[voiserPlayer]
“Zaman bir hızdır ve yıldızdır akan
Esneyen günler ve gece üstünden”[1]
Anayasa hukukunun duayen ismi Ergun Özbudun’u 1 Kasım 2023’te kaybettik. Bilgi birikimi ve akademik ahlakın timsali kişiliği ile yeri doldurulması imkansız bir ismi yitirdik.
Ergun Hoca, kendisini tanıyanların da şahitlik ettiği üzere, aslında bizlere akademik eserlerinin yanı sıra güzel bir hikaye de bıraktı. Tevazuyu ve nezaketi klas bir biçimde üzerinde taşıyan, nüktedan ve hoş sohbet bir karaktere sahip olan, musiki zevklerinden sofra kültürüne geniş bir spektrumda muhabbet ehli olan, tek renklilikten hoşlanmadığını ifade etmesinin yanında bunu yaşayarak tecrübe eden gerçek bir üstaddan söz ediyoruz.
Ergun Özbudun’un hem Türk akademyasında hem de uluslararası literatürde yoğun biçimde atıf alan kapsamlı ve yetkin eserlerini analiz etmek bu kısa yazının iddiası değil. Bununla birlikte kendisinin öğrencisi olma onuruna sahip olduğum hocamın ardından bir vefa gösterisi olarak bizlere açmış olduğu yoldan ve kıymetli eserlerinden burada kısaca söz etmek istiyorum.
Özbudun’un Türk Anayasa Hukuku isimli kitabının anayasa hukuku literatürümüz açısından bir anlamda “kült eser” olduğunu söylememiz mümkün. Norm analizine ve Anayasa Mahkemesi kararlarına ağırlık veren eser; bilimsel, sistematik yapısı ve anlaşılır üslubuyla alanında başucu bir eser hüviyetinde. Kemal Gözler’in ifadesiyle, “Bu kitap öylesine bir ün kazanmıştır ki, bu kitabı duymamış bir hukukçu, bu kitaba atıf yapılmadan yazılmış bir anayasa hukuku çalışması yoktur.”[2]
Ergun Hoca anayasa hukuku alanında bir üstad olmasının yanı sıra iyi bir siyaset bilimci idi. Çağdaş Türk Politikası isimli klasikleşmiş bir eseri bizlere bırakmış olması ve Juan Linz’in Totaliter ve Otoriter Rejimler eseri ile Giovanni Sartori’nin Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği’ni Türkçe literatüre kazandırması, kendisini şükranla anmamıza yol açacak sebepler arasında.
Özbudun’un ilerleyen dönemde yazmış olduğu Anayasalcılık ve Demokrasi eseri, “anayasalcılığı bir ayak bağı gibi gören demokratlarla, demokrasiyi bir tehdit gibi gören anayasalcılar” arasındaki çatışma karşısında makul bir denge arayışını öne çıkarmakta. Yükselen popülist dalganın analizi bağlamında kritik bir öneme sahip olan Otoriter Rejimler, Seçimsel Demokrasiler ve Türkiye kitabında ise otoriter rejimleri siyasal teori açısından ve tarihsel/güncel örnekler üzerinden incelemekte; seçim yarışmasının eşitsiz koşullar içerisinde cereyan ettiği ve iktidar değişiminin imkansız olmasa da çok zor olduğu “yarışmacı otoriter rejimler” üzerinden önemli uyarılarda bulunmakta.
Üzerinde durulması gereken noktalardan biri de Özbudun’un interdisipliner çalışma ile yöntem senkretizmini ustalıkla ayırmış olması. Nitekim, hukuk ve sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerine dair geniş bilgi birikimine sahip olup bu alanda eser üretenlerin karşılaştıkları temel zorluklar arasında, bağdaştırmacı bir yöntem izleyerek akademik sistematikten uzaklaşma problemi yer alır. Özbudun’un Türk Anayasa Hukuku kitabında izlemiş olduğu pozitif hukuk merkezli yaklaşım ile siyaset bilimi alanındaki eserlerinde takip ettiği metod arasındaki incelikli farklılık, yöntemsel açıdan da bizler için son derece öğretici ve ilham verici.
Özbudun’un akademi içinde kendisine konforlu bir alan oluşturmak yerine Türkiye’nin demokrasi standartlarını geliştirmek adına inisiyatif alması, hocamıza dair hatırlamamız gereken hususlardan bir diğeri. Seçimlik din dersi alternatifinden, kapsayıcı bir anayasal yurttaşlık yaklaşımına kadar birçok konuda ilerici düzenlemeler öneren, fren ve denge mekanizmalarının işlevsel kılındığı parlamenter demokratik modeli esas alan, Ergun Hoca’nın başkanlığında hazırlanan 2007 tarihli Bilim Kurulu taslağı bu bağlamda çok önemli bir adımdı. Maalesef bu sürecin devamı gelemedi. Dahası, söz konusu taslağın çarpıtıldığı birçok söylem üretildi.
Konu kapsamında Ergun hocanın itidalli bir liberal-demokrat tavır içerisinde olduğunu da hatırlamanın faydalı olacağını düşünüyorum. Nitekim “en iyi, iyinin düşmanıdır” düsturunu benimseyen Özbudun, özellikle de kimliksel kutuplaşmanın güçlü olduğu toplumlarda anayasa yapım sürecinin maksimalist taleplerle tıkanmasının yanlış olduğunu düşünüyordu. Yapılabilir olanı gerçekleştirmeyi hedefleyen Özbudun, bu yaklaşımıyla daha farklı taleplerin de müzakere edilebileceği demokratik bir zemini inşa etmekten yanaydı.
Ergun Hoca’yı anarken kendisinin akademide çalıştığı son kurum olan ve yaşamında müstesna bir yeri olduğu anlaşılan İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyetine son verilmesine de değinmemiz gerekiyor. Benim de lisans eğitimimi tamamladığım, Ergun ve Serap Hocalarımla tanışma ve öğrencileri olma şerefine eriştiğim İstanbul Şehir Üniversitesi’nin “bir öfkeye kurban ediliş hikayesi” Türkiye akademisi açısından hazin bir tecrübe olmuştur. Bu bağlamda, İstanbul Şehir Üniversitesi’nin duayen isimlerinden merhum Mehmet Genç Hoca’nın sözlerini de hatırlayalım: “Türkiye’de bilgi üreten üniversite sayısı yok denecek kadar az ve Şehir Üniversitesi bunu başaran nadir üniversitelerimizden. Dolayısıyla Şehir Üniversitesi bu suçu işlemiştir, cezayı hak ediyor.”[3]
Ergun Hoca’nın “eski karakterinde” ve “sürdürmüş olduğu çizgide” eğitimine devam etmesini temenni ettiği Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izni maalesef sonlandırıldı. Şehir Üniversitesi gündeminin ötesinde, genel anlamda gelinen noktayı düşündüğümüzde ise hocamızın hak temelli hukuk yorumu yaklaşımının yeterli ölçüde karşılık bulduğunu söylememiz mümkün değil. Ergun Hoca’nın geçmişte, seçkinciliği, bürokratik oligarşiyi, vesayetçi ve jüristokratik yaklaşımları eleştiren tutumu ile ilerleyen dönemde otoriterleşme dalgasını, sayısal çoğunluk fetişizmini sorunsallaştıran uyarıları ise geçerliliğini koruyor.
Özbudun bir söyleşisinde, “demokratik bir anayasayı görmeyeceğim hissi var içimde”[4] ifadelerini kullanmıştı. Bununla birlikte hocamızın da sıklıkla belirttiği gibi “siyaset, mümkün olanın sanatı”dır. Daha iyi bir geleceği, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi alternatifini mümkün kılma yükümlülüğümüz devam ediyor. Bu bağlamda hocamızın da Türk Anayasa Hukuku kitabının girişinde yer verdiği Amerikalı Yargıç Learned Hand’in sözlerini zihnimizden çıkarmamamız gerekiyor:
“Hürriyet, erkek ve kadınların kalplerinde yatar; orada öldüğünde hiçbir mahkeme onu koruyamaz… Orada yattığı sürece de kendisini korumak için hiçbir anayasaya, hiçbir kanuna, hiçbir mahkemeye ihtiyacı yoktur.”
Ergun Özbudun Hoca; pozitif hukuku merkeze alan fakat legalist (kanuncu) bir paradigma ile kendisini sınırlamayan, ideolojik gerekçelerle hukuk normlarının istismar ve manipüle edilmesine karşı duran, özgürlükçü-demokrat bir hukuk politikasının geliştirilmesi için inisiyatif alan, hukuk literatürümüzün derinleşmesi ve demokrasi standartlarımızın gelişmesi için ömrünü adayan bir isim olarak bizlere çok önemli bir düşünsel miras bıraktı. Bilgi birikimini tevazusu ve nezaketi ile birlikte taşıyan Ergun Hoca, aynı zamanda bizlere akademik ahlak adına da öğretmenlik etti. Hocamızın verimli, üretken, kıymetli çalışmaları ile kendisini tanıyan herkesi hayran bırakan kişiliğini düşündüğümüzde bu mirasın bizler için yol gösterici olduğunu düşünüyorum.
Ergun Hocamın da dinlemekten keyif aldığı Münir Nurettin bir parçasında, “tulûa bak beni yâd et, gurûba bak beni an” diyordu. Kendisini anmadan, eserlerine dokunmadan, birikiminden istifade etmeden anayasa hukuku doktrininde devam etmemizin mümkün olmadığı açık.
Öğrencisi olduğum için kendimi şanslı hissettiğim Ergun Hocamın fikri müktesebatı ve akademik ahlakı karşısında minnet duyuyorum. Kendi şahsında tanıklık etme fırsatına sahip olduğum bu güzel hikaye için hocama teşekkür ediyorum. Rahmet olsun, nur içinde yatsın…
[1] Mehmet Akif İnan
[2] Kemal Gözler, “Ergun Özbudun’un Türk Anayasa Hukuku Doktrinine Katkısı”, in Serap Yazıcı, Kemal Gözler ve Ece Göztepe (Ed.), Özbudun’a Armağan / Essays in Honor of Ergun Özbudun II, Yetkin, 2008, 1-20, s.15
[3] https://www.karar.com/tarihci-mehmet-genc-sehir-universitesi-bilgi-uretme-sucunu-isledi-1384596
[4] https://t24.com.tr/haber/prof-ozbudun-otoriterizme-gidiste-kritik-kavsaktayiz-demokratik-bir-anayasayi-goremeyecegim-sanirim,330998