Avrupa Gündemi Bülteni (4-17 Ekim 2024)
Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile Avrupa Birliği giderek şiddetlenen bir kavgaya tutuşmuşken, Macaristan ile Çin arasındaki ilişkiler daha da kuvvetleniyor. Ayrıca Avrupa Liderler Zirvesinde alınan kararlara göre Avrupa Birliği, ilerleyen dönemlerde göç konusunda daha da sert bir tutum alacağa benziyor.
Orban vs. Avrupa Birliği
Orban hükümeti bu yıl Egemenliği Koruma Yasasını çıkardı ve Egemenliği Koruma Bürosu adında bir kurum kurdu. Egemenliği Koruma Bürosunun görevi ise seçim kampanyalarına yabancı kaynaklardan fon geliyorsa bunları araştırmak ve soruşturmak. Böylelikle seçimlerde “yabancı etkisinin” en aza düşürülmesi hedefleniyordu.
Ancak Avrupa Birliği’nin, bu kurumun gerçekten ne kadar masum olduğu ile ilgili şüpheleri var. Avrupa Komisyonu bu yasa ve kurumun olağanüstü yetkilere sahip olduğunu, muhaliflere ve sivil topluma karşı baskı aracı olarak kullanılacağını düşünüyor.
Geçtiğimiz haftalarda Komisyon bunun için Macaristan’a dava açacağını, konuyu Avrupa Adalet Divanı’na götüreceğini söyledi. AB ve Macaristan arasında bir türlü sular durulmuyor ve kavga tekrar alevleniyor.
Bu gerginlik geçtiğimiz hafta daha da arttı. Avrupa Komisyonunun Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmasında Macaristan’ı, Rusya ve Çin ile yakın ilişkiler yürütüyor diye eleştirdi. Orban’ın Rusya ve Çin ile yakın ilişkiler yürütmesi AB için uzun süredir üzerinde konuşulan ve rahatsızlık duyulan bir konuydu, hatta yakın zamanda Orban ile AB’nin arası bu yüzden gerilmişti.
Macaristan-Çin İlişkisi
Avrupa Birliği Bakanlar Konseyinde başkanlık, altı ayda bir rotasyon şeklinde değişiyor. Temmuz ayından beri de Bakanlar Konseyinin başkanlığı Macaristan’da. Başkanlığın Macaristan’a geçmesi ile beraber Orban; Çin’e ve Rusya’ya diplomatik seyahatler yapmış ve bu seyahatleri de “barış görevi” olarak nitelendirmişti.
Dönemin Avrupa Liderler Zirvesi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bu seyahatlere şiddetli bir şekilde karşı çıkmışlardı ve kendi sosyal medya hesaplarından Orban’ın bu ziyaretlerde AB’yi temsil etmediğine yönelik açıklama yapmışlardı.
Ekim ayında Orban’ın Çin ile yakınlığı, elektrikli araçlar üzerinden tekrar sahneye çıkmıştı. Bu ayın başında Avrupa Komisyonunda yapılan oylamada Çin’den gelen elektrikli araçlara ekstra gümrük vergisi konulması gündemi vardı.
AB üye ülkeleri gümrük düzenlemesini kendi aralarında oyladılar ancak oylamadan net bir sonuç çıkmadı. Burada belirtmekte yarar var, yeni vergi düzenlemesi uzun zamandır AB’nin gündemindeydi. Oylamadan net bir sonuç çıkmamasının ardından Avrupa Komisyonu münhasır yetkisini kullanarak gümrük düzenlemesini geçirdi.
Yeni gümrük vergisi düzenlemesine göre üretim aşamasında devlet teşviği alan Çinli elektrikli araçlar ekstra bir vergiye tabi tutulacak. Her şirket için farklı farklı bakılıyor olsa da ortalama olarak, halihazırda var olan %10’luk ithal araç vergisinin üstüne, %35’lik ekstra bir gümrük vergisi getirilecek.
Macaristan bu oylamada ret oyu verdi ki zaten Orban, Macaristan’ın oyunu böyle kullanacağını önceden belli etmiş ve AB’nin Çin ile bir “ekonomik soğuk savaş” başlatma riskini aldığını söylemişti.
Eğer Çin ile Macaristan arasındaki ekonomik ilişkiye daha yakından bakarsak, Çin’in 16 milyar euroluk doğrudan yabancı yatırımlar ile Macaristan ekonomisinde önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Örneğin, yukarıda bahsettiğim AB’nin ekstra gümrük kararından etkilenecek olan ve dünyanın en büyük elektrikli otomobil markalarından biri olan BYD’nin Macaristan’da bir fabrikası bulunuyor. Ayrıca Çin’in en iyi üniversitesi olan Fudan Üniversitesi, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de tartışma yaratan bir kampüsü muhtemelen bu yıl içerisinde açacak.
Orban, Çin ile giderek daha da yakınlaşıyor. Özellikle von der Leyen, Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmasında Çin polisinin Macaristan topraklarında olan varlığını eleştirdi. Macaristan ve Çin arasındaki anlaşmaya göre Macaristan’daki turistik bölgelerde Çin polisi görev yapacak ve Macaristan polisleri ile beraber devriyeye çıkacaklar. Bu yüzden de Macaristan, AB içerisinde Çin etkisine izin veriyor diye eleştiriliyor.
Macaristan ise Hırvatistan gibi başka ülkelerle de benzer anlaşmalar yaptıklarını ve Çin’den Macaristan’a çok fazla sayıda turist geldiği için aslında Çin polislerinin kendi vatandaşlarını koruduklarını söylüyor. Ancak her şey o kadar basit değil, yorumcular Çin’in Macaristan’da yaşayan Çinli muhalifleri bu anlaşma sayesinde fişleyebileceğinin ve böylelikle muhaliflerin hayatlarının tehlikeye girebiceğinin altını çiziyorlar.
AB’nin Sertleşen Göç Politikası
17 Ekim’de Avrupa Birliği Liderler Zirvesi toplantısının ana gündem maddeleri Ukrayna, Ortadoğu, Draghi Raporu ve göçtü. Toplantının göç ile olan kısmı ise çokça eleştiri topladı. Göç konusunda özellikle geri dönüş üzerinde durulan toplantıda, aynı zamanda sınırların güçlendirilmesi konuşuldu. Toplantının çıkarımlarına göre Avrupa Birliği’nden geri dönüşlerin hızlandırılması önem arz ediyor, hatta Komisyonun bu konuda yeni bir yasa tasarısı hazırlaması istendi.
Savaşlar dışında AB’nin çok uzun zamandır en önemli gündem maddesi zaten göç konusuydu. Özellikle Avrupa’da sık sık konuştuğumuz aşırı sağ partilerin hükümete gelmesinin sebebi olarak ve seçmenlerin dile getirdiği temel sorunlar arasında göç meselesi ortada dururken AB, özellikle son zamanlarda düzensiz göçün önünü almak için çaba sarf etmeye devam ediyor.
2023’ün Aralık ayında yapılan Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde de göç ile ilgili sert adımlar atıldığını görmüştük. Bu son toplantıdan sonra da görüldüğü üzere AB göç konusunda sert tutumunu devam ettirmekte kararlı gözüküyor.
Ancak göç konusunda alınan kararlarda bütün ülkelerin aynı şekilde düşünüyor olması ve AB içinde işbirliği yapılması lazım. Fakat şu anda öyle gözüküyor ki bütün liderler göç konusunda aynı fikirde değiller. Örneğin, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz “geri döndürme merkezi” adı verilen ancak şu anda sadece bir fikir olarak kalan plana karşı çıkıyor.
Bu fikre göre AB’de iltica başvuruları reddedilen göçmenler “güvenli üçüncü durak” olarak belirlenen AB üyesi olmayan ülkelerde barındırılacaklar ve Scholz da bu fikre karşı çıkıyor. AB’nin göç konusunda düşündüğü her fikri hayata geçirip geçirememesi, dediğim gibi, bütün üye ülkelerin işbirliğine bağlı. Bu işbirliğinin nasıl şekillenebileceğini ise zaman gösterecek.