[voiserPlayer]
“Dijital Yara” başlıklı yazı dizimizin üçüncü bölümü üzerine çalışırken Hamas’ın İsrail’e yönelik şok saldırısı, coğrafyanın pek uzak olmayan anılarının şiddetini yoğunlaştırarak tazeliyordu.
Bölgeden anlık olarak paylaşılan görüntüler, vahşetin giderek çirkinleşen ve insanın kanını donduran örneklerini evlerimizin içine taşırken canlı sahnelenen şiddet pornografisinin anlamına dair yorumlar da had safhada bir gürültü yarattı, yaratıyor.
Motorsikletlerle gezdirilen ya da yerlerde süründürülen ölü askerler, çuval gibi fırlatılmış ölü kadının bir çıplak bedeni, canlı yayında çocuklarıyla birlikte esir alınan kadınlar… Ve tüm bunlara dair anlık yapılan hararetli yorumlar, analizler…
Gerçek zamanlı bu etkileşim, tümüyle dijitalleşmiş bir dünyada politikanın dönüştüğü karmaşayı da ne yazık ki dehşet verici bir şekilde ve ağır çekimde yüzümüze vuruyor.
Çökmüş bir dram ikliminden nefret ve öfkenin yıkıcı kasırgasına kadar dijital dünya, bölgedeki çatışmaları an be an ekranlarımıza kesintisiz yansıtırken analizlerin ve ezberlerin gürültüsü, insanın duygusal ve zihinsel istikrarını sarsan içeriklerle onun gündelik hayatına eşlik ediyor.
Gelin görün ki bu yazı kaleme alınırken de ekranın bir köşesinde dönen çatışma görüntülerinin bizleri, dolayısıyla da politikayı dönüştürdüğü bir şey var.
Terry Eagleton’ın önemle altını çizdiği gibi “Foucault ve Lacan’nın daktilolarının başına ilk oturuşlarından beri çarpıcı bir şekilde değişmiş bir dünyada” sadece “eski fikirlerle oynamakla” yetinmek, bizi gerçek zamanın esiri kılar ki bunun anlamı çağımızın köreltici özgünlüğüne kör ve sağır kalmaktır.
Dolayısıyla, biz burada olayın güncelliğine kapılmaktan ziyade, bu kapılmanın kavramsal bir çözümlemesine kalkışacağız.
Gerçek Zamanda Politika ve Politik Aktörler
Dijital Yara’nın ilk bölümünde değindiğimiz gibi gerçek zaman, bizi olaylar gerçekleşirken anlık tepki vermeye güdüleyen bir işleyişe sahiptir.
Anlık tepki ise adı üzerinde tepkisel ya da iliştirilmiş/gömülü (embedded) düşüncelerin, kanaatlerin sahnelenişini ifade eder. Gerçek zamanın sistematiği bu tanımlı ve kısıtlı sahnelenişten ibarettir, söze dökülenin içeriğinden ziyade zamanlamanın aslî olduğu bir fonksiyona işaret eder.
Bu fonksiyon, boşluk bırakmayacak derecede olaylarla aramıza bir mesafe koyup gerçekte ne olduğunu anlamamıza yataklık edecek süreyi gasp eder.
Zamanlama, tepkinin içeriğini önemsizleştirecek denli aslî olduğunda ve mesafenin imkânı gasp edildiğinde edilginlik kaçınılmazdır.
Edilginlik ise basit bir ifadeyle, görme ve duyma tarzlarımıza kaynaklık eden imgelemin ya da düşüncenin sahibi olmaktan ziyade onun tarafından hükmedilme, belirlenme durumudur.
Gerçek zamanın hükmünde, edilginliğin karakterize ettiği anda ortaya koyduğumuz tepkiler de sahip olduğumuz imgelemin denetlediği ve salt ona atıfla, onun diskuruyla şekillenen yorumlar olur.
Dolayısıyla, örnek vakamızdan yola çıkacak olursak, tepkinin içeriğinden ziyade zamanlamasının önemli olduğu durumda saflar, boşluksuz ve eklenti kabul etmeyecek şekilde aktörlerin, coğrafyanın belleğinin öngördüğü biçimde oluşur.
Anlık olarak önümüze serilen vahşet sahneleri de bu doğrultuda değerlendirilir. Kimileri için bir taraf, yıllardır gördüğü zulmün karşılığını vermektedir. Kimileri için diğer taraf, eninde sonunda bunun hesabını soracaktır.
Kendimizi bu doğrultuda, olayın güncelliği içinde “özne”leşerek buluruz ve bize hükmeden görme/duyma biçimlerini üstlenerek bu duyumu pekiştiririz.
Böylelikle somut bir pratiğe ihtiyaç duymadan bir güncelliğin anlık parçası oluruz. Anlık olarak oluşan bu duyumsama rejimlerini ise güncellikler olarak adlandırabiliriz. (Başka bir deyişle bugün, kitlelerin yerini güncellikler almıştır.)
Güncellikler, bu bağlamda, salt görme ve duyma tarzları üzerinden işleyen, yüzeysel ve geçişken niteliğe sahip, somut bir örgütlenme ya da katılım ihtiyacına gerek duyulmayan edilgin duyumsama rejimleridir.
Her duyumsama rejimi anlık olarak bir diğerine karşı körlük üretir. Çünkü duyumsama rejimi olarak güncelliklerin her biri için olgular apaçık ortadadır. Dolayısıyla da kullanılabilir ve yönetilebilir bir yüzeysellikte konumlanır.
Hamas’ın tüm vahşet görüntülerini önemsizleştirecek denli haklı olduğuna kanaat getirenler ya da İsrail’in bu terör girişimini engelleyeceğini düşünenler anlık olarak tecelli eden birer güncellik örneğidir.
Dijital dünyanın politikası da anlık olarak oluşmasını sağladığı bu “güncellik”lerin sınır tanımayan karşılaşmasından ibarettir.
Güncelliğin Dünyası
Aktörlerinin güncellikler, politikanın ise güncelliğin ta kendisinden ibaret olduğu bir dijital dünyada “yeni” bir adım olanaksızdır.
İmgelemin özgür karakteri, dönüştüğü denetleyici imgesellikte her anlamın, her aktörün kayıtlı olduğu bir deftere mahkûm edilir.
Her an her vahşetten informatif şekilde elimize ulaştığı çerçevede tepkiler, bu “sınır tanımayan” dünyanın belleğine kayıtlıdır. Bakarsanız, onları yönetilebilir ya da kullanılabilir kılan da budur.
Böyle bir dünya tam anlamıyla Wittgenstein’ın “olguların toplamı” dediği bir dünyadır ve bu dünyada her birimiz onun kayıtlı ampirik olgularından ibaret oluruz.
İmgelem ve düşünce, dijital dünyanın sınırsız ve anlık işleyen gerçek zamanında ontolojik bir tutsaklığa maruz kalırken “özne olmak”, Adorno’nun sahte-etkinlik olarak tanımladığı, salt kendi “reklamını” yapmak ve bulunduğu konumu duyulur kılmak üzere hareket eden “duyumsama rejimlerinin” uzantısı olmakla sınırlanır.
“Sahte-etkinlik” bu bakımdan dijital dünyanın asli politik aktörü güncelliklerin yegâne pratiğidir.
Kullanılan dil de onun referansıyla hareket ederek özne duyumuna kavuştuğumuz güncelliğin ve ona kaynaklık eden imgelemin dilidir.
Güncelliğin dili, bu bakımdan, tıpkı kendini güncelliğin duyumunda “özne” kabul eden fail gibi, edilginlikten muzdariptir. Kullanılan dil, “güncellik”lerin en ayırt edici niteliğidir.
Kendisini “gerçeğin beyanı” olarak sunan, oysa Günther Anders’in ifade ettiği gibi, salt kendisine hükmeden duyumsama rejimini dinleyen ve sözü de dinlediklerinin varyasyonlarından ibaret olan “kapalı” bir formda kendini açığa vurur.
Bir olaya dair yetkin bir kavrayış geliştirmek yerine, asli kaygısı olan olaya dair hükmünü dikte etmekle ilgilenir. Bu esnada kendi sesinden başkasını duymamayı da başarır.
Hâliyle, dijitalleşmiş ve gerçek zamanlı bir dünyada olayların anlık bilgisine, görüntülerine ulaşsak da bu olaylarla birlikte yönetilebilir ve kullanılabilir olgulara indirgenmiş durumdayız.
Vahşeti iliklerimizde hissetmek yerine onun pornografisini, kendi güncelliğimiz içinde konumlandırmakla yetiniyoruz.
Anlık olarak bir başkasını yaşayana kadar…
Fotoğraf: Aron Visuals