Caravaggio ile tanışma hikayem Paris’te bir müzenin önünde upuzun bir kuyruk görmemle başlıyor. Müzenin Caravaggio’nun sınırlı sayıda tablosunu sergilemek adına yeni açıldığını kuyrukta bekleyenlerden duyuyorum.
Bologna Üniversitesi’nde sanat tarihi hocalığı yapan bir İtalyan beyefendiyle iki saate yakın konuştuktan sonra maalesef kuyruktan ayrılmak zorunda kalıyorum. Çünkü Caravaggio için dünyanın dört bir yanından gelen insanları, müze görevlileri sırayla içeri alıyorlar. Bu anlamlı tanışmadan yıllar sonra ilk defa kendisiyle Gündüz Vassaf’ın Ressamın İsyanı kitabıyla bir araya geliyoruz. Ancak daha hiçbir eserini yakından görebilmiş değilim.
Caravaggio’nun 105 adet tamamlanmış eseri bulunuyor. Çağdaşı hırslı ressam Rubens’in ise 1403. 38 yaşında hayatını kaybeden bir ressam için belki de 105 eseri normal bulabilirsiniz. Caravaggio’yu az sayıda ama öz açısından çok değerli birbirinden farklı 105 tablo yapmaya iten neydi? Bunu anlamak için ilk bulduğum uygun biletle elimde Gündüz Vassaf’ın kitabı Roma’ya uçuyorum.
Uçakta kitabı bitirmek üzereyken yazarın Caravaggio’nun ölümünü her geçen sayfada daha çok sorgulaması kafamı kurcalıyor. Onu capcanlı bir şekilde döneminin bu önemli şehrinde yaşarken zihnimde canlandırmak istiyorum. 21 yaşında mesleğinde en ileride olmak için taşındığı bu şehre doğru havada yol almaktayım.
Roma, Caravaggio’nun altın çağını yaşadığı şehir. Dönemin ünlü ressamları onun eserlerindeki inceliği ve detayları anlamak için durmadan atölyesine gelip çırağı Cecco’nun kapısını çalıyor. Cecco daha sonraları, Cecco del Caravaggio diye anılacak ve ustasından aldığı eğitimle onun tarzında tablolar resmedecek. Caravaggio’nun Tiber nehri kenarındaki anlamlı yürüyüşlerine, meydanlarda idam edilen insanları detaylıca izleyişine en yakından tanık olan insan kendisi.
İnsanların çektiği acılara karşı bir zaafı olduğunu düşünüyorum Caravaggio’nun. Peki bu onu kötü niyetli bir ressam mı yapıyor? Uçak piste tekerini dokundurduğunda Vassaf’ın büyük bir cesaretle ortaya attığı soru kafamda yankılanıyor: “Dante onu Cehennemi’ne koyar mıydı?”
Bu soruya inat Roma’da havalimanından çıkar çıkmaz San Luigi dei Francesi kilisesine doğru giden yolu adımlıyorum. Kilise bütün sakinliğiyle adeta beni ve benim gibi hafta içi öğlen ziyaretçilerini karşılıyor. Kilisenin ihtişamıyla o anda sarhoş olmuşken herkesin büyük bir huşuyla baktığı tabloya doğru yürüyorum. Yürürken yıllardır beklediğim kavuşmanın yaşanacağından bir yanım emin, diğer yanım ise hâlâ bunun nasıl olabildiğinin şüphesinde.
Derken büyüklüğü ve içine çeken kasvetinin bütün güzelliğiyle üç adet Caravaggio tablosu önümde beliriyor. Dante’nin cehennemine gelirsek, bu kadar özenle çizilmiş bir azizin üç farklı tablosu Dante’yi, “Caravaggio cehenneme layık değildir” düşüncesine ikna edebilir mi?
Karşısında durduğum tabloda tek bir azizin din tarihinde bahsi geçen üç farklı konusu işlenmiş (aşağıdaki görselde soldan sağa): İsa’nın Matta’yı yanına çağırması, Matta’nın (Matthew) melekle konuşması ve Aziz Matta’nın şehit düşmesi. Hristiyanlık için bu kadar önemli bir havarinin bu koyu karamsar tablolarda ne işi olduğunu anlamaya çalışıyorum.
San Luigi dei Francesi Kilisesi – Roma
Bir taraftan dini figürlerle arası iyi olmayan Caravaggio’nun kendisi ve herkesin dikkatini çeken burnunun dikine gidişi, diğer taraftan tabloların çok büyük bir bölümünü dini konularla süslemesi… Sanat tarihçileri Caravaggio’nun Azizleri resmederken kafalarındaki hareyi ya hiç resmetmediği ya da bazen çok silik bir şekilde eklediğinin altını çiziyor.
Caravaggio’nun azizleri kim mi dersiniz? Alain Le Ninèze’nin “Le dernier sommeil de Caravage” kitabını okurken onun azizlerinin kimler olduğunu anlamaya başlar gibiyim. Tiber nehrine atılmış bir hayat kadını, Vatikan’la ters düşmüş Giordano Bruno gibi cesur kişiler Caravaggio’nun azizleri…
Cecco’ya göre Caravaggio resimlerinde ölmüş kişileri resmetmek için Tiber nehrinde boğulmuş cesetleri belediyeden izinle toplayıp atölyesine getirirmiş. Aklımda bütün bu bilgiler bir film şeridi gibi geçerken Aziz Matta’nın heybetli üç resmi karşısında Caravaggio’nun Dante’nin dünyasında yerinin neresi olduğunu hâlâ çözemediğimi düşünüyorum.
Ertesi gün soluğu Palazzo Barberini’de alıyorum. Serginin bekleme alanındaki broşürde Narcissus tablosunu gördüğümde heyecanımı saklayamadan bütün eserleri kronolojik olarak geçip onun dönemine gelme hevesiyle ilerliyorum. Tablolara çarpmamak için özen gösteriyorum. Tam kafamı özenle resmedilmiş Rönesans tavanlarından kaldırıp karşı odaya baktığımda renkler kararmaya başlıyor.
Arka siyah fonların dramatize etkisine hakim odada herkes ağzı açık bir şekilde “Judith Holofernes’in Başını Keserken” isimli tabloya bakıyor. Bir öç olma hikayesinin resmi gerçekten bu kadar güzel ve büyüleyici olabilir mi? Karşısında Stendhal sendromunu iliklerime kadar hissettikten sonra tablonun arkasındaki o güçlü kırmızı renk, ben tabloya baktıkça kendini göstermeye başlıyor. Sanki Holofernes’in kanı bütün tabloya yayılmış ve onun ölümünden ortaya çıkan kan herkes için dökülmüş gibi hissediyorum.
Resim baktıkça detaylarını ele veriyor, gittikçe devleşiyor ve Judith’in o cesur ve kahraman hali bana Jean d’Arc’ı anımsatıyor. Caravaggio resimlerinde kadın kahramanlara yer vermekten asla çekinmiyor. O, cinsiyetlerin çok ötesinde ezilenin azizliğinin peşinde…
Judith Holofernes’in Başını Keserken
Sergiyi adımlamaya devam ediyorum ve Caravaggio kısmı bitiyor. Narcissus’u acaba göremedim mi, kaçırdım mı diye düşünürken oradaki görevliye hızlıca tabloyu hangi tarafta bulabileceğimi soruyorum. Görevli tablonun geçici bir süre Şangay’a bir müzeye gittiğini söylediğinde büyük bir hayal kırıklığına uğruyorum.
Ancak beni rahatlatan bir şey oluyor. Caravaggio kısmındaki tablolara geri döndüğümde Caravaggio’nun en azılı rakibi Giovanni Baglione‘nin meşhur resmini fark ediyorum: Kutsal Aşk ve Saygısız Aşk (Sacred and Profane Love). Bu tabloda Baglione, Caravaggio’nun suratını tabloda soldaki şeytan olarak gösterir ve ona dini bir tablonun nasıl olması gerektiğinin mesajını verir. Melek tablonun tam ortasındadır ve bütün heybetiyle tablonun ışığı altında boy göstermektedir. Caravaggio’nun bu atışmaya tepkisiz kaldığını düşünüyorsanız Amor Vincit Omnia (Cupid) isimli tablosuna bakabilirsiniz.
Kutsal Aşk ve Saygısız Aşk – Giovanni Baglione
Caravaggio’nun eserlerini zihnimde sindirmek için oturduğum bir bankta aklıma 38 yaşında ölen/öldürülen Caravaggio ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş şiiri geliyor: “Dante gibi ortasındayız ömrün…”
Caravaggio belki de sanatını icra ettiği müddetçe tepkileri çekeceğini ve erken yaşta öldürüleceğini biliyordu. 38 yaşına iddialı 105 tablo sığdırmış, birçok devlet büyüğü, din adamının tablo isteğini geri çevirmiş ve Malta şövalyelerince defalarca tehdit edilmişti.
Dini tablolarında, azizlerin bizim gibi insanlardan farklı olmadığını, onların da ölümlü olduğunu ve hayatlarının normal insanlardan farklı seyretmediğini cesurca göstermişti. Dini figürleri bir insandan farklı çizmemiş olmasına rağmen Roma’nın büyük kiliselerinde bu tablolar sergilenmeye hak kazanmıştı.
Şimdi Dante’nin yerine kendimi koyuyorum ve düşünüyorum: Bize gerçekleri bu kadar açıkça gösteren bir başka Aydınlanma Çağı ressamı var mı? Kendi kişiliğini ve hayat duruşunu Vatikan gibi bir kuruma dayatabilmiş kaç sanatçı aklınıza geliyor?
Caravaggio sırtındaki bütün yükleri tablolarına dayamış ve gönlü ferah şekilde Dante’nin cehennemine girmekten kaçmışsa da onun cennetine girebilir mi? Onun ölmeden önce söylediği bir cümleyi paylaşıyor ve aydınlık karanlık arasındaki yerinin neresi olduğunu karar verme yetkisini size devrediyorum: “Karanlığı derinlemesine kullanıyorum çünkü aydınlığı ancak o şekilde gün yüzüne çıkarabilirim.”
Kaynaklar:
Gündüz Vassaf, Ressamın İsyanı, Baskı 2 (İstanbul: Everest Yayınları, 2023), 423.
Alain Le Ninèze, Le Dernier Sommeil de Caravage, Baskı 2, (Ateliers Henry Dougier, 2022)