Asterisk2050 Projesi Türkiye’de karanlıkta kalmış iklim politikalarını gün yüzüne çıkarmak için siyasi partilerin konu hakkındaki görüşlerini bu raporda bir araya getirdi. Türkiye, Akdeniz Havzası’nda bulunması sebebiyle iklim kırılganlığı oldukça yüksek olan bir ülke. Fakat, bölgesindeki diğer ülkelere nazaran bu durum ile mücadele etme isteği hem devlet kademelerinde hem de siyasi partilerde aynı ölçülerde değil.
Bununla birlikte, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma algısı çevre ve kalkınmanın zıt yönlerde hareket ettiğini varsaydığı için sürdürülebilir kalkınma gündeminin siyasi parti politikalarına yerleşmesi oldukça zor gerçekleşiyor. Küresel anlamda iklim politikalarına liderlik eden Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin bölgesel ve siyasi ilişkiler içinde bulunduğu Avrupa Birliği’nin yeni politika ajandası olan Yeşil Mutabakat’a göre ise durum böyle değil. Bu yeni nesil kalkınma modelleri, çevre ve kalkınmanın artık aynı anda konuşulduğu, ekonomi ve çevrenin bilhassa hemzeminde tartışılması gerektiğini vurguluyorlar.
Türkiye, yalnızca iklim politikalarını ve sürdürülebilir kalkınma ajandasını belirlemek adına değil, medeni dünya koşullarına uyum sağlamak adına da bu süreçleri değerlendirmeli, rasyonel bir
tavırla tartışarak uluslararası sistemde konumunu sağlamlaştırmalı.
Giriş
İklim politikaları günümüzde sıkça karşılaşılan bir kavrama dönüştü. Öyle ki, politika yapım süreçleri artık iklim göz ardı edilerek yapılamıyor. İklim konusu uluslararası sistemin hem temel dinamiklerinden biri hem de bu seviyedeki aktörlerin ajandasının üst sıralarında yer almaya başladı.
Birleşmiş Milletler temel ilkelerinde de görüldüğü üzere, nesiller arası adaletin sağlanması ve sürdürülebilir bir gelecek inşası için iklim krizi ile mücadele esas kabul edildi. Bu bağlamda, 1994 yılından itibaren düzenli olarak İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı adı altında iklim krizine karşı uluslararası bir mücadele verilmeye çalışılıyor. Ülkeler, bu toplantılara katılarak küresel bir iş birliğinin zeminini hazırlarken aynı zamanda ulusal katkı beyanları üzerine tartışıyorlar. Yani, iklim politikaları artık ulusal sınırların ötesinde kolektif bir hareketin ürünü olmayı başardı.
Buna ek olarak, bölgesel düzeyde de iklim politikalarının hız kazandığı görülüyor. Bunun en önemli örneği de Avrupa Birliği tarafından 2019 yılında tanıtılan Yeşil Mutabakat. Avrupa Komisyonu Yeşil Mutabakat çerçevesinde ekonomi, uluslararası ticaret, enerji, güvenlik ve insan hakları politikalarını iklim eylemlerine uygun hale getirmekte; bu süreçte ekonomik refah, döngüsel ekonomi ve yeni teknolojileri ön planda tutmaktadır. Avrupa Birliği Komisyon raporları; 2030 yılına kadar sera gazında 1990’a göre %40 oranında bir düşüş, toplam enerji tüketiminin %32’sinin de yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasının planlandığını ortaya koyuyor.
Buna ek olarak, Yeşil Mutabakat çerçevesinde planlanan hedeflerin gerçekleşmesi için yıllık ortalama 175 ile 290 milyar Euro arasında bir yatırım bütçesi belirlendi. AB Konseyi bu sürecin yalnızca Birlik girişimleri ile başarılı olamayacağını ve küresel bir eylemin gerçekleştirilmesini vurguluyor. Bu bağlamda, öncelikle çevre ve partner ülkeler ile iş birliği, daha sonra hiçbir ülkenin geride bırakılmadığı bir yeşil dönüşüm tasarlanıyor.
Rapor dosyayının tamamına ulaşmak ve pdf olarak indirmek için buraya tıklayabilirsiniz.