[voiserPlayer]
Mustafa Suphi, şüphesiz ki Türk solunun en önde gelen efsanevi simalarından birisidir. Kendisi Türkiye Komünist Partisi’nin ilk Merkez Komitesi Başkanı ve Türkiye’de Marksist siyaseti örgütlü şekilde savunmaya yeltenen belki de ilk kişidir. Mustafa Suphi hakkında, fikirleri kadar hatta kimi zaman fikirlerinden de daha fazla konuşulan bir olay da ölümüdür.
Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, 28 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz açıklarında vahşice öldürülmüştü.[1] Mustafa Suphi’nin katilinden kimin sorumlu olduğu ve bu cinayetin kimin için işlendiği soruları Türk tarih yazımında her zaman tartışan bir konu olmuştur. Bu konu hakkında birçok komplo teorisi formüle edilse de çoğunluğun bir konsensüse varabildiği iki temel olasılık vardır: (1) Enver Paşa için cinayetin işlendiği, (2) Ankara Hükümeti, yani Kemal Paşa için cinayetin işlendiği. İşte bu makalede bu olasılıkların üzerinde durulacak ve en olası senaryoya ulaşılmaya çalışacaktır.
Mustafa Suphi’nin Rusya’da kaldığı 9 yılın ardından[2] Türkiye’ye dönüp, kurucusu olduğu TKP’nin propagandasını yapma girişimi, sonunda vahşice katledilmesiyle son bulur. Bu olaya tanık olanlar, bu talihsiz olayı şöyle tasvir eder:
“Yoldaşlarımıza karşı taşla saldırdılar, onları parçalamak istediler(..) Trabzon’da onları doğrudan doğruya limanda homurdanan ve küfürler yağdıran bir kalabalığın içine sürüklediler. Limanda onları silahsızlandırdılar. Hemen hareket eden bir tekneye bindirdiler. Bir diğer motor peşlerinden gidip onları yakaladı. Silahlı adamlar yoldaşlarımızı bağlayıp süngü darbeleri ile delik deşik ettikten sonra denize attılar.”[3]
Mustafa Suphi’nin eşi ise “seks kölesi” olarak Yahya Kahya ve arkadaşları tarafından kullanılır ve ardından bölgenin zenginlerinden Ragıb Bey’e “hediye” edilir.[4] Peki bu durumdan kim sorumludur? Öncelikle şu konuda pek bir tartışma yoktur: Suphi ve arkadaşlarının katliamından Yahya Kahya ve himayesinde olan Sağ İttihatçı grup sorumludur. Fakat buradaki esas mesele, bunun azmettiricisinin kim olduğunun tespiti hususunda yoğunlaşmaktadır.
Zürcher, durumun tam aydınlatılamadığını ifade eder[5] ama yine de kesin olmamakla beraber katliam emrinin Ankara hükümeti tarafından verilmiş olma olasılığının nispeten daha yüksek olduğunu iddia eder.[6] Şükrü Hanioğlu da Suphi ve arkadaşlarının ölüm emrini kimin verdiğinin kesin olmadığını yazar.[7] Tanıl Bora ise Mustafa Suphi ve arkadaşlarının cinayetinin Ankara’nın komünist faaliyetlere olan tahammülsüzlüğünü gösterdiğini ifade ederek olayda Ankara’nın payı olduğunu yazar.[8] Suphi ve arkadaşlarının öldürülüşünde Ankara’nın rol oynadığına dikkat çekenler, Suphi ve onun yardımcılarının Sovyet yardımları için rakip olarak çıkma olasılığının sebep olduğu korkunun bu cinayetlere azmettirdiğini ifade ederler.
Esasen şu açıktır ki Ankara-Moskova ilişkileri en başından itibaren dostane bir seyirden ziyade sürekli bir gerginlik üstünde seyretmiştir. İki taraf da birbirine tam anlamıyla güvenmemektedir. Örneğin, Moskova’ya giden ilk TBMM heyeti Bolşeviklerce, tabiri caizse “kaale alınmamıştı”. Tren garında kimse onları karşılamamış, 1 saat tren garında bekletilmiş, üstelik bu heyet görüşmeler boyunca açlık çekecek düzeyde ilgiden yoksun bırakılmıştır.[9]
Hülasa Sovyetler, Türkiye ile bir ittifaka başından beri sıcak bakmamaktadır. Öyle ki Stalin 22 Şubat 1921’de Moskova Büyükelçisi Ali Fuat Paşa’ya İngilizlerle ticaret antlaşması yapacaklarını bu yüzden Türkiye ile bir ittifak antlaşmasının mümkün olmadığını ifade eder. Fakat bunun yanında Stalin, bir kardeşlik antlaşması imzalanabileceği ve de facto olarak para ve silah yardımı yapılabileceğini ifade eder.[10]
Bu dönemde, Sovyetler NEP politikası bağlamında uluslararası ticari piyasalara entegre olmaya çalışmaktaydı. Öyle ki Lenin “komünistler ticaret yapmayı öğrenmelidir” diyordu.[11] Bu bağlamda İngiltere ile bir ticaret antlaşmasının görüşülmesi, Ankara nezdinde Sovyetler’in güvenilirliği hakkında büyük bir soru işaretiydi. Kızıl Ordu’nun Gürcistan’a saldırmasından sonra Kemal Paşa, 21 Şubat 1921 tarihli meclis konuşmasında açıkça Bolşeviklere güvenmediğini ifade eder.[12] Kemal Paşa şöyle der:
“Evvela… Ruslar Kırmızı kıtalarıyla Gürcistan’a taarruz ederken bize malumat dahi vermemişlerdir. İkincisi, Ruslar bu defa da bizi ortak harekete davet etmemişlerdir. Dün gece yarısı yatağından kaldırdığımız Rus Elçisi Medivani’nin bana söylediği de: “Sınırlarınız dardır, oturunuz yerinizde.”[13] Kemal Paşa, bu konuşmasında İngilizlere karşı Bolşeviklerin ehven-i şer olduğunu da ekler.[14]
Yüksek rütbeli paşaların Bolşeviklere ve onların özellikle askerler üzerindeki etkilerine son derece şüpheci baktıkları bilinmektedir. Kazım Paşa’nın 27 Ağustos 1921 tarihli İsmet Paşa’ya telgrafında Bolşeviklerin askeri üniformalar üstündeki tesirini ve kendisinin buna karşı tepkisini ifade eder:
“Azerbaycan ordusunda hizmet edip ülkeye dönenlerde de bir apolet düşmanlığı var. 11. Fırka Kumandanı Cavit Bey’in birliklerinde subaylar Bolşevik alametleri takıverdiler! Bunları yasakladım. Kızıl Ordu apoletlerini kaldırttım. Serpuşlardaki yıldız yerine de ay yıldız takılmasını serbest bıraktım.”[15]
Özetle, Sovyetler ile Ankara Hükümetinin ilişkisi hâlihazırda şüpheci bir temele dayanıyordu. Bu bağlamda zaten Mosokova’ya güvenmeyen Ankara Hükümeti’nin Mustafa Suphi’nin bu yardımlara rakip olabileceği ihtimalinin üzerinde durmayacağını düşünmek son derece mantıksız olurdu. Fakat bu olgunun ileride göreceğimiz gibi cidden Ankara hükümetini Suphi ve arkadaşlarını öldürtmeye sevk ettiğini düşünmek de doğru olmayabilir. Zira, Sovyet yardımlarının boyutu Ankara’nın istekleriyle karşılaştırılınca son derece mütevazi kalmaktaydı.
İşte bu Sovyetler ile Ankara arasındaki güvensizlik döneminde Mustafa Suphi Heyeti Türkiye’ye geri dönme kararı alır. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Muhtar Bey, Moskova’nın Mustafa Suphi’yi Komünizmi Türkiye’de yaymak için yolladığını söyler.[16] Öyle ki Suphi’nin yeni tayin edilen Sovyet Elçisi ile beraber Türkiye’ye girmesi bu kanıyı güçlendirmektedir. Suphi’nin genelde savaş esirlerinden oluşan 1000 kişilik ordusu dahi vardır ve kendisi, milis gücüyle Kurtuluş Savaşı’na katılmak istemektedir. Fakat bu milisler nitelik açısından berbat durumdadır; Karabekir Paşa her şeylerinin bakımsız olduğuna ve subaylarının kumar ve eğlence ile meşgul olduğuna dikkat çeker.[17] Ama yine de Suphi’nin Kızıl Alayı ile beraber Türkiye’ye girmesine izin verilmez ve sadece çekirdek bir kadroyla sınırdan geçmesine müsaade edilir. Mustafa Kemal, Mustafa Suphi’nin yakınlarından olan Süleyman Sami’ye açıkça şöyle der:
“Dışarıdan gelen teşkilatçı kimselere ihtiyaç yoktur. Sizin en yetkili organınız ile bizim ilişkileri, yalnız Büyük Millet Meclisi sağlayabilir.”[18] Mustafa Suphi, 28 Aralık günü Ermenistan-Türkiye sınırını geçerek Kars’a varır. Yeni atanan Sovyet Elçisi ile birlikte Kızıl Bayraklı arabasıyla köyleri dolaşarak ilk andan itibaren propaganda yapmaları rahatsızlık yaratır. Kemal Paşa, 29 Aralık’ta Karabekir’e şifreli bir telgraf çekerek Mustafa Suphi’yi izlemesi gerektiğini, çünkü Suphi’nin hâlihazırda kontrol altında olan komünist cereyanları körükleyebileceğini ifade eder:
“Ankara’da komünist cereyanları arzu hilafınadır. Bakü Türk Komünist Fırkası reisi Mustafa Suphi’nin bu cereyanları körüklemesinin sakıncalı olacağı hatıra gelmektedir. Bir defa kendisini gördükten sonra mütalaa-i devletlerinin işaret buyurulmasını rica ederim.”[19]
Karabekir Paşa ve Erzurum Valisi Hamit Bey, el altından Mustafa Suphi’ye karşı halkın tepkisini organize ederek Suphi’nin propaganda faaliyetlerini yıpratmaya çalışır. Mustafa Kemal Paşa da Karabekir ve Hamit Bey’in bu hareketlerini onaylar ve 25 Ocak 1921 tarihli bir mektubunda şöyle yazar:
“Erzurum’da Mustafa Suphi hakkındaki ulusal tepkilerin planını, daha önce Kazım Karabekir Paşa’nın ve sonra Hamit Bey’in yazılarıyla öğrenmiş ve uygun bulmuştum. Herhalde, doğudan gelecek yıkıcı herhangi bir akıma karşı Erzurum ve Trabzon’un ve bütün ülkenin bir demir duvar durumunda bulunacağına güveniyorum”[20]
Aynı gün Mustafa Kemal, protestolar sonucu Mustafa Suphi’nin Erzurum’dan kovulmasını takdirle karşıladığını belirten telgrafında şöyle yazar:
“Milletimizin dirliğini bozucu herhangi bir akımın, her nereden gelirse gelsin, duraksamaksızın kırılması doğal olduğundan [..] gerek bakanlar kurulunun ve gerek bütün milletin uyanık ve tedbirli bulunması (gerekir)”[21]
Sonuç olarak, Suphi ve TKP heyeti önce Erzurum’dan Bayburt’a gönderilir, oradan da Trabzon’a geçmek zorunda bırakılır. Yol boyunca halk heyete, değnekler ve çürük yumurtalarla saldırır.[22] Fakat Mustafa Kemal ve diğer paşaların Mustafa Suphi’ye karşı tüm olumsuz tavırlarına rağmen bunun kesin surette cinayetin faillerinin onlar olduğunu iddia etmek için yeterli kanıt olduğu kanısında değilim.[23]
Öncelikle cinayeti işlediği üzerinde hemfikir olunan Yahya Kahya’yı ve onun ideolojik formasyonunu incelemek gereklidir. Mango, Yahya Kahya ve adamlarının sağ kanat ittihatçılar olduğunu yazar.[24] Yahya Kaptan sıkı bir ittihatçı ve sadık bir Enver Paşa taraftarıydı.[25] Enver, 1921 Ağustos’unun başında Anadolu’ya geçmek ve Milli Mücadelenin komutasını devralmak amacıyla Batum’a geldiğinde Yahya Kaptan’la sürekli irtibat halindeydi ve Mustafa Kemal’e karşı onun desteğine sahipti. [26]
Nitekim, Enver Paşa’nın yakını ve onun Berlin’de kurduğu İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı’nın [27] Anadolu’daki propagandasını yapmak ve Enver Paşa ile Mustafa Kemal arasında aracılık yapmak üzere yollanan Halil (Kut), kendisine ülkede kalamayacağı ve derhal Türkiye’yi terk etmesi gerektiği bildirilince Yahya Kaptan’a sığınmış ve Yahya Kaptan ve milisleri sayesinde birkaç ay daha ülkede kalabilmişti.[28] Bu dönemde Enver Paşa, kendisini Mustafa Kemal’in sol bir alternatifi olarak sunmaya çalışır[29]; Sovyetler de Enver Paşa’yı siyasi alanda kullanılabilecek bir vasıta, Mustafa Kemal’e bir alternatif olarak görüyorlardı.[30] Olayları yakından gözlemleyen, dönemin Moskova Büyükelçisi Ali Fuat Paşa şöyle yazar:
“Ruslar, Enver Paşa’yı Moskova’da bulundurmakla maksatlarına daha kolay erişebileceklerini sanmışlardı. Fakat Ankara’da, Enver Paşa ve arkadaşlarının teşekkülünden bambaşka ve onlarla hiç alâkası bulunmayan kuvvetli bir teşekkülün vücuda gelmesiyle, Enver Paşa’nın Anadolu üzerinde nüfuzu olmadığını anlamışlardı. Bununla beraber Ankara’nın çok zayıf düşeceği bir sırada, kendi tesirleri altına aldıklarını sandıkları Enver Paşa ve arkadaşlarıyla Ankara hükümetini ele geçirmeği düşünmüşlerdi. Kütahya ve Eskişehir’deki mağlûbiyetimizden sonra maksatlarına ulaşabilmek için Enver Paşa’yı Cenubî Kafkasya’da harekete geçirmişlerdi.”[31]
Bu dönemde Enver Paşa SSCB yanlısı bir portre çizmeye çalışmış, hatta Murat Bardakçı’nın tabiriyle özellikle Buhara’da olduğu dönemde “Bolşeviklerin Resmi Görevlisi” olmuştu.[32] Yani denebilir ki Enver Paşa Bolşeviklerin desteğini alarak kendini Kemal Paşa’nın alternatifi olarak göstermeye çalışıyordu. Nitekim Enver’in bu tavırları Ankara’yı da endişelendirmekteydi. Bardakçı durumu şöyle açıklar:
“Ankara, Enver’in Moskova’daki bütün faaliyetlerini zaten yakından takip ediyordu. Büyük Millet Meclisi’nin Moskova’daki mümessilliğinin kapısı Enver’e gerçi açıktı. Enver buradaki yetkililer ile sık sık beraber olmakta, durum değerlendirilmesi yapılmakta, yemekler yenmekte, güya karşılıklı fikir alışverişinde bulunulmakta idi. Ama Enver, Ankara için gözden uzak bulundurulmaması, mutlaka izlenmesi ve her hareketinin takip edilmesi gereken bir sabık, hatta rakipti. Dolayısıyla temasları hakkında öğrenilen her şey Ankara’ya anında rapor olarak gönderiliyordu. Hükümet, Sakarya Savaşı’ndan aylar önce, 1921’in 12 Mart’ında Enver ve Halil Paşalar ile emsalinin Anadolu’nun herhangi bir yerine gelmeleri hâlinde derhal sınır dışı edilmelerini emreden bir kararname yayınladı. Kararnamenin altında hükümet üyeleri ile Meclis Reisi Mustafa Kemal’in imzaları vardı!“[33]
Bu dönemde Fevzi Paşa tüm cephelere yolladığı 24 Mayıs 1921 tarihli şifreli telgrafında ise Enver’in sınırı geçmesi halinde derhal tutuklanmasını emreder.[34] Enver Paşa, Doğu Halkları Kurultayı’na katıldığında da özellikle Mustafa Suphi ve TKP üyeleri tarafından kongrede çok büyük eleştirilere maruz bırakılmıştı. Enver Paşa’nın konuşması okunurken, Türk Komünistleri “Kurultay’a değil, Halk Mahkemesi’ne” diyerek Enver Paşa’yı şiddetle protesto etmişti.[35]
Hülasa, görülebileceği gibi Enver ile Mustafa Suphi, Mustafa Kemal’in iki tane alternatifiydi. Mesela, Moskova Büyükelçisi Ali Fuat Paşa’nın Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin ile yaptığı görüşmelerde bizatihi Enver’in Kemal Paşa’ya alternatif olarak değerlendirildiğini ifade eder.[36] Ali Fuat Paşa şöyle yazar: “Avrupa’dan gelen haberlerden Yunan taarruzunu Sakarya’da durdurabileceğimiz anlaşılıyordu. Fakat Sovyet hükümetinin kanaati hâlâ dağılacağımız merkezindeydi. (..) Mustafa Kemal Paşa’nın riyaset ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti, muharebeye devam edemeyecek olursa Enver Paşa’yı Kızıl Ordu’dan tefrik edecekleri veyahut yeniden kuracakları Müslüman kuvvetleri ile Anadolu’ya göndererek Garp cephemizi ve Ankara hükümetini kendi nüfuzları altına almak isteyeceklerdi.”[37]
Şükrü Hanioğlu, Moskova tarafından Enver’in Mustafa Kemal’e alternatif olarak göz önünde tutulmakla beraber esasen Suphi’nin daha makbul bir alternatif olarak değerlendirildiğini kaydeder.[38] Mamafih, Mustafa Suphi cinayetiyle Kemal Paşa’ya karşı Enver’in tek alternatif hâline getirilmesinin hedeflendiğini[39] ifade etmek çok daha akla yatkın olsa gerek. Mustafa Suphi’nin bu saikle öldürüldüğünü doğrulayacak temel bir kanıt da mevcuttur. İlk defa Murat Bardakçı tarafından yayınlanan Enver Paşa’nın 24 Nisan 1921 tarihli karısı Naciye Sultan’a yazdığı mektubunda şöyle der: “…Komünist Partisi Reisi Suphi Bey, Bakü’de aleyhimde bulunduğu için biçareyi Trabzon’da evvelâ karla, tükürükle, hamallar epeyce ıslattıktan sonra bir motorbotla Batum’a iade etmek üzere yola çıkarmışlar. Halbuki yanında yüz yirmi bin Rus altını olduğundan kendisini zanlarınca yolda öldürmüşler paralarını almışlar. Mamaafih bunu benim için yaptıklarından memnun olduğumu ve başkasına söylememelerini tembih ettim. Bence düşman da olsa, madem ki Müslüman, böyle olmamalıydı. Fakat ne çare, yazılan çekilirmiş.”[40]
Enver Paşa, açıkça özel mektuplarında Mustafa Suphi cinayetinin kendi emriyle vuku bulmasa da kendisi ve Suphi ile arkadaşlarının yanlarındaki para için işlendiğini, cinayetten sonra, cinayeti işleyenlerle görüştüğünü ve kendilerine eylemlerinden memnuniyet duyduğunu söylediğini yazar. Ayrıca, Yahya Kahya ile Ankara hükümetinin arasının iyi olmadığı, Trabzon’da adeta bir “Liman hükümeti” kurduğu ve ardından da durumdan bıkan askeri yetkililerin müdahalesi sonucu öldürüldüğü, Mango’nun da ifade ettiği gibi kuşkusuzken[41], Yahya Kahya’nın Ankara Hükümeti için Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürdüğünü iddia etmek son derece güçtür.
Doğrudur, Kemal Paşa ve diğer Paşalar Suphi ve TKP’ye hiç sıcak bakmamışlar hatta Suphi’ye karşı birtakım eylemler tertip ettirmişlerdir. Mesela Suphi’ye karşı bu olumsuz tavrı dönemin Moskova Büyükelçisi Ali Fuat Paşa’da da görebiliriz. Ali Fuat Paşa hatıratlarında şöyle yazar: “Mustafa Suphi’yi şöhret ve ihtiras peşinde koşan zeki, kurnaz ve azim sahibi bir şahsiyet gibi görmüştüm.”[42] Mustafa Kemal Paşa ise Suphi ve arkadaşlarını tasvir etmek için “soysuz”, “sersem” sıfatlarını kullanmaktan çekinmemiştir.[43]
Ayrıca, Suphi’nin özellikle Sovyet yardımı konusunda bir tehlike olarak görüldüğü barizdir. Fakat bunu abartmamak gerekir, nitekim Sovyet yardımlarının boyutunun da mütevazı olduğunu göz önünde bulundurmak lazımdır. Ali Fuat Cebesoy’a göre Sovyetler’den 200 bin tüfek istendiği halde,[44] 18 Eylül 1921 ile 14 Haziran 1922 arasında 43 bin tüfek teslim edilmiştir.[45]
Tüm bunlar göz önüne alınınca Mustafa Suphi’nin, her ne kadar Enver Paşa’nın emriyle olmasa da yanlarındaki para için öldürülmüş olduğu ve bunun da Enver Paşa tarafından takdirle karşılandığı ifade edilebilir. Nitekim Yahya Kahya’nın, Mustafa Kemal’in ittihatçı bir muhalifi olduğu ve Enver Paşa’ya olan bağlığı düşünüldüğünde bu cinayetin arkasındaki saikin ifade edilen yönde olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Çerezler
Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.
Fonksiyonel Her zaman aktif
Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
Preferences
The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
İstatistik
Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir
The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
Pazarlama
Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir