Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Devletin Meşruiyetinin Kaynağı: Güvenlik İlkesi
    Yazılar

    Devletin Meşruiyetinin Kaynağı: Güvenlik İlkesi

    Umut Dağıstan6 Şubat 20246 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Devletin erdemi güvenliktir.
    Spinoza

    Güvenlik olgusu bugün modern hayatın merkezinde yer almaktadır. Kavram en yalın haliyle, herhangi bir tehlikenin olmayışı olarak tanımlanabilir. Çoğu zaman öznesi belirsiz ya da belirsiz olması arzulanan bir tehlikeye karşı, bir grubu birleştiren en önemli etkendir. Ancak kabul edelim, güvenlik kavramı bundan çok daha fazlasıdır. Zira sözleşmeci filozoflardan beri biliyoruz ki, bir toplumu bir arada tutan en önemli çimento güvenlik kaygısıdır.

    Bu kaygının köklerini yaşamın başlangıcına kadar götürebiliriz. Devlet denilen aygıt ise modern zamanda bu kaygıya cevap vereceği iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Paradoks tam da bu iddianın merkezinde yer almaktadır. Soru basittir, bir devlet tüm bürokratik mekanizmasıyla ontolojik olarak varlığını borçlu olduğu bir kaygıyı tam anlamıyla ortadan kaldırmak ister mi? Bir devlet kendi kendini yok etmek ister mi?

    Felsefe profesörü Frederic Gros’un, Servet Ugan çevirisiyle Kolektif Kitap’tan çıkan Güvenlik İlkesi adlı çalışması, hayatlarımızın merkezinde olan bu kavramı farklı boyutlarıyla ele alıyor. Hemen belirteyim, bu tip kitaplarda en önemli sıkıntı çevirinin aksaması oluyor genelde. Ancak Gros’un kitabı gerçekten başarılı bir çeviriye sahip. Bu hususta çevirmeni kutlamak gerekiyor.

    Gros’un kitabı dört ana bölümden oluşuyor. İlk olarak güvenlik kavramını, bir ruh hali olarak tanımlayarak bireysel boyutta ele alıyor. Burada elbette en büyük yardım Yunan filozoflarından geliyor, onların kavramla ilgili görüşleri, olgunun insanların ruhsal durumu üzerindeki etkileri anlatılıyor.

    Ardından Hıristiyan inancının bin yıllık dönem ütopyası çerçevesinde ıslah olmuş insanlığa içkin bir mutluluk olarak güvenlik kavramı irdeleniyor. Kilisenin çok erken dönemde bu inanışı sapkınlık olarak yaftalamasına rağmen tüm ortaçağ boyunca siyasi, toplumsal ve dini hareketlerde bu ütopik bekleyişin izlerini görebiliyoruz.

    Son bölüm biyogüvenliği ele almakta. Ancak benim bu yazıyı yazmama sebep olan asıl bölüm Gros’un güvenliğin garantörü olarak devleti anlattığı üçüncü bölüm. Zira hepimizin devletle yaptığı sözleşmenin ana maddesi GÜVENLİK kavramı.

    Güvenliğin Garantörü Olarak Devlet

    Modern devlet üç temel unsuruyla vatandaşlarına güvenlik vaadinde bulunur. Ortak yasanın herkese uygulanmasının ve bireylerin temel haklarına saygı duyulmasının teminatı olarak bağımsız mahkemeleriyle; mal ve can güvenliğini ve kamu düzenini tesis eden polis teşkilatıyla; son olarak da dışarıdan gelebilecek olan düşmanca saldırıları önlemek için ordusuyla… Bu üç unsur, vatandaşın güvenliğinin teminatı olarak lanse edilse de çoğunlukla devlet denilen karmaşık bürokratik yapının sürekliliğinin güvencesi olarak çalışmaktadır.

    Gros, devlet kavramını açıklamaya çalışırken pek tabii öncelikle sözleşmeci yazarlara başvurur. Hobbes, Spinoza, Locke ve Rousseau siyasi modernitemizin kurucuları olarak değerlendirilebilir; elbette aralarındaki önemli farkları göz ardı etmeden. Ancak Gros kitabında ortaklıklara değiniyor ve haklı olarak bu yazarların teorik yapılarının merkezine “güvenlik” kavramını yerleştiriyor. Üstelik bunu yaparken onların bazı tezlerini modern bir okumaya tabi tutup günümüze birtakım göndermelerde bulunuyor.

    Gros’un bu yazarlar arasında kurduğu ortaklık sadece güvenlikle sınırlı değil tabii. Hepsi anarşik bir doğa durumuyla, düzenli bir medeni durum arasında ayrıma gidiyor ve bunun da merkezine siyasi otoriteyi koyuyor.

    Bu dört yazar da yaşadıkları dönemde mevcut yönetimler nezdinde sakıncalı ilan edilmişler. Hobbes yazdığı ilk metinden itibaren sansürle mücadele etmiştir. Leviathan davalık olur. Kitap kısa sürede lanetli kabul edilir ve elden ele gizlice dolaşmaya başlar. Hobbes siyasi konularda susmaya zorlanır. Spinoza, Tanrıbilimsel Politik İnceleme adlı kitabını anonim olarak yayımlamak zorunda kalır. Locke eserlerini bir sekretere kopya ettirmeye özen göstermiştir, zira bu şekilde el yazısından tanınmayacağını düşünmektedir. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nin Fransa’ya girişi yasaklanır, kitabı yayımlama riskini alan editörler tutuklanır. Tüm bu metinler lanetlenmiş, dine aykırı ilan edilmiş, yasaklanmış ya da son derece temkinli olarak basılabilmiştir.

    Peki ama onları bu derece tehlikeli yapan nedir? “Devlet güvenliktir”, önermesi mi? Öyleyse bu güvenlik olgusunda mevcut yönetimleri rahatsız eden neydi? Zira bugün, devletin amacı güvenliktir diye bir kitap yayımlansa mevcut yönetimler bundan rahatsız olmazlar. Gros bu sorunun peşine düşüyor.

    Her şeyden önce bu dört yazar da kabul edilmiş bir dualiteden yola çıkıyor. Doğa durumu ve uygar durum diye iki birbirine zıt yapı tanımlıyorlar. Doğa durumu, medeniyetten önce yaşanan bir ilksel anarşi dönemi. Kabul edilmiş bir otorite tarafından yönetilmeyen bir insanlık hali. Kısacası mutlak bir olumsuzluk noktası. Üstelik bu olumsuzluk noktası tamamen kaybolmuş da sayılmaz. Her an her şeyin içine sızabilmektedir. Hatta uygar durumun içine de sızar ve onun bütünlüğünü tehdit eder.

    Ancak doğa durumu da kendi içinde yekpare bir dönem değildir. Doğa durumu içindeki anarşi bir son noktadır. Örneğin, Locke’a göre savaş durumu (anarşi) mutlu ve huzurlu bir doğa durumunun kaçınılmaz yozlaşması olarak ortaya çıkar. İnsanlar, Yaratıcının elinden çıktıktan sonra kendilerine hükmeden bir otorite olmadan özgür ve mutlulardır. Doğa durumunun merkezinde asıl bu hal vardır. Ancak her güzellik gibi bu da uzun sürmez. İlk uyuşmazlık bu mutlu halin sonunu getirir, yargıçların yokluğunda güç hak olacaktır. Sadece bir yargıcın olmaması bile yapısal olarak doğa durumundan savaş durumuna evrilmeye yeter.

    Rousseau’da doğa durumundan savaş durumuna geçiş daha yavaş, ancak daha ayrıntılıdır. İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine adlı eserinde insanı üç perdelik bir trajedi beklemektedir. Birinci perdede insan yalnız, masum ve mutludur. İki doğal tutkusu vardır; hayatta kalma ve acıdan kaçınma. İkinci perdede, bir felaket insanları küçük topluluklar kurmaya zorlar. Beraber ava çıkılıp büyük şölenlerin düzenlendiği küçük klanlardır bunlar. Ama bir süre sonra ortaya çıkan tarım ve madencilik her şeyi alt üst edecektir. Son perde bunu anlatmaktadır. İş bölümü ve özel mülkiyetin gelişmesi, kin ve haset temalı çatışmaları doğuracaktır.  

    Burada devletle yapılan ilkel sözleşmenin formülü açıktır: Herkes güvenliğinin bedelini itaat ederek öder. Eşitlik ve özgürlük pahasına güvenlik için devletin koyacağı kanunlara uyulur. Böylece devleti ve onun faaliyetlerini peşinen meşrulaştıran bir ilke ortaya çıkmış olur. Ancak sözleşmeci düşünürlerin tezlerini sadece, ver özgürlüğünü al güvenliği diye yorumlamak hem onlara haksızlık, hem de neden istenmeyen adam ilan edildiklerini anlamamak olacaktır. Onların siyasi otoriteye biçtikleri görev ve sorumluluk bu kadar basit değildir.

    Her şeyden önce dönemlerinde siyasi otoritenin meşruiyetini göklerden alıp faydacı bir perspektife oturtmuşlardır. Bu başlı başına büyük bir suçtur. Bunun yanında devlet, bireyin siyasi ve toplumsal gücünü gerçekleştirmelidir. Güvenlik, ancak ve ancak, azami özgürlüğün, gerçek eşitliğin ve toplumsal dayanışmanın olduğu yerde olacaktır. Üstelik kamusal düzenden sonra onlar için en önemli husus, yönetim erkinin suiistimallerinden korunmak için adaletin bağımsızlığıdır, ki burası başlı başına neden o dönemki yönetimler tarafından tehlikeli addedildiklerini açıklamaktadır. Zira onlara göre despotizm güce içkindir.

    Güvenlik her dönemde insanları meşgul eden temel kavramlardandır. Antik Yunan’da filozoflar güvenliği bilgeliğe dair bir kavrayış olarak yorumlamışlardır. Oysa kimilerine göre mutlak bir güvenlik sadece bir yanılsamadır ya da en hafifinden büyük bir aymazlıktır. Belki de iki durum için de septisizmin kurucusu Pyrrhon’un hikâyesini hatırlamak yerinde olacaktır.

    Pyrrhon bir gün gemiyle yolculuk yaparken aniden bir fırtına patlar ve gemi beşik gibi sallanmaya başlar. Gemideki herkes sapsarı kesilmiştir, bütün yüzlerden korku akmaktadır. Ve fırtına şiddetini giderek artırmaktadır. Tam bu sırada Pyrrhon direğin dibinde burnunu sakince yem kabına sokmuş bir domuz yavrusu görür. Parmağıyla hayvanı göstererek etrafındakilere, “işte size gemideki tek gerçek filozofu takdim ediyorum” diye bağırır. Zira kendini güvende hisseden yalnızca odur.

    Felsefe Kitap Kitap Yorum L2 Siyaset
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikKadınlarla Erkeklerin Yol Ayrımı | Çavuşesku’nun Termometresi #190
    Sonraki İçerik Varoluşsal Sancılar | SenSensizsin #06

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Parlamenter Sistem Nasıl Geri Gelecek? | Çavuşesku’nun Termometresi #252

    8 Mayıs 2025 Melis Konakçı, İlkan Dalkuç ve Burak Bilgehan Özpek
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Yazılar

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Gökhan Korkmaz

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    ABD Gündemi: Trump’ın İlk 100 Günü, Sol Muhalefet Meydanlarda, Kamuda Tasfiyeler, Mineral Anlaşması

    10 Mayıs 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}