[voiserPlayer]
Helalleşme söylemi muhalefetin iktidara karşı kazanma stratejisinin bir parçası değildi. Daha çok Kemal Bey’in diğer muhtemel adaylar arasından sıyrılma ve kendi popülaritesini, Kürt ve muhafazakar seçmenler nezdinde arttırma arayışını yansıtıyordu. Seküler Türk muhaliflerin oyunu halihazırda cebinde gören bu taktik, yeni alanlara açılma ve yeni ittifaklar tesis etmeye çabaladı. Ekim ayında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter hesabından yapılan paylaşım ile helalleşme süreci zirveye ulaştı. Zira Kemal Bey, başörtülü kadınlara kanuni garantiler sağlama niyetinde olduğunu beyan ediyordu. Bu tweet’in arkasındaki akıl, gayet ilginç bir muhafazakar seçmen ve siyaset okumasına sahip olmalıydı. Muhalefetin yıllardır yakalayamadığı başarıyı, muhafazakarların korkularına bağlıyordu muhtemelen ve iktidardan bıkmış muhafazakar seçmene yasal garantiler vermenin, onlar için güvenli bir çıkış yaratacağını düşünüyordu. Böylece, kimliksel bariyerler aşılacak ve muhafazakar seçmen koşa koşa muhalefete ve muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu’na oy verebilecekti. Bu çıkışı yaptıran akıl, muhafazakar ve sağ seçmeni dünyevi çıkarlardan arındırarak düşünmüş, onların sadece kimlik ve ideoloji gibi konularla motive olduğunu varsaymıştı. Bu hatalı ve romantik bir varsayımdı. Ancak daha da vahim olanı, her fırsatta muhalefet adına nihai karar verici ve mutlak otorite olarak ismi anılan Altılı Masa’da bu konunun tartışılmamış, CHP dışındaki parti liderlerine bu çıkışın yapılacağı bilgisinin verilmemiş olmasıydı.
Kemal Bey’in teklifi üzerine Erdoğan, büyük bir fırsat yakaladığını düşündü ve el yükseltti. Öyle ki, Kılıçdaroğlu’nun yasal garanti vadettiği başörtüsüne anayasal garanti önerdi ve işin içine aile değerlerini de karıştırarak, popülist dalganın son dönemlerde popüler seçim söylemi haline gelen LGBTİ karşıtlığını anayasaya soktu ve sapkınlık olarak nitelendirdi. Böylece Kılıçdaroğlu’nun adaylık yolunda popülarite kazanmak için muhtemelen üzerinde çok düşünülmeden atılmış olan bu adım, muhalefet için bir kıskaca dönüştü. Parlamentoya getirilen anayasa teklifine evet demek, ülkeyi son derece muhafazakar bir anayasaya kavuşturabilir. Bu teklife hayır demek ise AKP’nin seçim kampanyasına meze olmak, muhalefetin Erdoğan tarafından çok sevdiği kültür ve kimlik hatları üzerinden eleştirilmesi anlamına geliyor. Hatta, bu teklife hayır demenin maliyeti, birkaç ay sonraki seçimlerin adeta bir referanduma dönüşmesi ve geçtiğimiz beş senenin bütün ekonomik başarısızlıklarını cezalandırması beklenen halkın önüne başörtüsü ve LGBTİ meselesinin getirilmesi olabilir.
Başörtüsü teklifi sadece iktidar ile muhalefet arasındaki ilişkiyi etkilemiyor. Aynı zamanda muhalefetin kimliği ve neye benzeyeceği hakkında da bir şeyler söylüyor. Milli Görüş geleneğinden gelen Saadet Partisi’nin ve AKP’den 2019 senesinde kopan Gelecek ve Deva Partileri’nin Kılıçdaroğlu’nun çıkışına destek verdiğini gördük. İYİ Parti ise meseleyi kapanmış bir yara olarak tanımladı ve bu konu üzerinden siyaset kurmanın lüzumsuzluğunu bariz şekilde ima etti. Bu ayrışma, Şubat ayında meclise gelecek olan teklif görüşüldüğü zaman daha da derinleşebilir ve muhalefetin görünümünü tamamen değiştirebilir.
Kuruluşunun üzerinden bir sene geçmesine rağmen siyasi işlevini bir türlü tarif edemeyen bir Altılı Masa var karşımızda. Bu bir seçim ittifakı değil. Şu ana kadar ortak aday listesi, başkan adayı, kabine mimarisi, seçim kampanya sürecinin koordinasyonu ve seçim güvenliği konusunda toplum ile hiçbir şey paylaşılmadı. Ancak bu Masa, parlamenter sisteme geçiş uzlaşması ile de kendini sınırlandırmadı ve çok daha iddialı bir rol oynamayı kendisine uygun gördü. Öyle ki, seçimden sonra oluşacak yönetim üzerinde partilerin eşit söz hakkı olması ve adeta seçilecek başkanı denetleyecek bir vesayet mekanizması gibi konumlanmasını teklif eden partiler de oldu.
Kitabın ortasından konuşmak gerekirse, Altılı Masa’nın ısrarla siyasi bir kimlikle tarif edilmemesinin ve seçim kazanmaya odaklanmamasının bir sebebi var. Siyasi bir ittifaka dönüştüğü anda gerçekler konuşulmaya başlanacak. Mesela, Masa’da oturan partilerin oy oranlarındaki farklılık kendiliğinden ön plana çıkacak. Her bir partinin söz hakkı, muhalefete yaptığı katkıyla sınırlı olmak zorunda. Bununla birlikte partiler, daha fazla milletvekili çıkarmak için sıkı bir ortak aday listesi müzakeresine girişecek. Gerçekler burada da kendisini belli edecek. Kabine üyesi olmaya namzet kişiler ve partilerin kabinede hangi oranda temsil edileceği de oldukça gerçek sorular. Hepsinden önemlisi, siyasi bir karakter kazanan Masa, aslında başkan adayının da siyasi enerjisi yüksek ve seçimi kazanacak bir isim olmasını gerektiriyor. Halbuki, Altılı Masa’ya başkanı belirleme görevini tevdi eden Kemal Kılıçdaroğlu için bu bir seçenek bile değil. Sürekli olarak gelecek vizyonuna, köklü değişim ihtiyacına, demokratik bir gelecek inşasına ve başkan adayının iyi bir insan olmasına yapılan vurgu, bahsettiğim siyasileşmenin anti tezi olarak sunuluyor. Seçimi kazanmak için siyasi bir refleks göstermek adeta mide bulandırıcı bir ahlaksızlık gibi algılanıyor. Bunun sebebi, siyasetin başka, değerler üzerine kurulu söylemin ise başka bir adayı işaret etmesi.
Bu yüzden AKP’nin sunduğu anayasa teklifi, henüz somut bir seçim kazanma stratejisine sahip olmayan ve toplumun tepkisine muhatap olan muhalefet için aslında bir fırsat sunuyor. Bu tepkiyi, geçtiğimiz sene Aralık ayında toplamda oy oranı %6 civarından olan Deva, Gelecek ve Saadet partilerinin geçtiğimiz ay %2’ye düşen oylarından anlayabiliriz. İYİ Parti’deki duraklama ve Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında öne geçememesi, genel itibarıyla bu tepkiyi yansıtıyor. Çünkü toplum, son derece gerçek ve acıtıcı ekonomik sorunlarla baş etmeye çalışıyor ve hayatın her alanında derin bir haksızlığa uğramışlık hissi yaşıyor. Siyasi partilerden beklentisi ise dağılmayacak, sağlam ve uyumlu bir siyasileşmiş ittifakı ve başkan adayını önlerine çıkartması, akabinde de oylarının güvenliğini sağlaması. Bunlar ortada dururken, soyut ve farazi bir gelecek tasavvuru üzerinden ilerleyen ve on ay boyunca topluma heyecanlandırıcı bir öneri sunamayan, hatta toplumun heyecanını öldüren bir mekanizma, haliyle her üyeye kaybettiren bir hal alıyor.
Bu noktada CHP ve İYİ Parti, anayasa teklifine yaklaşımları üzerinden yeni bir siyasi hat oluşturabiliriler. AKP’nin ve daha sonradan muhalefete gelen muhafazakarların yarattığı ilüzyona aldırış etmeden, halkın daha muhafazakar olmamaları durumunda onlara sırt çevireceği argümanını hızlı şekilde reddetmeliler. Herkes, yapılacak anayasa değişikliğinin AKP’nin seçim kampanyasının bir konusu olduğunu biliyor. Burada alınacak en doğru pozisyon, evet veya hayır demenin ötesinde, AKP’nin yönetim beceriksizliğini gizlemek için başörtüsünün arkasına saklandığını faş etmek ve anayasanın AKP’nin seçim kampanyası uğruna değiştirilemeyecek kadar ciddi bir metin olduğunu söylemektir. Hem başörtülülerin hem de anayasanın haysiyetini korumak bunu gerektirir.
Muhalefetin iki ana partisinden, yani CHP ve İYİ Parti’den beklenen biraz da budur. Muhtemelen Gelecek, Deva ve Saadet partileri kendi tabanlarına ve zihinlerindeki muhafazakar seçmen okumasına dayanarak bu değişiklik önerisine evet deme eğiliminde olacaklardır. Burada bir ayrışmanın yaşanacağını tahmin etmek zor değil. CHP ve İYİ Parti ise eğer seçmen tabanını temsil etmek ve toplumun ağırlıklı beklentilerini karşılamak istiyorlarsa bu değişiklik teklifine hayır demeden, doğrudan teklifi itibarsızlaştırarak siyaset yapmaya devam edebilirler. Bu durum, Altılı Masa sayesinde iyiden iyiye duygusal bir hal alan muhalefetin, yeniden CHP ve İYİ Parti ekseninde örgütlenmesini de beraberinde getirecektir. Öte yandan, bu iki partinin Altılı Masa’daki uyumu koruma amacıyla veya ezbere konuşulan ve aslında bir karşılığı olmayan hayali muhafazakar seçmen ile bozuşmamak için evet deme ihtimalleri de var. Bu durumda, Altılı Masa’nın toplumu temsil etme ve insanların beklentileri doğrultusunda siyaset yapma eğiliminin iyice zayıflayacağı, dahası, seçmen ile bağının kopacağı ve her partinin daha fazla oy kaybedeceği bir durum oluşabilir. Bu beni şaşırtmaz.
Fotoğraf: Lea Kobal