[voiserPlayer]
Uzakdoğu, İskandinav, Latin Amerika vb. ülkelerin sinemasını takip etmek (en azından kendi adıma konuşmam gerekirse) benim için çok kolay değil. Popüler sinemanın aksine (%90 Hollywood ağırlıklı) sinema gündemimizde yer etmesi o kadar kolay olmuyor. Düzenli olarak ülkemizde gösterime girebilmeleri için birkaç festivalde çok ses getirmesi gerekiyor illa. Aksi takdirde ancak başka kaynaklardan arayıp, tarayıp, bulup izleyesiniz ki haberiniz olabilsin. Zaten iş o noktaya gelirse, Hollywood parlayan yönetmeni/oyuncuyu bir şekilde devşirip ona kendi standartlarında film çektiriyor.
Bong Joon Ho, bu yukarıda anlattığım örneğin son temsilcilerinden sayılır. Kendi ülkesinde yaptığı filmlerle çok bilinen (isim kafanızda bir şey canlandırmadıysa meşhur gizem/polisiye filmi “Memories of Murder” -ki bence Parasite’a değin çektiği en iyi filmdir, biraz overrated olsa da başarılı korku/komedi filmi “The Host” ve hemen sonrasında edindiği ün ile Holywood’a çektiği underrated ama iyi post-apocalyptic bilim kurgu filmi “The Snowpiercer” gibi eserlerden hatırlayabilirsiniz kendisini). Kendisinin genel filmografisi hem eleştirmenlerin hem de izleyicilerin ilgisine yeterince vakıf. Son filmi “Parasite”, Cannes Film Festivalinde Palme d’Or aldı ve şimdilerde ismi En İyi Yabancı Dilde Film Oscar Ödülü için geçiyor. Peki o kadar iyi mi?
Yönetmen: Bon Joon Ho’nun kamerasından bakınca dünya o kadar da parlak, neşeli ve keyifli değil. Filmlerinin konularını genelde toplumsal ayrışma noktaları, sınıfsal çekişmeler gibi temalardan seçiyor. Holywood çıkışlı olduğu için burun kıvrılsa da “Snowpiercer” sınıfsal farklılıkları irdeleyen bir filmdir, “The Host” kendinden olanları korumakla alakalıdır örneğin. Bu gibi konuları işleyen birisinin elbette çok neşeli filmler çekmesini bekleyemezsiniz ama Ho (uzakdoğu isimleri nasıl kısaltılıyor bilemedim, sadece Ho dedik diye koca yönetmene ayıp etmemişizdir umarım) filmlerine mizah ve çeşitli kurgusal dönemeçleri eklemeyi gayet iyi beceriyor. Ve Parasite ile bu yeteneklerini önceki filmlerine kıyasla bir üst seviyeye çıkarıyor. Mesajı açık (nasıl yorumlanacağı konusu yine izleyiciden izleyiciye göre değişir elbette ama), görsel açıdan tatmin edici ve her alanda izleyicinin aklında yer eden bir iş çıkartmış diyebiliriz.
Oyunculuk: Çok aşina olmadığım Uzak Doğu sinemasından oyuncuların kariyerlerini takip etmek kolay bir iş değil. O halde doğrudan filmdeki performanslarını değerlendirmeye geçmek en iyisi. Filmde rol alan oyuncular her türlü çok iyiler. Hisleri aktarma ve senaryonun inandırıcılığını artırma konusunda yönetmen ile çok uyumlu çalışmışlar. Başrol ve yan rollerdeki oyuncuların hepsi A kalite iş çıkarmışlar diyebilirim.
Senaryo: Yukarıda zaten yönetmenin genel olarak seçtiği konu tiplerinden kısaca bahsetmiştim. Yönetmen Ho, Parasite ile geleneksel tema seçimini bozmuyor. Yine önceki filmlerinde yaptığı gibi bir başka senaristle beraber yazmış filmin konusunu. İçindeki her kareye sinmiş sosyal mesajı destekleyip desteklememeniz bir yana, sizi o tartışmaya ucundan dahil edebilecek denli provokatif ve güçlü. Bakış açısına göre değişir ne anlayacağınız ama ben filmin anlatımından sıkı sıkıya birbirine sarılmış olmanın mutluluğu ile tatmin olmuş bir ailenin zenginlik ve lüks ile tanıştığında ne kadar fütursuz olabileceğini anlattığını düşünüyorum. Sınıf atlamış olma hissini başkasına kaptırmamak için neleri feda edebilecekleri (aslında ne oldukları sık sık suratlarına vurulsa da) filmin esas konusu. Bence film bize şunu anlatmak istiyor “Fakirler zenginlerden sahip oldukları imkanlar yüzünden değil, kendilerini diğer fakirlerle baş başa bıraktıkları için nefret ederler”.
Sinematografi/ Diğer: Kamera kullanımı ve renk seçimi anlatımı güçlendirebilecek seviyede. Çok akıcı bir film olmadığı için (bu her zaman kötü bir şey değildir) kendisine ayrılan zamanı oyuncuları ve diğer detayları doyurucu şekilde yakalayacak kadar ekonomik kullanmışlar görselliği. Müzikler de sahneyle uyumlu (A Glass of Soju adlı soundtrack şarkısının sözleri Bon Joon Ho’ya ait). Şarkı sözü çevirisini arattığımda bu link çıkıyor karşıma. İsabetli yorum yapamayacağım ama güzel bence.
Kurgu: Sonlara doğru biraz aceleyle yapılmış rötuşları gözardı edersek neredeyse mükemmele yakın bir anlatımı var filmin. Matematiksel formül kesinliği ile hesaplanıp yerleştirilmiş gibi duran virajlar, tutarlı bir akış ve basit senaryosunun verdiği sade yan hikayelerin gayet uyumlu şekilde bir araya gelebilmesi.
Son söz: Bu filmi neden izlemelisiniz?
- Hayatınızın bir döneminde (iyi veya kötü) yaşadıklarınıza dair bir parça bulma ihtimaliniz.
- Son yılların belki de en güçlü satirik sosyal mesajlı filmlerinden birisini izleme imkanı.
- Oscar geyikleri başladığında en azından muhabbetin ucundan dahil olabilmenizi sağlayabilecek bir free pass elde etme şansı.