Yazar: Mustafa Kutlay
Çeviri: Bahadır Çelebi
Bu yazı LSE platformunda İngilizce olarak yayınlanmıştır. Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.
Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunda bulunma sürecinde olduğuna dair haberler geliyor. Mustafa Kutlay, BRICS’e katılmanın Türkiye’nin “çoklu ittifak” stratejisini yansıtacağını, ancak ülkenin Batı ile ilişkilerini zorlaştıracağını ifade ediyor.
Türk siyasetinde hiçbir zaman sıkıcı bir an yaşanmıyor. Bloomberg, 2 Eylül 2024 tarihinde Türkiye’nin BRICS grubuna katılmak için resmen başvurduğunu bildirdi. Türk yetkililer henüz ne doğrulamış ne de yalanlamış olsa da hükümetin BRICS’e olan ilgisi en azından 2018 yılından beri biliniyor.
Türkiye’nin son hamlesinin Batılı ortakları karşısında pazarlık gücünü arttırmaya yönelik taktiksel bir girişim olarak yorumlanabileceği öne sürülebilir. Bu, şüphesiz Ankara’nın oyun planının bir parçası. Ancak, Türkiye’nin BRICS’e olan ilgisinin daha yapısal motivasyonları var -tüm bunlar hassas ödünleşmeler ve zor seçimlerle birlikte geliyor.
Ekonomi, Jeopolitik ve Ötesi
Türkiye’nin BRICS’e katılmak için ilk nedeni ve en belirgin olanı ekonomi. Küresel ekonominin merkezi Batı dışı dünyaya kaymaya devam ederken Türkiye, özellikle BRICS grubu arasındaki ticaret ve yatırım bağlantılarını çeşitlendirmek istiyor.
Resmi rakamlara göre Türkiye-BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ticaret hacmi 2013 yılında 74,3 milyar dolardan 2023 yılında 121,3 milyar dolara yükseldi. Bu ticarette aslan payı Rusya-Çin ekseninde. 2023 yılında Türkiye’nin Rusya ve Çin ile ticareti 105 milyar dolara ulaştı ve bu rakam toplam dış ticaretin %17’sini oluşturuyor.
Rusya, Türkiye için büyüme alanı olan kilit bir ekonomik ortak. Türkiye’nin başlıca enerji tedarikçisi ve Türkiye’yi 2023 yılında 6,3 milyondan fazla Rus turist ziyaret etti. Ankara, ilk nükleer reaktörünün inşasında Moskova ile işbirliği yaptı ve 1987’den bu yana Türk müteahhitler, Rusya’daki projelerden yaklaşık 102 milyar dolar kazandı.
Türkiye ayrıca enerji, telekomünikasyon, altyapı ve yeşil teknolojilerde daha yakın işbirliği de dahil olmak üzere Çin’den daha fazla yatırım çekmeyi hedefliyor. Kısa bir süre önce Çinli elektrikli araç üreticisi BYD, Türkiye’de 1 milyar dolarlık bir üretim tesisi kurmayı kabul etti. Türkiye Ticaret Bakanlığı 2022 yılında, Türkiye’ye ortalama uzaklığı 8.500 km olan ekonomilerle ticari ilişkileri dört katına çıkarmayı hedefleyen “uzak ülkeler stratejisini” kabul etti. Bu strateji aynı zamanda Çin, Brezilya ve Hindistan gibi Küresel Güney’deki büyük ekonomileri de kapsıyor.
BRICS’e yönelmenin ikinci bir nedeni ise jeopolitik. Türkiye kritik konularda Batı ile aynı görüşte değil. Son iki örneği ele alalım: Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve İsrail’in Gazze savaşı. Her iki durumda da Türkiye’nin pozisyonu, özellikle ikincisinde, BRICS’e, ABD ve AB’den çok daha yakın. Ayrıca Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik kaygıları, Amerikan yönetiminin kaygılarından önemli ölçüde farklılaşıyor.
Dolayısıyla Türk hükümeti Küresel Güney’deki benzer düşünen devletlerle yeni ortaklıklar kurmayı umuyor. BRICS’in yakın zamanda İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de kapsayacak şekilde genişlemesi, grubun küresel erişimini arttırdı ve Türkiye için jeopolitik değerini yükseltti.
Türkiye’nin AB üyeliği hedefinin yavaş yavaş gündemden çıkması, BRICS’e yönelmesinde siyasi bir faktör teşkil ediyor. 2000’li yılların başında AB hedefleri iç ve dış politikayı yönlendiriyor ve AB, siyasi ve ekonomik reformlar için bir referans noktası oluşturuyordu. Ancak Türkiye-AB ilişkileri giderek çatışmacı bir hal aldı ve Türkiye’nin üyelik umutlarını suya düşürdü. AB yetkilileri geri adım atmak için demokratik gerilemeyi ve hukukun üstünlüğündeki bozulmayı gerekçe gösteriyor.
Türk tarafı ise aynı fikirde değil ve AB’nin Türkiye’ye yaklaşımını dar görüşlü ve stratejik vizyondan yoksun olmakla eleştiriyor. Ve bu sadece hükümetin görüşü de değil. Siyasi muhalefet ve sivil toplum örgütlerinin çoğu da AB’nin “tenekeyi yolda tekmeleme” politikalarından bıkmış durumda. Türkiye ile AB arasındaki talihsiz mülteci anlaşması tabuta çakılan son çivi oldu. Bu durum, ortak normlar ve vizyon temelinde ortak bir gelecek arayışında olan stratejik ortaklar olarak Türkiye-AB ilişkilerine oldukça zarar verdi.
Çoklu İttifakın Sınırları
Orta ölçekli güçler, “tavşanla koşup tazı ile avlanmanın” gelişmekte olan çok kutupluluğun faydalarından biri olduğu yaklaşımına sahip. Batı ve Batı dışı dünya ile eş zamanlı ilişkiler geliştirerek bir “çoklu ittifak” stratejisi izlemeye çalışıyorlar. ABD ya da Çin-Rusya eksenine aşırı bağımlılıktan kaçınmak istiyorlar -zaman zaman “stratejik özerklik” olarak da adlandırılan bir dış politika yaklaşımı.
Türkiye de bu konuda bir istisna değil ve çoklu ittifak stratejisi takip ediyor. Ancak “stratejik özerklik arayışı” hassas ödünleşmeleri de beraberinde getiriyor. Türkiye’nin Batı ittifakı ile kurumsal bağları derindir. Önemli bir NATO üyesi ve AB Gümrük Birliği’nin bir parçasıdır. Geleneksel olarak Türkiye’nin jeostratejik ve normatif referans noktası Batı ittifakı olmuştur.
Dolayısıyla Türkiye’nin BRICS’e olası üyeliği, zaten baskı altında olan Batı bloğuyla ilişkilerini zorlaştıracaktır. BRICS ve ABD liderliğindeki Batı ittifakı; Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu ve ötesindeki çatışmalar gibi önemli jeopolitik anlaşmazlıklarda karşıt kamplarda yer almaktadır. Türkiye’nin bu bilmeceyi nasıl çözeceği ise belirsizliğini koruyor.
Ekonomik gerekçeye daha yakından bakmak gerekiyor. 2023 yılında Türkiye’nin BRICS ile toplam ticareti, ana ticari ortağı olan AB ile toplam ticaretinin neredeyse %60’ı kadardı. Ekonomik açıdan BRICS, Türkiye için daha çok Rusya ve Çin anlamına geliyor. Bu iki ülke Türkiye-BRICS ticaretinin %87’sini oluşturuyor, ancak Türkiye’nin Rusya ve Çin ile ekonomik bağları oldukça asimetrik: Türkiye’nin bu iki ülkeye olan ihracatı, ithalatının yalnızca %15,7’sini oluşturuyor.
Bir de işin mali boyutu var. Türkiye’nin büyümesini finanse etmek için yabancı sermayeye ihtiyacı var, özellikle de ekonomi bu kadar zor durumdayken. 2002-2023 yılları arasında doğrudan yabancı yatırımların neredeyse %60’ı AB’den gelmişti. Türk mali sistemi Batı ile son derece entegre olmuş bir durumda.
BRICS’in Batı dünyasının finansal hegemonyasını azaltma arzusu Türk hükümetinde yankı buluyor. Ancak 2022 yılında Türkiye’nin dış ticaretinin (ithalat artı ihracat) %94’ü ABD doları ve avro cinsindendir. Bu da Türkiye’nin Batı ile uzun süredir devam eden ekonomik bağlarını tehlikeye atmadan BRICS ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek için sofistike bir strateji geliştirmesi gerektiği anlamına geliyor.
Ticaret ve Jeopolitik Artık Ayrı Dünyalar Değil
Ticaret ve jeopolitiğin farklı mantıklarla işleyen ayrı dünyalar olduğu iddia edilebilir. Ancak günümüz dünyasında ekonomi ve siyaset her zamankinden daha fazla iç içe geçmektedir.
Büyük güçler arasındaki rekabet küreselleşmeyi parçalıyor, ekonomik karşılıklı bağımlılık giderek daha fazla “silaha dönüştürülüyor” ve korumacılık artıyor. Bu da her iki dünyanın da en iyisine sahip olmak için net bir referans noktası ve kalkınma-dış politika bağını birbirine bağlayan sağlam bir kurumsal çerçeve gerektiği anlamına geliyor.
Türkiye BRICS grubunu Batı ile ilişkilerine “alternatif değil tamamlayıcı” olarak görmektedir. Yine de, üyeliğin gerçekleşmesi halinde, Batı ile uzun süredir devam eden ittifakını BRICS grubuyla kuracağı yeni ortaklıkla dengeleme konusunda hassas ödünleşmelerle karşı karşıya kalması muhtemeldir. BRICS üyeliği gerçekleşirse asıl soru, tüm taraflar için işe yarayacak bir kurumsal çerçeve oluşturmanın mümkün olup olmayacağı olacaktır.