Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Çin’in “intikam”ı ve Bildiğimiz Bilimin Sonu
    Forum

    Çin’in “intikam”ı ve Bildiğimiz Bilimin Sonu

    Fırat Hacıahmetoğlu8 Kasım 20207 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    “Dünyada yalnızca güç vardır – başka bir kuvvet yoktur. Güçlünün güçsüzü yönetmesi doğanın tek evrensel kanunudur. Bu nedenle eğer özgürlük istiyorsak, güçlü olmaya çalışmaktan başka hiçbir şansımız yok.”

    Liang Qichao (1873 – 1929)

    Bir skandaldan bahsediliyor. Özgürleşme ile köleleşme arasındaki farkın, yüzyıllar süren bir süreç sonucunda azalıp kaybolmasını konu alan bir skandal. Debdebeli bir skandal bu. Nereden bakarsan bak üzen, yoran, bitiren; ve bitirdikten sonra da durmayan, insanın bitiminin yarattığı erke-dönergecimsi sonsuz bir enerji kaynağından beslenen bir skandaldan söz ediyoruz. Öyle büyük bir skandal ki, kifayetsiz birtakım kelimeler ancak yetiyor durumun ciddiyetini anlatmaya.

    Peki, nedir bu skandal tam olarak?

    Bir bakıma, hayatla baş edememenin skandalı bu aslında. Hayatın, düşmemek için tutunduğun her şeyi, bile isteye ve güle oynaya yok etmesiyle ortaya çıkmış, senin için trajik hayat içinse eğlenceli bir durum. Hayatı tanıdığımdan söylemiyorum bunları; bilakis, yıllardır birlikte yaşamamıza rağmen benimle bir kere olsun tanışma gereği duymadığı için söyleme ihtiyacı hissediyorum, kırgınlığımdan yani.

    O kırgınlıklarımdan biri de Çin. 

    Çin, bir skandal ve beni çok yoruyor. Yanlış anlaşılmasın benim Çinli arkadaşlarım var. Benim anlamadığım, bir millet, nasıl liberal olmadan, parlamenter demokrasi kurmadan, insan haklarına, ifade özgürlüğüne, cinsiyet ayrımcılığına özen göstermeden, ve bu gibi bilimum Kanada-vari eylemler içine girmeden, kalkınır ve zengin olur; deli gibi teknoloji üretir, bir nesilden ötekine, bilmem kaç milyon açlık sınırının altında yaşayan insanı alır ve orta sınıf haline getirir. Böyle bir ekonomik plana nobel ekonomi ödülü verilmesi gerekirken, neden böyle bir ekonomik plan insana ürperti verir?

    Verir; çünkü beklenmedik başarılara atılan imzalar genellikle ıslaktır; ve öyle ıslaktır ki üzerinde durması imkansız bir zemin yaratır. Kaymamaya çalışırsın, ayaklarının üzerinde durmaya, ama başaramazsın; imzanın yarattığı o derin ve yapay gölette boğulursun. İşte o çaresizlik içerisinde, her çaresiz insanın başına geldiği gibi, kendinde kendinden büyük birini, bir varlığı aramaya başlarsın – ki seni bulunduğun girdaptan çeksin çıkarsın. İşte tam bu anda, eski bir dost girer tekrar işin içine; yani bilim.

    Bizi yalnız başımıza bırakıp çekip giden bilim üzerine

    Bir diğer kırgınlığım, hatta belki de en büyük kırgınlığım ise bilime. 

    Son yılların en büyük skandalı bilim olsa gerek, belki de bildiğimiz manada tarihin en büyük skandalı demeli. Bizi kendimizle bir başımıza bırakıp çekip giden bilimden söz ediyorum. Halbuki bize ne sözler vermişti. Her şey çok güzel olacaktı. Hiçbiri olmadı. Hatta birçok umulanın tam tersi bile oldu; ama olabilirdi. Bilim kimi zaman agresif olabilirdi, ama terapi mümkün değil miydi? Çekip gitmesine ne gerek vardı? Bilim çekip gidince, açılan boşluğu Çin doldurdu. Yoksa Çin mi bilimi kovdu? Bilim, doğru dürüst bilimliğini yapsaydı, Çin olur muydu? Olmazdı. Paris olurdu, Londra olurdu, Berkeley olurdu ama Çin? Çin’de bilim için gerekli tarih var mıydı ki, kültür var mıydı, mimari, yiyecekler var mıydı? Bilim, Çin’in neyine idi? 

    Söylenti o ki, skandal kopunca, bilim pılını pırtını toplayıp, Paris ve Londra’dan ilk trene binip Rusya’nın kuzeyinde bir köye yerleşti; Putin ve adamları yıllardır arıyor, bulsalar boğazlayıp öldürecekler ki bir daha geri dönemeyeceği kesinleşsin bu bilim denen varlığın, zira öyle bir tehlike sanki hep ufukta var. “Gerçek Avrupa’nın dönüşü”, şeklinde sağlı sollu çığırışanlar ve bu esnada elleriyle burunlarını ve tişörtlerini nevrotik hareketlerle çekiştirenler var.

    Belki de artık yüzleşmek gerekiyor, diyor birileri: bilim bizi terk etti ve geriye yalnızca teknik kaldı; ve eğer bilimin künyesinde Londra, Paris yazıyordu ise, tekniğin etiketinde “made in China” yazıyor. 

    Peki, bilim ile teknik arasındaki fark ne idi? 

    Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle şunun farkına varmak gerekiyor. Ta en başından beri bilim bizi hep terk etmek istiyordu aslında. Aşırı iyi, aşırı erdemli, aşırı adaletli biri olarak nam saldığı için başa gelmesi gereken, ama tam da bu vasıfları yüzünden iktidardan zerre hazzetmeyen trajik bir figür gibiydi bilim: başladığı ilk günden beri isteksizdi, bir bahane bulup kaçmanın derdinde idi. Ceketini koysa kazanması gereken bir performansa sahip olması beklenirken, ceket giymemekte ısrar ediyordu. Garip garip tripleri vardı. Teknik ise sinsice, bu başarısızlık ile sona ermesi kaçınılmaz olan deneyi izleyen asıl aktördü. Teknik gereken her şeyi giyerdi, haşema dahil. Akıllıydı, kıvraktı, merhamet ne bilmezdi.

    Değeri yeterince anlaşılamamış güzel insan Hans Blumenberg bu mücadeleyi tüm çarpıcılığı ile anlatır. Her şeyi aslında teknik kurdu, der. Bilimin karşısında değer kazandığı düşmandı teknik. Teknik olmasın diye, bilim icat edilmişti; ya da başka bir deyişle, bilim ortalık tekniğe kalmasın diye yaratılmış bir imkansızlıktı. Bu durum binlerce yıl önce, Sokrat’ın, ya insanlar kendi aralarında neyin gerçek olduğuna karar verirlerse, sorusuna Glaucon’un verdiğin “ananke” cevabından beri aynı idi – yani kaçınılmazdı. Gölgelerden kaçamazdın; en sonunda gölgeler hükümdarlığını ilan edecekti. Sokrat mırın kırın etti.

    Glaucon tekrarladı: “Polle ananke”.

    Edmund Husserl ve Avrupalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

    Bu kaçınılmazlıktan kaçma telaş ve trajedisi ile tarihe damgasını vurmuş son aktör, arkasında 40.000 küsür sayfa araştırma metni bırakarak gitmiş, canlı mı makina mı bilinmeyen, büyük ihtimalle canlı bir makina olan son büyük idealist (ama öyle bildiğin idealistlerden değil diye eklemezsek olmaz) Alman düşünür ve fenomenoloji bilminin kurucusu Edmund Husserl idi. “Made in Germany”den “Made in China”ya doğru yaşanan o kaçınılmaz yolculuğun son halkasıydı Husserl. Trajik bir figürdü. İdealistler hep trajik insanlardı ama onlar bunu bilmezdi.

    Avrupalı olmayanların kendilerini teker teker Avrupalılaştırırken, Avrupalıların kendilerini hiçbir zaman Avrupalı olmayanlara benzetmek gibi bir derdi olmadığını açıkça söylemekten imtina etmeyen ve bu samimiyeti ile kalplerimizi fetheden Husserl, Crisis kitabında, doğa bilimleri eleştirerek aslında bunların bir bilim değil yalnızca teknik olduğu yönünde büyük bir eleştiri getirmiş; ve, son kez, “sana gitme demeyeceğim ama gitme bilim yaaa,” şeklinde, bilimi ikna etmeye çalışmıştı. Husserl’e göre sorumluluk sahibi olmadan, ben ne yapıyorum arkadaş, diye sormadan, anlam aramadan, apodiktik olmadan, yapılan bilim, akıllıca bir teknikten öteye gidemez idi. Çok akıllıca olabilirdi, ama, hayır, yo yo, yalnızca, akıllıca bir teknik olarak kalırdı: “Hadiseler ile işleyen bir bilim, ancak hadiseler ile işleyen insanlar yaratır,” dedi Husserl – ne de güzel dedi. Başka bir deyişle, bilim, içgörü iken, teknik beceri idi. Çok becerikli olabilirdin ama bu bilim yaptığın anlamına gelmezdi. İçgörüsüz nice adam başarılı olmuştu şu dünyada, bilhassa inşaat sektöründe. Eğer kişi bilim yaparken, yaptığı bilimin hayatla ve bilinçle olan ilişkisini unutursa, o kişi kendini bilim ile değil, teknik ile meşgul ediyor demekti. 

    Husserl denedi ama maalesef olmadı; başaramamak, bu mücadelenin kaderi idi. Ananke. Husserl, Çin’i hesaba katamadı – ki o sıralar, Pankaj Mishra’nın mükemmel anlatımı ile, Çin pek de hesaba katılacak bir durumda değildi. Batı’nın elinde bir oyuncak olmuş, yakılıp yıkılmakta idi. İngiliz Birliği’nde göre alan, işgale gittiği topraklara sempati ile yaklaşan, Kuzey Hindistanlı bir asker olan Gadhadar Singh, Çin’de yaşananları not tutmuştu. Anlattıklarına göre, görev aldığı her yerde, iskelet gövdeli aç Çinliler, zombi gibi etrafta amaçsızca dolaşıyordu. Ülkedeki nehirler “kan, et, kemik ve yağ kokteyli” haline gelmişti. Singh’a göre özellikle, Rus ve Fransız askerler yağmacıklık, tecavüz ve toplu katliamdan ayrı bir keyif alıyordu. Şöyle devam ediyordu Singh: “[Bu yaşananlar karşısında] taştan kalpler bile erir ve merhamet hissederdi.” Singh, eklemeden edememişti, bu zulmü yapanların hepsi “’uygar’ uluslardı.” Bir yanda fethetmeye geldiği topraklara merhamet duymaktan kendin alıkoyamayan Singh bunları yazarken, öteki tarafta, Alman Kaizer’i, Çin’in yağmasına ortak olmak için bir grup asker yollamakta, ve askerlerine Atilla Han gibi acımasız olmalarını öğütlemekteydi, böylelikle “hiçbir Çinli bir daha asla bir Alman’a gözlerini kısmaya cesaret edemeyecek”ti. Yüzyıllardır, medeniyetlerinin sembolü olan Emperyal Palas’ları bir çadırmışcasına yakılan Çin’de yaşanan katliam, tecavüz ve zulüm öyle bir eşiğe ulaşmıştı ki, Çinli filozof Yan Fu, kendilerini hiçbir zaman Çinlileştirmeyecek, Batılı sahipleri hakkında şöyle diyecekti: “Onların etlerini çiğ çiğ yemememiz için tek neden gücümüzün yetersiz olması.” 

    Tabii ki bunlar hiçbiri Husserl’in kulağına ulaşmadı, ulaşsa da kendisi bilincin derinliklerinde kaybolduğu için duymazdı, zira o astral seyahatin güvenliği kendisinin eleştirdiği teknik tarafından sağlanmakta idi. Birtakım etler teknik ile koruma altına alınmıştı. Teknik sağolsun, birtakım etler daha değerli idi.

    Yine de bu onurlu çaba, her ne kadar bilimi kalmaya ikna edemese de, yapılan müzakereler sonucunda, bilimi gitmeden ardında, kendini ona adayanlar için bir endüstri bırakmaya inka edebildi. En nihayetinde, tekniksiz bilim de karın doyurmuyordu. 

    Bu bir grup bilim aşığı kendini oyalaya dursun, Çin yüzyıllardır pusuda bekleyen tekniğin zaferini ilan etti; ve biz bugün, tüm gezegen olarak, bu başarının altına atılan o ıslak imzada boğuluyoruz. Aslında hepimiz, Lord Elgin’in yaktığı Çin’in Emperyal Palas’ın enkazı altında kaldık da haberimiz yok. 

    O son Palas’ı yakmayacaklardı.

    Artık bilim yok; rivayet odur ki, Putin Sibirya’nın kuzeyinde, bilim’i Breaking Bad’deki Walter White’ın sonuna benzer bir şekilde bulmuş ve sık sık güreştiği ayısına yedirmiş. Üzücü, tabii. Zira, bilim yoksa, ve her şey teknikse, bundan sonra ne anlatacaksın? Nasıl anlatacaksın? Dayanağın ne? Kim takar? 

    Gölgeler. 

    Her şey gölgeler. 

    Skandal. 

    Nereden baksan bak, skandal.

    Ananke, dostlar.

    Polle ananke.

    Dünya
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikBir Kız Çocuğunun Tutku Dolu Oyunu: Futbol
    Sonraki İçerik Afetler, İstifalar ve Medyanın Hal-i Pür-Melali | Konuk: Alişer Delek | Keyfî Gündem #24

    Diğer İçerikler

    Bültenler

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi
    Yazılar

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Elif Menderes
    Videolar

    Küreselde ve Yerelde Kadınlar, Romanya-Polonya Seçimleri ve Trump’ın Ortadoğu Gezisi |2’li Görüş #41

    20 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi ve Melis Konakçı

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Komünizmin Rıza Nur’u: Aclan Sayılgan

    28 Mayıs 2025 Yazılar Kadir Serkan Selçuk

    Dünya Gündemi: ABD-AB Gümrük Müzakereleri, Rusya’dan Ukrayna’ya Yeni Hava Saldırısı, Venezuela Seçimleri

    27 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Krizler Çağında Umut Ekmek: Gençler Gıdanın Geleceğini Geri Alıyor

    26 Mayıs 2025 Yazılar Elif Menderes

    Lozan Anlaşması, 1924 Anayasası ve Komisyon

    23 Mayıs 2025 Yazılar Armağan Öztürk

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}