
Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw
Marvel sinema sektörünü çok değiştirdi. End Game üzerinden neredeyse 3 ay geçti ama MCU’nun sektöre getirdiği tüm değişiklikler hala yerli yerinde. Eskiden birbirini takip edecek 3-4 film için kaynak, ekip, kadro ve daha da önemlisi izleyiciyi zor bulan stüdyoların cesaretleri iyice aldı yürüdü. Şu an öyle bir durum mevcut ki sinema filmi ile televizyon dizisi arasındaki o fark gitgide kaybolmaya başladı. DCEU var, Conjuring Universe var (evet that is an actual thing, 7 film ve artmaya devam ediyor gibi, şimdiden ilgimi kaybetmeye başladım bile) peki bunları “universe” diye adlandırırken neden Fast & Furious’u da dahil etmiyoruz ki? Şimdiden 9 filme ulaşmış bile. Hatta başlangıcı MCU’nun ilk filmi Iron Man’den (2008) çok daha eskiye (2001 yılına) uzanıyor. Tüm kriterleri karşılayan bu serimiz belki de MCU’nun öncülü olmanın getirdiği avantajla spin-off çıkartmaya başladı bile. Dürüst olayım bu filmleri hiç ciddi bir merakla izlemedim. Çünkü hiç araba yarışları hız ve onların yanında gelen paket ilgimi çekmedi şimdiye dek. Uzun yolculuklarda eğer daha düzgün bir alternatif yoksa uçak veya otobüs konsollarında varsa VEYA kazara karşımda televizyon açıksa genelde göz ucuyla izledim. Bugün sinemaya gitmeye niyet ettiğimde 2 seçenek vardı. Diğer seçenek bir Fransız filmi olduğu için mecburen buna gittim. Motivasyonum “Dark Phoenix denen çöpten ne kadar kötü olabilir ki?” idi ve sonunda haklı çıktım.

68/100. Durur mu Fast & Furious universe hemen yapıştırmış spin-off u.
Yönetmen: David Leitch çok yönlü birisi. Yazar, prodüktör, dublör, yönetmen. IMDB’de portföyüne şöyle bir baktım da… Son 10 yılda senede 2-3 defa sinemaya giden biriyseniz bir şekilde kesin karşınıza çıkmıştır. Ama biz onun yönetmen olarak Atomic Blonde, John Wick, Deadpool 2 ile hatırlayabiliriz. Aslında gayet iyi işler çıkarmış ve bu film de gerçekten vasat üstü bir iz bırakıyor sizde. Çok ön yargılı girdiğim filmden nefret etmez bir şekilde çıkmam onun başarısı diye düşünüyorum.
Oyunculuk: Tüm film aslında iki kişinin üzerine kurulmuş. Dwayne Johnson ve Jason Statham aksiyon, komedi ve zeka gerektiren sahnelerin hepsinde parlıyorlar ve bu biraz aslında yan karakterlerin dolgudan öteye geçememesine sebep oluyor. Ama açıkçası bu filme hem F&F beklentisiyle gider diye düşünüyorum izleyici. Ona da yabancıysa bilenler için bu iki sevimli aktörümüz var. Idris Elba dahi hiç dikkate değer bir izlenim bırakamıyor üzerinizde. Ki bu gerçekten benim için üzücü. The Wire’dan taptığım oyuncu son zamanlarda Michael Fassbander gibi kendi oyunculuk seviyesinin altındaki filmlerde oynayıp kariyerini iyice sulandırıyor gibi geliyor bana. Ama tabi milyon dolarları kazandıkları sürece çok da sorun ettiklerini sanmıyorum.
Senaryo: Muhakkak bir twist sıkıştırmaya çalışmayan filmleri vizyona sokmuyorlar galiba. Çok zayıf sizi ne şaşırtacak, ne merak ettirecek ne de ilginizi çekmeyecek birkaç detay serpiştirmişler ama genelde metin Hobbes ve Shawn’a espri yapmaları, kaslarını göstermeleri, fizik kanunlarına aykırı aksiyonların altından kalkabilmeleri için sağlı sollu ceza sahasına açılan ortalardan oluşuyor. Bazıları isabetli oluyor. Dürüst olmam gerekirse pasaport esprisine o kadar güldüm ki salonda herkes bana baktı. Çoğu diyalog bu ikilinin arasındaki gerilimi ve birbirlerine saygıyı keşfetmek yolunda sürekli birbirini tekrar etse de o kadar sırıtmıyorlar.
Sinematografi/ Diğer: Görüntüler berrak. Elbette CGI ve özel efektler çağımızın bir gerçeği. Özellikle böyle patlamalı, çatışması bol bir aksiyon filminde kullanılmamasını düşünülmezdi. Ama asla ekranı boğuk zaten pamuk ipliğine bağlı gerçeklik algınızı zedeleyecek şekilde kullanmamışlar onu söyleyebilirim. Sesler ve müzikler de kullanım yerlerine göre gayet iyi ve sırıtmıyorlar.
Kurgu: Bir şey bekliyorsanız beklemeyin. Bir şey beklemiyorduysanız ne mutlu size. Çünkü bu filmin en önemli olayı bir konuyu anlatmak değil. Sadece aksiyon. Hobbes ve Shawn’ın hikayeleri, birbirlerine dair duruşlarının değişimleri pek iyi diyemem. Daha kötüleri elbette var ama aslında gerek duyulmamış ve bu gayet anlaşılır.
Son söz: Eli yüzü düzgün, yer yer eğlenceli ve heyecanlı bir aksiyon filmi. F&F evreninden espiyonaj/ aksiyon filmi çıkarmışlarken yapımcılardan sadece bununla yetinmemelerini F&F romantik komedi, F&F korku/ bilimkurgu, F&F izdivaç programları gibi şeyler çekmelerini de bekliyorum. Nasılsa alıcısı var gibi.
Paylaş
Yazarın diğer içerikleri

Bir Başkadır
“Türk televizyonu izlemiyorum ya. Ben hep yabancı yapım…”. Bu cümleyi ömrü boyunca bir kere kuranlar elini kaldırsın. Evet sizleri sağ tarafa alalım. Kalan okuyucular. Siz de bu kalıbı hiç kullanmamış olsanız da kesin bunu sarf eden birisini tanıyorsunuzdur. Heh. Sizi de alalım öyle. Kalanlar… Birilerinin kalmasını beklemiyordum açıkçası. Ama neyse

PRIME’da Ne İzlesek?
Ucuzluk+ Bol Çeşit Gel Vatandaaş geel Aslında kendisine bir süredir erişimimiz vardı (misal ben Eylül 2019’dan beri kullanıyormuşum) ama Netflix’in yakın zamana dek domine ettiği pazarda Prime’ın çok esamesi okunmuyordu şimdiye kadar (buraya not eklemeden de geçemeyeceğim. Netflix o kadar umutsuz ki, Yılmaz Erdoğan’ın son filmine bel bağladılar izleyici çekmek

Tenet
Tekrar merhaba sayın okurlar. Daktilo1984’te son yazımın üzerinden üç ay geçmiş. Enes’ten duyduğum kadarıyla sitenin kapısını yumruklayıp duruyormuşsunuz, kendimi daha fazla özletmek istemedim bu yüzden. O kadar çok şey izleyemedim ki bu sürede. Aslında eski filmlere sardım biraz, malumunuz sinema salonları kapalıydı. Bazı Netflix ve Prime dizilerine başlamayı denedim ama

After Life (2. Sezon) ve Upload
Online streaming piyasası hareketli bu sıralar. Amazon Prime Türkiye piyasasında çok aktif bir oyuncu değil henüz ama birbiri ardına yeni içerikleri gösterime sokuyor, takvime de yenilerini ekliyor. Netflix biraz daha kalabalık haftada birden fazla yeni içerikleri var orası kesin. Sonuçta herkes evdeyken insanların ilgisini canlı tutup müşterileri kaybetmemek en önemli.

Tiger King | The Unorthodox | Tales From The Loop
Self karantina günleri nasıl geçiyor? Online kurslar, evde spor, sevdiklerinizle daha fazla zaman geçirmek imkânı… Kesin hepiniz bu olayları hasretle bekliyorsunuzdur ve oluşan fırsatı iyi değerlendirmişsinizdir. Ben mi? 5 sene önce yayınlanmış bir youtube videosunu 38. defa izlemekle meşgulüm. “Bir şeyler izlesem de hızlıca yazıp kafamdakileri yazıya dökebilsem” dediğim dönemler

The Platform & Blow the Man Down
Ne kadar garip zamanlardan geçiyoruz değil mi? İmkanları elverenler evlere kapandı işlerini oradan halledip yaşamaya çalışıyorlar ama her şey yolunda gitmiyor haksız mıyım? Hepimizin “zaman bulursak yaparız” dediğimiz şeyler için şartlar müsait ama sürekli dört duvar arasında tıkılı yaşamaktan bunları yapacak heves bulamıyoruz. Kendi adıma konuşayım, aylardan beri kafamda dönen

Seberg
Jean Seberg (kendisi Amerikalı olmasına rağmen) Fransız yeni dalgası ile bütünleşmiş bir isimdir. Benim gibi bu akıma yabancı (ve hatta yabancı kalmakta ısrarcı) bir ismin bile kendisini bildiği döneminin en ikonik, en başarılı aktrislerinden birisidir. Şiirsel güzelliği, o dönem için farklı moda tercihleri ve oynadığı filmler ve elbette politik kimliği…

The Invisible Man
Blumhouse yine yaptı. Düşük bir bütçe ile çektiği bir korku/gerilim filminden, filmin çekimi ve pazarlanmasına ayırdığı bütçenin kat kat fazla gelir elde ettiği bir filmle daha vizyonu sallıyor şu an. 49 milyon dolar gibi (özellikle parayı hamutuyla kaldıran Disney filmlerini düşününce) alçakgönüllü bir gişe geliri elde etmiş bir filmin, toplamda

Judy
Sinema izleyicilerinin, yazarlarının çoğunlukla “Golden Age” diye tanımladığı (1910’lardaki sessiz sinema patlamasından 1950’lerin sonuna kadar olan dönem) zaman aralığı bugün bile tekrar tekrar izlenebilen, zamana karşı iyi dayanabilen filmlerin çıkartıldığı, orijinal fikirlerin henüz klişeleşip inandırıcılığını kaybetmediği bir dönemi anlatır. Teknik imkanların henüz zayıf olduğu, oyunculuğun (en azından sinema için) bir

Uncut Gems
Başarı için neleri göze alabiliriz? Etrafımızdaki insanların bizim hüsranlarımıza ve başarı vaatlerimize ne derece kanmasını bekleyebiliriz? Uncut Gems her düşüşte yere kalkmaya çalışan insanların ve onlara tahammülün bir hikayesi. Bir nebze de old school capitalism anlatısı aslında. Zenginliğe ve başarıya giden yolda mubah davranışların özet olarak sunumu ve bazen ne