[voiserPlayer]
Batı ile Doğu’nun arasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti; nüfusu, ekonomik büyüklüğü ve devlet kapasitesiyle bir bölgesel güç olarak kabul ediliyor. 1952 yılında Yunanistan’la birlikte NATO üyesi olan Türkiye, NATO’nun güvenlik mimarisinde jeopolitik konumuyla stratejik bir öneme sahip. Transatlantik İttifakı’nın Güneydoğu kanadını oluşturan Türkiye, asker sayısı yönüyle NATO’nun ABD’den sonra en büyük ikinci gücünü oluşturuyor.
Dışişlerinde meslek hayatının önemli bir bölümünü NATO’da uzmanlaşarak geçiren ve Türkiye’nin 2013-2018 yılları arasında NATO Daimi Temsilciliğini yapan emekli büyükelçi Fatih Ceylan, ittifakın 70 yıldır üyesi olan Türkiye ile NATO arasındaki ikili ilişkilere yönelik kamuoyunda ciddi bilgi eksiklikleri bulunduğunu söylüyor. Bu yıl “NATO, Geçmişi, Günceli ve Geleceği” kitabını[1] yazan Ceylan, kitabında NATO’nun kurumsal gelişimi ve stratejik hedeflerini aktarıyor. NATO’nun II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarına karşı Transatlantik İttifakı’nın güvenliğini sağlamak amacıyla ABD’nin liderliğinde bir savunma örgütü olarak kurulduğunu hatırlatan Ceylan’a göre bu olgu, ABD ile NATO’yu Türkiye kamuoyunda özdeşleştirmiş ve NATO’ya yönelik indirgemeci yaklaşımların oluşmasına neden olmuştur.
2019 yılında, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen’le birlikte “Türkiye NATO’da Olmasaydı?”[2] başlıklı bir senaryoyu kaleme alan Fatih Ceylan, Türkiye’nin eğer NATO üyesi bir ülke olmasaydı, SSCB tarafından işgal edilebileceğini ve dağılana kadar SSCB’nin bir uydu ülkesi olabileceğini belirtiyor. Türkiye ve Yunanistan arasında Ege ve Doğu Akdeniz’de NATO’nun dengeleyici bir konumda olması, yine bu senaryolar arasında işlenen diğer konu başlıklarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de Amerikan Karşıtlığı, NATO Karşıtlığına Dönüşmüş Durumda
Sözcü gazetesinden Aytunç Erkin’e değerlendirmelerde bulunan emekli Amiral Cihat Yaycı’nın “ABD Türkiye’yi NATO’dan çıkarıp, işgal planı yapıyor”[3] sözlerini manşete taşıması, Türkiye’de artan Amerikan karşıtlığının en son çarpıcı örneği oldu. ABD’nin Yunanistan’da açtığı tesislerin bir diğer NATO müttefiki olan Türkiye’yi tehdit ettiği iddiaları, özellikle ulusalcı ve Avrasyacı kesimlerin propagandasını yaptığı bir olgu olarak kamuoyunda suni bir şekilde perçinleniyor. Bu çevrelerin iddia ettiklerinin aksine saldırı amacı olmayan ve bir savunma örgütü olan NATO’nun üyesi olan Türkiye’yi tehdit etmesi veya üyelikten çıkarması gibi bir durum söz konusu değil. Türkiye’nin S-400 alımından kaynaklanan ve ülkede siyaseten artırılan ABD karşıtlığı, ABD’yi NATO’nun Güneydoğu kanadını güçlü tutmak için alternatifler oluşturmaya itiyor.
Türk Halkı Kendisine Tehdit Olarak ABD’yi Görüyor
Türkiye’de artan Amerikan karşıtlığı Kadir Has Üniversitesinin gerçekleştirdiği “Türkiye’nin Eğilimleri”[4] kamuoyu araştırmasında da görmek mümkün. 2021 yılında yapılan araştırmaya göre Türkiye halkı kendisine en büyük tehdit unsuru olarak İsrail’den sonra %56,1 oranla ABD’yi görüyor. Yine halkın %42,7’si, Türkiye, ABD ile ilişkilerini düzeltmeli mi sorusuna “hayır” yanıtı verirken, %34,5’i “evet” ve %22,8’i ise “fikrim yok” cevabını veriyor. Türkiye’nin dış politikada iş birliği yapması gereken ülkeler listesinde Rusya’nın oranı %16,4, ABD’nin oranı %14,1 ve NATO ülkelerinin oranı ise %10,1 olarak araştırmada ölçülmüş. 2022 yılında Global Academy’nin yapmış olduğu Türkiye’de Avrupa ve Avrupa Birliği Algısı kamuoyu araştırmasında,[5] “Size sayacağım devletler Türkiye için tehdit oluşturmakta mıdır?” sorusuna verilen yanıtlarda ise ABD, %42,7 ile ilk sırayı almış.
NATO’yla İlişkiler, Rusya ile Taktiksel İlişkiler Uğruna Büyük Zarar Görüyor
Türkiye’nin NATO’ya üye olabilmek için Kore Savaşı’na asker göndermesiyle derinleşen Türk-Amerikan ilişkileri, NATO müttefikliği perçinlenmiş fakat ciddi krizler de yaşamıştı. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi sonra ABD tarafından ambargo altına alınarak cezalandırıldığı bir dönemde Yunanistan, ABD’ye tepki olarak NATO’nun askeri kanadından ayrılmış fakat Türkiye, milliyetçiliğin yükseldiği bir dönemde ve ulusalcı kimliğiyle bilinen Bülent Ecevit’in başbakanlığında dahi stratejik ilişkilerine önem verdiği NATO’nun askeri kanadından ayrılmamış ve sadece ülkesindeki NATO tesislerini ABD’ye kapatmıştı.
Türkiye’nin 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un deyimiyle özel ilişkiler yürüttüğü Rusya ile 2015 yılında ciddi bir ihtilaf yaşamış ve sınır ihlali yapan Rus jeti, Türk F-16’ları tarafından düşürülmüştü. Soğuk Savaş sonrası ilk kez bir NATO müttefikinin Rus uçağını düşürdüğü bir zeminde NATO, Türkiye’nin hava sahasının NATO’nun hava sahası olduğunu belirterek güçlü bir dayanışma göstermişti.
Türkiye’nin güvenliğine NATO’nun sunduğu katkılar Soğuk Savaş sonrası dönemde de devam etmiş ve Soğuk Savaş sonrası Türkiye’nin Ortadoğu’dan gelebilecek tehdit algılamalarına karşı NATO, Türkiye’ye farklı hava savunma sistemlerini farklı üye ülkelerden temin etmişti. NATO içinde en aktif beşinci ordu konumunda olan TSK, NATO’nun sistemi içerisinde ABD yapımı silah sistemlerinin hakim olduğu bir konumda yer alırken, kendi savunma sanayisinde de özellikle 1974 yılında Amerikan ambargosu sonrası atılımlar ortaya koymuştu.
Türkiye her ne kadar bir NATO müttefiki olarak Rusya’dan kendi hava savunmasını güçlendirmek için gerekçelendirerek S-400 Hava Savunma Sistemi (HSS) satın almış olsa da Türkiye’de hala NATO görevi kapsamında İspanya’ya ait Patriot HSS bulunmakta[6]. Daha öncesinde de 2015 yılına kadar Almanya ve ABD’ye ait Patriot HSS’leri, NATO görevi kapsamında Türkiye’de bulunuyordu. İtalya’ya ait Samp-T HSS’leri ise Türkiye’de NATO kapsamında 2019 yılına kadar görev yaptı fakat Türkiye’nin gerçekleştirdiği Barış Pınarı Operasyonu’nun ardından bir tepki olarak İtalya tarafından bu sistemler geri çekilmişti.
Türkiye’nin Rusya ile 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası sürdürdüğü taktiksel ilişkilerin, ülkenin uzun yıllardır stratejik ilişkiler sürdürdüğü NATO’nun güvenlik mimarisine entegre yapısını da zayıflatmaya başladığı görülüyor. S-400 alımı nedeniyle ABD tarafından cezalandırılan ve F-35 projesinden çıkarılan Türkiye, giderek eskiyen F-16’larını modernleştirmek ve filosuna yenilerini eklemek istiyor. Biden yönetiminin, 40 adet F-16 alımının ve 80 adet modernizasyon kitinin, Türkiye’ye verilmesini desteklemesinde, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği bir dönemde NATO’nun güneydoğu kanadının önemli bir parçası olan Türkiye’nin hava kuvvetlerinin zayıflamasının, NATO’nun zayıflaması anlamına gelmesinde önemli bir faktör olduğu değerlendirilmesi yapılıyor. Buradaki temel sıkışmışlık ABD Kongresi’nin Türkiye’nin F-16 alımını şarta bağlaması olmuştu. ABD açısından bir dönem bölgesinde model ülke olarak ortaya çıkan ve ciddi bir sempati kazanan Türkiye’nin, günümüzde politik tercihlerinden ötürü ABD’de özellikle Demokratlar nezdinde sürekli sorun çıkartan bir müttefike dönüşmesi, Türkiye’nin talep ettiği F-16’ların, Yunanistan’a ve SDG’ye karşı kullanımını yasaklayan ve İsveç’le Finlandiya’nın NATO üyeliğinin kabulünü gündeme getiren iki şarta bağlanmasının, ilişkilerdeki güvensizliğin tezahürü olarak ortaya çıktığı görülüyor. Ancak Amerikan yönetiminin belirli ölçüde baskın geldiği bu süreçte Kongre’nin şarta bağlamak istediği F-16 satışlarıyla ilgili maddelerin yasa tasarısına dahil edilmemesinde önemli bir rolü oynadı. DW Türkçe’ye süreçle ilgili konuşan Washington Enstitüsü Türkiye Direktörü Soner Çağaptay, bunun Türkiye açısından önemli bir gelişme olduğunu söylese de sürecin uzun sürebileceğini belirtiyor.[7]
Türkiye’nin Batı ile Yaşadığı İhtilaflarda NATO’nun Dengeleyici Rolü
Dünyada demokrasinin faziletlerinin yeniden tartışıldığı ve Türkiye’de de tezahürlerinin görüldüğü bu dönemi Daktilo 1984’te daha önce yayımlanan “Güçlü Adam Çağı: Otokrasilere ve Demokrasilere Bakış” adlı yazımda[8] analiz etmiştim. Türkiye, parçası olduğu Batı İttifakı ile temel görüş farklılıkları yaşıyor ve bu durum, özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası giderek derinleşiyor.
NATO ile Türkiye’nin ilişkilerindeki temel meselenin Türkiye’deki demokrasinin gerilemesi olduğu söylenemez. NATO’ya üyeliğin ön koşulu olan demokratik ve özgür bir ülke olma savının, NATO üyesi ülkelerin bir kısmı tarafından aşındırıldığını ve giderek araçsallaştırıldığını söyleyebiliriz.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurularını en yüksek perdeden bu ülkelerin PKK/PYD’ye verdiği destek nedeniyle önce reddedeceğini açıklayan Türkiye, Batı dünyasıyla terör kavramının tanımında, PKK ve Kürt meselesinin giderek birbirine eklemlenmesinden kaynaklı olarak ihtilaf yaşamıştı. 2014 yılında Suriye’de PYD’ye verilen Amerikan desteğiyle başlayan bu ayrışma, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik süreçlerinin başladığı tarihsel bir anda bir krize dönüşmüştü. Ancak NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in oluşumuna başarılı bir şekilde öncülük ettiği bir diplomasi mekanizmasının sonucunda, kriz bir mutabakat metniyle aşılmış ve bu durum NATO’nun Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinde dengeleyici rolünü bir kez daha ortaya çıkartmıştı. Dolayısıyla, NATO ile Türkiye’nin ilişkilerinin, Türkiye ile Batı dünyasının ilişkilerini dengeleyen bir konumda durduğunu söyleyebiliriz.
[1] https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/eski-nato-daimi-temsilcisi-nato-ile-ilgili-bilgi-kirliliginden-sikayetci-42157353
[2] https://edam.org.tr/turkiye-natoda-olmasaydi/
[3] https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/aytunc-erkin/abd-turkiyeyi-natodan-cikarip-isgal-plani-yapiyor-7406187/
[4] https://www.khas.edu.tr/sites/khas.edu.tr/files/inline-files/turkiye-egilimleri-web-basin.pdf
[5] https://www.globacademy.org/wp-content/uploads/2022/10/Tu%CC%88rkiyede-Avrupa-ve-Avrupa-Birlig%CC%86i-Algisi_TR.pdf
[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-58709766
[7] https://www.google.com/amp/s/amp.dw.com/tr/abd-senatosunun-f-16-karar%25C4%25B1-ne-anlama-geliyor/a-63412229
[8] https://new.daktilo1984.com/forum/guclu-adam-cagi-demokrasiler-ve-otokrasilere-bir-bakis/