Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    • Destek Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Cumhuriyet’in Edebiyatı
      • Varsayılan Ekonomi
      • Yakın Tarih
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • D84 INTELLIGENCE
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
      • Kitap Yorum
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • ABD Gündemi
      • Avrupa Gündemi
    • daktilo2
    • Project Syndıcate
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Babalar ve Oğullar
    Yazılar

    Babalar ve Oğullar

    Umut Dağıstan22 Aralık 20256 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Her çağ, kendi kuşak çatışmasını yeniden yazar; toplumun değişen değerleri, her defasında babalarla oğulları karşı karşıya getirir. Biri geçmişin sesi, diğeri geleceğin belirsizliğidir. 19. yüzyıl Rus realizminin en rafine temsilcilerinden olan Ivan Turgenyev, 1862’de yayımlanan Babalar ve Oğullar romanında bu ebedî gerilimi anlatının tam merkezine yerleştirmişti. Romandaki baba-oğul arasındaki çatışma, yalnızca bir aile içi farklılık değildi, 19. yüzyıl Rusya’sında eski soylu düzen ile yeni nihilist kuşak arasındaki ideolojik kırılmanın ta kendisiydi.

    Turgenyev’in ustalığı, iki tarafı da didaktik bir yargıya kurban etmeden, insani bir derinlikle göstermesinden gelmiştir. O, baba ile oğlu biyolojik ya da toplumsal rollerden öte, tarihsel ve felsefî bir sürekliliğin iki ucu olarak konumlandırır. Romanda yeni kuşağın temsilcisi Bazarov, sadece ideolojik bir figür değil, trajik bir bireydir; aklın mutlak üstünlüğüne inansa da, duyguların kaçınılmaz gücü karşısında yıkılacaktır.

    Roman, yayımlandığı dönemde nihilizmi bir tehdit gibi görenler kadar, eski düzenin savunucularını da rahatsız etmiştir, ama bugün okunduğunda görülen şey, fikirlerin çarpışmasından çok, kuşakların dünyayı algılama biçimlerindeki o acımasız farktır.

    Bu çatışma yalnızca 19. yüzyıl Rusya’sına değil, insanlığın her dönemine ait bir aynadır. Babalar yerleşik değerlere tutunurken, oğullar o değerleri dönüştürme çabasıyla yeni bir anlam alanı kurmaya çalışır. Turgenyev’in anlatısında iki taraf birbirini yargılamaz, yalnızca anlamaya çalışır, çünkü birinin varlığı, ötekinin reddiyle değil, onunla kurduğu kırılgan bağ sayesinde mümkündür.

    Edebiyat tarihi boyunca baba, yalnızca bir karakter değil, otoritenin, inancın ve düzenin sembolü olmuştur. Antik tragedyadan modern romana kadar baba, hem koruyucu hem baskıcı bir figürdür. Shakespeare’in Hamlet’inde baba sahnede çoktan ölmüştür, ama hayalet olarak geri dönerek oğulun bütün eylemlerini belirleyen bir gölgeye dönüşür. Kral Hamlet’in “Beni hatırla” çağrısı, yalnızca bir intikam görevi değil, oğula yüklenen ahlaki bir mirastır. Fakat bu çağrı aynı zamanda oğulun özgürlüğünü ipotek altına alır. Hamlet, babasının sesine itaat ile kendi varlığı arasında sıkışır. Böylece Shakespeare, baba-oğul ilişkisinin en derin sorusunu sorar: Bir oğul için kendi kaderini tayin etmek mümkün müdür, yoksa hep babanın hikâyesi mi yaşanmalıdır?

    Baba figürünün çözülüşü, Shakespeare’in Kral IV. Henry oyunlarında çok daha karmaşık ve çıplak bir biçimde görünür. Yaşlanan Kral IV. Henry, tahtını oğlu Prens Hal’e bırakmaya hazırlanırken kendi kimliğinin ve mirasının anlamını sorgular. Hal ise babasının beklentileri ile kendi arzuları (bohem hayatı) arasında parçalanmıştır. Baba, oğlundan hem kendi gençliğindeki cesareti hem de kendinde hiç bulamadığı kusursuz krallığı bekler. Bu beklenti, Hal’i sürekli bir performansın içine hapseder. Kral, oğlunu devamlı suçlar, küçük düşürür, hatta benim oğlum olmasaydın diyecek kadar ileri gider. Hal ise hem isyan eder gibi görünür hem de en derinde babasının onayını ister. Taç giyme sahnesinde eski hayatını reddederken o artık bir oğul değil, bir kraldır. Ama V. Henry olduğunda, babasının ölüm döşeğindeki son sözlerini hatırlayıp hâlâ onun gölgesinde yaşar. Bir oğul, babasının hayaletinden ne zaman kurtulur? Ya da kurtulabilir mi?

    Modern edebiyata geldiğimizde ise, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i baba figürünü belki de en karanlık ve en kesin biçimde sorgular. Fyodor Pavloviç, edebiyat tarihinin en iğrenç, en aşağılık baba figürüdür. Onun varlığı oğullarında yalnızca nefret değil, aynı zamanda tiksinti uyandırır. Baba burada artık otorite değil, utancın ta kendisidir. Dimitri şehvetle, Ivan fikirle, Smerdyakov kölelik duygusuyla bu babayı yok etmek isterler. Alyoşa ise onu affetmeye çalışarak belki de en büyük isyanı gerçekleştirir. Baba öldüğünde ortaya çıkan boşluk yalnızca ailevi değil, varoluşsaldır: Artık ne lanetlenecek ne de bağışlanacak bir figür vardır ortada. Bu yokluk, modern insanın Tanrı’yı da kaybettiği o büyük boşluğun provası gibidir sanki.

    Kafka’nın Babaya Mektup kitabındaki Baba ile oğul ilişkisi metinde derin bir asimetrik güç dinamiği üzerine kuruludur. Hermann Kafka, otoriter, güçlü, bedensel olarak baskın bir figürdür. Oğul Franz ise zayıf, çekingen, aşırı duyarlı ve sürekli yetersizlik hissiyle ezilen bir karakterdir. Baba-oğul ilişkisinin en yıkıcı yüzü vardır orada. Baba patriyarkanın, Tanrı’nın ve toplumsal düzenin birleşmiş simgesidir. Kafka’nın korkusu, yalnızca babasına değil, bu düzenin tüm temsil biçimlerine yöneliktir. Yine de mektupta oğul, babasını suçlamaktan çok anlamaya çalışır ama, bu nedenle metin, nefretin değil umutsuz bir iletişim arayışının belgesidir adeta. Bu yüzden de son derece yıkıcıdır.

    Psikolojinin dilinde baba, sadece bir kişi değil, bir iç sestir aynı zamanda. Freud’un superego kavramıyla tarif ettiği bu ses, toplumsal normları ve vicdanı temsil eder. Lacan’a göre baba, arzuyu sınırlayan, bireyi toplumla buluşturan sembolik yasadır. Modern dünyada bu yasa zayıfladıkça, baba figürü bir “eksiklik” olarak yaşanır; bir varlık değil, bir yokluktur o artık. Babasızlık, yalnızca biyolojik bir durum değil, kültürel bir çağ tanısıdır belki de.

    Günümüz edebiyatında ve sinemasında bu sessiz dönüşümün izlerini görürüz. Cormac McCarthy’nin Yol’unda baba, medeniyetin yıkıntıları arasında oğluna hayatta kalmayı değil, insan kalmayı öğretir. Sözün bittiği yerde sessizlik babanın son mirası olur. Luca Guadagnino’nun Beni Adınla Çağır filminde baba, oğlundan itaat değil, duygusal acıyı bir armağan gibi karşılamasını ister. Buradaki diyalog, belki de sinema tarihindeki en yumuşak, en devrimci baba konuşmasıdır. Otorite değil, empati konuşur. Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları’nda ise üç nesil boyunca baba figürü, zenginliğin, geleneklerin ve otoritenin hem taşıyıcısı hem de yükü olarak belirir. Babalar artık oğullarına yol değil, yalnızca iz bırakırlar, o iz ise modern kuşağın kendi kimliğini bulmak için takip ettiği silik bir patikadır artık.

    Philip Roth’un Baba Mirası adlı eseri onun en kişisel metnidir. Babayla yapılan oldukça geç kalmış bir hesaplaşmadır. Aslında baba figürü Roth’un romanlarında hep önemli bir yer tutmuştur. Ancak baba çocuk ilişkisi hiçbir zaman şefkatli ve anlayışlı olmamıştır. Ama bu otobiyografik kurguda Roth kendisinden beklenmeyecek kadar şefkatlidir. Baba Mirası, bir tür hastalık günlüğü gibi kurgulanmıştır. Metnin ya da günlüğün öznesi hastanın kendisi değil, babasıyla bazı hesaplaşmalar için süresinin azaldığını bilen, eli kolu bağlı bir oğuldur. Baba Mirası birçok etkileyici sahne barındırır. Günlük hayatın her durumda, ölüm karşısında bile varlığını sürdürmesi, aile yadigârlarının tek başına bir hayatı özetleyecek güce sahip olması, bir zamanlar korkulan güçlü bir babanın yavaş yavaş çocuklaşması ya da bir çocuğun ancak elli yaşından sonra babasının karşısında büyümeye başlaması, sıradan bir akşam yemeğinin bazen koca bir hayatın muhasebesine dönüşmesi gibi çok birçok çarpıcı sahne vardır. Bu metinle Roth, adeta tüm oğullara babalarını hayattayken affetmeleri gerektiğini hatırlatır. 

    Kabul edelim ki, baba ve oğul arasındaki ilişki, insanlık tarihinin en eski diyaloglarından biri ve bu diyalog çoğu zaman sessizlikle yazılıyor. Turgenyev’in, Shakespeare’in, Dostoyevski’nin ve günümüz yazarlarının anlattığı şey, aslında hep aynı özlem. Birbirini anlamaya çalışan iki yalnızlık. Baba geçmişin ağırlığını taşır, oğul geleceğin belirsizliğini. Aralarındaki köprü kelimelerden çok suskunluklarla kurulur; o suskunluk bazen miras, bazen sitem, bazen de bir affın sessiz biçimidir.

    Turgenyev’in romanının sonunda Bazarov’un mezarını kuşatan derin sessizlik, bu döngüsel yapının en güzel ifadesidir. Toprak ve zaman metaforları, doğanın sabitliği ile insanın değişkenliği arasındaki o eski karşıtlığı hatırlatır. Kuşaklar değişse de, insanın anlama ve anlaşılma arzusu, kendini diğerinde tanıma çabası, tarih boyunca devam eder. Babalar ve oğullar, sonsuza dek bu sessiz diyaloğun iki ucunda dururlar.

    Edebiyat Kitap Kitap Yorum Kültür Sanat M Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikAhlakın Temelleri, Siyaset, Din ve Kutuplaşma | Konuk: Umut Dağıstan | Yerden Yüksek S2B04

    Diğer İçerikler

    Videolar

    Halide Edip Adıvar – 2: Vurun Kahpeye, Mandacılık ve Atatürk | Cumhuriyet’in Edebiyatı #05

    21 Aralık 2025 Bahadır Çelebi ve Umut Dağıstan
    daktilo2 Yazılar

    Büyük Dönüşümün Reçetesi: Liberal Milliyetçilik

    21 Aralık 2025 Burak Dalgın
    daktilo2 Yazılar

    Ücretlerde Sovyetlerden Eşitlikçi, Sermaye İçin ABD’den Vahşi: Türkiye’de Gelir Eşitsizliğinin Boyutları

    21 Aralık 2025 Alper Yağcı

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Babalar ve Oğullar

    22 Aralık 2025 Yazılar Umut Dağıstan

    Büyük Dönüşümün Reçetesi: Liberal Milliyetçilik

    21 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Burak Dalgın

    Ücretlerde Sovyetlerden Eşitlikçi, Sermaye İçin ABD’den Vahşi: Türkiye’de Gelir Eşitsizliğinin Boyutları

    21 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Alper Yağcı

    İslamcılığın Komplo Teorisi – III: Anti-Semitizmin Modern Hali-1

    21 Aralık 2025 daktilo2 Yazılar Birol Başkan

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Aralık 2025
    • Kasım 2025
    • Ekim 2025
    • Eylül 2025
    • Ağustos 2025
    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • daktilo2
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • PROJECT SYNDICATE
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    • Seçenekleri yönet
    • Hizmetleri yönetin
    • {vendor_count} satıcılarını yönetin
    • Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    • {title}
    • {title}
    • {title}