Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Türkiye’de Devlet, İş Dünyası ve Yeni Muhafazakar Zenginler
    Yazılar

    Türkiye’de Devlet, İş Dünyası ve Yeni Muhafazakar Zenginler

    Emrah Gülsunar25 Kasım 20196 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye, devletin toplum hayatında son derece belirleyici olduğu bir ülke. Kendiliğinden örgütlenme kabiliyetinin, rekabet gibi serbest piyasa değerlerinin ve dolayısıyla sivil toplum güçlerinin yeterince gelişmediği ülkemizde, hayatın hemen her alanı gibi iş dünyası da çoğu zaman devlet güdümünde şekilleniyor. Bu durumun ülkemizde doğurduğu sonuçlar, aslında uzun zamandır var olan ama son zamanlarda iyice gözümüze batan bir olguyu gündemimize getirdi: “Yeni muhafazakar zenginler”. Bu olgu ise kaçınılmaz olarak Türkiye’de devlet, iş dünyası ve zenginler arasındaki ilişkilerin dinamiğine tarihsel olarak göz atmayı gerekli kılıyor.

    Batılı Toplumlar ve Türkiye

    Batılı toplumlarda tüccar sınıfı, 16. yüzyıldan itibaren ticari sömürgeleşme yoluyla büyük servetler kazandı. Sonra bu serveti kullanarak, içinde yaşadıkları toplumların devletleri içerisinde söz sahibi oldu ve sonrasında toplumu, devleti de kullanarak, kendi ihtiyaçları doğrultusunda dizayn etti. 1688 İngiliz, 1789 Fransız devrimleri bu süreçlerin sonucunda gerçekleşti.

    Türkiye gibi Batılı olmayan toplumlarda ise tüccar sınıfının toplum içerisinde güçlenip, devletle ve devlet üzerinde söz sahibi olan sınıflarla çatışması gibi bir süreç hiç yaşanmadı. Osmanlı/Türk modernleşmesinde söz sahibi her zaman devletti. 19. yüzyıdan itibaren dışa bağımlı Rum ve Ermeni tüccar sınıfları ortaya çıksa da toplum içerisinde bu sınıfların ya da başka herhangi bir gücün devlete meydan okuması söz konusu değildi. Rum ve Ermeni tüccar sınıfları da zaten Osmanlı’yı modernleştirmekten çok kendi bağımsız ulus devletlerini kurmak peşindeydi.

    20. yüzyıl başında İttihatçılar iktidarı ele geçirince Osmanlı’daki geri kalmışlığın en büyük nedenlerinden birini “yerli” ve Müslüman/Türk bir müteşebbis sınıfınının yokluğu olarak gördüler ve bu sınıfın nasıl yaratılacağının çarelerini aramaya başladılar. Diğer bir deyişle, Türkiye’de yerli sermaye sahibi sınıf, “kendiliğinden” değil, ihtiyaç doğrultusunda devlet eliyle yaratıldı. Bu “doğum şekli”, ilerleyen on yıllarda da kapitalist sınıfın devlete bağımlı olmasını beraberinde getirdi.

    Devlet eliyle yaratılan Müslüman/Türk kapitalist sınıf, büyük oranda kendi girişimcilik kabiliyetiyle değil, devlet gücü kullanılarak, örneğin gayri-Müslimlerin mallarına el konularak, zenginleşmişti. Sonraki on yıllarda da bu durum devam etti. Türkiye’deki kapitalist sınıf için liberal piyasa ekonomisinin, bir sektörde inovatif olmak, rekabet etmek ve tüketiciyi en çok memnun edecek mal ve hizmeti üreterek piyasada kalıcı hale gelmek gibi ilkeleri çoğu zaman fazla bir önem taşımadı. Devlet tarafından desteklenildiği sürece bunlar ikincildi.

    Devlet Güdümünde Kapitalist Sınıf

    Cumhuriyet’le beraber sermaye sahibi sınıfın devlet eliyle yaratılması ve desteklenmesi politikasında değişen pek bir şey olmadı. 1940 ve 50’lerde, devletin son hamleleriyle gayri-Müslim azınlıkların son kalan malları da el değiştirdi. Belki Batılı muadillerinin oldukça gerisindeydi ama artık bir “Türk burjuvazisi” de ortaya çıkmıştı.

    Türkiye’de yeni kapitalist sınıfın, bazı Marksizm yorumlarında olduğu gibi, devlete her istediğini yaptırması gibi bir durum hiç olmadı ama özellikle işçi sınıfından gelen hareketlere karşı bir şekilde devlet tarafından korunması ve desteklenmesi de söz konusuydu. Onlar da devletle doğrudan bir çatışmaya hiç girmediler. Demokrasinin ciddi anlamda geriletildiği dönemlerde bile büyük oranda sustular.

    Türkiye’de devlet, başta sermaye sahibi sınıf olmak üzere toplumsal sınıflardan özerk (ve hatta belki bağımsız) hareket etme kapasitesine hep sahip oldu. İş dünyası – devlet ilişkilerinde daha çok sözü geçen devletti. Hukuk devleti tam olarak kurulup mülkiyet hakları tam garanti altına alın(a)madığı için, iş dünyası kendisini her zaman devletin sultası altında hissetti. İş dünyası, örneğin işçi hareketlerine karşı korunduğu zamanlarda bile bu koruma “hukuksal” veya “kurumsal” değil, çoğu zaman “keyfi” idi. Şimdi koruyan devlet, eğer iş dünyası yanlış davranırsa korumayabilir ya da en azından iş dünyasının iş birliği yapmayan kesimlerini tasfiye edebilirdi.

    Sermaye sahibi sınıfın devlete bağımlı olması ve devletin bu ilişkide belirleyen rolünde olması, iktidarı her ele geçiren siyasal hareketin kendi zenginlerini yaratmasını da beraberinde getirdi. Türkiye’de zenginleşme, serbest piyasa ekonomisi içerisinde rekabet edilerek ve ekonomik değer yaratılarak değil, devletle gerekli bağlantılar sağlanılarak elde edilen bir şey olarak görüldü. Bu sadece kapitalist sınıf değil, toplumun hemen tüm kesimleri için böyleydi.

    Türkiye’de, özellikle büyük sermaye grupları düzeyinde, devletin girişimciler ve iş insanları için gerekli altyapıyı kurduğu ama kimin başarılı olacağını serbest piyasa koşullarının belirlediği bir sistem neredeyse hiç olmadı. Devlet, oyunun kazananını çoğu zaman kendi belirledi. Bu da uzun vadede ekonomik verimsizliği ve kalkınamamışlığı beraberinde getirdi.

    AKP ve Yandaş Kapitalizmi

    Devletin ekonomideki bu belirleyici rolü, Cumhuriyet’in ilk on yıllarında ortaya çıkan zenginlere ek olarak, değişen iktidarlarla beraber sürekli yeni zengin iş insanı ve derneklerinin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. Belki eski zenginlerin serveti, gayri-Müslim azınlıklara olduğu gibi, birden ortadan kaybolmuyordu ama devletin desteğini alan yeni zenginler yarışta gittikçe öne geçmeye başlıyordu.

    2002’de AKP’nin iktidara gelmesi ile yaşanan da bu oldu. 2002-2007 arasındaki görece dengeli bir ekonomi politikasının ardından, 2007’den ama özellikle de 2011’den itibaren iş dünyasında ciddi bir kayırmacılık baş gösterdi. Kayırmacılık, özellikle AKP elitinin organik bağlarının olduğu inşaat sektöründe yoğunlaştı. Söz konusu organik bağların kökeni, 90’lı yıllardaki belediye yönetimlerine, hatta belki daha da eskilere gidiyordu.

    İngilizce’de “crony capitalism” denilen “yandaş kapitalizmi”, Türkiye’de bu iktidarla beraber hiç görülmedik ölçüde kök saldı. İhaleler hep belirli şirket, grup ve ailelere verildi ve bunu yapabilmek için Kamu İhale Kanunu 16 yılda tam 186 kez değiştirildi! Bu şekilde eski zenginlere ek olarak, yeni bir zengin sınıfı türedi.

    Ortaya çıkan bu yeni zengin sınıfı, iktidarın muhafazakar niteliğiyle ilişkili olarak, kültürel düzeyde muhafazakar bir nitelik taşımaktaydı. Ancak muhafazakarlık, belki de ilk kez bu oranda zenginlikle birleşiyordu. Dolayısıyla ortaya ne sadece “zengin” ne de sadece “muhafazakar”, daha çok “zengin muhafazakar” denilen yeni bir kültür biçimi çıktı. Ancak bu yeni gibi görünen kültür, aslında Batılı ve Türk seküler zenginlerin kültürünün muhafazakar sosa batırılmış bir kopyasından ibaretti.

    “Yeni” kültür, özellikle, önceki dönemlerdeki imtiyazlı konumunu kaybeden, sonrasında ise ciddi anlamda ayrımcılığa uğrayan seküler kesim tarafından ciddi bir tepkiyle karşılandı. Tepkilerin asıl ve haklı nedeni zenginliğin hak edilerek değil devlet eliyle ve kayırmacılıkla elde edilmesiydi. Ancak tepkiler aynı zamanda muhafazakar kesime karşı bir aşağılama refleksi de içeriyordu. Aynı şekilde, zenginliği başkalarının gözüne sokmaya meraklı bir yaşam tarzının muhafazakarlar tarafından bir ahlaki üstünlük göstergesi olarak sunulan İslami yaşam tarzına uymadığı da iddia ediliyordu.

    Türkiye’de devlet, ve şu anda onu yöneten AKP iktidarı, ekonomik ilişkilerde kazananı belirlemeye devam ettiği sürece bu değindiğimiz problemler, kültürel görüngüleriyle beraber karşımıza çıkmaya devam edecektir. Olması gereken, devletin kurumsal yapısının güçlendirilmesi, devletin belirli kişi, aile ve gruplara imtiyaz tanımasının önüne geçecek hukuk devletinin oluşturulması ve ekonomik değerin devlet kayırmasıyla değil, ekonomik aktörlerin diğer ekonomik aktörlerle rekabet ederek yaratılmasıdır. Bu süreçte elbette devlet de ülkemizin kalkınması ve daha yüksek yaşam standartlarının yakalanması adına rol oynayabilir ama oynanan bu rol, hukuki ve “impersonal” (şahsi olmayan), belirli kesimlerin kayırılmadığı bir rol olmalıdır.

    Fotoğraf: fran hogan

    Ekonomi Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikÇerçeve | Siyasetin Sınırları #22
    Sonraki İçerik Bir Siyaset Tümörü Olarak Popülizm ve Popülizmle Başa Çıkma Kılavuzu

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Cem Özen
    Yazılar

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Umut Dağıstan
    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Yatırım mı Sömürü mü?: ABD ve Ukrayna Arasında Tartışmalı Maden Anlaşması

    14 Mayıs 2025 Yazılar Cem Özen

    Dünya Gündemi: Trump’ın Körfez Turu, ABD-Çin Ticaret Savaşlarında Geçici Ateşkes

    13 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Abdülhamid ve Sherlock Holmes

    12 Mayıs 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}