Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (26 Kasım-2 Aralık 2024)
27 Kasım Çarşamba günü HTŞ’nin (Heyet Tahrir eş-Şam) başını çektiği Esad rejimine muhalif güçler, İdlip’ten Halep’e doğru “Saldırı Püskürtme Operasyonu” isimli bir askeri operasyon başlattı ve üç gün içinde sürpriz bir şekilde Halep’i ele geçirdi.
Suriye Milli Ordusu (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu) da HTŞ güçlerine paralel olarak hareketlendi; Halep’e doğu yönünden operasyona girişti ve YPG güçlerinin elinde tuttuğu Tel Rifat kentini kontrolü altına aldı.
27 Kasım’dan bu yana Suriye’nin kuzeybatısında yaşanan gelişmeler, Mart 2020’de Türkiye ve Rusya öncülüğünde varılan ateşkesten bu yana nispeten sakin bir durumda seyreden Suriye İç Savaşı’nın yeniden alevlendiğini ve mevcut statükonun çarpıcı ve beklenmedik bir şekilde bozulduğunu gösteriyor.
Küresel Siyaset ve Suriye’deki Çatışmalar
Suriye’de yeniden başlayan çatışmaları, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla başlayan İsrail-Hamas/Hizbullah savaşı ile Rusya-Ukrayna savaşından bağımsız düşünmek mümkün değil.
İsrail, tüm Orta Doğu’da İran’ın vekil güçlerini 7 Ekim’den bu yana zayıflatıyor. Gazze ile birlikte Hamas da yerle bir oldu. Hizbullah ise lideri Nasrallah’ı ve daha birçok lider kadrosundan ismi kaybetmenin şokunu üstünden atamamış durumda. Lübnan’a sayısız hava operasyonu düzenleyen İsrail, Hizbullah’ın mühimmat depolarına da zarar verdi ve Hizbullah’ı Litani Nehri’nin ötesine itecek bir ateşkes sağladı. Oldukça zayıflamış durumdaki Hizbullah’ın, Suriye iç savaşında Esad rejimine verdiği desteği aynı şekilde sürdüremeyeceği anlaşılıyor.
Rusya ise Ukrayna’nın işgal ettiği kendi toprağı Kursk’ten Ukrayna’yı atma çabasına odaklanmış durumda. Nitekim Rusya, 2020’de varılan ateşkesten sonra Suriye’deki güçlerini de azaltmıştı. Ukrayna savaşına tüm enerjisi ile yoğunlaşmış Rusya’nın, Suriye cephesinde elinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz.
Dolayısıyla, Suriye’de Esad rejimine destek veren Rusya’nın içinde bulunduğu durum ve İsrail’in İran’ı ve Hizbullah gibi vekil güçlerini oldukça zayıflatmış olması; Suriye’de Esad rejimine muhalif gruplar için bir fırsat penceresi yarattı. Bu tabloya Esad rejiminin yaşadığı ekonomik problemler nedeniyle içeride zayıfladığı gerçeğini de eklemek lazım.
Türkiye, ABD ve diğer birçok ülkenin terör örgütü listesinde yer alan HTŞ’nin başını çektiği muhalif güçler, işte bu konjonktürden yararlanarak, uzun süredir hazırlandıkları belli olan bir askeri harekat ile Suriye’nin ikinci büyük kenti olan Halep’i 3 gün içerisinde Esad güçlerinin elinden aldı.
Suriye Ordusu, Halep’ten geçici olarak birliklerini çekti ve Halep’in güneyindeki diğer önemli bir kent olan Hama’da birliklerini toparlama başladı. Öte yandan Rusya ve Esad rejimi hava operasyonu ile İdlip ve Halep’te bazı bölgeleri vursa da bu saldırılar cılız kaldı. Muhalif güçler Hama’ya yakın bazı yerleşim birimlerini de ele geçirdi.
Geldiğimiz noktada, Suriye’de dört yıldır süren statükonun değiştiğini ve sorunun çözümü için küresel güçlerin diplomasi çabalarının arttığını söyleyebiliriz. Peki bu durumda, Suriye’deki çatışmalarla yakından ilgilenen ülkeler nasıl bir pozisyon aldı ve nasıl bir politika izleyecekler, biraz da ona bakalım.
Rusya, İran, Türkiye ve Batı: Suriye’de Kim Ne Diyor, Ne İstiyor?
Astana Süreci adı verilen diplomatik görüşmeler dizisi, Suriye’de yaşanan iç savaşa çözüm bulmak için Rusya, Türkiye ve İran’ın önderliğinde yapılmıştı. Nitekim bu üç ülke, Suriye’deki iç savaşın en yakından ilgilendirdiği ülkeler arasında.
Bu üç aktörden Rusya, Ukrayna ile savaşında gerçekten de sıkışmış durumda. Bu nedenle de Suriye’deki güçlerini son yıllarda azaltıyordu. Ancak Rusya’nın Orta Doğu’da çok derin ilişkilerinin bulunduğu Suriye’den çekilip Esad’ı yalnızlığına terk etmesi de düşünülemez. Nitekim Rusya’nın Suriye’de birçok askeri üssü ve kuvveti bulunuyor.
Rusya, HTŞ’nin hamlesinin ardından hava kuvvetleri ile özellikle İdlip’e operasyonlar gerçekleştirdi. HTŞ’nin sürpriz saldırısından sonra toparlanmaya çalışan rejim güçleri ile birlikte Rusya’nın da, özellikle hava gücü ile, Esat rejimini savunmayı sürdüreceğini söylemek kehanet sayılmaz.
Öte yandan Putin yönetimi, Türkiye’nin Suriye’de kendini arkasından vurduğunu düşünüyor. Rus medyasına yansıyan hayal kırıklığı mesajlarından bunu anlamak mümkün. Putin yönetimine yakın kaynaklar, Türkiye’nin Suriye’deki muhalif güçler üzerindeki büyük etkisinden dolayı bu operasyonda Türkiye’nin Batı ile birlikte hareket ettiğini ve Rusya’ya bir tür yeni cephe açtığını düşünüyor. Bu nedenle Suriye’de yaşanan çatışmaların Türkiye-Rusya ilişkilerini olumsuz etkilemesi beklenebilir.
Türkiye ise son derece serin kanlı ve mesafeli açıklamalarla Suriye’deki çatışmalarda dahli olmadığı mesajını veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2 Aralık Pazartesi günü “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, istikrarsızlığın Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda mutabakatla son bulması en büyük temennimizdir” açıklamasını yaptı ki bu tutum Türkiye’nin en başından beri takındığı tutum ile uyum içerisinde. Türkiye’nin sıklıkla Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgulaması, kuzeyde YPG güçlerinin otonom bir bölge kurmasına karşıtlığından kaynaklanıyor.
Türkiye ise Astana Süreci ortakları Rusya ve İran ile diplomatik temaslarını sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’deki gelişmelerin “Şam’ın muhaliflerle ve kendi halkıyla bir anlaşma yapması ihtiyacını bir kez daha gösterdiğini” savundu. Fidan, “Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir aksiyona girişmeyiz” ifadesini de sözlerine ekledi. Suriye’den gelebilecek yeni bir göç dalgası, Erdoğan hükümetinin kırmızı çizgisi gibi görünüyor.
Türkiye gelişmeleri izleyerek diplomasi kanallarını açık tutmayı sürdürüyor. Sahada yaşanan gelişmeler, özellikle de Suriye Milli Ordusu’nun ilerlemesi ve bu güçlerin YPG’nin elinde tuttuğu bazı bölgeleri alması, Erdoğan yanlısı kesimlerde coşkulu bir memnuniyetle karşılanıyor.
Öte yandan İran, HTŞ ve Esad muhaliflerinin Halep’i almasından sonra diplomatik temaslarını sıklaştırdı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Şam ve Ankara’ya ziyaretlerde bulundu. Arakçi, Esad rejimini desteklediklerini ifade ettikten sonra Türkiye ile de ayrıldıkları noktalar olmasına rağmen Suriye’deki terör güçlerini engelleme konusunda hemfikir olduklarını vurguladı.
Artan diplomasi trafiğinin ardından Astana Süreci’nin üç aktörü Rusya, İran ve Türkiye’nin Katar’ın başkenti Doha’da 7-8 Aralık’ta bir araya geleceği ve Suriye’deki son gelişmeleri değerlendireceği açıklandı.
ABD ve İsrail’in ise yaşanan gelişmelerden memnun olduğunu tahmin etmek güç değil. Özellikle İsrail’in Esat rejiminin güç kaybetmesinden fayda sağlayacağı aşikar. Nitekim İsrail, 7 Ekim’den bu yana Suriye’ye de birçok hava operasyonu düzenlemiş ve İran’a bağlı vekil güçleri Suriye topraklarında vurmuştu.
ABD de Irak’tan, Suriye’de Esad rejimine geçmek üzere desteğe giden İran destekli güçleri vurarak Suriye’de rol oynuyor. Özellikle İran’ın, insan ve silah yardımını Hizbullah ve Hamas güçlerine Suriye üzerinden ulaştırdığı düşünüldüğünde, Esad rejimin ve İran’ın Suriye’deki gücünün zayıflamasının ABD-İsrail politikalarıyla örtüştüğü söylenebilir.
Genel Değerlendirme
Yaşanan gelişmeler son dört yılda sakinliğine rağmen Suriye’de iç savaşın bitmediğini ve sahada birçok aktörün birbirleriyle görülecek çok fazla hesabı olduğunu gösteriyor.
Küresel güçlerin de birçok farklı çıkarı nedeniyle işin içinde olduğu düşünüldüğünde, Suriye’nin yeni bir istikrarsızlık ve çatışma sürecine gireceğini öngörebiliriz.
Özellikle Rusya ve İran’ın -ki bu iki gücün de şu an eskisine göre Suriye’de çok daha güçsüz olduğunu göz önünde bulundurmak lazım- Esad rejimini korumak için ne kadar destek vereceği, gelişmelerin yönü açısından en önemli unsurlardan biri.
Bir yönüyle, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırısıyla başlayan savaşın Suriye üzerinde devam edeceğini söylemek de mümkün. ABD ve İsrail’in İran’ın vekil güçlerini yok etme amacına Trump döneminde de kararlılıkla devam edeceğini de söyleyebiliriz. Bu durumda Esad rejimini çok zor günlerin beklediği ortada.
El Kaide’den ayrılarak daha ılımlı mesajlar veren HTŞ’nin, Rusya ve ABD’ye mesaj verdiğini de söylemek mümkün. HTŞ, Rusya ve ABD’ye kendisini muhatap alması gerektiğini ve Suriye’de yeni kurulacak konjonktürde ciddiye alınması gereken bir aktör olduğunu bu son operasyonuyla göstermiş oldu.
Nitekim Suriyeli olan HTŞ lideri Muhammed Colani’nin son dönemde takım elbiseler giyerek ılımlı bir duruş sergilemesi, Suriye’de iç savaşta yer alan bir terör örgütü imajından çıkarak yeni dönemde yönetimde yer almak isteyen örgütlü bir siyasi yapı olduğu mesajını veriyordu. Ancak HTŞ halen Türkiye dahil birçok ülkenin terör örgütü listesinde yer alıyor. Bu durum nasıl değişir öngörmek çok zor ve HTŞ terör örgütü olarak listelerde kaldığı sürece ciddi şekilde muhatap alınamaz.
Şu an yaşananlar Suriye’de yeni bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Ancak gelişmeler henüz çok sıcak. Sahada durum her an değişebiliyor. Esad, 2011 yılından bu yana Suriye’de muhalif gruplarla ciddi bir diyalog ortamı kurmaya ve iç savaşı tamamen bitirmeye yanaşmadı. Muhalif grupları terörist olarak niteleyerek diyalog kanallarını kapalı tuttu. Son dönemde Erdoğan’ın diyalog çağrılarını da Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini şart koşarak reddetti. Ancak Esad, şayet iktidarda kalmak ve iç savaşı bitirmek istiyorsa, bu politikasında ciddi revizyonlara gitmeli.
Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran arasında yaşanan savaş, çatışma, vekil güçler ve diplomasi mücadelesi; Suriye’de, eski fay hatları üzerinden şekillenen yeni bir çatışma sürecinde yeniden şekillenecek gibi görünüyor. Bu süreçte diplomasinin galip gelmesi ve daha fazla insanın ölmemesi dileğiyle…