[voiserPlayer]
Dilan–Engin Polat çifti ile başlayan kara para aklama operasyonları bir süredir gündemi meşgul ediyor. En son 600 fenomenin daha Ticaret Bakanlığı tarafından kapsamlı bir şekilde incelendiği haberi manşetlerde yer aldı. Aslında Ali Yerlikaya içişleri bakanı olduktan sonra suç örgütlerine yönelik operasyonlar genel olarak hız kazanmış gibi görünüyor. Ancak bir anda zenginleşen ve kazandıkları parayı biraz da görgüsüzce harcayan internet fenomenleri kamuoyunda daha fazla dikkat çekiyor. Kara para aklama ve söz konusu fenomenlerin buradaki rolü son dönemde sıkça sorulan sorular arasında.
Kara para (dirty money), hukuka aykırı yollarla elde edilen para, mal ve değerlerdir. Aklama ise bu parayı yurt dışına çıkarmak veya paranın gayrimeşru kaynağını gizlemek, yahut meşru bir yolla elde edildiği izlenimini uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması anlamına gelir.
Kara para (kirli para) ifadesinde kirli çamaşır ve çamaşırhaneyle bir benzerlik kurulur. Benzerliğin kökeni ise Amerika Birleşik Devletleri’nde alkol yasağı olan 1920’li yıllara dayanır. Ünlü suç örgütü lideri Al Capone, yasa dışı faaliyetlerinden elde ettiği parayı, hukuka uygun bir işletme görüntüsüne sahip çamaşırhaneler üzerinden aklamıştı. Hukuka aykırılık, parayı kirli hale getirirken; aklama ise bu kiri “söküp atmaktadır.”
Her bir yasak, beraberinde suç örgütlerine yeni kazanç kapıları aralıyor. Bugünlerde alkol yasak değil, ancak uyuşturucu madde ticareti ve yasa dışı bahis, kara paranın ana gelir kaynaklarını oluşturuyor. Ayrıca fuhuş, kaçakçılık ve silah ticareti de önemli bir paya sahip.
Aklama yöntemlerinin sayısını söylemek ise zor. Fonların fiziken ülke dışına kaçırılması, smurfing denilen şirinler yöntemi, off-shore yani vergi cennetleri, kumarhaneler, paravan veya hayali şirketler ve sahte fatura yöntemi en popülerleri.
Örneğin şirinler yöntemi, bildirim yükümlülüğünden kurtulmak için eldeki paranın bölünerek çok sayıda kişi, yani “şirin” tarafından bankalara yatırılarak sisteme para sokulması anlamına geliyor. Bilindiği üzere, AB ülkeleri ve Türkiye güzergahındaki ülkelerde 10 bin avro ve üstü, yahut buna eşdeğer dövizi beyan etmeden taşımak yasak. 7-8 bin avro taşıtılan şirinler aracılığıyla bu yükümlülükten ve dolayısıyla yetkili makamların radarına girmekten kurtulmak isteniyor.
İnternet fenomenleri üzerinden ise yasa dışı paranın sahte fatura yöntemiyle aklandığını öğreniyoruz. Polat çiftinin mali müşavirliğini yapan tutuklu Ahmet Gün savcılıkta verdiği ifadede, bu yöntem ile çifte ait şirketlere yüklü miktarda para girişi olduğunu söyledi. Gün’ün niye böyle bir itirafta bulunduğuna daha sonra geleceğiz, ancak önce sahte fatura yöntemi nedir ona bakalım.
Sahte fatura, ithalat ve ihracat faturalarının olduklarından düşük veya yüksek gösterilerek aradaki farkın kara para aklamak amacıyla kullanılması işlemidir. Hayali ihracat veya ithalat da denilen bu yöntemde, değeri çok düşük veya hiç olmayan bir mal ihraç edilmiş gibi gösterilerek fatura düzenlenir. Fatura ya malın değerinin çok üzerindedir ya da aklanacak tüm miktara denktir. Örneğin, 20 bin avro değerindeki bir mal için 200 bin avro karşılığı fatura düzenlenerek aradaki 180 bin avro, ihracat geliri olarak sisteme sokulur. İşte güzellik merkezleri bu noktada devreye girmekte ve sahte faturaların düzenlendiği işletmeler olarak dikkat çekmektedir.
Aklama için güzellik merkezlerinin seçilme nedenlerinin başında bu işletmelerde genellikle nakit para kullanılması yer alıyor. Böylece, paranın takip edilmesi zorlaşıyor. İnternet üzerinden yapılan satışlar, çoğu zaman gerçek olmuyor. Karışık tedarik zincirlerinin bulunması da bu zorluğu artırıyor. Ayrıca, franchise vermeye uygun olmaları, cazibelerini artırıyor ve büyük miktarlarda para aklamayı kolaylaştırıyor.
Örneğin, Mali Müşavir Ahmet Gün’ün beyanlarına bakılırsa Polat çiftine ait Rise and Shine firmasının bir aylık cirosu 80 milyon TL’ye ulaşmış. İzleyenlerin hemen hatırlayacağı gibi Breaking Bad dizisinde para aklamak için oto yıkama tesisleri benzer nedenlerle tercih ediliyordu. Tabii ki bu paranın tamamı, kağıt üzerinde işletmenin sahibi gözüken kişiye kalmıyor. “Yıkamacının” payı, genel olarak yüzde 20 civarında. Pastanın büyüğü, kirli çamaşırların sahibine ait.
Sahte fatura yöntemi, suçtan kaynaklanan para ve malvarlığı değerlerinin, meşruiyet görüntüsü verilerek ekonomik sisteme sokulmasını sağlıyor. Bu ise suç işlemenin kazanç elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesine neden oluyor. Ayrıca, sahte fatura ve diğer aklama yöntemleri, suç delillerinin değiştirilmesi, gizlenmesi ve suçlunun kayrılması sonucunu doğuruyor. Bunu engellemek için devletler, kara para aklamayı suç olarak düzenliyor.
Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesinde de “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama”, kısaca kara para aklama suçu yer alıyor. Buna göre, alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini yurt dışına çıkarmak veya bu değerin kaynağını gizlemek veya meşru olduğu izlemini uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutmak 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılıyor. Yine, bu malvarlığı değerini bir suçtan kaynaklandığını bilerek satın almanın, kabul etmenin, bulundurmanın veya kullanmanın cezası 5 yıla kadar hapis cezası.
Son olarak, Ahmet Gün’ün neden itirafçı olduğundan bahsedelim. Anılan maddenin son fıkrası, etkin pişmanlık hükmünü düzenliyor. Buna göre, kara para aklama suçu nedeniyle kovuşturma başlamadan önce pişmanlığını dile getiren kişiler cezadan muaf tutuluyor. Kovuşturma, savcılık tarafından iddianame düzenlenip, kamu davası açılması anlamına geliyor. Yani polise veya diğer bir kolluk görevlisine yahut savcıya ifade verildiği sırada hâlâ etkin pişmanlıktan yararlanmak mümkün.
Ancak, pişmanlıktan söz edebilmek için suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlamak veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştırmak gerekiyor. Dolayısıyla, sadece pişmanım demek yeterli değil. Öyle anlaşılıyor ki Gün’ün açıklamaları da tahliye edilmesi için yeterli görülmemiş. Ancak nihai karar mahkemeye ait. Belki o zamana kadar bizler de “çamaşırların” gerçekte kime ait olduğunu öğreniriz.
- Bu yazı “Özgürlük için Friedrich Naumann Vakfı” ile işbirliği içinde yayınlanmıştır.