[voiserPlayer]
Geçtiğimiz günlerde İvme’de yayınlanan ve Kemal Büyükyüksel’in çevirdiği “Alternatif Sağ Tavşan Deliğine Düştüm” isimli yazıyı okuduktan sonra Türkiye’deki sosyal medyanın da benzer bir yapıya sahip olduğunu ve bu yapının algoritmalar aracılığı ile gençleri içerisine nasıl çektiğini düşündüm.
Özellikle son seçim döneminde BabalaTv’nin yaratmış olduğu etki, Jahrein ve Erlik gibi sosyal medya fenomenlerinin yönlendirmeleri ve Mustafa Sarıgül’ün TikTok videoları çok fazla konuşuldu. Ancak bu “tavşan deliği”nin içerisinde çok daha fazlası var ve aslında ABD’deki kültürel çatışmanın Türkiye’ye bir yansıması olarak devam ediyor. Bu sebeple günümüzde sosyal medya üzerinden şekillenen bu sağ dalganın ABD’deki gelişmelerden bağımsız okunmaması gerekiyor.
ABD’de özellikle Jordan Peterson ve Joe Rogan gibi isimlerin yaptığı podcastler ve Youtube vidoları üzerinden sosyal medyada yayılan anti-woke ve alt-right kültürünün Türkiye’de de benzer yansımaları mevcut. Jordan Peterson yalnızca ABD’de değil dünyanın her yerindeki genç erkekler tarafından ilgiyle takip edilen bir akademisyen. Verdiği tavsiyeler ve toplumun günümüzdeki sosyolojik yapısı ile ilgili yaptığı tespitler oldukça ilgi çekiyor. Ancak özellikle LGBT ve trans hakları aktivizmi konusundaki eleştirileri geniş bir kitle tarafından sahipleniliyor.
Red Pill Akımı Nedir?
Peterson’ın bir diğer odaklandığı nokta ise “Red Pill” olarak bilinen bir akım. Bu hareketin takipçileri Red Pill’in kadın-erkek ilişki dinamiklerini inceleyen bir felsefe olduğunu iddia ederken temsilcilerinin bir çoğu, savlarını evrimsel psikolojinin bulgularına dayandırıyor. Kadın ve erkek ilişki dinamiklerinin geleneksel rollerden bağımsız olmadığını, günümüz dünyasındaki feminist hareketlerin ve cinsiyet rollerini tartışmanın kendi deyimleri ile “zırva” olduğunu, erkeklerin maskülen özelliklerinin ön planda olması gerektiğini öne sürüyorlar. Kadınlar konusunda başarısız olan yirmili yaşlarının başındaki bir çok erkeğin takip ettiği bu akım, aynı zamanda erkeklerin kendisini geliştirmeleri yönünde tavsiyeler de veriyor.
Jordan Peterson akademiden geliyor olması hasebiyle daha çok tanıyor, ancak kendisi buzdağının yalnızca görünen kısmı. Buz dağının arkasına baktığımızda Red Pill akımının asıl “fikir babası” olarak karşımıza çıkan kişi Rollo Tomassi’dir. Rollo Tomassi’nin yazdığı Rational Male kitap serisi bu akımın adeta kutsal kitabı olarak kabul edilmektedir. Tomassi, özellikle Peterson’a göre çok daha radikal ve sert görüşlere sahip olmasının yanı sıra sosyal medyada oldukça tanınan isimlerle de yayınlar yapıyor. Bu yayınların genç erkeklerin fikir dünyasına yaptığı etkinin yadsınmaması gerekiyor.
Özellikle Red Pill akımından beslenerek çok daha popüler olan ve bir noktada reaksiyon alarak popülaritesini artırmak ve bunu ticari kazanca dönüştürmek için çizgi dışında açıklamalarda bulunan Andrew Tate gibi isimler de yine kendisini bu red pill akımına dayandırıyor. Red Pill akımını takip eden erkeklerin büyük bir çoğunluğunun ABD’de Joe Biden karşıtı ve Trump seçmeni olduğu net bir şekilde göze çarparken, 4chan ve Reddit gibi mecralarda da meme’ler aracılığıyla bu tarz paylaşımları yayarak daha fazla insana ulaşıyorlar.
Amerika’da 2016 yılındaki seçimleri kazanarak başkanlık koltuğuna oturan Trump’ın bir kültür çatışmasını tetiklediği yadsınamaz bir gerçek. Ancak özellikle 2020 seçimlerinde Joe Biden’a karşı yarışan Trump’ın kampanyası sırasında bu çatışmanın şiddeti giderek arttı. Türkiye’de ise özellikle son 2 yılda Twitter ve Ekşi sözlük gibi karşılıklı etkileşimin yoğun olduğu mecralarda seküler-milliyetçi ancak ahlaki konularda muhafazakâr sağ söyleme sahip kullanıcılar ile kendisini progresif olarak nitelendiren sol liberal söyleme sahip kullanıcılar arasındaki gerilimin dozu da sürekli olarak arttı.
Bu gerilimin taraflarından biri olan yukarıda bahsedilen seküler-milliyetçi ve ahlaki muhafazakâr grubun fikirlerinin büyük bir kısmı, sosyal medyadaki bu Red Pill çevresinde gelişen kültürden besleniyor. Sadece Red Pill ile kısıtlanmaması gereken bu alt-right sağ siyaset söylemi, popüler yayıncılar aracılığı ile de geniş kitlelere ulaşıyor.
Red Pill akımının Türkiye’de de elbette temsilcileri bulunuyor. Özellikle Erkek Adam bloğu olarak bilinen blog, Rollo Tomassi, Jordan Peterson ve bir çok diğer Red Pill kanaat önderlerinin yazılarını çevirerek bu görüşlerin yayılmasına ön ayak oluyor. Buna ek olarak Dr. Redpill ya da Cenk Hoca gibi YouTuber’lar da yine takipçilerine bu akımın görüşlerini sunuyor ve binlerce kez izleniyorlar.
Yeni Nesil Sağ Siyaset ve Sosyal Medya
Red Pill akımını takip eden kullanıcıların ortak olarak takip ettikleri bir çok yayıncı ve sosyal medya fenomeni bulunuyor. Akla ilk gelen isimlerin Erlik ve Jahrein olmasına karşın bu iki isme ek olarak Cavs Karahanlı, Purplebixi, Burhi ve Efe Aydal gibi diğer sosyal medya fenomenleri de yine aynı çerçevede benzer yayınlar ve paylaşımlar yapıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday belirleme sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tepkilerin hararetinin artmasına yardımcı olan bu isimler, aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’na yönelik muhalefetin sağ kanadından gelen eleştirilerin de kaynağında bulunuyorlar. Bu grubun makbul Cumhurbaşkanı adayı olan Mansur Yavaş’ın adaylık sürecinde çekingen kalması ile birlikte Sinan Oğan’a yönelik ilginin artması ve bir çoğunun Zafer Partisi’ne destek verdiğini açıklaması bizlere siyasi pozisyonları ve insanları yönlendirdikleri siyasetçiler açısından da açık bir ipucu veriyor.
Nihat Genç’in ve Veryansın TV kanalının da bu yayıncılar ile yakın ilişki içerisinde olduğu göze çarpıyor. Milliyetçi duyguların ön plana çıkartıldığı, sığınmacı karşıtlığı ile safların sıkılaştırıldığı, kendileri gibi düşünmeyenlerin genel olarak “uncool” olarak etiketlendiği bir anlatı, toplumda gençler arasında bir karşılık bulmuşa benziyor.
Türkiye’de milliyetçiliğin her zaman için makbul bir ideoloji olduğu herkesin malumu olan bir gerçek. Ve bir çok farklı çeşitte milliyetçilikler sürekli karşımıza çıkıyor. Yukarıda bahsedilen grup daha çok şehirli, seküler ve hatta yer yer din karşıtı söylemlere sahip olsalar da, buna ek olarak daha muhafazakâr ve milliyetçi bir söylem iktidar kanadı tarafından da yayılmaya başlandı.
Özellikle giderek artan İttihat ve Terakki paylaşımları milliyetçi ve muhafazakâr damara yönelik safları sıkılaştırmayı, seküler milliyetçi bir figür olan Atatürk karşısında Enver ve Talat Paşalar gibi isimleri ön plana çıkartmayı amaçlıyor. Kutlu Kağan Dalkılıç, Milliyetçi Odak’daki yazısında bu durumu Neo-Enverizm olarak tanımlıyor. Milliyetçi-muhafazakâr bir söyleme dayanan Neo-Enverizm ve yukarıda bahsettiğim daha seküler milliyetçi sağ hareket, iktidarın devamlı sürdürdüğü kültür savaşında kullanışlı aparatlarına dönmeye müsait.
Özellikle seçimlerin kazanılmasının ardından Erdoğan’ın halka seslenişi sırasında muhalefete karşı “bunlar lgbtci” çıkışı ve seçim döneminde yine sosyal medyada muhalefet bloğuna yönelik oluşturulan ABD’deki sol-liberal woke kültürünün Türkiye temsilcileri oldukları algısı, bu kültürel savaşta iktidarın konumlanmasının ve sosyal medyadaki sağ dalganın ne kadar etkili olduğunun birer kanıtı olarak göze çarpıyor.
ABD’deki alt-right akımının bir diğer özelliği olan komplo teoriciliği elbette Türkiye’ye de sirayet etti. QAnon gibi oluşumlar aşı karşıtlığı, pandeminin ve yeşil dönüşümün büyük bir planın parçası olduğu gibi bir çok anlatıyı yaydı. Hatta bu anlatılar, seçmenleri arasında Trump kültünün ABD’de bir “anti-establishment hero” yani düzen karşıtı kahraman haline gelmesini sağlayarak 2021 yılındaki kongre binası baskınına giden yolu döşeyen temel yapıtaşlarından oldu.
Bu komplo teorilerinin Türkiye’deki temsilcileri olarak özellikle Aytunç Altındal ekolünden gelen Ertan Özyiğit ve son dönemde popülaritesi artan Hamza Yardımcıoğlu gibi isimler ön plana çıktı. Tıpkı ABD’deki gibi aşı karşıtı ve “büyük plan” söylemlerini tekrar eden bu isimler, aşı karşıtı “Büyük Uyanış Mitingi”nin düzenlenmesine ön ayak olan Abdurrahman Dilipak, Bilgehan Bilge ve Erkan Trükten gibi isimlerle de bağlantılı.
Hatta 2023 seçimlerinde Erkan Trükten bağımsız cumhurbaşkanı adayı oldu ve imza sürecinde Ahmet Özal’ı geride bırakarak 2589 imza topladı. Bu isimlerin takipçileri yukarıda bahsedilen diğer iki gruptan da ayrı olarak daha muhafazakâr ve İslami eğilimlere sahip. Nafaka ve İstanbul Sözleşmesi karşıtı olan bu grup sosyal medyada bu alanda özellikle paylaşımlar yapıyorlar. Özellikle Yeniden Refah Partisi’nin bu grup içerisinde bir noktada muteber olduğunu ve mitinge katılanların bir çoğunun Yeniden Refah seçmeni olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni Bir Siyaset Modeli
Aslına bakarsanız sosyal medyayı detaylı takip eden çoğu kişi bu bağlantıları fark ederek yukarıdaki çıkarımları yapabilir. Burada asıl sorulması gereken soru, gençler bu tavşan deliğine hem Batı dünyasında hem de Türkiye’de neden düşüyorlar? Özellikle Redpill camiasının ileri gelenleri günümüz erkeklerinin çoğunun bir rol modeli olmadığını ve kendilerinin onlara yol gösterdiğini söylüyor. Özellikle genç erkekler de bu kişileri kendilerine bir abi, bir baba rol modeli olarak alıyorlar. Bu hiç tanımadıkları ama sosyal medyada gördükleri, izledikleri insanları bir rol model olarak almalarının sebebi aslında daha derinlerde yatıyor.
Feminist ideolojinin tüm ana akımda yer etmesinin ardından erkeklerin sorunları ve problemleri daha geri planda kaldı. Bunu söylemek bile bir noktada “kadınların sorunlarının yanında erkeklerin sorunları devede kulak” tarzı tepkileri üzerine çekiyor. Ancak özellikle asosyalliğin ve ekran bağımlılığın giderek arttığı, pandeminin de etkisi ile sosyal anksiyete sahibi olan, bir arkadaş grubu edinemeyen ve istediği halde bir kız arkadaşı olmayan genç erkekler, kendi sorunları hakkında konuşan birilerini gördüklerinde onlara yöneliyorlar.
Bu noktada kendilerini bir gruba ait hissediyorlar ve yalnızlık hissinden bir nebze de olsa kurtuluyorlar. Incel (İstemsiz Bekârlar) olarak adlandırılan gençlerin bazıları da bu kişiler tarafından verilen tavsiyelerle kendilerini geliştirmek için bir motivasyon kaynağı buluyorlar. Belki bu kadar ile sınırlı kalsa bu derece dikkat çekmeyecek bir konu olabilirdi bu. Ancak sağ ideolojiye ait fikirler, bu kişilerin zihinlerine, sanal alemde dönen muhabbetler ve siyaset üzerine yapılan konuşmalar ile işleniyor.
Ülkemizde ise giderek artan yoksulluk zaten sosyalleşmekte zorluk yaşayan gençlerin daha da zorlanmasına sebep oluyor. Arkadaşları ile bir kafeye gidip oturmak bile büyük bir maliyet ve çoğu genç ailesinin durumu elvermediği için sınavı kazandığı halde şehir dışında üniversiteye gidemiyor. Böyle bir ortamda genç birisi sosyal medyada gördüğü bu kişileri izleyerek sanki bir arkadaşını dinliyormuş, onunla sohbet ediyormuş gibi hissedebilir. Youtube, Twitch ya da Discord’daki yorum kısımlarında ve forumlarda kendisi ile aynı “klan”a ait kişiler ile etkileşime girme şansı elde edebilir.
Ana akım medya ve siyasetçilerin kendisini temsil etmediğini düşünen bu gençler, son seçim ile birlikte 20 küsür yıldır devam eden Erdoğan iktidarının devrilemeyeceğini kabullenerek pesimist bir havaya büründüler. Bu pesimist hava ile içlerinde biriken öfkeyi “köhnemiş” olarak tabir ettikleri ana akım siyasetçilere yönlendirdiler.
Örneğin bu gençler tarikat yurduna zorla gönderilip ibadete zorlandığı için intihar eden Enes Kara hakkında tek kelime etmeyen Kılıçdaroğlu’na karşı, bu konu hakkında belgesel yapan Erlik ile arasında bağ kuruyor. Böylece kendisinin ya da çevresindekilerin benzer sorunu yaşadığı bir konuda konuşan Erlik, o kişi için bir arkadaş, bir dost ve sözüne inanılabilecek birisi haline geliyor. Bir başka örnek vermek gerekirse dinden çıkan bir genç, ailesi ile yaşadığı bir problemle ilgili çevresi ile konuşamıyor ya da bu sorun hakkında konuşan bir siyasetçi olduğunu düşünmüyor. Bu sebeple Efe Aydal’ın videolarını izliyor, canlı yayınlarında ona bu konu hakkında sorular soruyor ve cevaplar arıyor.
Normalde yoksulluğun bu derece arttığı bir noktada sol siyasetin daha avantajlı olması gerekirdi. Ancak kimlik siyasetine sıkışmış olan sol, bu umutsuz ve dayanacak bir nokta arayan gençlere yönelik herhangi bir cevap sunamıyor. İnsanların sorunlarına cevap verebilecek ve yoksulluk-asosyallik sarmalından kurtarabilecek, ancak toplum kesimlerini de dışlamayan yeni bir anlatı inşa etmek gerekiyor.
Bu gelecekten umutsuz, yoksullukla boğuşan, 2020’li yılların koşullarının getirdiği sorunlara sahip gençlerin yürekten inanabileceği, sırf vaat olsun diye değil, gerçekten bazı sorunlara cevap olsun diye söylenmiş sözlere ihtiyacımız var. Herkesi kapsayan ancak sırf kapsayıcı olmak için içi boş ve duruşu olmayan bir yapıya dönüşmeyen bir merkez siyasete ihtiyacımız var. Bu merkez siyaset ihtiyacının giderilmemesi durumunda önümüzdeki beş yılda daha marjinal fikrin daha yüksek sesle savunulduğu bir dönem yaşayabiliriz.