[voiserPlayer]
Her sene aralık ayında yaklaşık bir milyon Filipinli yurtdışından gelerek başkentleri Manila’ya uçakla iniş yapar. Filipinler hükümeti de yurtdışından dönen bu vatandaşları için havaalanında özel bir karşılama düzenler. Zira, bu insanlar ülkeyi yönetenlere göre bu karşılamayı son derece hak etmiştir. Bu Filipinliler arasında işçi, hemşire, bebek bakıcısı ya da mühendis olan farklı birçok sektörden insan vardır. Fakat Filipinler’i yönetenler (masum olmayan) bizler gibi bu insanları mesleğine göre kategorize etmiyor. Onlar işçi, hemşire ya da bebek bakıcısı olmaktan öte aslında Bagong Bayaniler. Bagong Bayani onların dilinde modern dönem kahramanı demek. Bagong Bayaniler’in ortak özelliği ise yurtdışında yaşayan göçmenler olmaları ve onları kahraman yapan özellikleri de ülkeye döviz getirmeleri. Pasifik Okyanusunun batısındaki bu ada ülkesinin yöneticileri için ülke vatandaşının kahraman olmasını sağlayan özellik, evet, sadece döviz getiren birer vatandaş olmaları. Karşılama töreni düzenlenen bu insanlar öyle değerliler ki içlerinden yirmisine her sene Bagong Bayani ödülü diye bir ödül de veriliyor. Ahlaki duruş, sıkı çalışma ve ülkesine para gönderme özelliği olan insanlar arasından seçilen kişiler alabiliyor bu ödülü.
Yurtdışında çalışan ve ailelerini yanlarında götüremedikleri için çoğu yalnız yaşayan bu Filipinlilerin sayısı resmi istatistiklere göre 2,2 milyon civarında (1). 2,2 milyon civarı modern dönem kahramanı. Bu göçmenlerin büyük çoğunluğu da anne. Bu Bagong Bayani anneler çocuklarını kendi büyütemediği için milyonlarca çocuk ülkesinde annesiz büyüyor. Dokuz milyondan fazla çocuğun annesiz büyüdüğüne dair tahminler bulunmakta (2). Üstelik gerek yaptıkları işler nedeniyle çalışma şartlarının zorluğu, gerekse de cinsel istismara açık olmaları nedeniyle bu şekilde yurtdışında yaşamak aslında Filipinli kadınlar için haliyle bir trajedi. Başka ülke vatandaşlarının mutluluğu için adanmış hayatlar.
Filipinlilerin kendi ülkelerinde yaşamaktansa yurtdışında bu şekilde yaşama trajedileri devlet tarafından bizzat destekleniyor. Yani sorumlular aynı zamanda bu trajedinin destekçileri de. Filipinli vatandaşlar yurtdışında iş bulabilsinler diye onlara yardımcı olunuyor ve özel işe alım ajansları devreye sokuluyor, yeter ki döviz getirsinler. Devlet başkanı Duterte geçen yıl “Şimdi, ulus kurma çabalarımıza katılmanız için size, (denizaşırı Filipinli işçiler) ve ailelerinize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu yüzden sizi… ülkemizi gururlandırmaya devam etmeye çağırıyorum” diyerek seslenmişti (3). Ekonomik sorunları çözemeyen iktidarlardan sıklıkla gördüğümüz fedakârlık talepleri ve bedel ödeyen insanlar üzerinden gururlanma ifadeleri… Filipinli işçilerin getirdiği dövizler ülkenin ekonomik istikrar ve kalkınması için anahtar faktör durumunda. Dolayısıyla, dövize bağımlılığı oldukça yüksek bir ülkeden bahsediyoruz. Dövize bu kadar bağımlılık da bu insanların yöneticiler tarafından birer vatandaş olmaktan ziyade yaşayan birer döviz olarak görülmelerine yol açıyor. Kalpleri atan, nefes alıp veren ve diğer tüm canlılık özelliklerini gösteren dövizler…
Bagong Bayaniler 12 milyar dolar civarı bir dövizi kayıtlı olarak ülkelerine getirirken tahminlere göre iki katı kadarını da kayıtsız olarak ülkeye sokuyorlar. 2019 yılında elde ettiğimiz 34,5 milyar dolar turizm gelirimizi düşünürsek, kabaca bizim turizm gelirimiz kadar bir miktar. Zaten yönetenlerin vatandaşlarını yaşamsal faaliyet gösteren birer döviz olarak görmesi ve hatta onların dövizleşme sürecine katkıda bulunma hikayesini aklıma getiren de mevcut iktidarın son açıklanan yasaklarda ülkemize gelen turistlere bakış açısıydı. Bizim Bagong Bayanilerimiz de turistlerimiz. Her ne kadar vatandaşımız olmasalar da onlar birer modern kahraman artık bizi yönetenler için. Çünkü ülkeye son derece bağımlı olduğumuz bir şeyi, dövizi getiriyorlar. Tıpkı onlardaki gibi ülke sorunlarında yapılan hatalar düzeltilemedikçe umut tamamen döviz getirenlere yöneliyor. Döviz getirenler son derece değerli ve hepimizden ayrıcalıklı.
Hepimiz az çok tahmin ediyoruz ki son açıklanan sağlık önlemleri de bizim için değil gelecek turistler için alındı. Günlük geçinen insanlara sokağa çıkma yasağının uygulandığı ülkemizde turistler döviz getirmeleri sayesinde bu yasaktan muaflar. Turistlerin turist olma özelliği sayesinde herhangi bir virüs bulaştırma özellikleri belli ki yok. Üstelik bizim onlara virüs bulaştırma ihtimalimizden çekiniliyor olunsa gerek ki turizm sektöründe çalışanlar bile durumu daha kritik olan insanlardan önce aşılanıyor. Sağlık sorunu daha öncelikli olan kesimden veya öğretmenlerden bile önceler. Sağlık Bakanımız kapanmanın ilk gününü Antalya ziyaretiyle taçlandırıp Antalya’da durumun ne kadar iyi gittiğini Twitter hesabından paylaşıyor. En son ise bir Türkiye vatandaşı yeterince turist olamadığı için turistlerin girebildiği denize girdiği için ceza yemek durumunda kaldı.
Bu örnekler de ülkemize gelecek turistin keyfinin yeterli destek almayan ve günlük geçinen kendi ülke vatandaşlarımızdan ve esnafımızdan daha önemli olduğunu açıkça gösteriyor. IMF Fiscal Monitor verilerine göre iktidar milli gelirin %10’u kadar bir pandemi “desteği” sağlamış ama bunun büyük çoğunluğu kredi. Krediye de herkes ulaşamıyor, belli koşulları var. Her zamanki gibi insanları daha da borçlandırarak sorunu ötelemeye çalışıyoruz. Ekonomi politikamız sorun çözme odaklı değil, sorunları ertelemek üzerine kurulu. Seçimler sonrasına ertelemek, sonrasında da diğer seçim sonuçlarına kadar ertelemek.
Çözüm üretilmemesinin sonucu olarak uzun süredir sermaye çıkışı yapılması ve Merkez Bankası rezervlerinin arka kapı operasyonlarla eksiye düşürülmesi gibi uygulamalarla ödemeler dengesi tarafında sıkıntı yaşamamız olası. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları uzun süredir azalırken, devlet iç borçlanma senedi (DİBS) ve borsada yabancı payları tarihi dip seviyelerde. Yabancı kuruluşlar yayınladıkları raporlarda dövizdeki sıkıntının hanehalkına, özel sektör firmalarına ve kamuya verebileceği zararlara dikkat çekip ekonomik büyümeyi düşürebileceğini tahmin etmekte. Bu sıkıntılar bizi uluslararası ilişkilerde taviz vermeye de açık hale getiriyor. Bizden başka hiçbir gelişmekte olan ülke, pandemi döneminde böylesi bir döviz problemine ve riskine maruz kalmış değil. Açıkça görülüyor ki sorun sadece pandeminin üstüne yıkılamayacak kadar ülkemize özgü bir sorun. Turistleri baş tacı eden bir döviz sorunu…
Döviz sorununa yol açan kötü yönetimin sonucunda kendi sağlığımız için değil, turistler gelsin ve rahat etsinler diye ülke vatandaşları olarak onların mutluluğu uğruna fedakarlıklar yapıyoruz. Thomas Jefferson, yazdığı Özgürlük Bildirgesi’nde insanın doğuştan gelen ve reddedilemez bir mutluluğu arama hakkından bahseder. Jefferson’ın bahsettiği doğuştan gelen mutluluğu arama hakkımız yönetenlerce pandemi döneminde turistlerimizin mutluluğunu arama hakkına çevrilmiş durumda. O nedenledir ki biz vatandaşların onuru kırılarak, rencide edile edile kendi Bagong Bayanilerimiz’in gelmesini bekliyoruz, yani döviz getirecek kahramanları. Bizi yönetenlerin ülkemizi getirdiği hal budur.
Fotoğraf: NeONBRAND