Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Kandırmacayla Adalet Reformu Olmaz!
    Yazılar

    Kandırmacayla Adalet Reformu Olmaz!

    Mustafa Erdoğan2 Haziran 20196 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Türkiye AKP yönetimi altında gerçekten akıl-almaz garabetlerle dolu bir ülke halini aldı. En son geçen hafta bir hâkim duruşma sırasında bir kadın avukatın etek boyunu ölçmeye yeltendi. Yargı sistemimizde hemen hemen her gün buna benzer tuhaflıklarla ve daha da önemlisi vahim adaletsizliklerle karşılaşıyoruz. Son birkaç yıldır ülkede haksızlık ve hukuksuzluklar zulüm boyutuna ulaşmış bulunuyor. Gerçi bu öteden beri az çok böyleydi, ama çok-partili hayata geçtiğimizden buyana yargı sistemimiz hiç bugünkü kadar adaletten sapmamıştı.

    Ama bütün bunlar olurken, bir taraftan da kimi yüksek rütbeli siyasîler zaman zaman işlerin düzeleceği hissini uyandıran sureti haktan görünen açıklamalar yapmaktan da geri durmuyorlar. Alın işte iktidarın ‘’Yargı Reformu Stratejisi’’ne ilişkin en son ‘’müjdesi’’ni… İçinde hukuk ve adalet sistemimizin sahiden düzeltilmesine yönelik –en başta, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlayacak- hiçbir esaslı önerinin yer almadığı bu sözde reform paketinin ilk amacı, besbelli ki, İstanbul seçimine giderken ülkede yalancı bir bahar havası estirmektir. Bu paketin, Türkiye’nin ”adalet dağıtma”ya hiç de uygun olmayan hukuk ve adalet sistemi ile nerdeyse olabilecek en kötü hukukçu yetiştirme düzenine devâ olması söz konusu bile değildir.

    Öyledir, çünkü bugünkü Türkiye’de yargıyla ilgili olarak en azından şu üç esas üzerine oturmayan hiçbir girişim sahici bir yargı reformu sayılamaz: (1) Hukuk sisteminin ‘’hukukun üstünlüğü’’nün gereklerine uyarlanması, (2) Yargının (mahkeme sisteminin) ‘’adalet dağıtma’’ amacına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, (3) Başta hukuk eğitimi olmak üzere hukukçu yetiştirme düzeninin müfredat, kültür ve yöntem olarak bu amaçlarla tutarlı hale getirilmesi. Bu hedeflerin her birini kısaca açıklayalım.

    İlk olarak, Türkiye’nin hukuku özellikle son yıllarda gerek yapısal özelliği gerekse normatif içeriği bakımından adaletin ve hukukun üstünlüğünün gereklerinden büsbütün uzaklaşmış bulunuyor. Türk hukuku artık kişilerin haklarını koruyan ‘’âdil davranış kuralları’’ sistemi olmaktan çıkmış ve hak-hukuk gözetmeyen bir devlet buyrukları yığınına dönüşmüştür. Bu sistemde bireylerin ne geleceği öngörme ne de kendilerini devlet gücünün keyfî kullanımına karşı güvende hissetme imkânı vardır. Kanunsuz suç olmaz, kanunlar geçmişe yürümez, suçların şahsiliği gibi evrensel hukuk ilkeleri rafa kaldırılmıştır.

    İkinci olarak, hukuk sadece kurallar sistemi demek değildir; hukukun adalet üretebilmesi onun içerdiği kuralların niteliği kadar bu kuralların nasıl uygulandığına da bağlıdır. Oysa Türkiye her iki açıdan da talihsiz bir ülkedir: yani, burada hukuk kuralları ne âdildir, ne de hakkaniyetle uygulanırlar. Ben Türkiye’nin yargıyla ilgili temel sorununu, yürürlükteki hukukun adaletin gereklerini karşılamamasından çok, veya en az onun kadar, onu hakkaniyetle uygulayacak teknik uzmanlık ve tarafsızlıkla donanmış hâkimlerimizin eksikliğiyle ilgili görüyorum. Çünkü, haklı olarak söylendiği gibi, iyi yetişmiş, donanımlı hâkimlerin elinde kötü bir hukuk bile adalete hizmet edebilir, en azından daha az adaletsizlik üretecek şekilde uygulanabilir.

    Türkiye’de yargının varlık nedeni hiçbir zaman ‘’adalet dağıtmak’’ olmamıştır ama çok-partili siyasî hayata geçtiğimizden buyana adaletten en fazla sapıldığı dönem AKP iktidarının 2011 sonrası dönemi olmuştur. Bu dönemde, hukukun devletin yurttaşlara yönelik tek-taraflı buyrukları olarak anlaşılmasıyla tutarlı olarak, hukuk uygulaması da devletin bir tür güç gösterisi halini almıştır. Genellikle mahkemeler kanunların adalet bakımından eksik-gediklerini ve kusurlarını uygulamada düzeltmek şöyle dursun, aksine onları olumsuz etkilerini daha artıracak şekilde yorumlayıp uygulamaktadırlar. Dahası, ister kasıtlı olsun isterse uygun ve yeterli bir formasyona sahip olmamaktan ileri gelsin, birçok örnekte mahkemeler uygulama yoluyla kanunlarda bile var olmayan yeni adaletsizlikler üretmektedirler. Özetle, mahkemeler çâresizlerin, mazlum ve mağdurların istinadgâhı veya son sığınağı olmaktan çıkmış bulunuyor. İnsanlar mahkemeleri hak arama kapısı olarak görmeyi bıraktılar.

    Şimdi üçüncü noktaya, hukukçu yetiştirme düzenimizin yapısına gelebiliriz. Türkiye’de hukuk uygulamasının adaletten sapmasının nedenlerinden biri açıkça politiktir, yani son yıllarda bilinçli bir şekilde yargı bağımsızlığının kaldırılması ve mahkemelerin iktidara bağımlı hale getirilmesidir. Bu bir yandan yargının siyasî iradenin uzantısı durumunda olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından yönetilmesiyle, bir yandan da iktidar partisinin çok sayıda üye ve sempatizanının hâkimlik-savcılık mesleğine atanması yoluyla sağlanmıştır. Ayrıca, yaratılan genel korku havası hâkim ve savcılar için iktidarın talimat, telkin ve tavsiyelerine direnmeyi maalesef bir cesaret meselesi haline getirmiş bulunuyor.

    Hukuk uygulamasının hukukun üstünlüğü ve adalet açısından ciddî bir probleme dönüşmesinin daha az politik olan diğer nedeni ise hâkim-savcı yetiştirme düzenimizin bu ilkelerle uyumlu olmamasıdır. Bu düzenin temelini Türkiye’deki hukuk eğitiminin yapısı oluşturmaktadır. Bizim hukuk eğitimi sistemimizin temel kusuru öğrencileri müstakbel ”adalet dağıtıcılar” olarak yetiştirmeyi hedeflememesi, buna bağlı olarak da yürürlükteki mevzuatı belletmeyi onlara hukuk ve adalet nosyonu kazandırmanın önüne geçirmesidir. Onun için, bu sistemin ürettiği standart bir hukukçunun ”yerli ve millî” formasyonu, Türkiye dışına çıkıldığında evrensel anlamda formasyonsuzlukla sonuçlanmaya mahkûmdur. O kadar ki, tipik bir Türk hâkim ve savcısının –kendisine belletilmiş olan millî mevzuatı anlatmak dışında- hak, hukuk, adalet, hakkaniyet, hukukî yorum ve argümantasyon, yargı ve mahkeme gibi hukuk formasyonunun temel kavramları hakkında Türk olmayan bir kişiye anlamlı gelecek doğru-dürüst bir şeyler söyleyebilme ihtimali yok gibidir.

    Bu düzenin başka bir kusuru, hukukçuluğun bir ölçüde elit bir meslek olmak zorunda olduğunu görmezlikten gelmesidir. Bununla, hukukçu adaylarının toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel olarak ”üst” katmanlarından gelmesinin şart olduğunu kastetmiyorum. Kast ettiğim, hukuk eğitiminin bir üst eğitim olmasını ve az sayıda seçkin kurumlarda verilmesini sağlamak gerektiğidir. En başta, hâkim kültürünün baskın özelliğinin halâ taşralılık olduğu ve yeterli sayıda nitelikli akademik hukukçuya sahip olmayan Türkiye gibi bir ülkede yüze yakın ‘’hukuk fakültesi’’ kurmak ve buralara hukuk eğitimi için zihinsel kapasitesi veya donanımı yeterli olmayan binlerce genci almak akla ziyandır. Böyle bir düzende bırakınız doğru-dürüst hukuk öğretilmesini, hukuk mezunlarına medeniliğin asgarî standartlarını kazandırmak bile imkânsız gibidir.

    Oysa, hukuk eğitiminin öğrencilere, evrensel anlamda hukuk formasyonuna ek olarak, yine evrenselci bir bakış açısı ve kültür kazandırmayı hedeflemesi gerekmektedir. Böyle bir formasyon oluşturmayı amaçlayan bir eğitimin, yürürlükteki mevzuatı belletmenin ötesinde, hukuk-adalet ilişkisinin genel bağlamı içinde, öncelikle hukukî yorum ve hukukî muhakemenin yapısı üzerinde odaklanan sahici bir hukuk nosyonu kazandırmayı hedeflemesi zorunludur. Çok tuhaftır ki, bildiğim kadarıyla, Türkiye hukuk fakültelerinin müfredatında hukuk ve adalet ilişkisi üzerinde odaklanan bağımsız bir ders yoktur. Bu arada, ‘’hukuk metodolojisi’’ derslerinin de çok azı yorum ve argümantasyon konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Daha temelde, bu dersleri verebilecek formasyona sahip akademisyenler de ne yazık ki fazla değildir.

    Öte yandan, hukuk eğitim-öğretiminin, öğrencilerin her aşamada medenî dünyayla ilişki içinde, hatta içi içe bulunmalarının sağlanmasıyla beraber giden bir evrenselci kültürel zeminde gerçekleştirilmesi gerekir. Ne var ki, Türkiye’de hukuk eğitimine bile devletçi-milliyetçi bir ruh hâkimdir; ayrıca bu eğitim esas olarak ‘’hukukçu’’lar ve bu arada ‘’adalet dağıtacak’’ meslek adamları yerine mevzuat bilen ‘’devlet memurları’’ yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

    Kısaca, halihazırdaki durumda hukuk adamı yetiştirme düzenimizin sonucu şöyle özetlenebilir: Köy veya kasabasından gelerek doğrudan hukuk fakültesine giren lise mezunu bir ‘’Türk genci’’nin, evrensel bir hukuk perspektifi ve dünya görgüsü ve bilgisi kazanmadan, üstelik yeterli bir hayat tecrübesinden de yoksun olarak, mezuniyetini izleyen iki-üç sene içinde ve 24-25 yaşlarında hâkimlik koltuğuna oturması mümkündür. Son yıllarda AKP iktidarı yargıyı bu derece partizanlaştırmış olmasaydı bile, bu manzaradan adalet dağıtan hâkimler çıkmasını beklemek ham hayaldir.

    Onun için, siyasî iktidar ‘’yargı reformu’’ filan diyerek kimseyi kandırmasın. Bu konuda samimi olsalardı, en başta bireylerin devletin asla ihlâl edemeyeceği vazgeçilmez temel haklara sahip oldukları ve hukukun devlet buyrukları demek olmadığı fikirlerini içselleştirir; mahkemelerin devletin cebir gücünün icra araçları olmaktan öte adalet dağıtan kurumlar olduğuna sahiden inandıklarını göstermek üzere de yargı üzerindeki siyasî baskıyı kaldırır, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlarlardı.

    Kısaca, seçim rüşvetiyle adalet olmaz.

    Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikŞeriatı Kim Kaldırdı?
    Sonraki İçerik Sanal IŞİD Yapısına Doğru?

    Diğer İçerikler

    Yazılar

    Gençlerin Sandıktan Uzaklaştığı Türkiye: Seçime Katılım Düşerken Umut Nerede?

    21 Mayıs 2025 Deniz Gün Eraslan
    Videolar

    Küreselde ve Yerelde Kadınlar, Romanya-Polonya Seçimleri ve Trump’ın Ortadoğu Gezisi |2’li Görüş #41

    20 Mayıs 2025 Bahadır Çelebi ve Melis Konakçı
    Yazılar

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Erdal Kesin

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Gençlerin Sandıktan Uzaklaştığı Türkiye: Seçime Katılım Düşerken Umut Nerede?

    21 Mayıs 2025 Yazılar Deniz Gün Eraslan

    19 Mayıs 1919: Bağımsızlık Ruhunun Uyanışı ve Türk Gençliğine Bırakılan Emanet

    19 Mayıs 2025 Yazılar Erdal Kesin

    Fesih Kararı ve Türkiye’de Siyasetin Yönü | Burak Bilgehan Özpek Fesih Kararını Değerlendirdi

    19 Mayıs 2025 Röportajlar Daktilo1984

    Türkiye’de Gazetecilik | TGS’den Basın Özgürlüğü Raporu: İlyas Coşkun ve Ülkü Şahin ile Söyleşi

    18 Mayıs 2025 Röportajlar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}