu nedenle Putin’e içinde bulunulan durumdan bir çıkış yolu oluşturulabilmesi, savaşın daha fazla kayba neden olmadan bitirilebilmesi için daha fazla önem kazanmış durumda. Zelensky’nin Putin ile yüz yüze görüşme çağrısı yapması bu durumda oldukça önemli bir adım gibi görünüyor. Zira Rus ve Ukrayna heyetleri arasında müzakere edilen bazı maddelerde uzlaşmaya yaklaşıldığı haberleri, tarafların pozisyonlarında bazı değişikliklere giderek bir orta yol bulması ihtimalini artırıyor. Ukrayna tarafı Ukrayna’ya belli güvenlik taahhütlerinde bulunulması durumunda NATO üyeliği konusunun kapatılabileceğini ifade ediyor. Rusya ise savaşın başında ortaya koyduğu ağır şartların bir kısmından vazgeçtiğini ima eden açıklamalarda bulunuyor.
Savaşın geldiği noktada Ukrayna’nın direnişinin sürüyor olmasının barış masasında elini güçlendirdiğini söylemek mümkün. Ancak, Rus ordusunun şu ana kadar Mariupol kentini tamamen kontrolü altına alamasa da Kırım ile Rusya arasında bir kara bağlantısı kurma hedefini gerçekleştirdiğini ve yine Karadeniz kıyısında bulunan Kherson şehrini kontrolü altına aldığını görüyoruz. Ayrıca Rusya Karadeniz’den Odessa bölgesini bombalamaya başladı ki mevcut durumda Rus birliklerinin ilerlemesine bakıldığında, Rusya’nın Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkan bölgelerini tamamen kontrolü altına almak gibi bir hedefle hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu durumda Rusya, kontrol etmeyi başardığı bu bölgelerden çekilmemek üzere Ukrayna’nın kabul etmesi zor gözüken teklifleri müzakere masasına getirecektir.
Öte yandan, Rusya’nın Ukrayna hava sahasının kontrolünü sağlayamamış olması uçaklarla yapacağı saldırıların önüne geçiyor. Bu durum Ukrayna direnişinin karadaki Rus birliklerine karşı güçlü bir şekilde sürdürülmesine imkan tanıyor. Birçok uzman Rus ordusunun sahada ümitsiz bir duruma sürüklendiğini öne sürüyor. Tüm bunlara Rus ekonomisinin ağır yaptırımlar altında sürüklendiği ekonomik kriz ve 200 binin üzerinde Rus vatandaşının ülkeyi terk etmesi gibi Rus kamuoyunu Putin aleyhine döndürecek etkenleri eklediğimizde, koşulların zorlayıcılığının Putin’in iktidarını ciddi şekilde sarsacak boyutlara ulaşmış olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın Putin’in savaş alanında kimi hedeflerine ulaşmadan kalıcı bir barışı tesis etme konusunda isteksiz davrandığı da aşikar. Sonuç olarak yukarıda da belirttiğim gibi kısa vadede ve son tahlilde, savaşın sürmesi de barışın tesis edilebilmesi de aklından geçenleri okuyamadığımız Putin’in kararlarına bağlı.
Putin’in Ukrayna’yı kısa bir sürede kontrolü altına alacağını hesaplaması ve Batı’nın vereceği tepkiyi doğru şekilde öngörememesi en büyük hataları oldu. Son yıllarda Trump’ın başkanlığı, İngiltere’nin Brexit kararı, Macaristan ve Polonya’da otoriter eğilimlere sahip iktidarların başa gelmesi gibi olaylar, Putin’in Batıyı bölebileceğine dair inancını artırmıştı. Otoriter rejimlerin diğer bir hastalığı olan kendi gücünü abartması ve gereğinden fazla özgüvene sahip olması da Rusya’nın Ukrayna işgalinde yaptığı hesap hatalarının diğer bir sebebi. Ancak Ukrayna işgalinin ABD ve müttefiklerini Putin Rusya’sına karşı beklenmedik ve güçlü bir şekilde bir araya getirmesi, Putin yönetimini, yalnızca savaş dönemi için değil sonraki dönemde de oldukça bunaltacak gibi görünüyor. Ukrayna savaşı, Putin’in iktidarının geçmişteki gibi Batı’nın sırtında taşıyacağı bir yük olmaktan çıkması ve birçok yolla karşı durulması gereken bir güç olarak davranılmasını beraberinde getirdi. Tarihte sıklıkla rastladığımız “niyet edilmemiş sonuçlar” yasası (the law of unintended consequences), Putin için de geçerli olmuş gibi görünüyor. Putin’in bir özne olarak hayalindeki Rusya’yı inşa etme çabası bugüne kadar birçok alanda ilerlemesine imkan tanımıştı. Ancak Ukrayna savaşı vesilesiyle Putin’in karşısına dikilen yapısal koşullar, bugünden sonra Rusya liderinin tarihi kendi istediği gibi yönlendirebileceği bir pozisyonu sürdürmesini engelleyecek gibi duruyor.
[1] https://www.dw.com/tr/rusya-ukraynada-yine-hipersonik-f%C3%BCze-kulland%C4%B1/a-61190770