[voiserPlayer]
“Finanstaki en tehlikeli üç kelime ‘Bu sefer farklı’dır.” Sir John Templeton
“Odadaki sıcaklığı kalıcı olarak değiştirmenin yolu, termostatı (sıcak sabitleyici alet) sıfırlamaktır. Aynı şekilde, ekonomik başarı seviyenizi kalıcı olarak değiştirmenin tek yolu, ekonomik termostatınızı sıfırlamaktır. Ama değişip değişmemek sizin seçiminizdir.” T. Harv Eker
Türkiye ekonomisi sahip olduğu birçok sorunla birlikte özellikle 2021 Eylül ayından itibaren başlayan merkez bankası faiz indirimleri ile zorlu günlerden geçmekte. Sürdürülemezliği kaçınılmaz olan politikalar, nihayetinde seçim sonuçları ve Mehmet Şimşek’in gelişiyle birlikte rafa kalkmaya hazırlanıyor ve yeni bir döneme giriyor gözüküyoruz. Mehmet Şimşek’in deyimiyle irrasyonaliteden rasyonaliteye geçiş dönemi, beraberinde birçok soruyu da getiriyor. Bu yazıda da bu 180 dereceye yakın dönüşe dair akla gelen sorular için kendimce cevaplar bulmaya çalıştım.
Mehmet Şimşek’in Dönüşü
Mehmet Şimşek’in dönmeyeceğini düşünen ve yanılanlardan biriyim ve bu dönüşü anlamlandırmaya çalışıyorum. Bu dönüşü anlamlandırmaya çalışmak için sanırım önce dönüş sürecine bakmakta fayda var.
Kendisi defalarca Erdoğan ile görüştü ve hatta ortak açıklama yapmaları için Ak Parti binası önünde platform bile kuruldu ama yine de dönmedi. Bu bilgi bizim için kıymetli. Burada biliyoruz ki ikna edilmeye çalışılan kişi Mehmet Şimşek idi ve zor durumda olan Türkiye ekonomisi ve Erdoğan’ın kendisiydi.
Bu durumda, şartlarını kabul ettiren tarafın çoğunlukla Mehmet Şimşek olduğu çıkarımını yapabiliriz. Dolayısıyla da Mehmet Şimşek şartlarını kabul ettirmiş ve bunların uygulanacağına da ikna olmuş olsa gerek. Erdoğan’ı ikna ettiğinin bir diğer sinyali de Pazar günü devir teslim töreninde rasyonaliteye dönüleceği mesajını vermesi idi.
Fakat şunu da biliyoruz ki aralarındaki anlaşma hukuki bir zemine dayanmıyor ve bu anlaşma kamuoyu önünde yapılmadı. Bu durum her ne kadar ileride Erdoğan’ın müdahale ihtimalini artırsa da, Şimşek’in Erdoğan’ı bizim kadar tanımadığını söylemek de oldukça iddialı olur. Bu nedenle, yaptıkları anlaşmada anlaşmayı bozma ihtimali olan Erdoğan’a karşı Şimşek’in anlaşmayı bozmanın ülke ekonomisine maliyetini yüksek tutmuş olacağını tahmin ediyorum. Anlaşmayı bozduğu takdirde Erdoğan ve ülke ekonomisi yüksek bir maliyet ödeyecektir. Şimşek tuttuğu yüksek maliyetle kendini emin hissedebilir.
Mehmet Şimşek İstediği Politikayı Uygulayabilir mi?
Bu sorunun cevabını verirken kısa ve uzun dönem ayrımı yapmak lazım. Kısa dönemde tahminim Erdoğan, Mehmet Şimşek’e pek de müdahale etmeyecek. Müdahale etmeyecek olmasının nedenlerinden birisi kendisindeki değişim değil, ekonominin içinde bulunduğu durum. Yani aslında pek de müdahale edemeyeceği kadar durumun kötü olması.
Erdoğan’ın uyguladığı Türkiye Ekonomi Modeli sürdürülemez bir modeldi ve yolun sonuna gelindiği için kendisi Şimşek anlayışına mecbur. Bu nedenle kısa dönemde Mehmet Şimşek istediğini uygulayacaktır. Ayrıca dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da görüldüğü kadarıyla Şimşek’in ekibiyle gelmesini Erdoğan’ın kabul etmiş olması. Bunu da merkez bankasında beklenen değişimden anlıyoruz.
Şimşek ile benzer iktisadi düşünceden Cevdet Yılmaz da Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Bu isimlerin bu kadarla kalmayacağı ve yeni başka isimlerin de kritik görevlere geleceğini tahmin edebiliriz. Erdoğan’ın kısa dönemde gelen ekibi görevden almak istediğinde işi oldukça zor olacak, maliyetleri göze almak kolay değil, sonuçları çok daha yıkıcı olacaktır.
Bu yönüyle bakınca yerel seçimleri de içine alan kısa dönemde keskin müdahalelerde bulunma ihtimali düşüyor. Yerel seçimlerde de Şimşek’in görevde kalacağını ve rasyonaliteden fazla uzaklaşmadan belirli miktarda Erdoğan’a esneklik sağlayacağını düşünüyorum. Sonuçta bakanlık koltuğunda oturan birisi de kendisini o koltuğa getirene tavizsiz yaklaşmayacaktır.
Uzun dönemde ise Erdoğan siyasi koşullara göre Şimşek ile anlaşmasına uymayıp tekrardan (artık) irrasyonel diye adlandırılan politikalara dönmek isteyebilir. Bunu iktidarın o dönemki oy oranlarına ve makroekonomik iyileşmenin oy oranlarına etkisine göre değerlendirecektir. Kısa dönemde ekonomik tercihler mecburiyet iken, uzun dönemde siyasi koşullar belirleyici olacaktır.
Karşımızda artık işler kötüye gittiğinde seçim öncesi ekonomiyi arkasına aldığı devlet gücüyle birlikte tüm koşulları zorlayarak kazanmanın tadını almış bir Erdoğan var. O nedenle geleneksel politikalarla istediği sonuçları alamamış bir Erdoğan’ın beyninin bir tarafında geleneksel olmayana dönüş düşüncesi hep var olacaktır. Şimşek ile yaptığı görüşmelerde boyun eğen tarafın Erdoğan olduğu düşünüldüğünde, o görüşmelerin oldukça uzun sürmesi düşüncelerinde net olmayan bir Erdoğan sinyali veriyor zaten. Kendisi uygulanacak politikalara razı değil ama mecbur hissediyor olsa gerek ki Şimşek’in şartlarını kabul etmesi uzun sürdü. Yani rasyonaliteye dönüşte çok kararlı bir Erdoğan yok, mecbur olan bir Erdoğan var.
Mehmet Şimşek İstediği Politikaları Uygularsa Başarılı Olur mu?
Burada Erdoğan’dan beklediğim davranış ile piyasanın beklentisi arasında bir miktar ayrışma var. Piyasalarda kısa ve uzun vadede Erdoğan’ın ekonomi yönetimine müdahale beklentisi yüksek. Benim beklentim ise kısa dönemde Erdoğan’dan müdahale gelmemesi. Ancak dediğim gibi piyasalarda yerel seçimlerin yaklaşması ile birlikte Erdoğan’ın müdahale edeceğine dair beklentiler var. Bu beklenti ise zaten enkaz devralmış bir ekonomi yönetiminin elini daha da zorlaştıracaktır.
Çünkü beklentilerin bozuk olduğu, güvenin kaybolduğu bir ekonomik atmosferde ekonomik uygulamaların başarılı olma ihtimali de düşecektir. Gelecekte ne olacağının bilinmezliği ekonomik aktörlerin davranışlarını etkileyecektir. O nedenle Şimşek’in bu beklentileri kırması ve terse çevirmesi, bir anlamda piyasaları güven ve öngörülebilirlik konularında ikna etmesi gerekecek.
Peter Drucker’ın “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu geleceği yaratmaktır” sözünden mülhem Şimşek de geleceği tahmin edilebilir hale getirmek için geleceği yaratmak zorunda. Ama sorun şu ki geleceği yaratmak ne sadece kendi elinde ne de Şimşek o kadar yüksek bir etki gücüne sahip. Şimşek’e dair beklentilerin bu kadar yüksek olmasının önemli bir nedeni de Şimşek’in olmadığı dönemde ekonominin çökme noktasına gelecek kadar kötü olması.
Üretilen ekonomik belirsizliklerin büyük çoğunluğu gücü kendi elinde temerküz ettiren Erdoğan’ın iktidarda olmasından kaynaklanıyor. O nedenle, Şimşek ne kadar geleceği yaratmaya çalışırsa çalışsın istediği ölçüde bunu başaramayacaktır. Üstelik burada öyle bir çıkmaz var ki yaratmaya çalıştığı gelecek ile Erdoğan iktidarının aldığı güvenoyu artık ters orantılı olacak. Çünkü Şimşek, enflasyonu kararlı şekilde düşürmeye çalıştığında işsizlik problemi ile karşılaşacaktır.
Kötüye giden ekonomi ve verilmiş seçim vaatleri sonrası artacak bütçe açıklarını dengede tutmaya çalıştığında, vergi artışıyla tepki toplayacak, piyasada talep düşecek ve ekonomik durgunluk derinleşecektir. Kredileri kısmaya çalıştığında kredi bağımlısı olmuş firmalar esnaflar ya da tüketiciler rahatsız olacaktır. Piyasanın bakışı açısından bu yapacakları onu belki başarılı bir bakan yaparken bu başarı, iktidar açısından oyları düşüren bir başarı olacaktır. Bu da Şimşek’in görevden alınma beklentilerini daha da artıracak, piyasalar daha fazla onun görevden alınma ihtimalini konuşacak ve muhtemelen bekle gör politikasına geçeceklerdir.
Yani Şimşek’in ekonomik anlamda başaramaması, belirsizliği artıracağı gibi başarması da belirsizliği artıracaktır. Böylece yarattığı gelecek başarılı ya da başarısız olmasından bağımsız onun uzun dönemde görevden alınma ihtimalini artıracaktır. Sonuç olarak, beklentileri yönetmede ve belirsizlikleri ortadan kaldırmada başarılı olduğu ölçüde uygulayacağı politikalarda başarılı olacak birisi, başarılı olduğu ölçüde belirsizlik yaratacaktır. Tuhaf bir dönemden geçebiliriz.
Son olarak, bizim iktisadi başarıyı sürekli kişiler (Erdoğan ve Şimşek) üzerinden konuşuyor olmamızın kurumların geldiği nokta açısından da bir anlamı var. Ekonomik başarıyı sağlayacak faktörleri kişiler üzerinden değerlendirmemiz kurumsal yapıların çöktüğü ortamda başarı ihtimalini oldukça sınırlayacaktır. Fakat oldukça kötü ekonomik koşullarda yine de kişilerin yapmaya çalışacaklarının bugüne göre bir fark yaratacağı da kesindir.
Nihayetinde, geçmişe dönüp baktığımızda defalarca denenmiş ve her seferinde hatalı çıkmış iktisadi tercihler var ve onların bizi getirdiği mevcut durum Ak Parti döneminde hiç olmadığı kadar kötü ekonomik koşullar yarattı. Ünlü iktisatçılar Reinhart ve Rogoff, yönetenlerin her seferinde durumun artık bu sefer farklı olduğunu iddia ederek geçmişte yapılan hataların tekrar edilmesinden bahseder. Yeni durumun geçmişte yaşanan felaketlerden farklı olduğunu, o nedenle de “bu sefer farklı” diyerek geçmişte yapılan hataların tekrar uygulanmasını ve sonucunda da yine felaketle sonuçlanmasını tarihsel örneklerle kanıtlamışlardır.
Yeniden Mehmet Şimşek ile yola devam edilmesi bir miktar bu düşünceyi hatırlattı. Bu sefer farklı diyerek tekrar geçmişte yapılan hatalara dönülürse muhtemelen geçmişte karşılaşılan felaketlerin daha da ötesine gitmek durumunda kalırız ve gerçekten de bu sefer farklı olur.