[voiserPlayer]
Mayıs ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından seçimi kaybeden taraf olan Millet İttifakı partileri, “iç değerlendirme” süreci başlattı. İttifakın kaptan köşkünde oturan CHP’de Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifası için baskı oluşturulurken ittifakın diğer kaptanı olan İYİ Parti, Haziran ayında yaptığı açıklamayla ittifakın seçimle sınırlı olduğunu belirterek Millet İttifakından ayrıldığını duyurdu. CHP listelerinden milletvekili seçilen DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti milletvekilleri kendi partilerine döndü. İttifakın diğer iki bileşeni olan Saadet ve Gelecek Partileri ise ortak bir meclis grubu kurdu. Kulislerde Deva ve Demokrat Partinin de ortak grup kuracağı bilgisi dolaşıyor. Millet İttifakında yaşanan bu çözülmeyi, geçtiğimiz aylarda Demokrat Parti’den istifa eden DP Eski Parti Sözcüsü ve Akademisyen Neslihan Çevik’e sorduk.
Geçtiğimiz aylarda Demokrat Parti’den istifa ettiniz. Vekil adayı gösterilmediğiniz için istifa ettiğinize dair bazı iddialar ortaya atıldı. İstifanızın arkasında ne yatıyor?
Küçük bir pencereden bakmadım ben olaya, yani sadece vekillik için değil. Çünkü sonuçta siyaset her zaman risk işidir. Ama insan verimli olmadığını hissettiği bir yerde de olmak istemiyor. İki senelik bir dönem yaşadım orada. Parti sözcüsü oldum, ön plandaydım ve biz sürekli kadınlardan bahsettik değil mi? İkinci yüzyıl dedik, dijital dönüşüm dedik, gençler dedik. Dolayısıyla listelerde ben kendi adıma da şöyle bir hayal kırıklığı yaşadım. Bu kadar kadın demişken, bu kadar genç demişken, teknoloji demişken, İstanbul sözleşmesi diye çırpınmışken neden üç tane erkeği bir listeye koydular diye düşünmedim değil tabii. Yani bu durum benim için siyasete dair bir umut kırıklığı ve bir hayal kırıklığı oldu mu, oldu. Bunu söyleyebilirim.
Seçimden sonra altılı masa çok hızlı bir şekilde dağıldı. Siz bu dağılmayı nasıl yorumluyorsunuz? Altılı masa çok mu elitist bir projeydi, o yüzden mi dağıldı?
O yüzden dağıldı diyemeyiz ama bu onun özelliklerinden biri miydi? Belki de öyle olduğu söylenebilir. Aslında dağılması, yani şu an yaşanan süreç çok sürpriz olmadı. Çünkü bütün süreç boyunca beraberiz dedi altılı masa ama o beraberliği icraatta göremedik. Masadan kalkıldı oturuldu, başka bir lider çıktı kriz olur dedi, öbürü başka bir şey dedi. Ve seçimden sonra da bu açıklamalar devam etti. Üstelik de yerel seçimlere gidilecek. Dolayısıyla seçmenin de gözünde bu dağınıklık, seçimin kaybedilmesinin sebeplerinden biri oldu. Bence en önemli sebeplerinden biri. Bunlar kendi aralarında anlaşamıyorlar. En ufak bir şeyde kavga dövüşe tutuluyorlar. Bir at pazarlığı içindeler gibi bir görüntü oluştu ve bu görüntü maalesef de devam etti. Şimdi seçmen “yani zaten biz bunu görmüştük” demiştir. Bunun böyle olacağını biliyorduk, iyi ki de oy vermemişiz diyen olmuştur diye düşünüyorum.
Şu an grup kurma ile ilgili bir sürü şeyler oluyor. İç hesaplaşma deniyor. Kardeşim sen iç hesaplaşmanı yap. İşte Ak Parti de yapıyor iç hesaplaşmasını. Ama aradaki farka bak. Mesela Tayyip Erdoğan, İstanbul ile ilgili konuşuyor, 94 ruhuna geri dönelim diyor. Kayıplarımız var, niye bu kayıplar oldu diyor. Şimdi onlar da bir ittifak. Üstelik onların ittifakı bizimkinden daha karışık bir ittifak. Yani NATO’cusu var, anti NATO’cusu var, HÜDAPAR’ı var, MHP’si var, Yeniden Refah’ı var. Ama onların cephesinden baktığımda böyle bir kakofoni, böyle bir kargaşa görmüyorsun. Bizimkilerin bunu bu kadar kamusal alanda yapması yanlıştı. Ve o bir güvensizlik oluşturdu insanlarda.
Altılı masada seçim döneminde kampanyalarda şunu gördük: CHP birazcık sahadaydı ama sanki diğer parti örgütlerinin ana lider olan CHP ile ilişkileri çok dar kapsamlı kaldı. Bunun sonuçları ne oldu sizce?
Şimdi her yer için, her bölge her il için bunu söylememiz doğru olmaz. Ama benim de duyduğum ve bazı yerlerde gördüğüm bir senkronizasyon problemi olmuş gibi gözüküyor. Tabii burada şöyle bir şey var. Aslında bu Ankara, İzmir ve İstanbul listeleri kesin seçilecek yerler hikâyesi oldu. Bu durum o insanları sanki çalışmaktan biraz alıkoydu. Yani nasılsa ben seçileceğim, insanlar böyle bir iki şey yaptılar ama gerçekten sahada atlarını koşturacak, ter akıtacak kadar hepsi çalışmadı gibi geldi bana. Bunu da duyduk ara sıra, üstelik mesela Doğu’da kuvvetli olan isimleri tutup Ankara’dan İstanbul’dan koymak zaten bir stratejik hataydı. İşte onun için at pazarlığı diye baktı insanlar buna, anlatabildim mi? Sen o bölgede kuvvetli olan adamı oraya koyacaksın ki o adam orda çalışsın. Zaten ismi var, zaten kazanır ama işte risk almak istemediler. Öyle olunca tabii CHP seçmeni de kızdı. Kendisiyle ideolojik olarak, tarihsel olarak uyuşmadığını düşündüğü isimleri kendi omuzuna alıp seçmiş oldu, öyle değil mi?
Üstelik bu işte zaten bir hayal kırıklığı oldu. İki parametre var burada. Bir, sen zaten CHP seçmeni üzerine yük bindiriyorsun. İki, bu kadar ikinci yüzyıl, yenilik, değişim, demokrasi, parlamenter sistem, kadın hakkı, teknoloji diyorsun. Bu ikisi bir araya geldiğinde o zaman stratejiyi senin düşüncelerine daha evrensel destek bulabilecek insanların üzerine kurman gerekmiyor muydu? Gerekiyordu, en azından büyük şehirler için; yani Ankara, İstanbul, İzmir için daha heyecan yaratacak isimleri ön plana koymaları lazımdı. Bu da altılı masa adına bence bir kayıp oldu. Çünkü listeler açıklandı. Hiç kimsede hiçbir heyecan yoktu. Ama bir taraftan bakıyorsun meclis notere döndü bu cumhurbaşkanlığı sisteminden dolayı, meclisin hakikaten bir gücü yok. Şimdi çoğunluk da karşı tarafta olunca hiçbir gücü kalmadı. Üstelik mecliste çok kaliteli isimler de var. Türkiye için çok güzel işler yapabilecek insanlar var. Ama ekseriyetine baktığımızda eğer bu bir satranç oyunuysa bir kraliçe, bir fil, bir at yok. Daha ziyade erler var.
Deva Partisi eski İstanbul İl Başkanı Erhan Erol’un altılı masa için yaptığı açıklamaları nasıl yorumluyorsunuz?
Deva özelinde tabii bunu bilemiyorum. Ama şu bir gerçek ki bu süreçte biraz daha tavan siyaseti uygulandı. Üç tarz siyaset var kanımca. Bir tavan siyaseti var, atama dediğimiz bir taban siyaseti var. Partilerin kendi teşkilatıyla olan süreçte bir de vatandaşın siyaseti var. O da hakikaten millete yönelik somut bir şeyler yapmak, milletin beğendiği, arzu ettiği, özellikle bölge bölge. Anadolu’yu da düşünürsen, gerçi büyük şehirler için de öyle, o bölgenin, o şehrin dokusuna uygun tipler aday göstermek. Bu biraz daha vatandaşın siyaseti.
Burada tabii şunu da göz ardı etmemek lazım, haksızlık etmemek anlamında. Eleştirelim tabii ama gerekli şeyleri de söyleyelim. 50+1 sistemi olduğu için zaten bir birliktelik oldu. Sanırım o zorunluluğun getirmiş olduğu bir takım da sıkıntılar yaşandı. Ama genel olarak baktığımızda vip odalarında belirlenen isimler oldu. Meclise girenler şimdi mesela, Türkiye’nin bu kadar problemi var, ne duyduk şimdiye kadar muhalefetten? Fransa cayır cayır yanıyor, işte Zelenski buradaydı, NATO İsveç gündemi var ama muhalefetten ne duyuyoruz Allah aşkına? Yön gösterici bir şey duyabiliyor muyuz?. Tamam, çok gücü yok ama gündeme taşıması gerekmiyor mu? Birtakım şeyleri en azından bilgilendirme anlamında, bir dikkat çekme anlamında… Ama nerede?
Liyakat gerektiren konularla ilgili hakikaten bilgisi olan kaç kişi var bilmiyorum. Doğrusunu isterseniz birkaç çok iyi isim var ama onun dışında biraz erlerden oluşuyor. Bu durum işte o tavan siyasetinin bir sonucu oldu. Türkiye siyasetinin genel patolojilerinden bir tanesi bu zaten. Onun için siyasi partiler kanunu çok önemli. Yoksa bu sistemin mantalitesi gereği her şey gerçekten de genel başkanların iki dudağının arasında oluyor.
Demokrat Parti ve Deva’nın mecliste ortak grup kuracağı ile ilgili kulis bilgisi dolaşıyor. Siz bu grubun kurulmasını nasıl yorumlarsınız? İki parti birbiriyle uyum içerisinde çalışır mı?
Ben bunun pek ihtimal dahilinde olduğunu düşünmüyorum. Şu an konuşuluyor olabilir. Belki tabana mesaj veriliyordur. Bir momentum yaratılmaya çalışılıyordur. Ama tabii bilemem ne olur, şu anki hissiyatım veya gözlemim pek olası olmadığı yönünde.
Siz beş senedir siyaset yapıyorsunuz. Siyasi yaşamınıza başlarken neyi ümit ederek başladınız ve Demokrat Partiden istifa ettikten sonra siyaseten ne buldunuz?
Ben siyasete başladığımda zaten belli bir kariyerim vardı. Kendi kariyerim bana bir noktada şunu gösterdi. Ben bir politika üretiyorum, siyasa üretiyorum, bir şeyler yapıyorum ama bunların hayata geçmesi için politik erk, en son ve en önemli nokta. Dolayısıyla bütün o birikimleri kullanabilmek istedim; gençlerin istihdamı için, kadın hakları için, daha güzel bir ülkede yaşayabilmemiz için, birtakım idealleri ortaya koyabilmek için. Bir fırsat olarak gördüm. Siyaseti bir alan olarak gördüm. Siyasetten çıkarken de hâlâ siyasetin değişim alanı olduğunu düşünüyorum ama şu an galiba zamanı değil. Çünkü bir taraftan eski ve yeni nesil gizli çatışma yaşıyor, öte yandan o eski nesil hâlâ çok geleneksel parametrelerle düşünüyor.
Siyaset konusunda hala ideolojik şeyleri aşamıyoruz. Milletin bu kadar ekonomik derdi var. Gelen zamlar sen MHP’lisin sen milliyetçisin sen liberalsin diye ayırıyor mu, ayırmıyor. Ve o siyasi, ideolojik kimliklerin üstünde konuşan kimse yok. Gerçekten milletin derdine düşüp dertlenen yok, herkes kendi partisinin derdinde gibi geliyor bana. Bu benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Bu durum zaten hep böyleydi diyebilir insanlar tabii ki. Ama o zaman hiçbirimiz hiçbir şey yapmayalım. Yani en azından onu tecrübe etmiş oldum. Olanaklar da var, aslında yapılacak çok şey var. Umutsuz vaka değil ama belki şu an zamanı değil. Suyun biraz daha kaynaması lazım galiba.
Bir akademisyen olarak Türk siyasetini nasıl yorumluyorsunuz? Demokrat Partiyi, Demokrat Partinin iç bileşenlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Demokrat Parti kendini merkez sağ olarak tanımlıyor. Türkiye’nin de bir merkez sağ ihtiyacı hakikaten var. Aslında AKP’nin yükselişi de, 2002 dönemlerini düşünün, kendini bir İslamcı parti gibi değil, bir merkez sağ partisi gibi konumlandırarak oldu. AKP uzun süre, Gezi’ye kadar diyelim, aslında bu tavırdaydı. AB ilişkilerine dair söylediği şeyler, namus cinayetine indirimlerin kaldırılması, kadınlarla ilgili, ekonomiyle ilgili diğer gelişmeler… Bir merkez sağ görüntüsü vardı.
Sonra koşullar değişti. Bir değişim yaşandı. İyi Parti de merkez sağa talip oldu. Ama içini tam dolduramadı. Demokrat partinin işte böyle bir fırsatı vardı ancak o da fırsatı değerlendiremedi. Küçük bir işte eskiden kalan böyle bir tarzla devam etmeyi seçti. Şu anda Demokrat Parti’nin meclise soktuğu üç vekilin yaş ortalaması 60. Demokrat Parti yeni nesilden bahsediyor, milyonlarca seçmen var, merkez sağı dirilteceğim diyor, peki nasıl yapacaksın? Ben pek umut görmüyorum.
Maalesef tarih bazılarını öne çıkarırken bazılarının üzerine toprak örtüp duruyor. Demokrat Parti o toprağı kaldırabilirdi. Genel başkan da genç ama galiba sadece yaşla da ilgili değil. Biraz tavırla ilgili. Çok genç olup genç bir hayat tarzı yaşamayabiliyorsun. Yani sosyolojik olarak da ben Türkiye’de ciddi bir değişimin olduğunu ama bunun henüz siyasete yansımadığını düşünüyorum. Ama yansıyacak. 2000’lerin başında öyle oldu. O nedenle bu kadar uzun süre ayakta kalabilen bir iktidar oldu. Bir değişim dalgası gelecek bence. Onu belki bu seçimlerde görmedik ama bu sosyolojik değişimin olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece siyasete “translate” olmadı diyelim. Henüz oraya kendine eklemleyemedi.
Bu durumda muhalefetin çokça suçu vardı. Niye? Çünkü insanların birçoğu kerhen Ak Parti’ye oy verdi. Onun için zaten MHP’ye kayış oldu. Mesela niye MHP’ye kayanlar Millet İttifakını tercih etmedi. Bu çok önemli bir soru. Demek ki mevcut iktidardan memnun değil. Onun için MHP’ye kayıyor ama MHP mevcut iktidarın içinde, o yapının içinde. Neden biz bu insanları Millet İttifakı olarak “Gel kardeşim bizimle beraber bu yolu yürü, bu yolun sonunda şöyle güzel bir şey var” diye ikna edemedik? Demek ki biz bir seçenek olarak kendimizi yeterince ortaya koyamadık. O güveni sağlayamadık. Ama bu o değişimin olmadığı anlamına gelmiyor. Bence sosyolojik olarak o değişim geliyor. Muhtemelen yeni aktörler oluşacak. Önümüzdeki süreçte iktidarın kendi içinde ciddi dönüşümler olacak ve muhalefeti temsil edecek yeni bir şeyler ortaya çıkacak. Çünkü mevcut liderler artık yeterli değil. Çoğunun zaten yaşı ilerledi, 60 yaşın üzerindeler.