[voiserPlayer]
“Henüz ölmedi Ukrayna,
Ne şanı yok oldu,
Ne de özgürlüğü.
Gülecek talih,
Kardeş-Ukraynalılar, bize de.
Yok olacak düşmanlarımız,
Güneş ışığında eriyen çiy gibi.
Ve bizler de, kardeşlerim,
Mutluluk içinde
Yaşayacağız toprağımızda.
Elde etmek için özgürlüğümüzü,
Sakınmayacağız,
Ruhlarımızı ve bedenlerimizi.
Ve ispatlayacağız, kardeşlerim,
Bizler Kazak soyundanız.”
Ukrayna Milli Marşı
Kapkaranlık bir esaret zindanı, zayıf ama inatçı bir ışık hüzmesi… İşte Ukrayna milli tarihi. Serhii Plokhy Gates of Europe’ta Ukrayna’nın yabancı esareti altında geçen yüzyıllarını, ancak bitmeyen/bitirilemeyen bağımsızlık mücadelesinin tarihini anlatıyor.
Bilinen tarihin başlangıcından milattan sonra 1000’li yıllara kadar olan uzun dönem boyunca, Karadeniz’in kuzeyinde farklı yönetici askeri elitler tarih sahnesine çıktı: Kimmerler, İskitler, Sarmatlar, Gotlar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar ve Vikingler… Bu uzun süre boyunca bölgenin insan stoğunu büyük oranda Slavlar oluşturdu.
Slavlar bölgeye muhtemelen MÖ yedinci yüzyıldan çok önceki bir tarihte, daha doğudan gelen Hint-Avrupa kavimlerinin büyük göçünün bir dalgası ile yerleşti. Ve göçler sürdükçe bazıları yollarına devam etti ve batıda Almanya, güneyde Yunanistan’a kadar uzanan bölgenin insan stoğuna katıldı. En nihayetinde bu bölge insanlarını da büyük oranda Slavlaştırdı.
Slavlar tarihte ilk kez MS altıncı yüzyılda bağımsız bir bölgesel güç olabildi, ancak bu kısa sürdü. Yine bu yüzyılda isimleri Slavlar olarak kondu. MS onuncu yüzyılda Vikingler geldi ve bölgede hakimiyet tesis etti. Takip eden yüzyıllarda başkaları da gelecekti. Ancak Vikinglerle birlikte önemli bir değişiklik oldu.
Vikingler bölgeye kuzeyden geldi, Baltık denizine ve Karadeniz’e dökülen büyük ırmaklar ve ikisi arasında var olan göller kanalıyla. Bizans kaynakları Vikingleri, İsveçce de “kürek çeken adamlar” anlamına gelen Ruotsi kelimesinden türetilmiş Rus adıyla kayıtlara geçirdi. Vikingler ilk başlarda Bizans’ı yağmalama amacıyla bölgeye gelmişti, ancak daha sonra bölgenin Bizans ve daha güneydeki Araplar ile yaptığı ticareti kontrol etmek için kalıcı olarak yerleştiler. Bölgede hakimiyetlerini tesis ettikten sonra da zamanla Slavlarla kaynaştılar.
Bu kaynaşmanın yolunu açan ve hızlandıran Viking kralı Vladimir’in onuncu yüzyılın son çeyreğinde Hristiyanlığı kabul etmesi oldu. Aslında Slavlar arasında Hristiyanlığı yaymak için Bizans Ortodoks kilisesi yüzyıldan uzun bir süredir çalışıyordu, hatta bunun için iki kilise mensubu, Kiril/Cyril ve Methodius, özel bir alfabe de icat etmişti. Ancak Vladimir’in Hristiyanlığı kabulü ile birlikte Slavlar arasında Hristiyanlık çok daha hızlı bir şekilde yayılacaktı. İlk kilise başkent Kiev’de Bizans’ın başkentindeki görkemli katedral model alınarak inşa edildi, adı da Aya Sofya oldu. Takip eden yüzyıllar boyunca Hristiyanlık, misyonerler ve devlet işbirliği ile bölgenin pagan toplumunda yayıldı ve aynı süreçte farklı şehirlerde farklı büyüklükte yeni Aya Sofya’lar inşa edildi. Hristiyanlığın yayılışı ile birlikte Viking yönetici askeri eliti, yani Rus, ve bölgenin Slav olmayan halkları zaman içinde Slavlaştı. Takip eden iki yüzyıl, inşa edilen din ve dil temelli kültürel birliğe rağmen, Kiev-merkezli politik birliğin parçalanışına ve daha küçük prensliklere bölünmesine şahit oldu. Kiev ise Bizans-merkezli Ortodoks Hristiyanlığın metropolitan merkezi olması sıfatıyla bölgenin politik-dini birliğinin sembolü olarak kaldı.
On üçüncü yüzyılda Moğol istilası bu sembolik politik birliği sonsuza kadar bozdu ve on dokuzuncu yüzyıl tarihçilerinin isimlendirmesiyle Kiev Rus’unu üç farklı bölgeye ayırdı. Kırım doğrudan Moğol hakimiyetine girdi. Diğer iki bölgede ise bir Rus prensliği Moğolların temsilcisi oldu: kuzey doğuda Vladimir-Rostok prensliği, güney batıda da Galiçya-Volhynia prensliği… Kiev ise Moğollara teslim olmayı kabul etmediği için yerle bir edildi. Kentte bulunan metropolitanlık yüzyılın sonunda Vladimir’e taşındı, çeyrek yüzyıl sonra da Moskova’ya. Güney batıdaki Galiçya-Volhynia prensliği, Moskova’dan bağımsız bir metropolitanlığa Halych kentinde sahip olacaktı.
Kiev Rus’unun kuzey doğu bölgesi on beşinci yüzyıl sonuna kadar Moğol hakimiyetinde kaldı. Bu dönemde Moskova Prensliği bu bölgedeki rakiplerinin önüne geçerek tek güç merkezi haline geldi ve takip eden yüzyıllarda özellikle Asya’ya doğru, neredeyse sınırsız bir yayılma alanı bularak, büyük bir güce dönüştü. Kiev Rus’unun güney batı bölgesi ise Moğol hakimiyetinden daha erken bir tarihte çıktı ancak bağımsız bir gelişim şansı bulamadı ve on dördüncü yüzyıl sonu itibariyle Polonya Krallığı ve Litvanya Düklüğünün hakimiyeti altına girdi. Takip eden yüz elli yıl boyunca bu iki devlet birbirine daha da yakınlaştı ve 1569 yılında imzalanan Lublin anlaşmasıyla da birleşti. Bu birleşme gerçekleşirken alt sınırlar da çizildi ve Kiev Rus’unun güney batı bölgesi de nihai olarak Polonya Rus’u ve Litvanya Rus’u olarak ikiye bölündü.
Polonya Rus’unun Ortodoks elitlerinin amacı Krallık nezdinde gittikçe güçlenen Katolik aristokrasi karşısında ayrıcalıklarını ve siyasi nüfuzlarını korumak oldu. Polonya Krallığının güney doğu bölgesinde yerleşiktiler ve bu bölge güvenlik açığının olduğu Müslüman Tatarlarla sınır bölgesiydi. Ancak aynı sınır bölgesi fırsatlar da sunuyordu, zira sınırın ötesindeki step bölgeleri Moğol istilasından beri hala boştu. Polonya Rus’unun Ortodoks elitleri bu boş bölgelere yayıldı ve daha fazla insanın bu bölgelere yerleşmelerini sağladı. Bu bölgede artan tarımsal üretim, Baltık ticareti kanalıyla Avrupa pazarına eklemlendi ve kıtanın ekmek sepeti haline geldi. Polonya Rus elitleri artan zenginlikleriyle bölgelerindeki kültürel-dini aktiviteleri de finanse etti ve böylelikle bölgesel kimliğin, merkezden yayılan Polonya dili ve kültürü karşısında güçlenmesini sağladı.
On altıncı yüzyıl sonlarında bir harita yayınlandı. Harita Litvanya Grand Düklüğünün güneyinde yayılan ve Polonya Rus’u olan bölgeyi, Slavca sınır bölgesi anlamına gelen bir kelime ile, “Ukrayna” olarak isimlendiriyordu. Bu haritadan yaklaşık yarım asır sonra daha detaylı bir harita çalışması Fransız mühendis G. L. De Beauplan tarafından yapıldı. Beauplan haritanın yanı sıra bölgenin coğrafyası, ekonomisi ve toplumsal yapısı ile alakalı kapsamlı bir kitap da yayınladı. Kitabın 1651 yılında yapılan ilk baskısı Polonya Krallığının Bölgelerinin Tasviri (Description des contrés du Royaume de Pologne) iken, 1660 yılında yapılan ikinci baskısı ve takip eden baskılarının başlığı Ukrayna’nın Tasviri (Description d’Ukranie) olacaktı.
Polonya Rus bölgesi veya Ukrayna için güney doğu bölgesindeki Tatarlar büyük bir tehdit oluşturuyordu zira Tatarlar genişleyen Osmanlı pazarına köle sağlıyorlardı ve bu amaçla bölgeye sistematik akınlar düzenliyorlardı. Bu köleleştirme akınlarından birinin kurbanı da geleceğin Hürrem Sultanı olacak Roxalana isimli bir kızdı. Gerek Tatar saldırıları gerekse Kırım’ın Moskova, Polonya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında süregiden ticaretle zenginleşmesi Ukrayna sınır bölgesinde yeni bir bağımsız gücün ortaya çıkışına yol açtı: Kazaklar.
Başlangıçta Tatar köleleştirme saldırılarına karşı korunma ve kurtarma amaçlı olarak ortaya çıkan Kazaklar zamanla Ukrayna’nın şehir ve köylü nüfusundan katılımlarla daha da güçlendi. Polonya, çoğunluğunu Ukraynalı tebaasının oluşturduğu Kazakları hem Osmanlı İmparatorluğu hem de gittikçe güçlenen Moskova’ya karşı kullandı. Ancak Polonya’nın rakiplerine bela olan bu güç, en nihayetinde krallık içinde de politik dengeleri etkileyebilecek bir güce ulaştı.
Kazaklar, Polonya krallığının destek verdiği ve on altıncı yüzyıl sonunda önerilen Ortodoksluk ve Katolikliğin birliğini gerçekleştirme projesini büyük ölçüde engelledi. Kazaklar, projeye karşı çıkan ve Krallık tarafından atanamayan Ortodoks din adamlarına Kiev’de güvenli bir ortam sundu. Kazaklarla birlikte tekrar canlanmaya başlayan Kiev, bu sefer, Kazakların koruması altında Ukrayna Rus Ortodoksluğunun merkezi olarak tekrar dirildi.
Ortodoks kilisesine verdikleri destekle Kazaklar krallığın önemli bir dini projesini önemli ölçüde engellerken, aynı dönemde birbiri ardına isyanlar başlattı. İlki 1591 yılında başlayan bu isyanlar bastırıldı. Tarihe Büyük İsyan olarak geçen ve 1648 yılında başlayan altıncısı ise başarılı oldu. Ancak Kazaklar bu başarıya rağmen bağımsız ayrı bir devlet inşa edemedi. Polonya, Moskova, Osmanlı ve Kırım Tatarları tarafından kuşatılmışlardı ve ancak bir devletin himayesi altında otonom bir bölge-devlet olarak varlıklarını devam ettirebileceklerine inanıyorlardı. Özellikle Moskova ve Polonya arasında gel-gitler Kazaklara pahalıya patladı ve Kazak Ukrayna’sı 1667 yılında yapılan bir anlaşma ile Özi (Dnieper) nehri baz alınarak ikiye bölündü: nehrin doğusu Moskova’nın, batısı Polonya’nın oldu. Kısa bir süre sonra Polonya Ukrayna’sı Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girdi. Ancak bu dönem 30 yıl sürdü ve Özi’nin batısı tekrar Polonya’nın oldu.
Aslında Özi’nin batısında yer alan Kiev’in ortodoks din adamları, Katolik bir krala bağlı olmaktansa Ortodoks bir çarın altında olmayı tercih etti ve Kiev’i Moskova’nın hakimiyeti altına aldırmayı başardılar. Ancak bunun bir bedeli oldu. 1685 yılında Kiev metropolitanlığı bağımsızlığını kaybetti ve Moskova Ortodoks kilisesine bağlandı.
Ancak Moskova’ya bağlanmak Kiev’in Ortodoks din adamları için önemli kariyer fırsatları da sundu. Zira Moskova Çarı Peter (veya Osmanlı/Türk tarihindeki adıyla Deli Petro) ülkesini yoğun ve kapsamlı bir modernleştirme sürecine soktu ve bu sürecin parçası olarak Ortodoks Kilisesini de ıslahattan geçirdi. Kiev metropolitanlığı Peter’in gerçekleştirmek istediği dini ıslahatların benzerlerini çoktan gerçekleştirmişti ve Katoliklerle özellikle Cizvitlerle yoğun temasları sayesinde Batı tarzı eğitimi Kiev’de hayata geçirmişlerdi. Yapmaları gereken, bu birikimi Moskova’ya taşımak ve Ortodoks kilisesini dönüştürmekti. Ve bunu da yaptılar.
Kievli Ortodoks din adamları Moskova çarının Rus İmparatoru olarak dönüşümüne katkıda bulunurken, konumları her geçen yıl daha da zayıflayan Kazaklarla da aralarındaki mesafeyi açıyorlardı. İsveç’in Rusya’yı işgalini fırsat bilerek Moskova’ya son bir kez askeri isyan başlatan Kazakların Peter’in bin bir güçlükle modernleştirdiği ordusu karşısında şansı yoktu. Bu isyanın bastırılmasıyla bağımsız tek bir Ukrayna vatanı fikri de zayıflamaya başladı. Onun yerine Kiev Ortodoks din adamlarının savunduğu alternatif görüş kök salıp güçlenmeye başladı: Moskova çarlığı ve onun güncel hali Rusya İmparatorluğu Kiev Rus’unun devamıydı, Ukrayna küçük Rusya ve Ukraynalılarsa daha büyük Rus milletinin bir parçasıydı.
Kazak askeri gücünün varlığı on sekizinci yüzyıl boyunca zayıflayarak da olsa devam etti. Kazak-Ukrayna bölgesinde icra ettikleri idari görevleri tırpanlandı. Önemli bir kısmı da zamanla özellikle sınır bölgelerine doğru uzaklaştırıldı. Kazak-Ukrayna bölgesi ise Kazakların Rus çarlığı ile anlaşarak kazandığı otonomisini II. Katerina (h.1762-96)’nın ıslahatları ile tamamen kaybetti ve Rusya İmparatorluğu içinde normal bir idari birim oldu. Ancak imparatorluk, Ukraynalılara, genişleyen idari ve askeri yapısı içerisinde oldukça parlak kariyer fırsatları sunmaya devam etti, elbette sadece Ukraynalı asilzadeler için… Yoksa, Ukraynalı köylüleri, Rus sınıfdaşları gibi, özgürlüklerini yitirdi ve yaşadıkları topraklara kanunlarla sabitlendi.
Katerina döneminde İmparatorluk toprakları genişledi. Osmanlıların Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelerden atılmasıyla, Kırım ve Kırım’a kadar uzanan stepler imparatorluk topraklarına katıldı. Polonya bu yüzyılda üç devlet tarafından paylaşıldı ve Polonya Ukraynası Rusya’nın oldu. On sekizinci yüzyıl sonu itibarıyla modern Ukrayna devletini oluşturan toprakların büyük bir kısmı Rus İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. Sadece, Ukrayna’nın tarihi bölgesi Galiçya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun parçası olarak ayrı kaldı.
On dokuzuncu yüzyıl başları, Napolyon Bonaparte’ın orduları ile Moskova kapılarına dayanmasına şahitlik etti. Bonaparte yenildi ancak askeri harekatı, ülkeleri üç devlet tarafından parçalanmış Polonyalıların milliyetçilik ateşini yakmasına yol açtı. Rusya İmparatorluğu bu ateşi büyük bir güçlükle söndürdü ve saldırgan bir Ruslaştırma ve Rus milliyetçiliği programı ile cevap verdi. Ancak ne milliyetçilik ateşi ne de Ruslaştırma, Rusya’daki Ukraynalılar arasında büyük çaplı bir milliyetçi hareketlenmeye yol açtı. Sadece yüzyıl ortasında Kiev Üniversitesi’nden bir avuç isim Ukrayna milliyetçilik ateşini mütevazı da olsa tutuşturdu. Ancak bu öylesine sönük bir ateşti ki, Çarlık da ciddiye almadı ve nispeten hafif cezalarla olayı büyümeden kapattı. Ancak takip eden on yıllarda Rusya, Ukrayna milliyetçiliği üzerindeki sıkı takibini devam ettirdi ve aynı doğrultuda Ukraynaca yayınlar üzerinde de yoğun bir sansür uyguladı.
Bu dönemde Ukrayna milliyetçiliği farklı bir mecrada daha gür gelişti ve Rusya’daki akıma can suyu oldu: Avusturya’nın Galiçya’sında. Rusya ile aynı dönemde Polonya milliyetçiliği ile karşı karşıya kalan Avusturya Habsburg, Çarlık Rusya’sından farklı olarak daha yumuşak ve kapsayıcı bir politika izledi. Bu nispeten liberal ortamda Ukrayna milliyetçiliği daha rahat gelişti ve sınır ötesindeki kardeş akımla etkileşime girerek güçlendi. On dokuzuncu yüzyıl sonu itibariyle Ukrayna iki imparatorluk arasında bölünmüş bir haldeydi. Ancak iki bölgeyi birbirine bağlayan, özellikle Rusya’daki toplumsal tabanı zayıf olsa da, tek bir Ukrayna milliyetçisi ideal vardı. Galiçya’da bu ideali temsil eden siyasi partiler de kuruldu. Avusturya-Habsburg’un liberal ortamında Ukrayna milliyetçisi parti gelişip tabana yayılırken, Rusya’nın gittikçe koyulaşan otoriter atmosferinde Ukrayna milliyetçiliği azınlık bir entelektüel grubun ötesine yayılamadı.
Devam edecek …
Serhii Plokhy, Gates of Europe: A History of Ukraine, Basic Books, 2015.
Fotoğraf: Ömer Faruk Ulutaş