[voiserPlayer]
Ne kadar rezil bir yıldı değil mi 2020? Covid paranoyası dünya turnesine çıkmışken, insanlar sosyal hayattan teker teker ellerini çekmeye başlamışlardı. Konserler, tiyatrolar, sergiler, spor aktiviteleri ve sinemalar. Tabi ki bu kıyamet hayatın çeşitli alanlarına da uzandı ama saymakla bitmeyeceği için konumuz olan sinemaya odaklanıyoruz. Geçen sene neredeyse boşa harcanmış hissettiriyor. En çok ses getiren film bile Tenet idi, o bile başlı başına nefret etmek için yeterliydi. Ama bunlar Christopher Nolan abimize engel olmuyor. Şu an Sevr Anlaşmasını aratmayacak koşulları dayatmak için stüdyolar arasında oooo piti piti oynamakla meşgul.
Neyse ki aşılar bulundu, günlük yaşam biraz daha normale döner gibi oldu. Hayat yarım kaldığı yerden devam etmeye başladı. Elbette eser miktar medeniyetin uğradığı ülkelerde, biz daha yaralarımızı bile saramamış gibiyiz. Ama sinemalar artık güncel vizyon filmlerini getirmeye başladı nihayet. Artık vizyondaki filmlere bakıp hangisine gitmeye karar veremyeceğimiz bir haftadayız. Halloween franchiseı yeni bir filmle döndü, Ridley Scott uzun süre beklenen iyi film çekme orucunu Last Duel ile bozdu, çizgi roman hayranlarını mest etmek için Venom da sahaya indi derken…
Derken, pandeminin başından beri kaderinin ne olacağı en çok merak edilen filmlerden birisi olan Dune eninde sonunda, nihayet, şükürler olsun ki vizyona girdi. Geçen senenin diğer erteleme şampiyonları hayal kırıklığına uğratmıştı. Üstelik onca süre vizyona hazır bir şekilde raflarda beklemelerine rağmen özensizlikten dökülüyor gibi görünen bu filmler (en popüler örnekleri Wonder Woman 1984, Black Widow ve Tenet) ile aynı kaderi paylaşacak mıydı acaba Dune? Neyse ki filmin kaptan koltuğunda özenli ve estetik anlayışı gelişmiş birisi (Villeneuve elbette) oturuyor da akıbeti hakkında olumlu konuşabiliyoruz.
Yönetmen: Denis Villeneuve bu projenin en başından itibaren çok büyük baskı hissetmiştir diye tahmin ediyorum. Hem her filmde çıkardığı eserlerin bir öncekine göre daha iyi ve izlenebilir olmasının getirdiği baskı, öte yandan uzun yıllar boyunca meşhur yönetmenlerin uyarlamayı deneyip yapamadığı bir esere hayat verme hayali, üstüne son filminin içerik ve görsellik olarak çok üst seviyede olmasına rağmen gişede başarısız olması ve son olarak post-pandemi döneminde beklentileri ve izleme alışkanlıkları değişmiş olma ihtimali olan küresel izleyicilerin kestirilemez davranışları. Bu yukarıda saydığım koşuların bir veya birden fazlası en ehil sanatçıyı bile stresten çökertebilir ama Villeneuve adeta meydan okumuş. Anlatım hususlarında bazı eksikler göze çarpsa da film genel olarak iyi bir seyir zevki sunuyor. Kendisine minnet duymakla birlikte neslimizin Spielberg’i olacağını tahmin ettiğim (ve feci şekilde yanıldığım) Christopher Nolan yerine Villeneuve beyefendiyi aday göstermeye mecbur kalıyorum nihayet.
Senaryo: Biraz temkinli ve garantici bir açılış yapmış yönetmen. Dune her ne kadar uzun zamandır varlığını devam ettirmiş olsa da seyircilerin büyük bütçeli bir stüdyo filmi gelmeden önce en azından serinin ilk kitabını okuyup okumayacağı yönünde riske girmemiş. Sanki böyle yaparak doğru bir karar vermiş çünkü her ne kadar filmde hikâye olarak bazı boşluklar görünse de bu eserleri okumamış (ben ve benim gibi) izleyicilerin bu gizemli ve kaotik evrene girişlerini kolaylaştırmış. Ama tabi ki bu uğurda bazı karakter detaylarından ve gezegenin karakteristik niteliklerinden ödün vermiş. Ben de yazılanların ve filme beraber gittiğim Dune fanatiği bir Ankaralı avukatın yalancısıyım açıkçası. Ama şu konuda senaristlerin hakkını vermek lazım. İlk olarak 1965 yılında basılmış bir eser, her ne kadar vizyona hakkı verilerek uyarlan(a)mamış olsa da, geçen süre zarfında içindeki çoğu karakteristik ögeler başka eserler tarafından sıklıkla “ödünç alındı” ve orijinalitesini yitirdi. Dune kitabının ilk yarısını bu handikapları hissettirmeden senaryolaştıran ekip en azından bu konuda takdiri hak ediyor. Elbette filme gitmeden önce ilk kitabı okumanın seyir zevkini derinleştireceğini tahmin ediyorum ama maalesef ben Dune vizyona girmeden önce kitabı okuyacak zaman ve motivasyonu bulamadım.
Oyunculuk: Çok geniş ve bilindik yüzlerle çıkarma yapıyor sahnelerimize Dune. Tabi aynı Normandiya gibi bazı karakterler kaçınılmaz olarak sürelerini doldurup hikâyenin gidişatına katkıları ile akıllarda yer ediyor. Ama oyunculuk açısından kesinlikle izleyici üzülmeyecektir. Timothée Chalamet’in (evet doğru yazmak için Google’dan kopyaladım) karakter gelişimi inandırıcı, Rebecca Ferguson filmin duygusal ağırlık merkezi olarak çok başarılı, Josh Brolin ve Oscar Isaac’in tok oyunculuğu başarılı. Hatta Jason Momoa bile rol yapmış, ki kötü bir oyuncu olarak görmüyorum onu. Sadece önceki büyük performansları onun rol kesmesini gerektirecek tipte eserler değildi.
Sinematografi/ Diğer: Tek kelime ile muazzam ile muntazamın kesişim kümesi bir yerlerde salınıyor Dune görselliği. Elbette yer yer çok orijinal gibi görünmeyen dekor ve tasarımlar var ama artık bu gibi işlerde orijinallik çok ender karşımıza çıkan bir hazine o yüzden güzel, uyumlu ve derin olması bile bazen yetebilir. Ama Dune için yetmemiş tabi ki, çekimler temiz ve anlatımı yakalayabilecek şekilde yapılmış. Aksiyon sahneleri için yapılan efektler de çöl yolculuğu için yaratılan atmosfer de tatmin edici. Belki de tüm filmin tek kötü, daha doğrusu iyi olamayan demeliyim, tarafı Hans Zimmer imzalı müzikler. Sonraki neslin Yüzüklerin Efendisi olmaya aday bir film evrenine minimum akılda kalıcı ve klişe bir müzik hazırlamış. Açıkçası hiç müzik olmasa bir gram şikâyet etmezdim. Ama bu banal müzikalitesine rağmen harika görselliği ve hayrette bırakan dünyasından puan kırmak içimden gelmedi.
Kurgu: Hikâye açısından aslında bir aksaklık yok. Yan hikayeler ile birlikte esas mevzunun gidişi ve birbirleri ile bağlanması gibi şeyler ok. Ama filmin biraz tempo sorunu var gibi. Evet anlatıma sadık kalmak istenmiş, ilk başlarda anlatılan ve ilerledikçe neylere yol açtığı aynı seviyede değil. Bunların hepsine amenna ama ilk perdenin yavaşlığı ve sessizliği ile ikinci perdenin aksiyonu ve koşturması bir denge bozukluğu yaratabilir. Biraz daha dengeyi sağlayabilselermiş iyi olurmuş.
Son Söz: Şu an belki de bir sonraki büyük bilim kurgu evreninin bebek adımlarına tanıklık ediyoruz. Elbette serinin sonradan gelecek filmleri çok şey etkileyecek ama yıllardan beri oluşturulan onlarca evrene ilham olan bir eserin ruhunu yakalama girişimi takdire şayan. Todorovsky denedi olmadı, David Lynch denedi olmadı kısmet Denis Villeneuve’e imiş. Bilim kurgu severlere, görsellik tutkunlarına ve bir süredir sinema orucunda olanlara açık bir davettir bu sayın okurlarım. Geri çevirmek size yakışmaz.