[voiserPlayer]
İlk önce öyküyü özetleyelim.
Amerika Irak’ı işgal eder. Ancak kamu düzenini ve güvenliğini sağlayamaz. Ülke kanlı bir iç savaşa sürüklenir. Milisler arası çatışmalar, patlayan bombalar, intihar saldırıları ve saire, artık sıradan hadiseler haline gelir. Yine sıradan bir gün, Bağdat’ta bir bomba patlar. Birileri canını kaybeder, birileri sakat kalır, birileri hastanelik olur. O gün canını kaybedenler arasında Nahim Abdeki de vardır. Nahim eskicidir. Bağdat’ta sokak sokak at arabasıyla dolaşır, eskileri satın alır, onları ya bakımdan geçirir, tamir eder öyle satar ya da olduğu halleriyle. Patlayan bomba öylesine şiddetlidir ki Nahim’in ceseti paramparça olur, eti atının etine karışır.
Nahim’in bir de ortağı vardır: Hadi. Hadi daha yaşlıdır. Nahim’i de yanına alıp, eskicilik işine sokan odur. Biyolojik olmasa da, Nahim için bir baba gibidir. İkilinin ne zaman, nerede tanıştığı bilinmez. Ancak Amerika’nın işgalinden hemen sonra Bağdat’a taşınmışlardır ve Betaviyyin mahallesinde, Yahudi Harabeleri olarak bilinen bir yere yerleşmişlerdir. Ancak bir iki yıl sonra Nahim evlenmiş ve harabe evden ayrılmıştır. Hadi ile iş ortaklığı ise devam etmiştir.
Nahim’in arkasında tastamam bir ceset dahi bırakmadan ölümü Hadi için tam anlamıyla bir yıkım olur. İlk önce saldırganlaşır. Bir süre sonra durgunlaşır. Herkesten uzaklaşır. Yavaş yavaş kendini toparlar. Ancak değişen bir şeyler de vardır. Hadi Bağdat’taki bombalamalarda ölenlerin bedenlerinden arta kalanları toplamaya başlamıştır. Nihayetinde onlardan tastamam bir ceset inşa eder ve adını İsmi Nedir (MaŞesma) koyar.
Hadi bir gün cesetin burnunun kaybolduğunu fark eder. Tam o sırada Betaviyyin mahallesine yakın Tayeran meydanında bir patlama olur. Yine kan gövdeyi götürür. Cesetler tanınmayacak haldedir. Hadi, patlama bölgesinde itfaiyenin basınçlı suyunun sürüklediği bir burun parçası bulur, evine gider ve İsmi Nedir’e burun olarak diker.
Aynı gün ilk patlamadan kısa bir süre sonra yine mahalleye yakın Endülüs meydanına bakan Sedir Novotel’i hedef alan bir intihar saldırısı olur. Hadi tam patlama anında meydandan geçiyordur. Patlamanın etkisi ile Hadi’nin ayakları yerden kesilir, havada bir kaç takla atar ve yere düşer. Ancak ölmez. Büyük bir şok ve yara bere içinde evine döner ve kendini yatağa atar. Uyandığında inşa ettiği İsmi Nedir kaybolmuştur.
Aynı patlamada Sedir Novotel’in güvenlik görevlisi Hasib Muhammed Cafer de canını kaybeder. Evli, bir çocuklu ve sadece 21 yaşındadır. Hasib’in ruhu şaşkındır. Zira bir cesedi yoktur ortada. Kendine bir ceset arar, bunun için civarda dolaşır ve bulduğu bir cesetin içine yatıverir. Bulduğu ceset Hadi’nin inşa ettiği İsmi Nedir’in cesetidir. Hasib’in ruhunun içine yerleşmesiyle, İsmi Nedir canlanıverir ve Hadi’nin barakasından ayrılır.
Takip eden gün ve haftalarda Bağdat’taki insan katliamına İsmi Nedir de katılır. Ancak önemli bir farkla. Onun katliamı intikam içindir, adaleti tesis için. İlk aldığı intikam İlişva isimli bir kadının intikamıdır. İlişva yaşlı ve yalnız bir kadındır. Kocasını yıllar önce kaybetmiştir. İki kızı ise evlenip Avustralya’ya göçmüştür. O ise Betaviyyin mahalesinde Yahudi Harabelerindeki Hadi’nin harabesine komşu evinde yapayalnız yaşıyordur. İlişva’nın henüz 20 yaşında iken İran-Irak savaşına katılan ve bir daha geri dönmeyen bir oğlu vardır: Danyal. Ailesine Danyal’ın savaşta öldüğü haberi verilmiştir. Ancak ortada ceset yoktur. İlişva oğlunun ölümünü kabul etmemiş ve bir gün oğlunun ona geri geleceğine inanmıştır. Oğlunun onu bulabilmesi için de ne Bağdat’tan ne de oturdukları eski evden ayrılmıştır.
İsmi Nedir’i canlı ilk gören İlişva’dır. Zira İsmi Nedir canlandıktan sonra ilk olarak, Hadi’nin komşusu İlişva’nın evine girer. İlişva, İsmi Nedir’i ona geri dönen oğlu sanır. İsmi Nedir de bunu kabul eder. İlişva’nın yanında kalmasa da, onu ara ara ziyaret edecektir. Ayrıca İlişva’nın intikamını alacaktır. Danyal’ı takip edip onu yakasından tutup askere teslim eden mahallenin berberi Ebu Zeydun’dur. Ebu Zeydun İsmi Nedir’in ilk öldürdüğü kişilerden biridir. Berberinin önünde hep oturduğu sandalyede boynuna bir berber makası saplanmış halde bulunur.
İsmi Nedir, ruhunun gerçek sahibi Hasib’in de intikamını alır. Onu öldüren intihar bombacısı zaten ölmüştür ancak onu kiralayan şirketin sahibi Venezüelalı subayı hayattadır. İsmi Nedir onu bulur ve öldürür. Burnunu aldığı adamın öldüğü Tayeran meydanındaki patlamadan sorumlu el-Kaide liderini de öldürür.
İsmi Nedir’in insan-üstü özellikleri vardır. Fazlasıyla güçlüdür. Hızlı koşabilmektedir. Ve kurşunlar onu öldürmüyordur. Ayrıca vücudunu oluşturan ceset parçalarının asıl sahipleri ona kimden intikam alması gerektiğini gösteriyordur. Ancak İsmi Nedir önemli bir çıkmazla da karşı karşıyadır. Zamanla yarışıyordur. İntikamları zamanında almalıdır zira geciktikçe bedeninin parçaları çürümeye, kokmaya ve en nihayetinde kullanılamaz hale gelmeye başlamaktadır. Öte yandan intikam alındıktan sonra ise intikamı alınan kişiye ait parça kendiliğinden düşmektedir. Her hal-ü karda İsmi Nedir, kendine yeni vücut parçaları bulmak zorunda kalacaktır.
İsmi Nedir’in karşı karşıya olduğu çıkmaz ve bulduğu çözümün iki neticesi olur. İlk olarak sadece masumların değil, zamanla suçluların organ ve ceset parçalarını da misyonuna devam etmek için kullanmaya başlar. Böylece bedeni de misyonu da ilk başlardaki masumluğunu yitirir. İkinci olarak bedenine yeni organlar ve parçalar eklendikçe intikam listesi uzadıkça uzar.
Zamanla katilin esrarengizliği ve insanüstülüğü yetkililerin de dikkatini çeker. İsmi Nedir’i soruşturmak ve yakalamak Tuğgeneral Sürur Muhammed Mecid’in başında olduğu İzleme ve Takip Dairesi’nin sorumluluk alanındadır. Dairenin başlattığı soruşturma Hadi’nin başını belaya sokar. Zira Hadi gevezenin tekidir ve gazeteciler dahil herkese İsmi Nedir’i nasıl inşa ettiğini ulu orta anlatıyordur. Anlattığı kişilerden birisi de gazeteci Mahmud Sevadi’dir. Mahmud, Hadi’nin anlattıkları ile yetinmez ve İsmi Nedir’le röportaj yapmak ister. Bu röportaj gerçekleşmez. Ancak Hadi İsmi Nedir’e Mahmud’un verdiği ses kayıt cihazını verir. İsmi Nedir bütün hikayesini kayda alır ve Mahmud’a Hadi ile yollar. Mahmud, İsmi Nedir’in hikayesini bir makaleye dönüştürür. Makale Mahmud’un çalıştığı Hakikat dergisinde Frankenstein Bağdat’ta başlığı ile yayınlanır. Makaleyi okuyan Tuğgeneral Sürur, Mahmud’tan hikayenin kaynağının Hadi olduğunu öğrenir ve elemanlarını Hadi’nin evine yollar. Tuğgeneralin adamları sorgulama sırasında Hadi’yi feci şekilde döver. Hadi’nin daha göreceği vardır.
Bağdat’ta süregiden intihar bombalamaları bir gün Yahudi Harabeleri’ni de hedef alır. Neyse ki İlişva çoktan ayrılmıştır. Avustralya’daki kızı, dayısı Danyal’a tıpatıp benzeyen oğlunu yollamış, İlişva ise oğlu mu, torunu mu olup olmadığından emin olamadan ayrılmıştır Bağdat’tan. Mahallenin diğer sakinlerinin mal kaybı olur sadece. Patlamadan Hadi de mucizevi bir şekilde kurtulur. Ancak ağır bir şekilde yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Kendine geldiğinde yüzünün ve vücudunun yandığını fark eder, öyle ki artık tanınmaz haldedir. Hadi hastaneden gizlice ayrılır ve bir süre sonra Bağdat’ı kana bulayan Frankenstein olarak tutuklanır. Ancak İsmi Nedir hala Bağdat’tadır.
Frankenstein Bağdat’ta her şeyden önce Amerika’nın işgali sonrası bu şehrin içine sürüklendiği anarşinin ve kaosun canlı ve çarpıcı bir tasviridir. Kentte bir şiddet sarmalı hakimdir. Öyle bir şiddet sarmalı ki neredeyse manasızdır. Öykünün ana ve yan kahramanlarının da kanıksadığı ve bir mana aramadığı bir şiddet. Şiddetin ne hedefi, ne de neye hizmet ettiği bellidir. Hatta İsmi Nedir’in şiddeti bile yer yer manasızdır. Nitekim dahil olduğu ve dört dilencinin öldürüldüğü ilk şiddet vukuatı tamamen manasızdır. Sarhoş dört dilenci gece yarısı İsmi Nedir’e saldırır. Boğuşma yarım saat sürer. Bu kadar güçlü bir adamın dört sarhoş dilenciyi bir yumrukla yere serip, çekip gitmesi pekala mümkündür. Ancak, boğuşma sırasında dilencilerin ikisi yanlışlıkla birbirini boğarak öldürür. Diğer ikisini de İsmi Nedir.
Aslında Bağdat’ta hakim olan tam bir absürtlük halidir. Salt süregiden manasız şiddet değildir hali absürt yapan. Iraklı yetkililerin de katkısı vardır. Kontrolden çıkan şiddet sarmalı karşısında acizlik değildir tek sorun. Utanmazlıktır da. Her intihar saldırısı sonrasında televizyonlara çıkıp gerçekleşenlerden daha fazla intihar saldırısını önlemekle övünmek… Hatta Amerikalılar da ayak uydurmuştur bu toptan absürtlüğe. Tuğgeneral Sürur’un astrolog ve büyücülere yaptırdığı tahminleri ve raporları ciddiye almaktadırlar.
İsmi Nedir, bu absürtlük halinin ortasında, hesapsızca uyguladığı ve salıverdiği şiddette, bir mana, bir mantık, bir hedef olan tek şeydir. İsmi Nedir’in bedensel varlığı absürttür, toplumsal varlığı değil. O toplumsal bir gereksinime cevaptır. Şiddet sarmalı içinde amaçsızca sürüklenen, çaresiz kalmış bir toplumun cevapsız kalan adalet çağrısına bir cevaptır. Kalabalıkların beklediği kurtarıcı… Daha iyi bir dünyanın müjdecisi… Hatta kiminin gözünde bir Tanrıdır.
Frankenstein Bağdat’ta işgal altındaki Bağdat’ın ve onun sakinlerinin kaos içindeki hayatlarının dramatik bir anlatısıdır. Öykü canlılığını, çarpıcılığını ve gerçekçiliğini hiç kuşkusuz yazarına borçlu. Ahmed Saadavi 1973 yılında Bağdat’ta doğmuş ve bu kentte büyümüş. Amerika’nın Irak’ı işgalini görmüş, kentin işgal altında şiddet sarmalına gömülmesini de…
Saadavi, duyduklarını, gördüklerini ve yaşadıklarını bütün canlılığı, çarpıcılığı ve gerçekçiliği ile yakalamanın ve tasvir edebilmenin ötesinde, onları kalın bir semboller sisinin içine de gömebiliyor. Hatta Saadavi’nin öyküsü, gerçekçi bir öykü olduğu kadar, hatta daha fazla sembolik bir öykü. İsmi Nedir, varlığı ve yaptıkları ile çarpıcı bir sembol değil mi? Elle tutulamayan, gözle görülemeyen, belki çoğu Bağdatlının, Iraklının adını dahi koyamadığı, ancak, hiç kuşkusuz, ruhlarının derinliklerinde güçlü bir şekilde hissettikleri bir arzuyu temsili değil mi?
İsmi Nedir’e farklı bir mana da atfedilebilir. İsmi Nedir, Irak’ın farklı din, mezhep, etnisite, kabile ve sınıftan insanların bir karışımı. Yazarın kendi kastı da bu sanki. Nitekim bu manayı İsmi Nedir’e yardımcı olan Küçük Deli nam karakter üzerinden de dile getiriyor. Modern Irak tarihinde üretmekte başarısız olduğu ilk gerçek Irak vatandaşı. Ötesi? Mesela, bedene can veren ruhun Iraklı bir Şii’ye ait olması ne manaya geliyor. Yazar bu konuda bir sır vermiyor. Irak’ın varsa bir ruhu, Şii bir ruh mudur? Irak’ın bir ruhu varsa, bu ruhun Şii olması ne demektir? Yazarın hakkını verelim yalnız. İsmi Nedir ne Sünni ne Şii, ne Kürt ne Arap. İsmi Nedir’in bünyesinde bütün alt kimlikler çözülmüş, buharlaşmış. Bu haliyle Frankenstein tam anlamıyla bir Iraklı olmuş. Ancak romantize edilen bir Iraklılık değil bu. Suça bulaşmış, masumiyetini kaybetmiş bir Iraklılık. Değişmeyen tek unsurun, Frankenstein’ın ruhunun Şii olmasının ise öyküye fark edilebilir bir katkısı olmamış.
Frankenstein Bağdat’ta’yı örten yoğun sembolizm sisinde daha da ilerlemek mümkün. Mesela, dönem Saddam Hüseyin dönemi değildir artık. O dönem Amerika’nın Irak’ı işgali ile bitmiştir. Ancak sert bir kopuş değildir bu. Tuğgeneral Sürur o dönemin kalıntılarından biridir. Eski bir Baas istihbarat subayıdır. Odasında da ziyaretçilerinin yoğun bir şekilde farkettiği tatlı elma kokusu hakimdir. Bu koku, gazeteci Mahmud’un patronu Ali Bahir karakterinden öğrendiğimiz kadarıyla, Baasçıların en sevdiği kokudur. Neden elma kokusu? Özel bir anlamı vardır bu göndermenin. Zira, 1988 yılında Saddam rejimi Halepçe’de Kürtlere karşı kimyasal gaz kullanmıştır. Saldırıdan sağ kalanlar ilk önce tatlı bir elma kokusu hissettiklerini söyleyeceklerdir. Saddam dönemi bitmiştir. Ancak o dönemin travmaları halen hatırlanmaktadır. Hatta devam etmektedir ve bu travmayı en derinden yaşayan da İlişva karakteridir. Oğlu Danyal İran-Irak savaşına zorla yollanmıştır ve bir daha da dönmemiştir.
İlişva karakteri ile daha fazlası anlatılmaktadır. İlişva Hristiyandır. Ve oturduğu yer Yahudi Harabeleri olarak bilinir. Ancak evlerde Yahudilikten eser yoktur. Yahudiliğe ait bütün izler silinmiştir. Bu durumu en çarpıcı şekilde, Hadi’nin oturduğu harabenin duvarında asılı Ayet-el Kürsi levhası temsil eder. Levha söküldüğünde duvarda bir delik açılacak ve altından ağaçtan yapılma bir Yahudi ikonu çıkacaktır. Ülkede Yahudiliğin izleri tamamen silinmiştir. Hristiyanlığın da sonu geliyordur. Mahmud örneğinde olduğu gibi, Hristiyanlar ya Müslüman oluyordur. Ya da başka diyarlara göç ediyorlardır. İlişva semboldür. Irak’taki Hristiyan varlığının sembolü. İlişva da göç edecektir. İlişva’nın ardından Müslüman Ümmü Selim’in kendini yırtarcasına ağlaması ise Irak’ın kaybının büyüklüğüne göndermedir sanki.
Frankenstein Bağdat’ta bu yoğun sembolizmi ile bir meydan okuma aynı zamanda. Okuyucunun sadece hayal gücüne değil, Irak’la alakalı siyasi, dini ve sosyolojik bilgisine esaslı bir meydan okuma…
Ahmed Saadavi, Frankenstein Bağdat’ta, çev. Süleyman Şahin, Timaş, 2018.
Fotoğraf: Levi Meir Clancy