[voiserPlayer]
Uzun bir süredir altılı masayla ilgili kamuoyunda dillere pelesenk olan bir kalıp var: “Masayı deviren altında kalır”.
Bu anlayış ya da dayatma, masadaki siyasi partileri masayı dağıtmamak için daha sorumlu davranmak yerine, masanın nasılsa dağılamayacağını bilmenin konforuyla masa üzerinden şahsi ya da kurumsal hesaplar yapmaya itiyor. Türkiye’yi demokratikleştirmek, normalleştirmek ve rasyonelleştirmek gibi amaçlarla bir araya gelen masanın bugün bizatihi kendisi bir amaç hâline gelirken; bir araya gelme amaçları ise masayı bir arada tutmanın ahlaki araçları pozisyonuna düşmüş durumda.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Sorunlar zinciri, 2018’de yola dörtlü olarak çıkan masanın iktidar blokundan koparak kurulan iki partiyi, Deva ve Gelecek’i de içine katma çabasının güçlü olanın gücü belli olmayanı ikna etmeye çalışmasıyla en baştan başladı. Hatırlayalım, 2021’in yaz aylarında CHP, bu iki partiyi ittifaka davet etti, ancak her iki parti de bu teklifi, “bugün ittifak konuşulacak gün değil” sözleriyle reddettiler. Sonuçta iktidar bloğundan 2002 kodlarıyla oy koparma rüyalarının başarıya ulaşmadığını gören bu iki aktör, siyaseten var olma çabalarını daha önce reddettikleri ittifaka eklemlenerek sürdürmeleri gerektiğine kanaat getirdiler. Bu, CHP elitlerinin masayı Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için araçsallaştırma hevesiyle örtüştü ve ittifakın en güçlü partisi olan CHP, bu gücüne dayanarak yeni ortaklara oy potansiyellerinin çok üzerine bir etki alanı açarak masada elini güçlendirme yolunu seçti.
İttifakın ikinci büyük partisi olan İYİP ise CHP’nin oy oranlarına bakmaksızın Kılıçdaroğlu’nun adaylığında masadaki çoğunluğu yanına çekme maksadıyla masanın her aktörüne eşit muamele yapmasının hakkaniyetsiz bir tutum olduğu düşüncesiyle huzursuz oldu. Elbette burada İYİP’in mevcut ve potansiyel oy tabanını bu yeni partilere açılan etki alanı dolayısıyla kaybetme kaygısının da rolü vardı. Bu sırada İYİP, Deva’nın Babacan üzerinden kurguladığı “yegâne kriz çözücü” rolünü elinden almak için ehl-i ihtisas bir ekonomi kadrosu kurdu. Bu kadro, yalnızca Türkiye’ye bir ekonomik vizyon çizmekle sınırlı kalmadı, ayrıca Babacan ve kadrosunun dönemini kapsayan 2002-2015 arası döneme de ciddi eleştiriler sıraladı. Öyle ki İYİP ekonomi kurmaylarından Bilge Yılmaz, Türkiye ekonomisinin çöküşünün temellerinin bu yıllar arasındaki yanlış tercihlerde yattığını ifade etti.
Üstüne oy potansiyeli belirsiz olan bu partilerin bir de CHP tabanına dönük buyurgan ifadeleri ya da CHP’den yüzyıl öncenin hesabını isterken kendilerinin 15 yıllık hikâyelerinin bir özeleştirisini vermekten kaçınmaları da masadan bir müttefiklik bağı çıkma olasılığını zedeledi.
Ancak tuhaflıklar bununla da sınırlı değildi. Masanın adaydan önce belli olmasının amacı, beklentinin bugünün Türkiye’sinde olduğu gibi tek kişiden olmasının aksine ortak akıldan olması gerekliliği olmalıydı. Ancak masa kurulduğu andan itibaren olmasa da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metni ortaya çıktığı günden beri başta ekonomi olmak üzere masanın topluma sunduğu bir somut vaatler seti yok. Tartışma bunun yerine kimin aday olması gerektiği ve hatta “en ahlaklı”nın aday olması zorunluluğu üzerinden ilerliyor. Bu da masadan bir uyumdan ziyade tam da iktidarın istediği gibi gürültü kirliliği ve rekabet çıkmasına sebep oluyor.
Günün sonunda varılan noktada toplumun beklentisi altılı masaya, yani ortak akla çevrilmişken sürekli aday üzerinden bir tartışma yürütmek birbiriyle çatışan bir görüntü çiziyor. Eğer bütün beklenti püriten bir aday üzerinden olacaksa önce aday belirlenip, sonra bu aday etrafında kümelenen partilerle ilerlenmeliydi. Ancak süreç bu şekilde ilerlemedi. Önce bir masa kuruldu ve bu masa adaylık tartışmaları için araçsallaştı. Bugün gelinen noktada masanın önceliği; toplumun beklentilerine cevap verecek ortak bir program, kamuoyu önünde tartışmayan bir birliktelik görüntüsü ve bu iki iddiayı geçiş süreci olarak tasarlanan zaman zarfında sürdürebilecek bir aday belirlemek olmalı.
Sıralamayı tersine çevirerek masayı araçsallaştırmak, onun bizatihi kendisini bir fetiş hâline getirmekten fazlasını vermiyor. Süreç böyle ilerler ve masa topluma gereken güveni vermek yerine gürültü kirliliğinden kaynaklı bir güvensizlik yaratırsa seçmenler, tek olanı altılı olana tercih edebilir. Sonuçta ise masa ayakta kalsa da Türk demokrasisi geri dönüşü olmayacak biçimde yıkılabilir. Unutmamak gerekir ki masanın kurulma amacı masayı değil, Türk demokrasisini ayakta tutmaktır.
Fotoğraf: Etienne Girardet